“Kurşun Trump’a sıkıldı ama Biden’ı vurdu” yazmıştık, zaten ‘zar zor yürüyen’ Başkan’ın siyaseten can çekiştiğinin işaretiydi, artık ölmüş bulunuyor… Aslında, suikast girişimi gerçekleştiği an Biden’ın gideceği anlaşılmış olmalıydı! Biden’ın başkanlıktan vazgeçirilmesi, ‘seçimi nasıl kazanırız’ arayışının değil, ‘Trump’ı nasıl durdururuz’ korkusunun sonucu . İki yaklaşım arasındaki fark, ‘düzen üzerimize çöküyor, hepimiz altında kalacağız, artık her şey mübah” kararıdır. Biden yine direnseydi, azil
“Kurşun Trump’a sıkıldı ama Biden’ı vurdu” yazmıştık, zaten ‘zar zor yürüyen’ Başkan’ın siyaseten can çekiştiğinin işaretiydi, artık ölmüş bulunuyor…
Dünya, ‘özgür dünyanın lideri’ ABD’ye baktığında ne görüyor? Açık zafiyet/savrukluk tablosu Kongre baskınından bu yana devam etti ve geldiğimiz nokta tarihi açıdan yine bir ilktir…
ABD, dünya ve Türkiye’deki “demokratların” sevinç kutlamaları bu yüzden. Artık umutları var. Evet, Trump anketlerde hâlâ önde, Biden’ın kararından 12 saat sonra yapılan kamuoyu yoklamaları da bunu gösteriyor ancak, artık ümitleri daha çoktur ve bunun için akla hayale gelmedik biçimde seçime asılacaklar…
Obama ailesi gibi kimi ağır topların sessizliği de kuşkusuz kayda değerdir. Ama hepsi -Harris veya bir başkası için- pazarlığa açıktır. ‘Reddedilemeyecek teklifler’ yapılır, olmadı yalnızlaştırılır ve yol yine açılır…
Küresel müesses nizamın bir numaraları koltuğunu, ABD ve dünya için böylesi sıra dışı dönemde bedavaya bırakmazlar, bırakmıyorlar da. Onlar için dünyanın gayrimeşru gebeliği, doğurmadan sonlandırılmalıdır…
Seçim gününe kadar ABD’de ibretlik bir entrika dizisi seyredeceğiz, her an her şeyin olabileceği beklentisi tahmin ediyorum karşılık bulacak. Bu vesileyle, bizim “yerli” haber kanallarındaki “umudun” da arttığını söylemek gerekiyor…
Bu haber kanallarının tutumlarını, Türkiye’nin özgün duruşunu/dokusunu zehirleyen, sabote eden, kamuoyunu yolun dışına çeken yayın politikalarını görmek gerekiyor. Seyrederken körlük hepimizin kabahatidir…
Diğer kanallar ise ya bu atakların farkına varmıyorlar. Ya da seyredileceğiz diye örneğin Amerikan iç siyasetinin fantastik boyutlarına yuvarlanıyorlar. Sonuçta niyet farklı olsa da, aynı noktaya hizmet ediyorlar…
Oysa Batı’nın bir numaralı koltuğuna yönelik savaşın Beyaz Saray’la sınırlı olmadığını, Amerika’nın sınırlarını ve cüssesini çok aşan, ancak kutuplarla sembolize edilebildiğini, yerkürenin tüm başatlarında; askeri, ekonomik, hegemonik, politik, diplomatik, enerjik, jeopolitik cepheleri bulunan muharebe alanında yapıldığını kavradığımızda, yeni Başkan’ın lütuflarına kalmamamız gerektiği, artık o yolun yol olmadığı anlaşılmalı…
Sorun, ‘hangi ABD Başkanı Türkiye için daha iyi olur’ sorusundadır…