Sigorta

04:001/11/2015, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Hayreddin Karaman

Kongrenin sigorta oturumundan çıkan sonuç, uzun açıklama ve tartışmaların birkaç satırda özeti gibi olduğundan izaha muhtaç tarafları var. İleride sunumlar ve tartışmalar yayımlandığında onları da okur ve doğrudan değerlendirmeler yaparım. Şimdilik orada tartışılan konu başlıklarını göz önüne alarak sigorta konusundaki bilgi ve düşüncemi okuyucularımla paylaşacağım.Sigortanın başlangıcı milâdî on dördüncü asra kadar uzandığı halde, Osmanlı ülkesine girişi oldukça gecikmişti. 1870 tarihinde Beyoğlu'nda

Kongrenin sigorta oturumundan çıkan sonuç, uzun açıklama ve tartışmaların birkaç satırda özeti gibi olduğundan izaha muhtaç tarafları var. İleride sunumlar ve tartışmalar yayımlandığında onları da okur ve doğrudan değerlendirmeler yaparım. Şimdilik orada tartışılan konu başlıklarını göz önüne alarak sigorta konusundaki bilgi ve düşüncemi okuyucularımla paylaşacağım.

Sigortanın başlangıcı milâdî on dördüncü asra kadar uzandığı halde, Osmanlı ülkesine girişi oldukça gecikmişti. 1870 tarihinde Beyoğlu'nda vukûbulan büyük yangın üzerine; şeyhülislâmlıktan sigortanın cevâzı hakkında fetvâ alınmıştır. Bu fetvânın, teferrûâta girmeden “her ferdin, Allah tarafından kendisine verilen malları korumakla mükellef olduğunu” ifade ettiği anlaşılmaktadır. 1327/1910 tarihinde bir şahıs, Şeyhülislamlık makamına bir dilekçe vererek Fransa'daki bir sigorta şirketi ile hayat sigortası akdi yapmasının caiz olup olmadığını sormuş, şu cevabı almıştır:

“Havâle buyurulan işbu arzuhal mutâlâa olundu. Derûn-i arzuhalde muharrer akd-i mezkûr dâr-i İslâm'da olmayıp da, ber-vech-i meşrûh memâlik-i ecnebiyyede kain bir sigorta şirketi ile icrâ edildiği takdirde, şirket-i mezkûre rızâsiyle vereceği ziyâdeyi, yâni makudün aleyh sigorta bedeli ne miktar meblâğ ise, ânı ahz helal olur; ol bapta emr-u fermân menlehülemrindir.”

Görüldüğü üzere bu fetvâ İslâm ülkesinde hayat sigortasını tecviz etmemekte, ancak yabancı ülkede bulunan şirket ile sigorta akdini ve bundan doğacak tazmînâtı câiz görmektedir. Burada yabancı ülkeden maksad “dâru'l-harb”dir. Ebû Hanîfe, “İslam ülkesi ile ilişkisi savaş hali olan bir ülkenin malı ve canı helaldir” hükmünden hareketle faiz alma konusunda cevaz fetvası vermişti. Şeyhülislamlık bu fetvaya dayanarak böyle bir ülkeden alınacak sigorta tazminatının cevazını, sigorta akdinin meşru olmasına değil, müslümana helal olan bir malı almış olmaya bağlamaktadır.

Son Osmanlı şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi de ücretli (primli, ticari) sigortayı, bazı zararlı neticelerinden, kumar ve fâizle alâkasından dolayı mahkûm ettikten sonra şöyle diyor:

“Şimdi gelelim sigortanın yerine daha büyük bir mükemmeliyetle kâim olmak üzere izahı vâdedilmiş olan hal çâresine: Meselâ bir mahalle, bir kasaba halkı yahut bir sınıf ticaret erbâbı, evlerinin kıymeti veyahut sermâyelerinin ehemmiyeti nisbetinde, kendi aralarında yıllık bir para ifraz ederek, bu para kendilerince emniyetli bazı zevât tarafından işletilse, sonra kendilerinden kazâzede olanlar bulunursa, şirketi idâreye memur bulunan kimseler, zararları telâfi edecek sûrette bu paradan sarfetmeye izinli olsa ve bu sarfiyattan artan temettû da hissedarlara derecelerine göre tevzî olunsa !... Sonra daha fazla bir ihtiyat olmak üzere; bu şirket –sigorta şirketlerinin yaptığı gibi– kendine benzeyen diğer şirketlere bir akitle raptedilse: İşte bu şirket temettû getirmesi itibâriyle âdetâ bir ticaret şirketi ve âfetzedeler için teberrûlara mezûn bulunması itibariyle de bir iâne sandığı demektir.”

Mustafa Sabri Efendi 'nin teklif ettiği usûl, karşılıklı sigorta (üyelik sigortası), tekâfül ve ticârî şirketin birleştirilmesi ile vücut bulmaktadır ve bugün tekâfül veya islâmî sigorta adıyla –kapitalist sisteminkine alternatif olarak– işletilmek istenen sigorta şeklinin temel kurallarını, –sigorta da dahil olmak üzere– ortaya koymuştur.

Sigorta konusu alimler arasında tartışma konusu olmaya bizim zamanımıza kadar devam etmiştir.

Şimdi çağdaş alimlerden birkaçının görüşlerine bakalım:

el- Karadâvî
ücretli sigortayı câiz görmüyor; çünkü ona göre ücretli sigortada:

a) Teberrû olmadığına göre karşılıklı yardımlaşma bahis mevzû olamaz.

b) Sigortalı, şirkette ortak olmadığı için ortaklıktan da bahsedilemez.

c) Şirketler ribâ ile iştigal ederler ve ayrıca sigortalı verdiğinden fazlasını alabilir; bu ise fâizdir.

Kardâvî'ye göre İslâm, zekât ve beytü'l-mâl sistemiyle geniş kapsamlı olarak cemiyet ferdlerinin birbirini sigortalamalarını sağlamıştır.

“Ancak primler ödenirken 'ıvaz karşılığı teberrû' durumu bulunursa bu bazı mezheblere göre câizdir” diyen Karadâvî bu ifadesiyle bilinen primli (ticari) sigortayı değil, karşılıklı bağış ve yardımlaşmaya dayalı sigortayı caiz görmektedir.

(Devamı var)
#Karadâvî
#sigorta
#İslâm
#zekât