Orta Doğu ve dünya siyasetinin ana gündem maddesi, İsrail’in 10 aydan fazla bir süredir Filistin’de sürdürdüğü soykırım ve bunun sonucu oluşan insani trajedidir. Her gün medyada Filistin’de öldürülen sivillerin videoları ve fotoğrafları yayımlanırken, herkes şu soruyu soruyor: İslam ülkeleri Filistin’de yaşanan katliamları engellemek için İsrail’e neden müdahale edemiyor? Yazılı ve görsel medyada bu konuya dair detaylı bir çalışmaya rastlanmıyor. Genel olarak İslam ülkelerine yönelik bazı eleştiriler ile bu konu el alınmaktadır.
İslam dünyasının neden birlikte hareket edemediği başka bir deyişle neden birlik oluşturamadığı 7 Ekim olayı ile oraya çıkmış bir soru değil; Orta Doğu’da meydana gelen her krizde dile getirilen bir konudur. İslam ülkelerinin iş birliği geliştirememesinin önünde kronik sorunlar var. Bunlar Orta Doğu’da liderlik mücadelesi, yayılmacı politika, rejimlerini korumak gibi amaçlardan oluşuyor. Dolayısıyla bazı İslam ülkeleri birbirlerini tehdit olarak algılıyor. Bu kronik sorunların yanı sıra, yakın dönemde meydana gelen Suriye ve Yemen’deki iç savaşlar, Mısır’da yaşanan askeri darbe ve Katar’a uygulanan ambargo İslam ülkelerinin enerjisini ve gücünü büyük oranda azalttı. Zaten siyasi konularda iş birliği geliştirmede zorlanan İslam ülkeleri, bu yaşanan olumsuz gelişmeler neticesinde daha da yıprandı.
İslam ülkelerinin İsrail’e müdahalesini engelleyen ikinci önemli faktör Avrupa ülkelerinin sahip olduğu siyasi zihniyet ve çıkar endişeleridir. İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya gibi büyük Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız destekte bulunmaya devam ediyorlar. Bunun üç önemli nedeninden bahsedilebilir.
Birincisi Yahudilere yer arayışından başlayan politikaların dışarıdan gelen Yahudi göçünü engelleme politikasına dönüşmesidir. Zira Batı toplumlarında eğer Yahudi nüfus artarsa bu medyayı, ekonomiyi ve siyaseti etkileyen bir dinamiğe dönüşebilir. Bugün Avrupa’da bir buçuk milyon Kürt göçmen, Batı Avrupa’da 6,5 milyon Türk göçmen ve sadece Almanya’da bir milyon Suriyeli göçmen yaşamaktadır.
Batı devletleri söz konusu göçmen gruplarla sorun yaşadığında onların derneklerini kapatabilir, onları yargılayabilir ve suçlu çıkarabilir. Medya da bu durumu normalleştirebiliyor ama aynı durum Yahudiler için söz konusu değil. Yahudi toplumunun medya, siyaset ve ekonomide önemli sayılabilecek bir etkileri var. Ayrıca bu toplumla yaşanacak bir problem Avrupa’nın iç siyaset dengelerini de değiştirebilir. Bundan dolayı Avrupa ülkeleri Yahudi göçü istemiyor.
İsrail’in devlete kavuşması misyonu, Avrupa’ya Yahudi göçünü engelleyen bir faktör. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra yaklaşık bir buçuk milyon Yahudi göçü yaşandı. Bu göçler “Geri dönüş” programı ile İsrail’e yönlendirildi. Yakın dönemde meydana gelen Ukrayna-Rusya savaşı neticesinde tekrardan Yahudi göçü gerçekleşti. Ukraynalılara karşı açık kapı politikasını takip eden Avrupa, Yahudilerin ayıklanıp İsrail’e yerleştirilmesinden son derece memnuniyet duymuşlardır.
Mezkûr Batı devletlerinin İsrail’e olan sınırsız desteğinin ikinci nedeni, İsrail’in, Batı’nın Orta Doğu’daki bir karakolu işlevini görmesidir. Orta Doğu’yu bir bölgesel savaşın eşiğine getiren İsrail, Batı ülkelerinin politikalarına hizmet etmektedir. Zira dünyada en çok silah ihraç eden yedi ülkeden dördü yukarıda ismi zikredilen ülkelerdir. Orta Doğu ülkelerine de en çok silah satımını gerçekleştiren bu ülkelerdir. SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute) verilerine göre dünyada en çok silah ithalatı yapan on yedi ülkeden yedisi Orta Doğu ülkeleridir. Ayrıca 2014-2018 verileri ile 2019-2023 verileri kıyaslandığında Orta Doğu’da silah alımının yüzde 3 oranında azaldığı görülmektedir. Dolayısıyla Orta Doğu’da gerilimi artırmayı amaçlayan ABD ve dört Avrupa ülkesi, İsrail’in saldırgan tutumunu onaylamaktadır.
Yukarıda ismi zikredilen ülkelerin İsrail’e destek vermesinin bir diğer nedeni, İsrail’in İslam ülkelerini yıpratırken, kendisinin de yıpranması ve Batı devletlerine muhtaç hale gelmesidir. Bu şekilde İsrail de Avrupa’dan ve Amerika’dan silah ithalatı yaparak sermayesini onlarla paylaşmaktadır. Bunun ile ilişkili bir diğer faktör İsrail’in yıpranması, Yahudi lobisini (sermayesini) Batılı liderlere muhtaç hale getirmesidir. Yahudi sermayesi Batılı liderlerin İsrail’e desteğinin sürmesi için onların kişisel ve parti hesaplarına para aktarmaktadır. Bilhassa seçim zamanlarında Yahudi sermayesi Batılı devlet liderlerine büyük destek sağlamaktadır.
Filistin’e destek noktasında bilhassa Arap liderlerini tedirgin eden başka bir faktör de İsrail’in İran’da düzenlediği suikast. Bu suikast sonucunda İsmail Heniyye şehit olurken, İsrail Arap liderlere onları sadece askeri ve ekonomik darbelerle değil, bu tarz yöntemlerle de iktidardan düşürebileceği mesajını veriyor. İran gibi bölgede nüfuzu ve istihbaratı güçlü bir ülkede gerçekleşen bu suikast Arap liderlerini ciddi şekilde endişelendirmiştir. Sonuç olarak İsrail sorununa İslam dünyası kollektif bir tepki verememiş ve Filistin’deki soykırıma karşı başarılı politikalar yürütüp hayata geçirememiştir.