7 HAZIRAN 2015 GENEL SECIMLERI
MILLIITTIFAK SECIM BEYANNAMESI
Önsöz
Hayat bir mucize, hiçbir canlı ve cansız varlık bir diğerinin aynısı değil.Ortak yönleri, benzer nitelikleri bulunuyor elbet; uzayda, mekânda ve zamanda bulundukları yerler farklı. Hayat her yeni günle birlikte yeniden başlıyor. Her gün yeni bir sayfa açılıyor; her gün niceleri doğuyor, niceleri bu dünyadan elini eteğini çekip sessiz sedasız ayrılıyor.
Herkesin, her canın bir hikâyesi var. Kimileri gülüyor, kimileri ağlıyor; kimileri zulmediyor, kimileri zulme dur diyor; kimileri tamahkâr nefislerinin peşinde kamu malına el uzatıyor, kimileri hayâ edip, hakkı olanı istemeyi ar sayıyor.
Besmelemiz hayatın tüm sırlarını serer önümüze.Yeryüzündeki esas varlık nedenimizin iyiliği yaymak, doğrunun yanında yer almak olduğunu biliriz.Sureti haktan göründüğünde de, her türlü zulmün, tahakkümün, tekebbürün karşısında bulunma basiretini, cesaretini, erdemini göstermeyi şiar ediniriz.
Dünya insanlık tarihinin bir yanında sapıklık,bozgunculuk,kibir ve zulümleriyle Firavunlar, Karunlar, Şeddadlar, Kisralarvarsa, biliriz ki, diğer yanında da hakkı dile getiren İbrahimler, Musalar, Harunlar, Ömerler, Aliler,Hüseyinler mutlaka vardır.
Bizler, ezelde Yaradan’a verdiğimiz sözlerin gereği olarak, insan, toplum, devlet anlayışımızı Yunus’un “Sen bu cihan mülkünü Kaf’dan Kaf’a tuttun say… Ahir bir gün ölürsün, ölüm vardır bilirsin” sözü gibi, hayatın başlangıcını ve sonunu hesaba katarak belirleriz.
Bizler tüm halkımızla birlikte iyi işler yapmayı, birbirimize hakkı ve sabrı öğütlemeyi amaçlarız.
Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi olarak bizler “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır!” ilkesine göre, ülkemizin içinde bulunduğu güç koşulları göz önünde bulundurarak, halkımızın menfaatlerini her türlü kişisel menfaatin üstünde tutarakhakikatin ve hikmetin yanında yer aldık. Saadet Partisi çatısı altında bir araya geldik. 7 Haziran günü yapılacak Genel Seçimler için milletimizinheyecanla beklediği Milli İttifak’ı gerçekleştirdik. Milletimizinvicdanına, sesine tercüman olmak için; insanlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin korunması için; huzur, güven, barış, kardeşlik ve adalet içinde yaşanan mutlu bir ülke tesis etmek için “Şimdi Saadette Birlik Zamanı”sloganı ile Milli İttifak’ta buluştuk.
Ülkemizin ve halkımızın içinde bulunduğu zor koşulların farkındayız. Ülkemiz adeta karaya vurmuş bir gemi gibi,kaynaklarımız, topraklarımız, şehirlerimiz, köylerimiz, geçmişimiz, bugünümüz, geleceğimiz,umutlarımız yağmalanıyor. Yoksulluk,Yolsuzluk ve Yasaklar habis bir tümör gibi tüm bedeni sarıyor.
“Küp, içindekini sızdırıyor.”
Kötü yönetiliyoruz.İnsanlarımızın hayata ve geleceğe yönelik umutları tükeniyor. Vatandaşlarımızın toplumda bir arada yaşamaya,üretime ve çalışmaya dairşevklerikırılıyor.
Kötü yönetim siyasal kutuplaşma ve çatışmalara; toplumsal gerilim ve anlaşmazlıklara; toplumsal kuralsızlık ve amaçsızlığa; hukuk tanımazlığa; terör ve şiddete; işsizliğe; gelir dağılımında adaletsizliğe; bölgeler arasında dengesizliğe; insanlar arasında depresyona ve diğer psikolojik sorunların artmasına; yetersiz beslenmeye; sağlık sorunlarının, hastalıkların yaygınlaşmasına; aile içi şiddet vegeçimsizliğe, parçalanmalara; ranta ve çarpık kentleşmeye; uyuşturucu bağımlılığına;ve intiharlara; çeteleşme, mafyalaşma ve gasp olaylarının artmasına; tecavüz ve şiddetin yaygınlaşmasına; fuhşa; dilenciliğin, evsiz insanların ve sokak çocuklarının artmasına; kültürel yozlaşmaya; cinayet gibi ağır suçların artmasına; kurumlara ve topluma karşı güvensizliğe; toplumsal duyarsızlığa ve dayanışmanın zayıflamasına; ahlaki değerlerin bozulmasına, çürümesine; kurumlarda ve toplumun her yanında kayırmacılığın yaygınlaşmasına, liyakate önem vermemeye yol açıyor. Adalet kurumlarının iş yükü; güvenlik harcamaları tırmanıyor; eğitim harcamaları bir yük haline geliyor; yerel yönetiminyükü ve harcamaları artıyor. İsraf, rüşvet ve yolsuzluk artıyor; vergi kayıplarıyeni ve daha ağır vergi yükleri ile kapatılmaya çalışılıyor.
Kötü yönetim sonucunda kurumlarımız topyekûn çürüyor, toplum çöküyor.
Farabi, “Hikmet(bilgelik)yönetimin şartı olmaktan çıktığı günerdemli devlet yöneticisiz kalır.” Ve “fazla uzun sürmez, yıkılır.” der. Bu sözü, cihanşümul bir tespit ve öğüt olarak değerlendiriyoruz.
Saadet çatısı altındaMilli İttifak’ı oluşturan bizler, meselelerin farkında olduğumuz kadar, çözüm yollarınıda biliyoruz.
Tüm varlıklara dair ilahi ve evrensel kaynaklarda ortaya konan ilkeleri esas alarak tüm mahlûkatahak ettiği şefkati göstermeyi, insan haklarına azami ölçüde saygılı olmayı siyasetin esası sayıyoruz.
Bu çerçevede; insanı saygın görerek, ülkemizde vatandaşlarımızın bir arada, mutlu, huzur ve güven içinde yaşayacağı bir ortamı tüm vatandaşlarımızın, istek ve taleplerini hesaba katarak birlikte inşa edecek bir yönetim uygulayacağız. Her türlü öneri ve teklifi titizlikle dikkate alıp değerlendireceğiz.
Her işin güzel, çabuk ve az maliyetle yapılabilmesi için işi ehline vereceğiz. Hiçbir vatandaşımız arasında, ayrımcılık, kayırmacılık yapmayacağız.
İnsan haklarına saygılı, huzurlu, mutlu, barış ve kardeşlik içinde yaşanan bir toplum ve
Türkiye için çalışacağız.
Ülkemizde sosyal barış ve kardeşliği tesis edeceğiz
Tüm vatandaşlarımız bizim yönetimimizde 1. sınıf vatandaş olacak.
Hiç kimse siyasi görüşünden, ideolojisinden, dilinden, inancından, mezhebinden, cinsiyetinden, etnik kökeninden, ırkından vb. dolayı ayrımcılığa ve adaletsizliğe uğramayacak.
Toplumda hâkim olan tahammülsüzlük, nefret ve şiddeti sebep ve sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırmaya çalışacağız. Yoksullara,engellilere, kadınlara, çocuklara ve yaşlılara yönelik her türlü şiddet ve dışlamayı, toplumsal hayatta ve kamu yönetiminde görülen fişleme, kayırmacılık ve ayrımcılık gibi insan haklarına ve hukuka aykırı tutum ve davranışlarla kararlıbir şekilde mücadele edeceğiz. Toplumda yaygınlaşan fiili, psikolojik, cinsel her türlü taciz ve saldırıyı sebep ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirip köklü biçimde çözmeye çalışacağız.
Bu çerçevede, hukukun ve hukukun üstünlüğü ilkesinin hangi saiklerle olursa olsun, içinin boşaltılmasına, zayıflatılmasına izin vermeyeceğiz. Hukuku yeniden ihya edeceğiz; masumiyet karinesini en temel ilke olarak tüm vatandaşlarımız için geçerli kılacağız.
Toplumda barış, kardeşlik ve huzurunhâkim olması için tüm toplum kesimlerini 7’den 70’e can kulağıyla dinleyeceğiz.
Edirne'deki kardeşinin acısını Hakkari'deki kardeşi duyan, Diyarbakır’dan yükselen bir sese
Çankırı’dan ses veren bir Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz.
Güvenliğin esasının güven duygusu olduğunu yeniden hissettireceğiz insanımıza; buna Anadolu şahit olacak geçmişiyle, bugünüyle, geleceğiyle. Kendini güvende hisseden bir toplumu tüm yurttaşlarımızla birlikte inşa edeceğiz. Böylece, toplumsal huzur, güven ve özgürlükler artacak; güvenlik güçlerinin iş yükü hafifleyecek ve daha uygun koşullarda görevlerini ifa edecekler.
Tüm toplum kesimleri ile birlikte sorunlarımızı ve çözümlerimizi şeffaf bir şekilde konuşarak karara bağlayacağız.
Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz. İnsanların bir arada ve mutlu yaşayacağı bir ülkeyi el birliğiyle ilmek ilmek dokuyacağız
Yolsuzluk salgın bir hastalıktır
Yolsuzluk Türkiye'nin en temel sorunlarından biri haline gelmiştir.
Yolsuzluk ve rüşvet sosyal ve kültürel sonuçları aşırı derecede yıkıcı, ekonomik ve siyasi bakımlardan da bulaşıcı ve salgın haline gelen ahlaki bir hastalıktır. İdari ve bürokratik süreçlerin kamu yararı, şeffaflık ve eşitlik ilkelerine göre düzenlenmesi, demokratik denetim mekanizmalarının etkili şekilde işletilmesi ve medyanın da dördüncü kuvvet olarak denetim işlevini yerine getirmesinin bu sorunun çözümü için hayati önem taşıdığının bilincindeyiz.
Milli İttifak bu yapısal tedbirlerle birlikte, devleti rant üretme ve dağıtma aracı olmaktan çıkardığında, yolsuzluğa eşlik eden liyakatsizlik, kayırmacılık ve bunların sonucunda oluşan yoksulluk bütün sorunlarıyla birlikte ortadan kalkacaktır.
Bu kapsamda;
Halkımızın yönetime katılımı ve denetimi artırılacaktır.
Ahlak siyasete hakim kılınacaktır.
Milli İttifak’ıniktidarında siyasetin finansmanı şeffaflaştırılacaktır.
Kamu yönetimi şeffaflaştırılacak, üst düzey yönetimler belli aralıklarla çalışmaları hakkında halkımıza bilgi verecektir.
Kamu malının denetimi için kurulan ve Osmanlı’dan bize miras Sayıştay güçlendirilecek, gerekli yasal düzenleme ve uygulamalar vakit kaybetmeden hayata geçirilecektir.
Hesap verebilirlik ilkesi kapsamında; devletin ve çalışanların faaliyetlerini denetleyen denetim kurumları etkin hale getirilecektir.Kamu kurumlarının etkin denetimi sonucunda,devletin imkânlarını kötüye kullananlardanmutlaka hesap sorulacaktır.
Kuvvetler ayrılığı prensibini hukukun üstünlüğü ilkesine göre yeniden ve geri dönülmez şekilde tesis edeceğiz
Mevcut haliyle Meclis, yürütme üzerindeki denetimini neredeyse bütünüyle terk etmiş, Meclis üyeleri parti başkanlarının emrindeymiş davranır hale gelmiştir. Yürütmeyi denetlemesi gereken yargı da yürütmenin etkisine girmiştir. Dolayısıyla, yasama ve yargı kendilerinden beklenen, kamu yararı için yasa yapma, yürütmeyi denetleme ve dengeleme rollerini yerine getirmekten hayli uzaklaşmıştır. Meclis açısından bunun öncelikli nedeni, parti ve seçim sisteminin parti başkanlarının küçük krallara dönüşmesine zemin hazırlayan antidemokratik yapısıdır. Bununla birlikte seçilenlerin kişisel menfaatlerini koruma gayretkeşliği, yeniden aday gösterilme veya patronaj sistemi içinde rant ve makam kapma hevesi de etkili olmuştur.
Yargıise,hukukun üstünlüğü ilkesine sahip çıkamayan, hukuki boyutun dışında, kendi içinde kutuplaşarak siyasallaşan,nihayetinde yürütmenin etkisine giren bir duruma sokulmaya çalışılmaktadır.
Milli İttifakolarak; kamu yararını, halkın menfaatini, insanların temel hak ve hürriyetlerini güvence altına almak amacıyla birbirinden ayrı fakat birbirini denetleyen ve dengeleyen kuvvetler ayrımı sistemini, yani cumhuriyeti, gerçek anlamında tesis edeceğiz. Böylece güçlünün hukuku yerine, hukukun üstünlüğü ilkesine işlerlik kazandıracağız. İşte o vakit insanlarımız onurlu, saygın bir ülkenin saygın vatandaşları olmanın ne demek olduğunu anlayacaktır.
Siyaseti demokratikleştireceğiz, demokrasiyi toplumsallaştıracağız
Yüzde 10 seçim barajını derhal kaldıracağız, seçim sistemini sosyal adaleteve milletimizin beklentilerine uygun hale getireceğiz. Siyasi partilerin aldıkları oy oranına göre Meclis'e girmesinin ve nispi temsil sistemine göre tüm toplum kesimlerinin Meclis'te temsil edilmesinin önünü açacağız. Böylece, devletin demokratik yapısı ve meşruiyeti de güçlendirilmiş olacak, siyasal, ekonomik, sosyal meseleler, çoğulculuk anlayışı içinde kalıcı ve hoşgörü ortamında çözülebilecektir.
Siyasi partilere devlet yardımının, seçime katılan partiler arasında hiçbir ayrım yapılmadan aldığı oy oranına göre adil bir şekilde paylaştırılmasını sağlayacağız.
Siyasetin finansmanını şeffaflaştıracağız, bu yönde gerekli her türlü yasal düzenleme ivedilikle gerçekleştirilecektir.
Siyasi partilerin kendi amblemlerini kullanarak seçim işbirliği yapmalarının önü açılacaktır. Siyasi sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanına tahsis edilenörtülü ödenek kaldırılacaktır. Hiçbir merci tarafından denetimsiz ve hesap verilmeyen kamu harcaması yapılamayacaktır.
Referandum müessesesine daha fazla işlerlik kazandırılacak, önemli yasalar milletin onayına sunulacaktır.Özelikle temel hak ve özgürlükler alanında yapılacak yasal değişikliklerin belli sayıda milletvekilinin imzası ile referanduma sunulmasına imkan vereceğiz.
Güvenlik ve yargı mensupları dışında, vatandaşlarımızın ve memurların siyasi partilere üye olmasının önündeki tüm engelleri kaldıracağız.
Milletvekillerinin Meclis çatısı altında gerçekleştirdiği görevleriyle ilgili konuşma ve faaliyetlerini kapsayan kürsü dokunulmazlığını özenle koruyacağız. Yürütmenin yargı tarafından etkin denetimi sağlanacaktır. Bu kapsamda, kamu yönetiminde çalışan kamu görevlileri ile ilgili dava açılabilmesi için aranan üst yöneticilerinin izin şartı tüm kamu görevlileri için kaldırılacaktır. Bu şekilde, kamu yönetiminin sınırlı ve sorumlu davranmasının zemini sağlanmış olacaktır.
Vatandaşlarımızın,kanun teklifi vermesinin önünü açacağız.
Koşulları ve çerçevesi Anayasada belirlenecek hususlarda, 150 bin imza ile vatandaşlar kendilerini ilgilendiren konularda, görüşülmek üzere, Dilekçe Komisyonu aracılığıyla TBMM’ye kanun teklifi verebileceklerdir.
İnsanların ifade ve fikir özgürlüğünü kullanabilmesi bakımından basın özgürlüğü ve objektifliği hayati önemi haizdir
Halkın haber alma hak ve özgürlüğünün garanti altına alınabilmesinin yanı sıra şeffaf ve hesap verebilen bir yönetimin olabilmesi için radyo, televizyon ve gazeteler başta olmak üzere medyanın objektif ve tarafsız olması, medya sahiplerinin de sadece medya ile ilgili alanlarda faaliyet göstermesi sağlanacaktır.
Milletimizin tüm fertlerinin vergileriyle finanse edilmesine rağmen, iktidarların halk üzerindeki propaganda aracına dönüşen kamu yayın kuruluşları gerçek anlamda kamu yararı için çalışan kurumlara dönüştürülecektir. Bu iletişim kuruluşlarının gerçekten tüm toplumu ve kamuoyunu bilgilendirecek şekilde hareket edebilmesi sağlanacaktır.
Medya çalışanlarının, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirecek düzenlemeler yapacağız.
Sivil toplumun ve toplumsal inisiyatifin zayıfladığı yerde, siyaset bataklığa döner, demokrasi felç olur
Bu nedenle sivil toplumun etkinliğini demokrasi açısından vazgeçilmez görüyoruz. Sivil toplum, vatandaşların kamusal alanda örgütlenmiş halidir; devletin ve kamusal aktörlerin denetlenmesi, kamuoyu oluşturma, toplumun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, toplumsal dayanışmanın arttırılması gibi konularda önemli bir role sahiptir. Bir bakıma güçlü sivil toplum adil siyasetin oluşmasının temelini teşkil eder.
Toplumsal bütünleşme ve yardımlaşmada önemli rol oynayan, kalkınma sürecine tüm kesimleri dâhil ederek katılımcı ve demokratik süreçleri güçlendiren STK’lara daha fazla imkân sağlayan bir ortam oluşturulacaktır.
STK’ların, yerel ve ulusal düzeydeki ihtiyaç ve sorunlara hizmet ve çözüm sunabilme potansiyeller artrılacak sosyal ve ekonomik hayatta daha fazla rol almaları teşvik edilecektir.
Gerçek ve tüzel kişilerin yapacakları mali desteklere yönelik vergisel teşvikler gözden geçirilecek ve geliştirilecektir.
Yerel düzeyde politika oluşturma ve uygulama süreçlerine meslek örgütleri, STK’lar ve üniversitelerin daha fazla katkı sunabilmesi sağlanacaktır.
“Adalet mülkün temelidir”, fakat “geç kalmış adalet”, adalet değil zulümdür
Ne yazık ki Türkiye’de yargının tarafsızlığına gölge düşürülmüştür.
Bu sorunu çözmek için hâkimlerin terfi ve atamalarına ilişkin oluşturulan yeni HSYK, yargıyı tarafsız ve bağımsız hale getirmekten hayli uzak bir görünümdedir. Yargı içinde bir kutuplaşma ve kamplaşma meydana getirilmek istenmektedir.
Yargıya dair bir diğer temel mesele, mevzuattaki sorunların yanında, özellikle ağır ve çoğu zaman gereksiz iş yükü nedeniyle yargının yavaş işlemesidir. İnsanlar adaletin bu ağır işleyişinden dolayı, hukuk dışı arayışlara girmeye zorlanmaktadır.
Adaletin hızlı işletilmesi için usul kanunlarında gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Avukatların delillere ulaşmasının ve delil toplamasının önündeki engeller kaldırılacaktır.
Mahkemelerin önündeki dosya yoğunluğunu azaltmak için sulh ve arabuluculuk kurumu teşvik edilecek; özel hukuk davaları için tahkim kurulunun yaygınlaştırılmasına çalışılacaktır.
Savcılar ile hâkimler yapısal ve kurumsal olarak birbirinden ayrılacak, iddia ve savunma işlevini yerine getiren savcılar ile avukatların konumları denk hale getirilecektir. Böylece, savunmanın fonksiyonu artırılacak ve savunma makamının duruşmalarda savcılarla eşit hale getirilmesi sağlanacaktır.
Yargıya ayrılan bütçe payı artırılıp kadro sorunları çözülecektir.
Hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimi ve mesleklerindeki ihtisaslaşmaları teşvik edilecektir. İstinaf mahkemeleri kurularak etkili bir şekilde çalışır hale getirilecektir.
İnsan hakları ihlalleri konusunu ele alan, İnsan Hakları İhtisas Mahkemeleri kurulacaktır.
HSYK,Hâkimler Yüksek Kurulu (HYK)ve Savcılar Yüksek Kurulu(SYK)olmak üzere ikiye ayrılacaktır.
Yargı reformunu, vatandaşların, baroların ve mahkemelerin görüş, öneri, talep ve şikâyetlerinidikkate alarak gerçekleştireceğiz. Yargı mensuplarının ve avukatların saygınlığını artıracak düzenlemeleri gerçekleştireceğiz. Siyaset ve idare, yargıya karışmayacak, yargının siyasallaşması yolu bir daha açılmamak üzere kapatılacaktır.
Kamu yönetiminde kamu yararı, liyakat ve ehliyet esaslarını hayata geçireceğiz
Kamu yönetimi ve bürokrasinin temel sorunu, siyasi aktörlerin keyfi müdahalelerine açık olması, diğer yandan ise toplumun taleplerine cevap vermekten, şeffaflıktan, denetim ve hesap verebilirlikten uzak olmasıdır. Bu çerçevede, siyasiler ve üst kademede bulunanlar yetkilerini dağıtmak, kendi altındakilere yetkilerini paylaştırmak yerine, altındakilerin yetkilerini de gasp etmekte, sorumluluğu ise daha da ağırlaşmış bir şekilde alttakilerin sırtına yüklemektedirler. Haliyle, bu şekilde işleyen bir yönetim vatandaş odaklı ve kamu yararı ilkelerine göre hareket edemeyecektir.
En tepeden en alta kadar, tüm makam ve birimler yönetimdeki bozulmadan kendi ağırlıklarınca sorumludur. Kamu yönetimindeki bozulmanın sonuçlarını ise doğrudan vatandaşlar yaşamakta, ardından yükü alt kademelerdeki memur ve görevliler sırtlanmaktadır.
Kamu yönetiminde görev, yetki ve sorumluluklar kamu yararı, şeffaflık, hesap verebilirlik, vatandaş katılımı ve denetimi, vatandaş odaklılık, etkili ve verimli yani kaliteli ve hızlı hizmet sunumu ilkelerine göre gözden geçirilecektir.
Yürütmenin denetimine her açıdan öncelik verilecektir. Bu çerçevede, kamu görevlileri ile ilgili dava açılabilmesi için aranan üst yöneticilerinin izin şartı sınırlandırılacaktır. Bu şekilde, kamu yönetiminin sınırlı ve sorumlu davranmasının zemini sağlamlaştırılmış olacaktır.
Yerel yönetimler halkın ve sivil toplumun süreçlere ve kararlara etkin katılımı ile güçlendirilecektir. Böylece, yerel sorunlar yerel yönetimlerce çözümlenecektir.
Devlet personel yönetimi, hükümetlerin vatandaş üzerindeki patronaj ve baskısının bir aracı olmaktan çıkarılacak, liyakati ve performansı ölçü alanbir anlayışla yeniden düzenlenecektir.
KPSS ve işe yerleştirmelerde karşılaşılan tüm sorunlar, adayların ve kamu kurumlarının katılımı ile şeffaf, hesap verebilir, denetime açık bir biçimde gözden geçirilecektir.Gayretle sınavlara hazırlanan gençlerimiz kimseye minnet etmeden çalışmalarının karşılığını alacaktır. Herkes hak ettiğini aldığında, kamu görev ve yetkilerini hiç kimse keyfi ve kişisel menfaatleri için kullanamayacaktır.
Daha iyi, daha hızlı, daha ucuz ve daha hatasız bir yönetim için tüm mevzuatlar, süreçler, mekânlar sade ve anlaşılır hale getirilecektir.
Vatandaşlarımızın kurumlara güvendiği, işlemlerini şeffaf bir şekilde takip edebildiği, en önemlisi çözüme ulaşabildiği bir yapıyı hem vatandaş hem de kamu çalışanları bakımından en temel hak olarak görüyoruz.
Kamu yönetiminde idari reformu gerçekleştirirken tüm vatandaşlarımızın ve kamu çalışanlarının görüş, öneri, eleştiri ve talepleri süreçlere etkili şekilde dâhil edilecektir.
Yerel yönetimleri vatandaş katılımı ile güçlendireceğiz
İmkânları ve yetkiyi tüm ülkeye yayacak gerçekçi bir Yerel Yönetimler Yasası’na ihtiyaç bulunmaktadır. Yerel Yönetimler Yasası coğrafi durum ve nüfusu dikkate alınarak köy ve beldeler yeniden düzenlenecektir.
Merkezi bütçeden belediyelere yapılan kaynak aktarımları hizmet alanlarıyla uygun şekilde artırılacaktır.
Büyükşehir Belediyeler Kanunu yeniden düzenlenecektir. Bütün illerde ve ilçelerde köylerin ve kırsal alanların hizmetleri, muhtarlar ile birlikte mevcut il ve ilçe özel idarelerinin işbirliğiyle yürütülmesi sağlanacaktır.
Kent konseylerinin ve meclislerinin yapısı toplumumuzun yapısına ve kültürüne uygun olacak biçimde gözden geçirilecek, verimli işlemeleri için gerekli tedbirler alınacaktır. Sektör temsilcilerine ek olarak doğrudan vatandaşların katılımını sağlayacak “Vatandaş Meclisleri” ve “Mahalle Meclisleri” ihdas edilerek halkın yönetime katılması teşvik edilecektir.
Muhtar derneklerinin bir araya getirilmesi maksadıyla “Muhtarlar Federasyonu” kurulacaktır. Muhtarların da belediye meclislerinde temsil edilmesi sağlanacaktır.
Kırsal bölgelerden şehirlere göçün engellenmesi amacıyla, yerel kaynaklar üretime yönlendirilerek, illerde istihdamın geliştirilmesi ve refahın artırılması sağlanacaktır.
İklim değişikliğine insan kaynaklı etkiyi yönetmek ve en aza indirmek için belediyelerin “Karbon
Yönetimi Eylem Planları” olacaktır.
Tarım arazileri, doğal ve kültürel kimlikler ve yeşil alanlar titizlikle korunacaktır.
Anayasa ile garanti altına alınan “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkı” ilkesine dayalı olarak çevreci, doğal dengeyi koruyan, iklim dostu belediyeler oluşturulacaktır.
Kırsal kalkınma desteklenerek herkes kendi işinin sahibi olacak, kırsal kalkınma için “Yeni Nesil
Kooperatifler”in kurulmasına öncülük edilerek, gelirin tabana yayılması sağlanacaktır.
Yerel ekonomik kaynaklar değerlendirilerek bölgesel gelişme sağlanacak ve “Yerel Ekonomik
Gelişme Programı” uygulanacaktır.
Özellikle büyükşehir ve il belediyelerine, gelişen dünya şartlarına, teknolojilerine göre şehrin ekonomik ve sosyal yönden gelişmesi için şehrin geleceği ile ilgili sürekli raporlar hazırlayıp yön verecek “Şehir Strateji Birimi” kurulacaktır.
Rant ekonomisi ülkemizi yiyip bitiriyor…
Cenab-ı Hakk’ın ülkemize verdiği nimetlere rağmen bugünkü durum yürekler acısıdır. Ülkemizde, dolar bazında, suni olarak yüksek gösterilmeye çalışılan kişi başına düşen milli gelir, ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerin çok gerisindedir. İşsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik artmaktadır.
İç ve dış borç artmakta, borçların anapara ve faiz ödemeleri yeniden borçlanarak karşılanmaktadır. Ülkemizin toplam borcu; devletin ve özel sektörün dış borcu ile gerçek ve tüzel kişilerin iç piyasadaki kredi borcu toplamda 1 trilyon 155 milyardolar bir borç yükü oluşturmaktadır.
Toplanan vergilerin önemli bir kısmı faiz ödemelerine gitmektedir. Devlet her sene 50 milyar TL’den fazla faiz ödemektedir.
Sonuç olarak, toprakları bereketli, çalışkan ve genç nüfuslu bir millet ve ülke olmamıza rağmen, halkımız işsizdir ve borca esir edilmiştir.
Dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açığı sürekli olarak artan, bütçesi sürekli açık veren, üretime dönük hiçbir ciddi yatırımın yapılmadığı ve bu açıkların ancak kurulu tesis ve toprak satarak veya yeniden borçlanarak kapatılabildiği bir ülkede ekonominin rayında gittiğini ileri sürmek ancak bilinçli bir gafletin neticesi olabilir.
Bu ekonominin adı rant ekonomisidir.
Rant ekonomisini nasıl tanırsınız?
Vergi, zam, faiz, düşük ücret ve düşük taban fiyatları vasıtasıyla, halkın sahip olduğu bütün imkânlar elinden alınmaktadır.
Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, faiz oranları ve enflasyon vasıtasıyla, halkın imkânları iç ve dış sömürü gruplarına aktarılmaktadır. Yanlış yatırım politikaları, yolsuzluk ve israf sebebi ile “Denk Bütçe” yapılmamakta, bütçe açığı da yeni borçlanma ile karşılanmaktadır.
Yıllardır yüksek katma değerli sanayi ve yüksek teknoloji üretimi yerine uygulanan yatırım politikaları sonucu, milli üretim ve ihracat arzulanan miktarda artmamakta, bunun sonucunda dış ticaret açığı büyümektedir. Bunun neticesinde de, büyük bir cari açık ortaya çıkmaktadır.
Giderek büyüyen cari açığın sıcak para ile karşılanması neticesinde, ekonomi dış müdahalelere açık hale gelmekte ve sürekli kriz tehdidine maruz kalmaktadır.
Artan işsizlik, ücretlerin azalmasına sebep olmakta, işsizlik ve düşük ücretli kayıt dışı istihdam sonucunda gelir dağılımı adaletsizliği tahammül boyutlarını zorlamakta ve böylece sosyal patlama riski artmaktadır.
Özelleştirme adı altında, milletin tasarrufları ile oluşturulmuş milli kuruluşlar şaibeli bir şekilde yabancı ve yerli tekellere haraç mezat satılmıştır. Bunun neticesinde ülke ekonomisinin bel kemiği durumundaki tesisler, güvenlik ve savunmamızla ilgili sektörler milletimizin elinden çıkarılmıştır.
Rant ekonomisi düzeninde, ülke kaynaklarının rantiye grubuna aktarılması için başka yöntemler ve yollar da kullanılmaktadır. Bunlar:
Özelleştirme, kiralama ve ihale yolsuzlukları, İsraflar ve atıl yatırımlar,
Devlet yatırımlarının çok uzun yıllara yayılarak yürütülmesidir.
Türkiye ekonomisinin kısır döngüsü, sanayileşme politikasının terk edilmesi, tarım ve hayvancılıkta desteğin kaldırılması sonucu köylünün ve çiftçinin perişan hale getirilmesi; özelleştirme adı altında sanayi tesislerimizin satışı ve bu tesislerin kapanması gibi uygulamalardır. Bunların neticesinde Türkiye, üretimi, özellikle ileri teknoloji ürünü sanayi mamulleri üretimini gerçekleştiremeyen bu nedenle artan ithalat yüzünden dış ticaret açığı veren; dış ticaret açığı nedeniyle cari açık veren; bu cari açığı yabancı sıcak para ile kapatmaya çalışan bir ülke konumundadır.
Sanayileşemeyen, sürekli dış ticaret açığı veren Türkiye; döviz kuru, faiz, cari açık ve bütçe açığı sarmalında onlarca yıldır bocalamaktadır.
Bu kısır döngüyü kırabilmenin yolu, milli kaynakları harekete geçiren, sanayide ve yüksek teknolojide bir “Seferberlik Ruhu”nun oluşturulmasıdır.
Son dönemlerde Türkiye ekonomisinin özeti
• Gelir: 2008 yılından bugüne milli gelir 10.000 dolar düzeyinde yerinde saymaktadır.
• Büyüme oranları: Türkiye ekonomisi son yıllarda %3-4 gibi büyüme oranlarına mahkum edilmiştir.
• Gelir Dağılımı:Milli gelirin %34'ünü nüfusun %1'i almaktadır.
• İşsizlik: 1997’de %6,8 olan işsizlik 2015’te 11,3 olmuştur.
• İç ve Dış Borç: 12 yılda 620 milyar dolara çıkmıştır.
• Faiz Oranları: Dünyanın en yüksek faiz oranları (%8-10) söz konusudur. Kredi kartı borcunu ödeyemeyen 2,6 milyon vatandaşımız bulunmaktadır.
• Faiz Ödemesi:Faize12 yılda 600 milyar TL faize ödeme yapılmıştır. Sadece 2014 yılında yapılan faiz ödemesi 52 milyar TL’dir.
• Enflasyon: Türkiye ortalama %8 olan enflasyon ile OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlardan birine sahiptir.
• Kur: 13 yıldır dolar ve euro başta olmak üzere döviz kuru üzerinde fevkalade bir belirsizlik ortamı oluşmuştur.
• Cari Açık: Son 7 yıldır ortalama cari açık milli gelirin %6’sı dolaylarındadır ve sadece 2014 yılında verilen cari açık 46 milyar doların üzerindedir. Aynı yıl dış ticaret açığı yani ihracat- ithalat arasındaki fark ise 76 milyar dolar civarındadır.
• Cumhuriyet tarihinde yapılan özelleştirmelerin %80’i mevcut hükümet döneminde yapılmıştır. Ülkemizin önemli şirketlerinin tamamı 51 milyar dolara satılmıştır.
Milli İttifak, 2015 model bir ekonomik program öneriyor
Ekonomiyi, güçlenerek kalkınma ve gelir dağılımında adaletin tesisi üzerine kuracağız. Aziz milletimizin refahını sağlayacak politikaları hayata geçireceğiz.
Türkiye’de; işsizlik, kalkınma ve dışa bağımlılık problemi, sanayileşerek, bilgi ve teknoloji üreten bir toplum haline gelerek çözülecektir.
Türkiye bu kapsamda, kendi arabasını, kendi akıllı telefonunu, kendi mikro-işlemcisini, kendi nanoteknolojisini, kendi biyoteknolojisini üretebilen bir ülke olacaktır. Türkiye’nin dünya ekonomisinde etkin, istikrarlı, bağımsız ve üretim odaklı bir ülke haline gelmesi için tüm sektörlerin aynı yüksek hedeflere odaklanması ve koordinasyon içinde ilerlemesi sağlanacaktır.
Hedeflerimiz;
· Müteşebbis insan gücünü harekete geçirecek bir yatırım atmosferi oluşturmak,
· Üretim seferberliğini gerçekleştirmek,
· İşsizlik sorununu tamamen çözmek,
· Enflasyonu bir sorun olmaktan çıkarmak,
· TL’nin değerini güçlendirmek ve dengede tutmak,
· Faizi gereksiz kılmak,
· İç ve dış borçları sıfırlamak,
· Denk bütçe yapmaktır.
· Bu hedefleri gerçekleştirmek için makro ve mikro ekonomik politikalar eşgüdümlü ve bilimsel olarak uygulanacaktır.
Uygulanacak Politikalar;
· Vergi ve harcama politikaları kapsamında başta devletin her birimi şeffaf bir hale getirilecek, hesap verebilirlik ilkesi yerleştirilecektir. Böylece devlet halka kolay bir şekilde sürekli olarak hesap verecektir.
· Devletin verimli olmayan birimleri daraltılacak, kaynak israfı ortadan kaldırılacaktır.
· Hali hazırdaki haksız vergi sistemi revize edilecek, üreticilerin ve tüketicilerin maruz kaldıkları haksız vergiler hak ve adalet temelinde yeniden düzenlenecektir.
Kalkınma planları tepeden inmeyecek, katılımcı yollarla aşağıdan yukarıya doğru belirlenecek
Türkiye son 13 yıldır planlama nosyonunu tamamen terk etmiştir. Bu durum ekonominin kontrolden çıkmasına yol açmıştır. Bu gün karşılaşılan problemlerin altında yatan gerçek ne yazık ki bundan kaynaklanmaktadır.
Milli İttifakiktidarında; kısa, orta ve uzun dönemli kalkınma planları itinalı bir şekilde hazırlanacak, hazırlanan bu planlar değişen ve gelişen şartlara göre sürekli olarak yenilenecektir. Hazırlanan kalkınma planları temel hedefleri gerçekleştirmeye odaklanacak, diğer değişkenler dönemsel olarak sürekli ele alınarak hedefler şekillendirilecektir.
Kalkınmada sıkça karşılaşılan belli bir alana yoğunlaşan, yığılan politikalar yerine ölçülü bir şekilde tüm ülkeye yayılan politikalar tercih edilecektir. Bu zamana kadar uygulanan yığılmacı politikalar neticesinde Türkiye’nin sanayi ve hizmetler bakımından en yoğun bölgesinin İstanbul ve çevresi olduğu görülmektedir. Bu durum bir taraftan iç göçleri tetiklerken, diğer taraftan sosyal patlamaları ve şehir rantının ortaya çıkmasını beraberinde getirmektedir.
Yönetimimiz esnasında sektörel ve bölgesel bazda ele alınacak, böylece yaygın, etkin ve süratli kalkınma sağlanacaktır.
Kalkınma ajansları etkinleştirilecek, merkezi yönetimle birlikte yerel kalkınma politikaları oluşturulacaktır.
Kalkınan Anadolu Projesi (KAP)
Çıkış noktası yerli kaynaklarla yerinden kalkınma olan KAP Türkiye'nin en temel ihtiyaçları göz önüne alınarak tasarlanmış, doğal kaynaklarımızın en verimli şekilde kullanılması amaçlanan büyük bir projedir.
Bu projeyle; Erzurum'dan başlayıp Ankara'da bitecek büyük su kanalları ile birlikte göletler oluşturulacak, yeni barajlar yapılacak, elektrik enerjisi sağlanacaktır.
İstihdam artırılarak göç engellenecektir.
Ekolojik zenginlik sağlanacak, tarım ve hayvancılık şehirleri kurularak tarım ve hayvancılık endüstrisi geliştirilecektir.
Sanayi ve ileri teknolojide çığır açacağız
Bilim, teknoloji ve yenilik politikalarının başta eğitim, sanayi ve bölgesel politikalar olmak üzere diğer politikalarla tamamlayıcı olarak yürütülmesi; sanayi sektörü yanında hizmetler ve tarım sektörlerinde katma değer artışı sağlanması, yenilikçi girişimciliğin gelişmesi ve bölgesel potansiyelin harekete geçirilmesi açılarından önemlidir.
Türkiye’de Ar-Ge faaliyetleri temel araştırmadan başlayıp ürünün piyasaya sürülmesine kadar uzanan yeni teknolojik ürün üretme süreci geliştirilecektir. Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinin ticarileştirilmesi yoluyla uluslararası düzeyde rekabetçi, yeni ara veya nihai teknolojik ürünler ile markalar oluşturulması kritik önem taşımaktadır.
Ar-Ge faaliyetleri, araştırma altyapıları ve araştırmacı insan gücü bakımından bölgesel ve küresel düzeyde işbirliğinin geliştirilmesi önemini korumaktadır. Kaydedilen gelişmelere rağmen Ar-Ge ve yenilik için ayrılan kaynakların hem miktarının hem de istenilen faydaya dönüşmek üzere etkinliğinin artırılmasına ihtiyaç vardır. Ar-Ge harcamalarının GSYH’ya oranı, halen gelişmiş ülkelerin çok altındadır.
Ar-Ge’ye GSYH’den ayrılan pay artırılacak, hedef ilk aşamada %2’nin üzerine çıkmak olacaktır.
Türkiye için stratejik teknolojileri içeren yatırımların teşviki için kamunun altyapı yatırımlarının bir destek unsuru olarak kullanılmasına öncelik verilecektir.
Öncelikli alanlarda üretim ve ihracat kapasitesini artıran uluslararası doğrudan yatırımlar, ithal girdilerde, stratejik ürün ve sektörlerde yerli ürünleri özendirici bir şekilde desteklenecektir.
İmalat sanayinin bölgesel dağılımında dengesizlik ortadan kaldırılacak, Türkiye’nin potansiyelini kullanabilmesi için Marmara dışındaki bölgelerde de üretim kapasitesi artırılacaktır. Bölgeler arası kalkınma dengesizliğini kaldırmak için özel programlar tatbik edilecektir.
İmalat sanayiinde;
· Teknoloji üretimi geliştirilecektir.
· Modern teknoloji kullanımı hızla yaygınlaştırılacaktır.
· Nitelikli işgücü sağlanacaktır.
· Yüksek katma değerli ürünlerde üretim kabiliyeti artırılacaktır.
· Yeni gelişen sektörlere yatırım yapılacaktır.
· KOBİ’lerin üretim ve yönetim yapıları iyileştirilecektir.
· Orta ölçekli KOBİ’ler için yani sanayi siteleri oluşturulacaktır.
· Teşvikler; üretimi, istihdamı ve ihracatı artırmak için kullanılacaktır.
Güçlü bir “Sanayileşme Politikası” uygulanacaktır. Bu çerçevede önce yasal düzenlemeler oluşturulacak, şu kanunlar çıkarılacaktır.
· Yeni bir “Sanayileşmeyi Teşvik Kanunu”
· “Sınai AR-GE’yi Destekleme Kanunu”
· “Bilimsel ve Teknolojik Araştırmaları Destekleme Kanunu”
· “Mühendislik Faaliyetlerini Destekleme Kanunu”
Devlet, aşağıda belirtilen yeni kilit teknolojilere hem kamu yatırımı yapacak hem de özel sektörde yatırım yapan şirketleri destekleyecektir.
· İlaç ve aşı üretimi
· Nanoteknoloji, chip(çip) ve donanım üretimi
· İleri teknoloji (HT) ekipman ve teçhizat
· Benzinli ve dizel motor fabrikaları
· Gaz türbini üretimi
· Uçak, uzay ve havacılık sanayii
· Savunma sanayii
· Denizaltı ve muhrip üretimi
· Takım Tezgahları üretimi
Ülkemizin sanayicilerinin ürettikleri ileri teknoloji ürünlerin iç piyasada kullanımı ve bunun yanı sıra ihracatı desteklenecektir.
Çöpten yiyecek toplayan insanların ülkesinde
“İtibardan tasarruf olmaz” demek, ne demektir?
Müsrif yönetimin ne olduğunu tarif etmek için başka söze gerek kalmıyor.
Ülkemizi borç yükünden kurtaracağız
Türkiye’de 2001 krizinden bugüne 620 milyar dolar iç ve dış borç birikmiştir. Gelinen noktada borçlanma sıradan bir faaliyet, faiz ödemeleri ise bütçe harcamalarında başlı başına bir ödenek kalemi haline gelmiştir.
Milli İttifak iktidarında öncelikle iç ve dış borçlanmanın temel nedeni olan ekonomik program değiştirilecek, onun yerine Adil Ekonomik Düzen kurulacaktır. Böylece, ekonominin temelinde rant değil, üretim olacaktır. Kaynaklar doğrudan katma değeri yüksek yatırımlara yönlendirilecek, üretim seferberliği ile birlikte borçlar yeniden borçlanarak değil üretim arttırılarak kapatılacaktır.
Borç yönetimi belli bir kural ve disiplin çerçevesinde ele alınacak, kamu birimleri ve belediyelerin keyfi borçlanmalarının önüne geçilecektir.
Kamu borçlanmalarında şeffaf ölçütler belirlenecek, halkın neden ve nasıl borçlanıldığını bilebileceği bir düzen kurulacaktır.
Devletin 444 milyar TL tutarındaki iç borcunun bir kısmı, kamunun kamuya olan borçlarının silinmesi yoluyla, bir kısmı uzun vadeli bir plan dahilinde Merkez Bankası kaynakları vasıtasıyla, kademeli olarak sıfırlanacaktır.
Kaynak israfını önleyeceğiz
Milli İttifakiktidarında kaynakların tam ve etkin kullanımı ekonomi politikalarının prensibi oluşturulacaktır. Bu kapsamda; ekilebilir bütün araziler tarıma açılacak, bütün madenler ve cevherler işletilecek, iş ve çalışma koşulları iyileştirilerek bütün işsizlere istihdam alanı sağlanacaktır.
Kayıt dışı ekonomi ile mücadele edilecek, vergi dilimleri ve oranları makul seviyeye indirilecek, beyana dayalı vergi sistemi esas olacaktır.
Üretimin ve istihdamın artmasıyla birlikte piyasalara canlılık gelecektir. Kayıt dışı ekonomi ile yapılacak olan mücadelenin de etkisiyle vergi gelirleri aratacaktır.
En büyük kaynak paketimiz insan kaynağımızdır, genç, inançlı ve kabiliyetli milletimizdir. Adil bir ekonomik düzenin kurulmasıyla “birlikte iş yapma ve adil paylaşım sistemi” kaynağımız harekete geçecektir.
Havuz Sistemi (Kamu Tek Hesabı) yeniden kurulacak, böylece kaynak israfı engellenecektir.
Borç-faiz sarmalından çıkılmasıyla, bütçeden yapılan yıllık ortalama50 milyar TL’lik faiz ödemesi önlenecektir.
Vergi yükünü azaltacağız, vergide adaleti sağlayacağız
Anayasa’da “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür” denilmesine rağmen, kamu yararı ve toplum ihtiyaçları doğrultusunda harcama yapılmaktadır.
Adil vergi politikaları veetkin vergi denetimi ile kayıt dışı ekonomi ortadan kaldırılacak ve devletin gelirleri artırılmış olacaktır.
Vergilerin ağırlıklı kısmı tüketiciden alınmaktadır.Vergilerin tahsilinde mali güç ilkesi göz ardı edilmektedir. Tüketim aşamasında alınan vergi, asgari ücretliden de üst gelir grubundaki kişilerden de gelirine bakılmaksızın aynı oranda alınmaktadır.
Asgari ücret açlık sınırının altında olmayacak ve asgari ücretten vergi alınmayacaktır.
Vergi mevzuatı tek bir kanun çatısı altında, herkesin anlayabileceği öz ve fazlaca yoruma açık olmayan bir şekilde düzenlenecektir.
Gelir ve para politikamız
Türkiye’de gelirler politikasındaki aksaklıklar kendisini başta gelir dağılımı eşitsizliği, toplam talebin azalması, işsizlik, iş hayatına katılımın düşmesi ve benzeri şekillerde göstermektedir.
Milli üretim arttırıldığında ve ithal ikamesi ile yerli üretim gerçekleştirildiğinde enflasyon sorunu büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Üretimin artması ve faiz politikalarının terk edilmesiyle enflasyon ve ekonomideki kırılganlıklar giderilmiş olacaktır. Dolayısıyla enflasyon sorunu kısa bir zaman içinde kendiliğinden çözülecektir.
Dış ticaret ve gümrük hizmetleri
Milli İttifakiktidarında Türkiye üreten ve ürettiğini pazarlayabilen bir ülke haline gelecektir. Ekonomi yönetimi A’dan Z’ye üretime odaklanacak, kaynaklar en verimli şekilde üretime sevk edilecektir.
Üretim kapasitesinin yükselmesiyle birlikte üretilen mal ve hizmetler ucuzlayacak ve dış piyasalarda rekabet gücümüz artacaktır. Yurtdışı Ticaret Ataşelerimizin etkinliği artırılacak, bu ataşeliklerin “Dış Ticaret Ajansları” gibi çalışmaları sağlanacaktır. Bu şekilde kamu desteği ve özel sektör dinamizmi birlikte gerçekleştirilecektir.
Gümrük mevzuatı sadeleştirilecek ve şeffaf hale getirilecektir. Gümrük hizmetlerinin kalitesi arttırılacak, hızlandırılacak ve etkinleştirilecektir.
Yerli ve ileri teknoloji mallarının üretiminde kullanılan girdiler üzerindeki vergiler düşürülecektir.
Tarım ve hayvancılığı geliştirmek stratejik önceliklerimiz arasında
Tarım alanlarının amaç dışı kullanılmasında ilk sırayı yerleşim alanları ve sanayi alanları almakta olup bu alanların seçim kriterleri iyi saptanarak ülke toprağından maksimum seviyede yararlanılacaktır.
Topraklarımız, iklimimiz, sahip olduğumuz bitki çeşitliliği, su potansiyeli ve yetişmiş insan gücü en büyük güç kaynağımızdır. Ülke insanının dengeli ve yeterli beslenmesi, kendi gücüyle ayakta durabilmesi için olmazsa olmaz bir sektör olan tarım, stratejik öneme sahiptir.
Ancak, uygulanan yanlış tarım politikaları neticesinde, topraklarımız, ülkemizdeyaşayan nüfusu besleyemez duruma getirilmiştir. Düne kadar yeryüzünde kendini besleyebilen yedi ülkeden biri olduğumuz halde, bugün tarım ürünleri ithalatımız ihracatımızı geçmiş durumdadır.
Tarım sektöründe süregelen verimlilik sorunlarının aşılması ve sektörden ayrılması muhtemel işgücünün ekonominin daha üretken sektörlerinde istihdam edilmesi önem taşımaktadır.
Tarımda şu düzenlemeler yapılacaktır:
Tarım ve hayvancılık stratejik bir sektör olarak ilan edilecek ve aşağıda belirtilen hususlar süratle gerçekleştirilecektir.
“Türkiye Tarım ve Hayvancılık Kurumu” kurulacaktır. Bu kuruma bağlı bir “Tarımsal Destek Fonu” oluşturulacak ve bu fon vasıtasıyla çiftçiye faizsiz tarım ve hayvancılık kredileri verilecektir. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı engellenecektir.
Güney sınırımızda 85 yıldır hiç kullanılmayan mayınlı araziler temizlenerek organik tarıma elverişli hale getirilecektir.
Şehir planları yapılırken 1. derece tarım alanları kesinlikle imara açılmayacaktır.
Ayrıntılı toprak etütleri yapılacak ve ülke bütününde arazi kullanım planı hazırlanacaktır. Sıkı denetim ve takip ile tarım arazilerindeki kaçak yapılaşma önlenecektir.
Üreticiyi ve üretimi güçlendirmenin yolu kooperatifçilikten geçiyor. Tarımsal ürünlerde kooperatifçilik güçlendirilecektir. Bunun için kooperatifçilik kökten yeniden yapılandırılacaktır. Tarım Kredi Kooperatifleri ile tarım ve hayvancılıkla uğraşan kooperatifler desteklenecektir.
Tarımda teknoloji kullanımı yaygınlaştırılacaktır. Tarım-sanayi işbirliği ve entegrasyonu artırılacaktır.
Sulanabilir tarım arazilerinin sulama ve drenaj hizmetleri hızla tamamlanacaktır.
Teknik ve ekonomik bakımdan sulanabilir durumda olan 8,5 milyon hektarlık tarım arazisinin tamamı, makul olan en kısa sürede sulanır duruma getirilecektir.
Son yıllarda yapımı yavaşlatılan GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) ve KOP (Konya Ovası Projesi) bir an önce tamamlanacaktır.
Verimliliği arttıran ve toprağı koruyan sulama yöntemleri uygulanacaktır.
Yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızın tarımda kullanabilmesi için gerekli proje ve yatırımlara öncelik verilecektir.
Organik tarım yaygınlaştırılacak ve desteklenecektir.
Yerli tohum üretimi teşvik edilecektir.
Tohum geliştirme ve koruma enstitüleri kurularak tohumculukta dışa bağımlılığın önüne geçilecek ve organik ürünlerin üretilmesi özendirilecektir.
Tohumculuk sektöründe asıl katma değer hibrit sebze tohumlarındadır. Türkiye bu konuda çok zayıftır. Tohumculuk yabancı tohum firmalarının tekelindedir. Yerli tohum firmaları dış rekabet karşısında devlet tarafından desteklenecektir.
GDO’lu ürün imalatı ve ithalatı sıkı bir denetim altına alınacaktır. Helal gıda üretimi desteklenecek ve gerekli tüm tedbirler alınacaktır.
Tarım destekleri, girdiler ve ürün üzerinden yapılacak ve destekler yeterli seviyeye çıkartılacaktır.
AB'nin dayattığı, tarım ve hayvancılığımızı olumsuz etkileyen uygulamalar, kotalar, sınırlamalar yeniden düzenlenecektir. Tarım ve hayvancılık alanları "Stratejik Sektör" olarak özel korumaya ve desteğe tabi tutulacaktır. Bu konudaki Ar-Ge çalışmaları yaygınlaştırılacak ve desteklenecektir.
Tarım ve hayvancılıkta arz fazlası oluşturularak ihracatçı konuma geçilecektir.
Tarımsal sanayinin en önemli unsuru olan şeker fabrikaları özelleştirme kapsamından çıkarılarak, şeker sektörü ülke ihtiyacının yanında ihracat odaklı olarak yeniden yapılandırılacaktır.
Şeker sanayiinin güçlendirilmesi ile ülkemizde hayvancılık canlandırılacaktır.
Türkiye’nin markası haline gelen Antep fıstığı, fındık, üzüm, kayısı, incir, narenciye, ceviz, pamuk, zeytin gibi tarım ürünlerinin hak ettiği değeri görmesine özel önem verilecek; aynı bakışla sebze ve meyve üreticiliği desteklenecektir.
Üniversite-çiftçi işbirliği sağlanacak; tarımda eğitim, özellikle üreticilerin talepleri ve iş durumları göz önüne alınarak, sürekli hale getirilecektir.
Mera ve otlaklar ıslah edilecek, aşırı otlanma önlenecek, meralardan ve otlaklardan çiftçi ücretsiz yararlanacaktır.Mera ve otlaklar amacı dışında kullanılmayacaktır.
Kırsal kalkınmaya öncelik vereceğiz
Su, yol, enerji, haberleşme, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçların altyapısı tüm köylerimize ulaştırılacak, bölgesel kalkınmanın temelini sağlayacak istihdam alanları oluşturulacaktır.
Mevsimlik işçilerin, göçebe tarım işçilerinin çalışma ve seyahat şartları iyileştirilecektir.
Aracıların rolünü azaltacağız, üretici ve tüketiciyi koruyacağız.
Hem üretici hem de tüketici açısından büyük sorun haline gelen, çift taraflı olarak fahiş kar mekanizmasına dönüşen aracı yapıların durumunu üreticinin ve tüketicinin menfaatleri açısından değerlendirip gerekli tedbirleri alacağız.
Çiftçinin pazar sorununu çözeceğiz, ürün borsaları kuracağız.
Tarımsal ürünlerin pazarlanması aşamasında bazı ürünlerde borsaların olmayışı ve var olan borsaların çoğunun gerçek işlevlerinden uzak olması; üreticinin ürününü hak ettiği değerden pazarlayabilmesini zayıflatmaktadır.İhracat değeri olan çoğu ürünümüzün borsası olmadığından, fiyatlarda dengesiz artış ve azalışlar meydana gelmektedir. Ürün borsaları ile tarımsal ürünlerin fiyatlarında istikrar sağlanarak, üretici mağduriyeti önlenmiş olacaktır.
Esnaf ve Sanatkârlar ile KOBİ’lere Koordinasyon ve Planlama Merkezleri ile çözüm ortağı olacağız
Hizmetler sektörü, ekonominin rekabet gücünün korunması ve geliştirilmesi açısından önemli bir rol oynamaktadır. Toplumsal varlığımızın belkemiği olan ve helâl kazanç için bütün sermayesini ve emeğini seferber edip gece gündüz çalışan esnaf ve sanatkârlarımız, ekonomimizin can damarlarıdır.
Hizmetler sektöründe katma değeri yüksek alanların payının artırılması, bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımının yaygınlaştırılması önem taşımaktadır. Ekonomide rekabet gücünün artırılması, yenilik ve girişimciliğin geliştirilmesi ile istihdam oluşturulması açısından KOBİ’lerin verimlilik artışı, büyüme ve kurumsallaşma ihtiyacı devam etmektedir.
Esnaf ve sanatkârların ağırlıklı olarak yer aldığı KOBİ'ler, çalışan sayısı bakımından toplam girişimlerin yüzde 99,9’unu, istihdamın yüzde 76’sını, katma değerin yüzde 54’ünü, yatırımların yüzde 50’sini ve üretimin yüzde 56’sını oluşturmaktadır. Ancak KOBİ’lerin; küreselleşmeden kaynaklanan yüksek rekabete ayak uydurma, yeterli sermayeye sahip olma, yenilikçi projeler üretme, ortak iş ve proje geliştirme gibi hususlarda güçlendirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Girişimcilik yeteneklerinin ve girişimci sayısının artırılması ihtiyacı devam etmekte, finansman imkânlarının ise arz ve talep yönlü geliştirilmesi gerekmektedir.
Ülkedeki üretimin ve istihdamın çok büyük bir kısmını sağlayan KOBİ’lere verilecek, yatırım ve finans teşvikleri artırılacaktır.
Plansız biçimde şehirlerde yükselen Alışveriş Merkezlerine (AVM) yönelik düzenlemeler yapacağız. Trafik sorunlarını beraberinde getiren, esnafımızı kepenk kapatmaya zorlayan AVM’ler karşısında halkımızı korumasız bırakmayacağız.
Ülkenin atıl duran öz kaynakları harekete geçirilecek, kısa sürede üretim ve ihracat seferberliği yapılacaktır.
İthal ikamesi sağlayan yatırımlara öncelik verilecektir.
Teşvik Yasası yeniden düzenlenerek ithal ikamesi sağlayan, ihracat potansiyeli olan yatırımlara ve özellikle KOBİ’lere destek verilecektir.
Büyük ekonomik faaliyetler gerçekleştiren esnaf ve sanatkârları, ürettikleri katma değer ve istihdamları ile orantılı olarak, destekleyici tedbirler alınacaktır. Büyük yatırımcı ve üreticilerin KOBİ’ler için lokomotif olması sağlanacaktır.
Ortak iş yapma kültürüne, sermaye birikimine ve gelir dağılımına olumlu katkıları açısından önem taşıyan kooperatifçilik geliştirilecektir.
Ülke kaynaklarını ranta değil, üretime yönlendireceğiz. Esnafımızı korumak ve geliştirmek için gerekli tüm tedbirleri hiç vakit kaybetmeden alacağız. KOBİ’lerin karşılaştığı sorunlar ve çözüm önerileri bizzat KOBİ’lerle birlikte takip edilecektir.
Esnafımız ve KOBİ’ler için Ticaret ve Sanayi Odalarının daha etkin ve verimli projeler üretmesini teşvik edeceğiz; Koordinasyon ve Planlama Merkezleri oluşturarak verimli, etkili yatırım ve üretim modelleri geliştirilecektir.
Ulaşımda milli teknoloji ve insan gücünü harekete geçireceğiz, kombine ağ taşımacılığını geliştireceğiz
Türkiye’nin lojistikte bölgesel bir üs olması sağlanacaktır. Türkiye’de taşımacılık maliyetinin düşürülmesi açısından, ticaretin geliştirilmesi ve rekabet gücünün artırılması jeo-stratejik öneme sahiptir. Bütün ulaştırma imkânlarının ekonomik ve dengeli bir tarzda yurt sathına yayılmasına öncelik verilecektir.
Yük ve yolcu ulaştırma hizmetlerinin etkin, verimli, ekonomik, çevreye duyarlı, emniyetli bir şekilde yapılması sağlanacaktır.
Yük taşımacılığında, kombine taşımacılık geliştirilerek demiryolu ve denizyolunun payları artırılacaktır.
Nakliye ve/veya toplu taşıma hizmeti veren esnafımızın daha nitelikli koşullarda hizmet vermesi için gerekli düzenlemeleri yapacağız. Yetki belgesi alma konusunda karşılaştıkları ağır mali yükler konusunda çözüm üretecek çalışmalarda bulunacağız.
Kalite ve güvenliğin yükseltilmesi çalışmalarına hız verilecektir.
Hazırlanacak ulaştırma mastır planı ile karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu ulaştırmasının, yatırım ve işletme maliyeti dikkate alınarak, ihtiyaca göre, dağılımı sağlanacaktır.
Ulaşımda demiryolu ve denizyolunun ağırlığı arttırılarak, üretim ve tüketim merkezleri ile limanlar ve komşu ülkeler arasında güvenli ve hızlı demiryolu ve denizyolu taşımacılığı geliştirilecektir.
Az gelişmiş bölgelerin ulaşım bağlantıları güçlendirilecektir.
Kuracağımız milli yüksek teknolojide kendi mühendis ve işçilerimizin el emeği ve yerli malzeme ile Milli Demiryolu Tesisleri kurupMilli Tren Setleri üreteceğiz. Milli Yüksek Hızlı Tren Demiryolu ağlarıyaygınlaştırılacaktır.
Enerji meselelerine yeni ve katılımcı bir bakış getiriyoruz
Enerji ile ilgili konuların stratejik önemi, çevreye etkileri ve tüketici menfaat ve hakları konusunda halkımız bilgilendirilecektir.
Ülkemizde bulunduğu tespit edilen “Kaya gazı” üretimi çalışmalarına hız verilecektir.
Enerji üretiminde kısa vadeli ve rant dağıtma amaçlı politikalar yerine enerji verimliliği yüksek ve çevre ile uyumlu sürdürülebilir enerji (güneş enerjisi, rüzgar gülü, dalga enerjisi, jeotermal enerji) politikaları belirlenecektir.
Enerji tasarrufuna yönelik alınan tedbirleri ve önlemleri özendirmek için kullanıcılara vergi indirimi yapılacaktır.
Dünyanın ekonomi merkezleri ile enerji kaynakları arasından enerji koridorları ve enerji terminalleri oluşturulmaya çalışılacaktır.
Kaçak-kayıp bedelleri hiçbir şekilde vatandaşlarımızın üzerine yük olarak bindirilmeyecektir. Bu konuda gerekli tüm adımlar hiç vakit geçirmeden atılacaktır.
Çevreci bir bakışla çevreyi, ormanları ve su kaynaklarını koruyacağız
İstifade ettiğimiz hava, su ve toprağı barındıran ekolojinin korunması, insani faaliyetlerin azami derecede çevre ve tabiatla uyumlu hale getirilmesi ve bizden sonraki nesillere kirletilmeden ve tüketilmeden intikalinden sorumluyuz.
Kalkınma ve sanayileşme çabalarını sürdüren ülkemizde çevre tahrip edilmektedir. Ülke genelinde erozyon, kentleşme ve buna bağlı altyapı sorunları yoğun olarak yaşanırken, bazı bölgelerimizde, sanayileşmeden kaynaklanan toprak, hava ve su kirliliği gibi çevre tahribatı tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Ülkemizde ormanlaştırma çalışmaları devam etmekle birlikte mevcut ormanların ekolojik dengeleri gözetilmeden yapılaşma, yol açma gibi faaliyetler dolayısı ile yok edilmesi kaygı vericidir.
Özenli ve katılımcı plânlama ve yönetimlerle dünyanın doğal kaynakları, hava, su, toprak, bitki örtüsü ve canlıları, özellikle de doğal ekosistemleri korunabilir.
Yeryüzünün tabiat ile uyumlu bir şekilde imar edilmesi ve ekonomik faaliyetlerin bu anlayış üzerine bina edilmesi başlıca hedeflerimiz arasındadır.
Milli İttifak; üretim ve tüketimde insan ile tabiat arasındaki dengeyi, insan sağlığını ve tabii dokunun korunmasını esas alan çevre politikalarını uygulayacaktır.
Çevreci politikaların temeli katılım, istişare ve eğitim olacaktır. Her kademede çevre bilincinin artırılması ve çevre hassasiyetinin geliştirilmesi için eğitim programları düzenlenecektir.
Çevre konusunda uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliğine gidilecektir.
Çevrenin korunmasında yerel yönetimlerin etkin kılınmasına imkân sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır.
Kentleşme, sanayileşme ve yapılaşmada ormanlar, meralar ve tarım alanları kullanılmayacaktır.
Enerji üretmek amacıyla kurulan HES’lerin çevresel etki değerlendirmeleri bölge bazında, makro ve mikro ölçekte yapılacaktır.
Temiz su kaynaklarının atık sularla kirletilmesi engellenecektir. Atık suların mümkün olduğunca toplanmadan önce yerinde arıtılması ve arıtılmış suların değerlendirilmesi çalışmalarına ağırlık verilecektir.
Bitki ve canlı çeşitliliğini korumak amacıyla gen bankaları kurulacaktır.
ÇED yerine Stratejik ÇED raporu (aynı bölgede hazırlanan projelerin birbirine olan olumlu ve olumsuz etkilerinin de içinde bulunduğu rapor) hazırlanma zorunluluğu getirilecektir.
ÇED raporları bakan oluru ile değil teknik ve idari kadroların bir arada olduğu bir komisyon tarafından verilecektir.
Ulusal atık yönetim planı hazırlanarak çevre kirliliğinin önüne geçilecek ve halk sağlığının korunmasınaözen gösterilecektir.
Kıyı alanları, sahil şeridi ve koylar tüm halkımıza aittir. Bu alanların mülkiyeti belli bir süreliğine de olsa gerçek veya tüzel kişilere devredilemez. Böyle bir tahribatın önüne geçilecektir.
Korunan alanlarda (milli parklar, tabiatı koruma alanları, yaban hayatı geliştirme alanları, tabiat parkları, sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri, tabiat varlıkları ve sulak alanlar...) kentleşmenin ve rant amaçlı tahribatın önüne geçilecektir.
Karbon salınımı konusunda uluslararası çevre politikaları ile uyumlu politikalar belirlenecek, gelecek nesillerin sağlıklı yaşama hakkı temin edilecektir.
Petrol yakıtlarıyla çalışan ulaşım sistemleri yerine elektrik ve doğal gazla çalışan ulaşım sistemleri özendirilecektir. Bu araçların kullanımı özendirilecektir.
İnsani koşullarda toplu taşımacılığa önem verilecektir.
“İklim Değişikliğini İzleme Merkezi” kurularak iklim üzerine olumsuz etkileri bulunan faktörler en az seviyeye indirilecektir.
2B arazileri gerçek sahibi olan orman köylülerine uygun şartlar ile satılacaktır.
Orman amenajman (düzenleme) planları hazırlanarak uygulanacaktır. Orman alanlarının kadastral verilerinin uydudan takibini sağlamak için Orman Alanları Takip Sistemi (ORATAS) kurulacaktır.
Madencilik faaliyetleri sonucundatabii halini kaybedenalanların doğaya yeniden kazandırılması için tarafların “Peyzaj Onarım, Kapatma ve Rehabilitasyon Projesi” hazırlaması zorunlu hale getirilecektir.
Çevre koruma politikalarında, vatandaşlarla, tüm ilgili sektör ve sivil toplum kuruluşları ile ortak hareket edilmesine özen gösterilecek, katılımcı yollarla bütünleşmiş çözümlere ulaşılacaktır.
Koruma ve kullanma dengesini sağlayacak su kanunu en kısa zamanda çıkarılacaktır.
Tehlikeli atıkların, zararlı ve tehlikeli kimyasalların etkin biçimde denetlenmesi sağlanacak, bu konuda faaliyet gösteren kurumlar güçlendirilerek, yetkileri artırılacaktır.
Şehirler insan yiyor.
Şehirlerin ortasında kibir kuleleri yükseliyor.
Türkiye’nin temel sorunu ahlak ve maneviyatın erozyona uğraması. Çarpık şehirleşme ve rant sorunu bu çerçevede dikkat çekiyor. Türkiye’de nüfusun ağırlıklı kısmı, başta İstanbul olmak üzere birkaç şehirde toplanmış durumda. Geçimini zar zor sağlamaya çalışan insanlarımız barınma ve ulaşım sorunları karşısında çaresiz kalıyor. Yüksek kiralar, toplu ulaşım ve trafik sorunları vatandaşı canından bezdiriyor. Şehirlerin aşırı kalabalıklaşması başka sorunların da habercisi; insanlar büyük şehirlerde ekonomik sorunlarla birlikte, eğitim, sağlık, istihdam, çevre kirliliği ve suç başta olmak üzere sayısız sorunla uğraşıyor.
Yanlış kalkınma, tarım ve yönetim politikaları neticesi olan iç göç, toplumun sosyal yapısını ve güvenliği olumsuz yönde etkilemektedir. Bu etki, sadece göç edenlerle sınırlı kalmayıp, toplumun tüm kesimlerini kapsamaktadır.
Milli İttifak iktidarında; göçün önlenmesi ve tersine göçün sağlanması için maddi ve manevi kalkınma dengeli ve planlı bir şekilde yürütülecek, Türkiye’nin tamamı yaşanılır hale getirilecektir.
Bölgeler arasındaki gelir dengesizlikleri giderilecek herkese doğduğu yerde yaşama ve iş bulma imkânları sağlanacaktır.
Devlet öncülüğündeki sanayi ve ileri teknoloji yatırımları Anadolu’nun her bölgesine yaygın/yatay olarak yapılacaktır.
Yatay, dengeli, ölçülü, insani şehirler inşa edilecektir. Ucuz ve kaliteli konut projeleri ile vatandaşlarımızın barınma sorununa rant odaklı değil, insan odaklı ve ihtiyaca göre çözümler üretilecektir.
Son yıllarda tarihi canlandırma bahanesi ilemilletimizin tarihi ve kültürel mirasınınrant unsuru olarak görülmesinitarihe, ecdada ve şehre yönelik saygısızlık ve nezaketsizlik sayıyoruz.
Kentsel dönüşüm adı altında şehirlere yöneltilen rantçı ve yağmacı saldırıları sonlandıracağız
Kentsel dönüşüm uygulaması 35 ilde yaklaşık 6.5 milyon konut ve 26 milyon insanımızı ilgilendiren önemli bir konudur. Bu kanun çıkarılmadan önce yeterince tartışılmamış; sosyal, hukuk, psikolojik ve hak boyutu çok önemli olmasına rağmen, ilgili insanların, STK’ların, meslek odalarının, üniversitelerin katkısı talep edilmeden kelime ve kavram kargaşası içerisinde değerini yitirmiştir.
Şehirlerimizi kısa vadeli kişisel rant ve menfaatlere kurban vermeyeceğiz. Yüz yıl sonrasını düşünerek şehirlerimizi planlayacağız. Yaşanabilir şehirler inşa etmenin temel kriterini rant, menfaat, yolsuzluk değil, bir arada mutlu yaşam olarak belirliyoruz. Bu nedenle halkımızın geleceğini ciddi şekilde olumsuz etkileyeceği görülmekte olan uygulama kentsel dönüşümden rantsal dönüşüme gitmekte, vatandaşın hem elindeki evi alınmakta hem de aşırı borçlandırılarak geleceği karartılmaktadır.
Gerçek bir kentsel dönüşüm şu şekilde yapılacaktır:
Kentsel dönüşümde amaç rant olmayacak, yörede yaşayanların yaşam kalitesinin artırılması olacaktır.
Riskli alanlarda yaşayanlar, mahalli yönetimler, STK’lar ve meslek odaları süreçlere katılacaktır.
Bölgesel ve sosyal durum göz önüne alınacak, yerel kültür korunacaktır.
Alan içerisindeki sağlam ve yeni binalar korunacaktır.
İnsanların beton kulelerin arasına sıkıştırıldığı, komşuluk ilişkilerini yitirdiği, sosyal gelişimlerini sekteye uğratarak birbirinden uzaklaştığı dikey betonlaşma hastalığı terk edilecektir.
Optimum yükseklikte yatay şehirleşmeyi yaygınlaştıracak iyileştirme projeleri uygulanacaktır.
Her yıl “Sosyal Devlet Projesi” kapsamında; evi olmayan en alt gelir düzeyindeki ailelere belli sayıda sosyal konut yapılacaktır.
Şehirlerimizin planlaması ve nüfus yapısını tüm toplumumuzun ve meslek örgütlerinin katılımı ile katılımcı yollarla birlikte planlanacaktır. Nüfusumuzun Türkiye’de yoğunluğunun dengeli bir şekilde dağılmasına önem ve öncelik verilecektir.
Parklarda, sokaklarda hayat mücadelesi veren kimsesiz, evsiz insanların ve sokak çocuklarının sorunlarını ayrıntılı olarak gözden geçirip, kalıcı, yapısal çözümler üretilecektir.
Milli Eğitim ülkemizin ve toplumumuzun kangrene dönmüş, kanayan yarası
Eğitim, yüksek ahlaki ve manevi değerlere sahip, içinde bulunduğu topluma hizmet etme arzusu ile tutuşan, hak ve hukuka riayetkâr, mesleğinde başarılı insanlar yetiştiren bir en önemli hizmet alanıdır.
Milli Eğitim Kurumudünyanın içinde bulunduğu koşullara ayak uyduramıyor. Öğrencisi, öğretmeni, velisi, yöneticisi ve personeli ile herkesin onurunu koruyan, kişiliğini geliştiren, ana sınıfı öğrencisinden bakanına kadar herkesin bir parçası olmaktan kıvanç duyacağı, kendini mutlu, huzurlu hissedeceği bir yapıya kavuşması için köklü bir yeniden düzenlenmeye muhtaçtır.
Bizler bu ihtiyacın farkındayız.
MEB’de yukarıda sayılan sorunlara çözüm üretirken, yeni uygulamalara da yer vereceğiz.
Milli Eğitim Şurasının yapısı daha fazla katılıma ve farklı görüşlere imkân sağlayacak şekilde yeniden düzenlenecektir.
Öğretmenlerin maaşları ve özlük hakları iyileştirilecektir.Öğretmenlerin emeklilikte hak kayıpları önlenecektir.
Meslek olarak öğretmenliğin saygınlığı artırılacaktır. Öğretmenlerimiz ekonomik sorunlardan kurtulmuş olarak kendilerine ve öğrencilerine daha fazla zaman ayırabilecekler, öğrencileriyle daha yakinen ilgilenebilecekler.
Sayıları yüz binleri bulan ve kamuoyunda “atanamayan öğretmen” olarak nitelenen öğretmen adaylarımızın sorunları çözülecek; objektif ölçütlere göre atamaları gerçekleştirilecektir.
Üniversite öğrencilerimize, gönüllülük esasına göre, burs karşılığı yarı zamanlı danışman/rehber olarak çalışma imkânı sunulacaktır.
Şehir gezileri, proje çalışmaları, kültür-sanat etkinliklerini takip gibi hususlarda ilk, orta ve lise öğrencilerine yol-yöntem gösterecekler. Bu yolla, öğrencilerimiz daha nitelikli yetişecekleri gibi, bozucu etmenlerden ve kötü alışkanlıklardan da uzak kalacaklardır.
Eğitimde öğrenci merkeze alınacaktır.
Öğrencinin araştırma, yeni şeyler bulma ve keşfetme yetenekleri geliştirilecektir.
Okul, öğrencilere adaleti, merhameti ve sorun çözmeyi öğretecektir.
Orta ve yükseköğretimin her aşamasında maddi imkânları yetersiz olan öğrencilere burs verilecektir.
İlköğretim ve ortaöğretimde tam gün eğitim gören öğrencilere öğle yemeği verilmesi ve ücretsi servis hizmeti sağlanacaktır.
Kamu ve özel vakıfların eğitim ve öğretime katkıları sağlanacaktır.
Anayasaya ve yasalara aykırı olmamak kaydıyla her düzeyde ve alanda eğitim ve öğretim kurumlarının açılması serbest olacaktır.
Kur’an kurslarının önündeki tüm engeller kaldırılacaktır.
Devlet ilk ve orta öğretimde müfredatları belirlemek, standartları koymak ve denetlemekle yükümlü olacaktır.
Müfredatlar kendi milli ve manevi değerlerimizle çelişmeyecek şekilde yeniden düzenlenecektir.
Halk eğitimine önem verilecek; bu konuda sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin eğitime katkılarının önündeki engeller kaldırılacaktır.
Üniversiteleri özgürce bilgi üreten mekânlara dönüştüreceğiz
Üniversitelerin asli görevi olan eğitim, araştırma, uygulama, bilgi üretme ve yayma işini sağlıklı şekilde yapabilmeleri için özgür bir ortam ve siyasi baskı ve vesayetten uzak, işleyen bir idari yapı oluşturulacaktır.
Üniversitelerin hizmetlerini verimli şekilde yerine getirmeleri için ilave kaynaklar bulunacaktır.
YÖK kaldırılacak, yükseköğretim konusunda devlete düşen görevleri yapmak ve üniversiteler arasındaki koordinasyonu sağlamak üzere, Üniversitelerarası Kurul’un yapısı yeniden düzenlenecektir.
Üniversite yönetimlerinin yapısı şeffaflık, hesap verebilir ve katılımcılık esaslarına göre gözden geçirilecektir.
Engellilerin eğitimine önem verilecek, bunun için mevcut kurumların çalışması teşvik edilecek, ihtiyaca göre yeni kurumlar geliştirilecek ve desteklenecektir.
Üniversite mezunlarımızın, mezuniyet sonrasında hak ettikleri şekilde iş hayatında yer almaları, iş dünyasının da ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücüne ulaşması için ihtiyaç planlamaları yapılacak; üniversitelerde açılacak bölümler ile öğrenci kontenjanları kısa, orta ve uzun vadeli perspektifle planlanacaktır.
Her üniversite, bulunduğu ilin ve bölgenin doğal ve beşeri envanterini yapmaya ve bölgenin kaynaklarını harekete geçirecek projeler üretmeye teşvik edilecektir.
İşgücü piyasasının niteliğinin artırılması amacıyla, üniversitelerin sunduğu eğitim hizmetlerinden vergiden muaf tutularak, teşvik edilecektir.
Üniversitelerin, başta KOBİ’ler olmak üzere, bölgesindeki sanayi kuruluşlarına danışmanlık yapmaları özendirilecektir.
Böylece üniversite ve iş dünyası arasındaki ilişkiler geliştirilerek işletmelerin verimliliği artırılacak ve üniversiteler teknoloji üretim merkezleri haline getirilecektir. Üniversite öğretim üyelerine danışmanlık hizmetlerinin karşılığında ilave gelir sağlanmış olacaktır.
Teknoparklar daha etkin hale getirilecek, farklı alanlarda bilgi bankaları kurulacaktır.
Üniversitelerin KOBİ’ler başta olmak üzere bölgelerindeki sanayi kuruluşlarına danışmanlık yapmaları özendirilecektir.
Sağlık, en temel insan hakkıdır
Dengesiz beslenme, şehirlerin artan stresi, hareketsizlik, insanların gündelik hayatlarında yoğun teknoloji kullanımının kaçınılmaz sonucu olarak sağlık sorunları katlanarak artmaktadır. Bu süreçte, sağlık uygulama ve hizmetleri insan odaklı olmaktan ziyade ticari hesaplara göre yürütülmektedir. Her geçen gün sağlık piyasalaşmakta; önce hastalar, ardından sağlık çalışanları ticari ürün ve araçlara dönüştürülmektedir. Sağlık alanında üniversiteler işlevsizleştirilmiş, öğretim üyeleri kurumlarında hasta muayenesi ve tedavisi yapamaz hale getirilmiştir. Aynı şekilde, hekimler performans sistemine zorlanmış; daha fazla performans puanı alabilmek için yapılan işlemin kalitesinden çok sayısı önem kazanmıştır. Koruyucu uygulamalardan ziyade girişimsel işlemlerin ön plana çıkması, hekimlerin gerçek tıbbi endikasyonlar yerine fazla puan getirecek zorlama tıbbi endikasyonlara yöneltilmesi ile hasta-doktor ilişkisi müşteri ilişkisi haline getirilmiştir.
Bizlerhalkımızın menfaatini, her türlü kişisel menfaatin üstünde tutarak, öncelikle sağlık çalışanlarının ve hastaların görüş, öneri ve taleplerine göre sağlık sistemini köklü şekilde gözden geçireceğiz.
İttifakımız, bütün insanların sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanmaları için gerekli düzenlemeleri yapacaktır.
Beşikten mezara kadar herkes sağlık sigortalı olacak; yeşil karta ve herhangi bir ek ödemeye gerek kalmadansağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanacaktır. Bu çerçevede, vatandaşlarımızın eczanelerde borçlu olduklarını öğrendikleri katkı payı ödemeleri kaldırılacaktır. Böylece eczacılar üzerlerine yüklenmiş olan angaryadan, vatandaşlarımız da haksız ödemeden kurtarılacaktır.
Kamu hastanelerinde hizmet verimi artırılacak ve kalitesi yükseltilecektir. Koruyucu sağlık hizmetleri politikamız köklü bir şekilde yenilenecektir.
Özel sektör ve vakıfların sağlık yatırımları yapmaları teşvik edilecek ve rekabet artırılarak tekelleşme önlenecektir.
Sağlık Bakanlığı sadece personel, yönetim, organizasyon ve hizmet sunumu bakımından uygulayıcı değil, aynı zamanda politikalar geliştiren, planlamalar yapan, standart koyan ve denetleyen bir fonksiyon icra edecektir.
Performans sistemi, hekimlerin nitelikli çalışmasının önünü açacak şekilde gözden geçirilecek, maaşın sabit kısmı artırılacak ek ödeme miktarı daha uygun hale getirilecektir. Hekimler, ücretler bakımından ciddi biçimde rahatlatılacaktır.
Acil durumlar için “ambulans helikopter”ve “ambulans teknesi” ile kış koşulları için “kızak ambulans” sayısı artırılacaktır.
Türkiye’de bir hekime 590 hasta düşüyor. OECD ülkeleri arasında, örneğin Yunanistan’da 1000 hasta başına 6.2 hekim düşerken Türkiye’de 1000 hasta başına 1.8 hekim düşmektedir. Aynı şekilde Türkiye’de 1000 hastaya 1.7 hemşire hizmet vermektedir. İsviçre’de ise 1000 hastaya
16 hemşire düşmektedir. Bu verilere göre Türkiye 36 OECD ülkesi arasında en sonuncu sırada yer almaktadır.
Bu verileri, Türk Tabipleri Birliği, tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile masaya yatıracağız.
Çalışma hayatı ve gelir dağılımında ilkemiz: “Önce insan”
İş raporlarına göre ölümlü iş kazalarında Türkiye Avrupa ülkeleri arasında 1. sırada, dünyada 3. sıradadır. Gelişmiş ülkelerde 100 binde 2 olan ölümlü iş kazası oranı, Türkiye’de 100 binde 14.3 yani yedi katıdır.2002-2014 yılları arasında; 15000 civarında çalışan iş kazalarında hayatını kaybetmiştir.
20.000 üzerinde çalışan sakat kalmıştır. Çalışanlar yaygın meslek hastalıkları ve ruhsal sorunlarla boğuşmaktadır. İş kazası riski, kimyasal madde, toz, duman ve zararlı gazlarla muhatap olma, ağır ve aşırı çalışma gibi işe bağlı sağlık sorunları yaşayanların sayısı 895 bin kişidir.
Kurumlarda yaşanan tüm iş kazalarının soruşturmalarının, kurumun kendi içinde değil bağımsız kurullar tarafından tahkikatlarının yapılması sağlanacaktır. Böylece olayların üstünün kapatılması ve adam kayırılması gibi suçların önüne geçilecek, mevzuatta cezası ne ise verilip, görev sorumluluğunun artırılması sağlanacaktır.
Çalışma hayatında barış, kardeşlik, işbirliği ve karşılıklı hakların korunması ve verimlilik esastır. İşyeri çalışma koşulları ve ücretler uluslararası normlara uygun hale getirilecektir.
Sağlıklı yaşam bakımından işyerlerinin koşulları uygun hale getirilecektir. Herkesin işini serbestçe seçeceği, gerekli imkân ve ortam hazırlanacaktır. Herkes adil ve uygun çalışma koşullarına sahip olacaktır.
Herkese eşit çalışma karşılığında eşit ücret verilecektir. Çalışanın hakkı alnının teri kurumadan verilecektir.
İş hayatında taciz, baskı uygulama, ayrımcılık ve mağdur edici davranışlara izin verilmeyecektir.
Bütün diğer hak ve özgürlüklerde olduğu gibi, sendikal haklar alanında da çağın çok gerisinde uygulamalar yaşanmaktadır. İktidarımızda, adalet, güvenlik, temsili görevler ve idarenin üst düzey görevlileri hariç, işçi memur ayırımı yapılmadan, tüm kamu çalışanlarına toplu sözleşme ve grevli sendika kurma hakkı verilmesini sağlayan düzenlemeler yapılacaktır.
Türkiye’de sendikacılık gözden geçirilecek ve işler hale getirilecektir.
Sendikalar üyelerinin sorunlarının çözümünde aktif rol alan, çatışma aracı değil, çalışanları eğiten, dayanışma ve yardımlaşmayı artıran kurumlar haline getirilecektir.
Çalışma hayatında kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler ve suistimale açık gruplar için özel tedbirler alınacaktır.
Kamuda hizmet alımlarındaki taşeron işçilik işlemlerine son verilecek, mevcut taşeron işçileri kadroya alınacaktır.
Hizmet satın alma yoluyla çalıştırılanların ve tarımda mevsimlik işçilerin çalışma şartları, sosyal güvenlikleri gözden geçirilecektir. Mevsimlik işçilere asgari ücretin altında ücret ödenmeyecektir; bu hususta, istihdam sağlayan tarım üreticilerine/işverenlerine gerekli destek ve teşvikler sağlanacaktır.
Yönetimimizde, Türkiye’nin kanayan yarası olan asgari ücret uygulaması yeniden ele alınacak, işçinin yüzü tıpkı Refah-Yol hükümetinde olduğu gibi gülecektir.
İş barışı sağlanacak ve asgari ücretten vergi alınmayacaktır. İşçi, memur ve emekliye % 50 zam yapılacaktır.
Er ve erbaşlara askeri ücret verilecektir.
İşveren ve işçi hukuku Çalışma Bakanlığı’nın yanı sıra oluşturulacak uzman kurullar tarafından denetlenecektir. Kurulacak olan İl Çalışma Merkezleri ile işçilerin çalışma ortamları, standartlar ve baskıyamaruz kalma gibi işçileri doğrudan ilgilendiren alanlarda gözetleme ve denetleme yapılacaktır.
Çalışanların kıdem tazminatları korunacak, karşılaşılan sorunlar ve buna yönelik çözümler tüm tarafların katılımı ile değerlendirilecektir. Bu şekilde, en uygun çözümler üretilecektir.
Çıraklık ve staj sigortasının emeklilik için başlangıç sayılmaması yaklaşık 2 milyon kişinin geç emekli olmasına yol açmaktadır. 2 milyon insanımızın bu hakları kendilerine teslim edilecektir.
Gazetecilere yıpranma hakları yeniden tanınacaktır. Gazetecilerin çalışma şartları iyileştirilecektir.
Yoksulluk kötü yönetimin bir sonucudur
İnsanlarımızı kötü yönetimden ve yoksulluktan kurtaracağız.
Yoksulluğun bir sonucu olan yoksunluk ve sosyal dışlanma yalnızca gelir dağılımı bakımından değil, aynı zamanda, sosyal, siyasal ve kültürelimkânlar bakımından da yoksullar için eşitsizliğe yol açıyor ve bu eşitsizliklerin kendi kendini yeniden üretilmesini ve derinleştirmesini sürekli kılıyor. Bu anlamda, sebep ve sonuçlarıyla birlikte yoksulluğu sadece ekonomik bir sorun olarak değil, aynı zamanda sosyal, kültürel,ahlaki bir sorun olarak görüyoruz.
“Tam istihdam” , “kapsamlı bir sosyal güvenlik ağı"nın kurulması ve sosyal yoksulluğun giderilmesi için adalet merkezli yeni bir ekonomik model inşa edeceğiz. Üretim ve paylaşımda sömürü ve rant yerine adaleti esas alacağız.
Banka kredisi ve kredi kartı borcu olanların borçlarını kolayca ödeyebilmeleri için, faiz artırımı yapmadan uzun yıllara yayılarak ödenmesi sağlanacak, vatandaşımız bankaların elinden, borç batağından kurtarılacaktır.
Sosyal Güvenlik Projelerimiz: Emeklilik yaşla değil, hizmet yılı ile belirlenecek
Anayasanın 2. Maddesinde; Cumhuriyetin nitelikleri arasında devletimiz "sosyal bir hukuk devleti" olarak tanımlanmıştır.
Yine Anayasanın 5. Maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri belirtilirken, "…kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." hükmü yer almaktadır.
Devletlerin temel meşruiyet dayanağı, insan haklarının korunması ve insanca yaşama imkânlarını sağlamak olduğundan, sosyal güvenliğin temini de devletin asli görevleri arasındadır.
Herkesin sürdürülebilir bir yaşam için geçim, barınma, sağlık ve eğitim giderlerini karşılayacak sosyal güvenliğe sahip olma hakkı vardır. Bu haklar devletin güvencesi altına alınacaktır.
Çalışma ve emeklilik koşulları kapsamlı biçimde yeniden düzenlenecektir. Emeklilik ve sigorta sistemindeki çelişkiler ortadan kaldırılacaktır. İnsanımızın saygın, mutlu ve geleceğe ümitle bakarak yaşayacağı koşullar sağlanacaktır.
Emeklilik için prim ve yaş çelişkisi giderilecek; emeklilik yaşla değil, hizmet yılı ile olacaktır.
Kadınlar 25, erkekler 30 yıl çalıştıklarında isterlerse emekli olabilecekler.
Vatandaşın emeklilik sigortası ile yapacağı serbest sözleşmeyle emeklilik yaşını belirlenmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır.
Emeklilere, memurlara, ikramiye almayan kamu işçilerine, dul, yetim ve şehit yakınlarına, yaşlı ve kimsesizlereRamazan ve Kurban bayramlarında birer maaş ikramiye verilecektir.
Sokak çocukları ve kimsesiz yaşlılar için özel tedbirler alınacak; kimse aç ve açıkta bırakılmayacaktır. Sosyal yardım alanında hizmet veren kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları arasındaki görev çakışmaları önlenecek, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliği artırılacak ve nitelikli bir çerçeve içinde çalışma ve hizmetlerin yürütülmesi sağlanacaktır.
Çalışmak en temel insan hakkıdır: Çalışan insan tükettiğinden daha fazla üretir
İnsanca çalışmak, insanlık için çalışmak, bolluk, bereket, huzur ve saadet getirir.
İstihdamı ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik tüm boyutlarıyla birlikte ele alıyoruz. İstihdama dair atılacak her bir adımın, sağlık, güvenlik, eğitim, adalet alanlarındaki yükü ciddi biçimde azaltacağı bilinci ile hareket ediyoruz. İnsanlarımızın potansiyel enerjisini ve üretkenliğini hiç vakit kaybetmeden kuvveden fiile çıkaracak projeleri hayata geçireceğiz. İşsiz tek bir insanımızın dahi kalmadığı bir toplum ve ülke idealiyle politikalar takip edeceğiz. Ülkemizin tüm enerjisini, bilgisini, birikimini, gücünü üretime yönlendireceğiz.
Türkiye’de işsizlik kronikleşmiştir. Daha vahimi de üniversite mezunu nitelikli işsizlerin oranı artmıştır. Ayrıca işsizlik hesaplamasındaki hokus pokus ile gerçek işsizlik oranı gizlenmektedir. Avrupa ülkelerinde işgücüne katılım oranı %70’ler düzeyinde iken Türkiye’de %50 dolaylarında olmasına karşın işsizlik oranı %11,3 dolaylarında gösterilmekte, gerçekte %20-25 dolaylarında olan işsizlik oranı gizlenmektedir. Ayrıca işsiz sayısında en yüksek oranı genç işsizler oluşturmaktadır. Dolayısıyla bugün sıkça karşılaştığımız ve işsizliğin faturası olan sosyal patlamaların neden ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
İşsizlik doğrudan insanı, ailesini ve çevresini ilgilendirdiği için sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal bir sorundur ve toplumsal huzuru doğrudan tehdit eder. İşsizlik sorunu doğal bir afet değildir. Üretimi sınırlayan, paylaşımdaki adaletsizliğe yol açan yanlış politikaların ürettiği insan yapısı bir sorundur.
Eğer insan istihdam edilirse, normal şartlar altında tükettiğinden fazla üretir. Üretilen değerin bir bölümü tüketilir ve tüketilmeyen kısmı tasarruf edilerek yatırımlara yönlendirilirse, hem yeni iş imkânları oluşturulur hem de emeğin verimliliğini artıracak yeni araç ve gereçler keşfedilir ve geliştirilir.
İnsan emeği potansiyel servettir ve bu nedenle işsize iş bulunması, hem işçiyi hem de ülkeyi zenginleştirir. İlave olarak sosyoekonomik bir değişken olması nedeniyle işsizlik probleminin giderilmesi toplumu daha yaşanabilir kılar.
İşçi memur ve emeklilere yapılacak %50 ücret artışı ve asgari ücretin 1.500 TL olması ile birlikte vatandaşlarımızın gelirleri artacak, bu diğer iş sahalarına da etki edecek ve artan toplam taleple birlikte işsizlik azalacaktır.
İstihdam kredisi ve vergi indirimleri sağlanacaktır. Devlet destekleri ve kredilerinden yararlanma ölçütlerinde istihdam edilen işçi sayısı önemli bir etken olacaktır. Buradan hareketle hangi firma daha çok kişi istihdam ederse o nispette kredi olanağına erişebilecektir.
İşgücü eğitimi desteklenecektir.
“İşsizlik fonu”, “İş Edindirme Fonu”na dönüştürülecektir.
Kırsal alanda alternatif istihdam imkânlarının geliştirilmesi ve aktif istihdam politikalarının izlenmesi yoluyla “iş gücünün yerinde istihdamı” sağlanacaktır.
İşsizlik ve yoksulluk Türkiye'de toplumu tehdit ediyor, aileleri çökertiyor
Ailenin korunması ve insani koşullarda varlığını geliştirmesi için gerekli tüm tedbirleri alacağız.
Evlilik ve aile kurumu teşvik edilecek ve desteklenecektir. Evlenecek her çifte brüt asgari ücret kadar karşılıksız destek verilecektir.
Talep halinde, evlenen çiftlere faizsiz evlenme kredisi verilecektir.
Kadınlara ev içinde ürettikleri ürünleri satışa sunmaları için ücretsiz fuar ve pazar alanları temin edilecektir.
Dar gelirli aile fertlerinineğitimi desteklenecek ve okuyan çocuklarına burs sağlanacaktır.
Öksüz ve yetim çocukların yaşama şartları üçer aylık dönemlerde devlet tarafından takip edilecektir. Olumsuz raporlamalarda, gerekli görüldüğünde eğitim ve barınmaları devlet tarafından sağlanacaktır.
Sokak çocukları sorunu hiç vakit geçirmeden kalıcı olarak çözülmeye çalışılacaktır. Bu çocuklarımızın barınma, eğitim, sağlık ve istihdamları devlet tarafından yapılacaktır. Uygun iş kollarında anneye evde çalışma tercihi sunulacaktır.
Doğum yapan anneye bir yıl boyunca “işsizlik maaşı karşılığı” destek olarak verilecektir.
Yetiştirme yurtlarında bulunan çocuklarımızın eğitimlerinin yanı sıra iş sahibi olmaları sağlanacak ve 18 yaşından itibaren devlet tarafından istihdam edilecektir.
Aile birliğinin korunması amacıyla, çalışan eşlerin aynı ilde görevlendirilmelerineözen gösterilecektir.
AB uyum yasaları çerçevesinde hazırlanmış toplumun milli ve manevi değerlerine ters düşen kanunlar yeniden düzenlenecektir.
Siz hiç “Benden sonra çocuğum ne olacak” diye düşündünüz mü?
Biz düşünüyoruz.
Buna rağmen, “Engellilerin karşılaştığı sorunları en iyi engelliler ve yakınları bilir ve çözüm üretir” inancını taşıyoruz. Bizler, her şeyden önce engellilerin ve yakınlarının ürettiği çözümlere talip olacağız ve bu çözümleri uygulayacağız.
Türkiye nüfusunun %13’ünü engelliler oluşturmaktadır. Engelli bireyler ülkemizde çoğunlukla işgücüne katılmamakta (%78), tedaviye gereksinim duydukları halde önemli bir kısmı (yaklaşık yarısı) tedavi olanaklarını kullanamamaktadır.
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm üretmek, tüm hizmetlerden ve haklardan eşit biçimde faydalanmalarını sağlamak insan haklarına saygılı toplum ve devlet olmanın en önemli gereklerindendir.
Engelli vatandaşlarımızın karşılaştığı sorunlara dair başlıca önlemlerimiz:
Engellileri mağdur eden ve halen yürürlükte bulunan rapor yönetmeliği değiştirilerek, engellilerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden düzenlenecektir.
Engelliler için istihdam imkânları artırılacak, kamuda engellilere açık kontenjanlar vakit kaybetmeden doldurulacaktır. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili maddesine göre memur kadro sayılarının % 4’ü oranındaki kadro engelli memur istihdamına tahsis edilecek ve ihtiyaca göre bu oran artırılacaktır.
Özel sektörün daha fazla engelli istihdam etmesi teşvik edilecektir.
Engellilerin istihdamında devlet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon sağlanacaktır.
Engelli gençlerin problemleri, özel önem taşımaktadır. Gençlerin %8’i doğum, kazalar ve hastalıkların neden olduğu engele sahip iken, engelli gençlerin çok az bir kısmı özel eğitim hizmetlerinden faydalanmaktadır. Engelli gençler iş yaşamında ve sosyal yaşamda yeteri kadar yer alamamaktadırlar. Engelli gençlerin eğitim alanları genişletilecek, eğitimlerini sürdürebilmeleri için gerekli eğitim alt yapısı ve teknolojik imkânlar artırılacaktır.
Her engelli grubuna yönelik her kademede eğitim kurumları açılacaktır.
Engellilerin eğitimlerine ve çalışma hayatına normal olarak devam edebilmeleri için fizikî ve sosyal çevrenin oluşturduğu engeller ortadan kaldırılacaktır.
Engelliler için yeni sınav sistemi geliştirilerek, engelliler arasında adaletsizlik ortadan kaldırılacaktır.
Evde bakım hizmeti verenler için sosyal güvence uygulaması geliştirilerek sürdürülecektir.
Engellilerin sosyal hayatın her aşamasında aktif rol almalarını sağlayacak alt yapı imkânları geliştirilecek ve engelli sporcuları teşvik için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Zihinsel ve ruhsal engelliler için pozitif ayrımcılık uygulanarak bu tür engelli ailelerin “Benden sonra çocuğum ne olacak?” endişesi ortadan kaldırılacaktır. Tıbbî ve meslekî rehabilitasyon hizmetleri ile birlikte bu grupta bulunan engelliler için devlet güvencesi altındaki korumalı işyerlerinde ve(ya) engellilere mahsus iş atölyelerinde istihdam imkanları sunulacaktır.
Engellilere Başbakanlık Engelliler İdaresinin vereceği %40 ve üzeri engelli kimlik kartları geçerliliğini koruyacak, kamu kurum ve kuruluşları ve yerel yönetimlerde bu kart geçerli olacaktır.
Engellilerin sağlık hizmetlerinden 24 saat kesintisiz faydalanmaları sağlanacak, evde bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin düzenli denetimleri sağlanacaktır.
Engelliye tanınan sosyal ve kamusal hakları istismar eden kişi ve kuruluşlara ağır yaptırımlar uygulanacaktır.
Engellilerin ihtiyaç duyduğu, hayatlarını kolaylaştıracak araç ve gereçlerin temini devlet güvencesinde olacaktır.
Engellilere hizmet sunan dernek, vakıf, federasyon ve konfederasyonların yürüttükleri projeler genel ve mahalli idareler tarafından desteklenecektir.
Kendi işini kurmak, kendi evini almak isteyen engelliye uzun vadeli faizsiz kredi kullanımı sağlanacaktır.
Engelliler için kullanılmak üzere, engelli fonu oluşturulacaktır. Diğer kalemlerle birlikte, yerel yönetimlerin işlettiği otoparkların gelirlerinden bu fona pay aktarılacaktır.
“Engelliler İçin Engelsiz Türkiye.” gerçekleştirilecektir.
Yaşlılarımızı başımızın üzerinde tutacağız.
65 yaş maaşına yüzde 100 zam yapılacaktır
Artan yaşlı nüfusun aktif bir hayat sürmesi için sağlıklı ve güvenli yaşam şartlarına erişimi sağlanacak, toplumda kuşaklar arası dayanışma güçlendirilecektir.
Yaşlıların kendi çevrelerinden uzaklaşmadan, evlerinde bakımını sağlamaya yönelik hizmetler çeşitlendirilerek yaygınlaştırılacaktır.
Yaşlılara yönelik kurumsal bakım hizmetlerinin sayısı ve niteliği artırılacaktır.
Yaşlılara daha iyi yaşama imkânları sağlanacaktır. Yaşlılar için bakım evleri, vakıf statüsüyle geliştirilecektir.
Fiziksel ve psikolojik yönden hayatını idame ettiremeyen bakıma muhtaç kişiler yaş sınırına bakılmaksızın devlet tarafından barındırılacaktır.
Evsiz insanlar için özel barınma imkânları sağlanacak, bakım evleri her çeşit sağlık ve rahat yaşama imkânlarıyla donatılacaktır.
Kadına yönelik şiddeti sebep ve sonuçlarıyla ele alıp, kalıcı çözümler üreteceğiz
Ülkemizde kötü yönetimin çok sayıda göstergelerinden birini kadına yönelik şiddet oluşturmaktadır. Başta ahlaki değerlerimizdeki yozlaşma olmak üzere, ekonomik, sosyal, psikolojik sayısız sorunun bir sonucu olarak insanlar bir arada, sağlıklı yaşayabilecek koşullardan hızla uzaklaşmaktadır.
“Cennet anaların ayağının altındadır” ilkesinin bir yansıması olarak aile yapısına, kadınlarımıza, gençlerimize, engellilerimize, çocuk ve yaşlılarımıza gerçek değeri vereceğiz. Kadınların karşılaştıkları sorunları, mağdur edildikleri hususları kadınların katılımı ve katkısı ile çözeceğiz.
Emeklilerimizin yüzü gülecek…
Ülkemizde yaklaşık on milyon emekli bulunuyor. Halleri, “bir dokun, bin ah işit misali”.
Yıllardır emekli maaşlarına yapılan komik denecek zamlar yerine gerçekçi artışlar yapılacaktır.
Emekli maaşlarıyüzde 50 oranında artırılacaktır.
Emeklilerimizin intibak sorunları çözülecektir, maaşları her yıl ülkemizin kalkınması oranında otomatik olarak artırılacaktır.
Gençlik bizim göz bebeğimiz
Ülkemizin en büyük hazinesi, gücü, yarını, geleceği gençlerimizi sevgi ve şefkatle kucaklayacağız.
Gençlerimizin karşı karşıya bulunduğu tüm sorunların ve tehditlerin yakinen farkındayız. Sınavlardan sınavlara koşturmaktan geleceğin belirsizliğine, işsizlikten düşük ücretle olumsuz koşullarda çalışmaya, evlenip bir yuva kurmakta karşılaşılan sorunlardan artan boşanma oranlarına, alkol ve uyuşturucu bağımlılığından internet bağımlılığına…
Ülkemizdeki genç nüfus, 15-30 yaş aralığında %26,4 ile Avrupa’da ilk sıradadır. Her dört kişiden birinin genç olduğu ülkemizde maalesef halen kapsamlı bir gençlik politikası yoktur.
Toplumun her alanında aktif rol alan, sorgulayan, özgüvenle üreten ve paylaşan bir gençlik için neler yapmak gerekiyorsa, gençliğin kendisi ile birlikte belirlenecektir. Gençlerimizin siyasi ve toplumsal hayatın tüm alanlarına aktif katılımını sağlanacaktır.
Gençlik Bakanlığı bünyesinde gençlik politikalarını üretip, yönlendirecek, sorunları ortadan kaldıracak ve çözüme herkesin katılmasını sağlayacak; üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını, yerel yönetim temsilcilerini ve diğer siyasi parti temsilcilerini ortak bir zeminde buluşturup koordinasyon sağlayacak “Gençlik Koordinasyon Kurumu” kurulacaktır.
Bu kurum sadece Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde değil, ilgili tüm bakanlık ve kurumların içerisinde gençlik ile ilgili birimler kurulmasını ve bu kurumların etkin koordinasyonunu sağlayacak yetkiye sahip olacaktır.
“Gençlik Koordinasyon Kurumu” bütün STK, kurum ve kuruluşları kapsayacak “Gençlik Politikaları
Eylem Planı” başlatacaktır.
Gençlerin yeteneklerine göre eğitim aldıkları, eğitimlerine göre iş buldukları, işlerine göre kariyer planlaması yaptıkları bir sistem kurulacaktır.
18 yaşını doldurduğu için yetiştirme yurtlarından ayrılmak durumunda kalan gençlerimizin mağduriyetine son verilecektir. Gençlerimiz kendilerine istihdam olanağı sağlanana kadar devlet güvencesi altında bulunacak ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanacaklardır.
3413 Sayılı Kanun kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarının her yıl serbest kadro sayılarının binde biri oranında korunma kararı kalkan gençleri işe almaları hususunda gerekli özeni göstermesi sağlanacaktır.
Üniversitede okuyan gençlerimizin iş bulma kaygısında değil; kendini daha iyi yetiştirme gayretinde olacağı şartları oluşturulacaktır.
Yükseköğretimde gençlere ekonomik olarak ailelerine yük olmadan geri ödemesini kendi alanlarında ülkelerine hizmet ederken yapabilecekleri geniş burs imkânları sağlanacaktır.
Yükseköğretim sürecindeki gençlerin okurken kendi alanlarında yarı zamanlı olarak çalışabilmesive bu yolla tecrübe kazanarak geleceğini planlayabilmesi devletin teşvik ve desteği ile sağlanacaktır.
Üniversite öğrencilerinin, gönüllülük esasına göre, burs karşılığı yarı zamanlı olarak ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinden oluşacak ve sayıları 10 öğrenciyi aşmayacak öğrenci grubuna danışmanlık/rehberlik yapmasıuygulamasını başlatacağız.
Gençlerimizin uluslararası kurum ve kuruluşlarda çalışarak tecrübe kazanmaları için gerekli imkânlar sağlanacaktır.
Dış politikada barış ve diyalogu esas alacağız
Dış politikamızın ana eksenini, ülkemiz adına son yıllarda yapılan telafisi güç yanlışlıkları düzeltmek oluşturacaktır.
Milli İttifak iktidarında dış politikada barış ve diyalog esas alınacaktır. Hiç vakit kaybetmeden komşularımızla iyi ilişkileri geliştirilecektir. Eş zamanlı olarak tüm dünyada barış ve diyalogu geliştirecek politikalara ağırlık vereceğiz.
En öncelikli politika olarak ülkemizde bulunan Suriye vatandaşlarının bir an önce ülkelerine dönmeleri için gerekli çalışmaları başlatacağız.
Genel değerlendirme
Öncelikle şu hususu ifade etmeliyiz ki, Milli İttifakolarak bizim amacımız yeryüzünde yaşayan bütün insanların mutluluğudur. Biz, bütün insanlığın huzur ve barış içinde yaşamasını istiyoruz.
Bu amaca ulaşılması için, hakka dayalı âdil bir uluslararası düzenin kurulması gerekmektedir. Bizler, zengin tarihî mirası ve stratejik coğrafyasıyla Türkiye’nin âdil bir uluslararası düzenin kurulmasına öncülük edecek tarihî tecrübeye ve sağlam değerlere sahip olduğuna inanıyoruz.
Dünyada ve Bölgemizdeki Tehditler
Kafkaslarda istikrar tam olarak sağlanamamıştır. Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümü halen
Ermenistan’ın işgali altındadır.
Ukrayna’da da barış henüz sağlanamamıştır. Kırımın statüsü ve Doğu Ukrayna, Rusya ve Batı Bloku arasında bir güç gösterisine sahne olmaktadır.
Afrika’da da Sudan’ın bölünmesine, Libya’nın kaosa sürüklenmesine, Orta Afrika Cumhuriyeti, Nijerya ve diğer Afrika ülkelerinin yeniden sömürgeleştirilmesine yol açacak senaryolar sahneye konmaktadır.
Mısır bir diktatör tarafından yönetilmekte ve teröre hiç bulaşmamış ihvan mensupları devlet terörüyle sindirilmektedir.
Suriye kan gölüne dönmüş, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek isteyen Irkçı-Emperyalistlerin ekmeğine yağ sürülmüştür.
Ege ve Kıbrıs sorunu çözülmüş değildir. Hatta Kıbrıs kaybedilmek üzeredir.
Son aylarda ortaya çıkan Yemen problemi bizleri daha da endişelendirmektedir.
Son yıllarda yaptıkları fiili işgaller neticesinde, hem dünyada hem de kendi iç kamuoyunda sevimsizleşen Irkçı Emperyalistler, emellerine ulaşmak için yeni taktikler geliştirdiler.
· İslami akidelerin yozlaştırılması,
· Terörist olarak adlandırılan Müslüman çetelerin oluşturulması ve Müslümanların terörle özdeşleştirilmesi,
· Müslüman ülkelerin ekonomik olarak güçlendirilmemesi ve Batıya mahkûm edilmesi,
· Müslümanlar arasında bir birliğin oluşmaması için aralarına nifak sokularak birbirleri ile savaştırılmaları. Özellikle etnik veya mezhep çatışmaları çıkartılması
“Yeni Dünya Düzeni”, “Tek Kutuplu Dünya”, “Küreselleşme”, “Medeniyetler Çatışması”, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” gibi tezler ve adeta bu tezlere gerekçe oluşturan, arka planı karanlık, “Terör” tanımlaması; maalesef yaşadığımız şu günlerde çok büyük tehdit ve tehlikelerin habercisi mahiyetindedir.
ABD ve müttefiklerinin, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” adı altında, İslam dünyasına karşı sürdürdükleri kanlı işgal politikaları dünya barışını çok ağır bir şekilde tehdit etmektedir. Aynı şekilde, İsrail’in, yetmişten fazla Birleşmiş Milletler kararına rağmen, sürdürdüğü saldırganlık, soykırım ve genişleme politikası bölge ve dünya barışı için sürekli ve açık bir tehdit oluşturmaktadır.
Dünya ve bölge barışı üzerindeki bu tehditler elbette ki Türkiye için de geçerlidir. Bu tehditlere karşı
Türkiye, bölge ve dünya devletleri ile işbirliği içerisinde, gerekli tedbirleri almak zorundadır.
Bu bağlamda, âdil temellere dayanılarak kurulacak olan yenidünyada, huzur ve barışın sağlanması için, yeni bir savunma paktının kurulması gerektiğine inanmaktayız.
Geçmişten Alacağımız Dersler
• Alacağımız ilk ders, materyalizmin insanlık âlemine mutluluk getirmediği gerçeği ve maneviyatçılığa dönme ihtiyacıdır.
• Dünyanın huzuru için çatışma değil diyalog esas alınmalıdır. Huzur, barış ve mutluluğa giden yol, samimi işbirliği ve dayanışmadan geçer. Bu da ancak diyalogla olur.
• Uluslararası ilişkilerde çifte standart değil adalet esas alınmalıdır. Bugün yeni bir dünya kurulacak ve bu dünya hakka ve adalete dayalı olacaksa, çifte standartlar terk edilmeli, insan hakları ve özgürlüklerin herkes için gerekli olduğu kabul edilmelidir.
• Tekebbürden, üstünlük iddiasından vazgeçilmeli, uluslararası ilişkilerde eşitlik esas
olmalıdır.
• Sömürü yerine âdil paylaşım ve işbirliği esas alınmalıdır.
• Baskı, totalitarizm ve faşizm insanlara acı ve gözyaşı getirmiştir; insanlığın mutluluğu için, insan hakları ve özgürlüklerin tüm dünyaya yayılması gerekmektedir.
Milli İttifak, tüm insanlığa saadet getirecek adil bir uluslararası sistemin kurulması için yukarıdaki prensiplerin zorunlu olduğuna inanmaktadır:
Esasen bu açıklanan sebeplerden dolayıdır ki, D-8’lerin bayrağında bu temel prensiplere işaret etmek üzere 6 tane yıldız bulunmaktadır.
Biz bu prensiplere dayanan bir barış ve saadet dünyasının kurulmasında, Türkiye’nin öncülük yapacağına inanmaktayız.
Türkiye’nin Önemi
İttifakımız, barış, diyalog, adalet, eşitlik, işbirliği ve insan hakları, özgürlükler ve demokrasi ilkelerine dayanan politikalarla Türkiye’nin bu potansiyellerini insanlığın saadeti için kullanmakta kararlıdır. Bu suretle:
Türkiye, batılı ülkelerle gireceği dengeli ilişkilerle; refahın yanında özellikle barış, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin tüm dünyada gelişmesine katkıda bulunacaktır.
Türkiye, aynı şekilde, doğu ve güneyindeki tarihî ve manevî bağlarla bağlı olduğu Müslüman ülkelerle de, her sahada en ileri derecede işbirliği içinde olmak suretiyle, yoksulluğun kalkması, dünya barışı ve âdil uluslararası ilişkilere katkıda bulunacaktır.
Yeni bir dünyanın çekirdek kuruluşu olan D-8 atılımı çerçevesinde, kalkınmakta olan ülkeler arasında en ileri derecede yardımlaşma ve işbirliğinin sağlanması kurulacak âdil uluslararası sistemin tesisi için ilk adım olacaktır.
Türkiye’nin geliştireceği esnek ve çok alternatifli stratejilerle, jeopolitik imkânlarını, uluslararası ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinde dinamik bir şekilde kullanması bir zorunluluktur. Eğer, dinamizmin yoğun temposu yerine, statükoculuğun kolaycılığını tercih eden ve lider ülke olma yerine uydu olmaya razı olan dış politika geleneğinde ısrar edilirse, bırakın jeopolitik konumumuzu, tarihî ve manevi zenginliklerimizi küresel etkinliklere dönüştürmeyi, sınırlarımızı korumak bile tehlikeye girecektir.
Ayrıca Yugoslavya ve Karabağ krizlerinde de görülmüştür ki, uluslararası güvenlik şemsiyeleri artık sınırların garantisi değildir; yine Doğu Türkistan, Bosna ve Çeçenistan’dan sonra Afganistan ve Irak’ta, Libya, Suriye ve Mısır’da görüyoruz ki, “evrensel insani değerlere” kimse itibar etmemektedir.
Açıktır ki Türkiye, ortaya çıkan yeni uluslararası konjonktürü ve burada üsleneceği konumunu ciddi bir şekilde yeniden değerlendirmek zorundadır. Uluslararası konumun yeniden değerlendirilmesi, ülke-içi kültürel, siyasi ve ekonomik parametrelerin de göz önüne alındığı bir yenilenme süreci ile uyumlu olmalıdır.
Kendini tanımlamakta bile güçlük çeken bir toplumun, uluslararası strateji oluşturmada siyasi bir irade ortaya koyabilmesi mümkün değildir.
Bizler, Türkiye’nin özellikleri dolayısıyla, yeryüzünde huzur, barış ve bütün insanlığın saadeti için özel hizmetler yapmak zorunda olduğunu bilmekte ve Türkiye’nin kendisine saygı ve sevgi duyulan “Yaşanabilir Bir Türkiye“, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya” kurulmasına öncülük yapması gerektiğine inanmaktayız.
Türkiye’nin Karşı Karşıya Bulunduğu Tehditler
Batı ile entegrasyon için yürütülen politikalar, ülkemizi altından kalkılması her geçen gün daha da zorlaşan tehlikelere sürüklemiştir.
Kıbrıs bir hiç uğruna feda edilmektedir. Çok büyük stratejik önemi olan bu adada uluslararası anlaşmalarla sağlanan haklarımızdan vazgeçilmektedir.
Ermeni soykırımı iddiaları, müttefik kabul edilen ülkelerce kabul görmektedir. Bu gidiş
Türkiye’yi tazminat ödemeye ve toprak tavizine zorlar bir mahiyet kazanmaktadır.
Dicle ve Fırat havzalarının uluslararası bir yönetime devredilmesinin gündeme getirilmesine bugünkü Hükümet tepkisiz kalmıştır.
“Medeniyetler Arası Diyalog”, “Dinler Arası Diyalog” söylemleri ile yürütülen çalışmalar, tek taraflı işlemekte, kendi sağlam değerlerimiz sulandırılmakta, hatta terk edilmektedir.
Türkiye IMF dayatmaları, serbest pazar ekonomisi aldatmaları, borçlar, yanlış özelleştirme politikaları ile ekonomik bir esarete sürüklenmektedir. Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık, haberleşme sektörleri bütünüyle ırkçı emperyalist sermayeye terk edilmiştir.
Bunlara simdi bir de yeni azınlık anlayışı eklenerek iç çekişmelere zemin hazırlanmaktadır.
Bütün bunlar birer münferit olay olmayıp, ırkçı emperyalizmin plân ve hedeflerinin uygulanması maksadıyla, yine onlar tarafından tanzim edilerek yürütülen olaylardır.
Bu şartlar altında Milli İttifak olarak
Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşıyız. AB’ye tam üyelik yerine, eşit koşullarda karşılıklı ikili ilişkiler içinde olmayı doğru buluyoruz.
ABD ile barış, diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde, ilişkilerimizin sürdürülmesini istiyoruz. Karadeniz havzasındaki ülkelerin ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi ve teşkilat (KEİB) içinde
Türkiye'nin etkinliğinin artırılmasına gayret edilecektir.
Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin burada savaş gemileri bulundurmasına karşıyız.
Tarih, kültür ve manevi bağlarla bağlı olduğumuz kardeş Türk Cumhuriyetleri ile temel ilkeler çerçevesinde en ileri örnek ilişkilerin tesis edilmesini istiyoruz.
Türkiye İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın güvenilir bir üyesi olarak, üye ülkelerle daha yakın ekonomik ve kültürel ilişki içerisinde olmalıdır. Bu ilişkilerin geliştirilmesi karşılıklı yararımıza olacak şekilde en üst düzeye getirilecektir.
Türkiye 15 Ağustos 1997'de imzalanan D-8'lerin kurulmasına öncülük etti. Türkiye bunu, huzur, barış ve mutluluğun hâkim olduğu “yeni bir dünyanın” kurulabilmesinin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin katkılarıyla daha kolay gerçekleşebileceği inancıyla yaptı.
D-8'lerin kuruluşunu, 20. Yüzyılda insanların çektiği acılardan sonra, yukarıda izah edilen altı temel ilke üzerine, yeni bir dünyanın kurulması için, 21. Yüzyıla tutulmuş bir ışık olarak görmekteyiz.
Dış güçlerin etkileriyle, milli menfaatlerimize aykırı olarak, yapay sebeplerden dolayı komşularımızla ilişkilerimizi gerginleştirmeyi tamamen yanlış bir davranış olarak görüyoruz. Aksine, bütün komşularımızla, her alanda en ileri ilişkilerin kurulmasından yanayız. Mevcut sorunların bu ilişkiler sayesinde en iyi şekilde çözümleneceğine inanıyoruz.
Milli İttifak’ın hareket noktası şefkat ve sevgidir; amacı, öncelikle ülkemizin bütün evlatları olmak üzere tüm insanlığın saadetidir.
Kendine gel
BiRLiKTEYiZ
SAADET'TEYiZ