Besteci, müzikolog ve müzik teorisyeni Yalçın Tura bugüne dek yüzlerce eser besteledi. İçlerinde opera, bale, çeşitli koro parçaları, televizyon dizileri, filmler ve tiyatrolar için müzikler bulunuyor. Umutsuzlar, Dönüş, Keşanlı Ali Destanı, Yılanları Öcü, Bir Yudum Sevgi hafızamıza kazınan müzikleriyle hatırladığımız filmlerinden sadece birkaçı. Tura'nın besteleyip de sahnelenmeyen birçok eseri de bulunuyor. 'Yaratılış', Topkapı‘da Bir Aşk Masalı, Karacaoğlan, Sevmek Nedir?, librettosu Turan Oflazoğlu tarafından yazılan Fatih operası sahnelenmeyi bekliyor. Türk müziğiyle ilgili tüm sorunları gözden geçirilmiş ve genişletilmiş baskısı İz Yayıncılık tarafından yakın zamanda okura sunulan Türk Mûsıkîsinin Mes'eleleri kitabında tek tek anlatan Tura, "Özellikle operalarımın sahnelenmemesi beni çok üzüyor. Turan'ın da benim de artık pek vaktimiz kalmadı. Gözlerimiz kapanmadan bu iş gerçekleşirse, elbetde çok mutlu olacağız" diyor.
* Birbirinden kıymetli eserleriniz sahnelenmediği için kızıyor musunuz?
Elbetde, onlar aslında halkımızın, ulusumuzun malıdır ve asıl sahibi olan halkımıza ulaştırılmaması bence bağışlanmaz bir davranışdır. Özellikle operalarımın sahnelenmemesi beni çok üzüyor. Karacaoğlan topu topu 3 temsil yapdı. Sevmek Nedir?'in ba’zı bölümleri sâdece 2 kez, konser olarak seslendirildi. Librettosu kadîm dostum Turan Oflazoğlu tarafından yazılan Fatih yıllardır sahnelenmeyi bekliyor. Türklerin Yaratılış Efsanesi üzerine bestelediğim bale, ya da kendi planım üzerine bestelediğim Topkapı‘da Bir Aşk Masalı adlı bale de öyle.
* Daha önce Kültür Bakanlığınca sipariş edilen bazı eserleriniz sahnelenmemiş. Bu eserlerin sahnelenmesi için ısrarcı olmadınız mı? Peşine düşmediniz mi?
Kimseden, özellikle de yöneticilerden bir şey istemek benim tabiatıma aykırıdır.
* Bakanlık sizden sürekli eser sipariş edip sizin de hiç yılmadan hazırladığınız halde neden sahnelemediğini öğrenmek istemediniz mi?
Bakanlık benden sürekli eser istemedi. Yaklaşık 30 yıl içinde sadece Namık Kemal Zeybek, Fikri Sağlar ve İstemihan Talay Beyefendiler gibi birbirinden değerli 3 sayın Bakan bana eser siparişi verilmesini sağladılar. Ben de yerine getirdim.
* O dönem sizin gibi eserleri sahnelenmeyen kimseler var mıydı? Yoksa bu tutum sadece size karşı mıydı?
Hayır, sadece bana karşı değil. Rahmetli Cemal Reşid hocamın 6’nın üzerinde operası var, ikisi dışında kalanı yitik. Sâdece, ağabeyi Ekrem Reşid yarafından yazılan librettosunda, Türk Müziği bestecilerinden Küçük Müezzin Mehmed Çelebi'nin hayatının ve döneminin yansıtılmaya çalışıldığı Çelebi Operası’nın ba’zı bölümleri, tıpkı benim Sevmek Nedir, melodramım gibi, konser biçiminde bir kez seslendirildi. Reşat Ekrem Koçu’nun metni üzerine TRT tarafından ısmarlanıp TRT televizyonunda gösterilmek üzere bestelediği Benli Hürmüz adlı operet TRT arşivlerinde uyuyor. Çok iyi hatırlıyorum, sağlığında Reşat Ekrem Bey her zaman yazdığı gazetede: Niçin seslendirilmiyor, bizim ölümümüzü mü bekliyorlar, diye iki kez yazı yayımlamışdı.
Değerli bestecimiz Ahmed Adnan Saygun’un son operası Gılgamış da sahnelenmeyi bekliyor. Bugün, vefatlarının üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, bu büyük bestecilerimizin, yazarlarımızın, Ulusal kültürümüz için son derece büyük önem taşıyan pek çok yapıtı, gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor.
* Karacaoğlan operasını tamamladınız ama Bakanlık'a teslim etmediniz. Neden? Teslim etmeyi düşünmüyor musunuz?
Tamamladıkdan sonra uzun süre Bakanlık’a teslim etmedim, Çünkü daha önce teslim etdiğim Yaratılış Balesi yitip gitmişdi ve bu beni üzüyordu. Çok sonra, o zaman Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü görevini başarıyla yapan, çok değerli sanatçı dostum Rengim Gökmen Beyefendi bu eseri istedi ve onun önerisi üzerine eserim Antalya Operası’nda, o sırada Müdürlük Görevini başarıyla yerine getiren değerli sanatçı Aytaç Manizade Hanımefendi‘nin çabalarıyla Karacaoğlan sahnelendi.
* Eğer Atatürk Kültür Merkezi'nin açılışı sizin daha önce bestelediğiniz Fatih Operası ile yapılırsa ne hissedersiniz?
Turan'ın da benim de artık pek vaktimiz kalmadı. Gözlerimiz kapanmadan bu iş gerçekleşirse, elbetde çok mutlu olacağız.
* Eser sipariş etme çok eskilere dayanan bir usül. Bugün geçerliliğini koruyor. Sizce sipariş üzerine hazırlanan eserlerin musikiye nasıl katkıları oluyor?
Çoksesli ciddî müzik yazan bestecilerimizin, genellikle, yapdıkları işden bir gelir elde etmeleri pek mümkün olmaz. Ismarlamaların da bu konuda onlara pek büyük bir getirisi olmaz. Sadece belli bir ölçüde o sanatçıların karamsarlıkdan kurtulmalarını sağlayabilir. Unutmayalım, atalarımız, "Marifet iltifâta tâbîdir. Müşterisiz metâ zâyîdir" demişler.
* TRT repertuvarına ve konservatuvarlara girmiş kaç besteniz bulunuyor?
Bilemem. TRT Repertuarında fazla bir şeyim olduğunu sanmıyorum, çünkü eskiden bu kurum yayınlanması istenen eserlerin Denetleme Kurulu’nun sansüründen geçmesini istiyordu ve ben bu yüzden yarışmalar dışında onlara bir şey göndermedim.
* Bestecilik kariyerinizde Cemal Reşit Rey'in nasıl bir yeri ve önemi var? Ona dair hatıralarınızda hangi anekdotlar yer alıyor?
Benim, müzik yazmaya heves eden bir çocuk olmakdan çıkıp ciddî anlamda bir besteci, bir kompozitör olmam, nur içinde yatsın Cemal Reşid (adı t ile değil d ile yazılmalı) hocam sâyesinde olmuşdur. Onunla ilgili o kadar çok anım var ki kısa bir söyleşi içinde söylenmesi mümkün değil.
* Türk Mûsıkîsinin Mes'eleleri kitabının gözden geçirilmiş ve genişletilmiş bir baskısı yakın zamanda okura sunuldu. Bu çalışmanızı genişletip yayınlamanızın nedenleri neler?
İlk baskı tam 30 yıl önce yayımlandı. O süre içinde, makale, konferans ya da bildiri olarak aynı ve benzeri konularda daha pek çok çalışma yapdım. İlk baskıdaki bugün için güncelliğini yitirmiş birkaç bölümü çıkardım buna karşılık, yeni eklerle kitap ilk baskının neredeyse 3 katı oldu. Bu kitabımı mükemmel bir biçimde yayımlayan İz Yayınevi'nin sahibine ve çalışanlarına teşekkür borçluyum.
* Türk musikisinde en net kırılma sizce ne zaman oldu?
Bir kırılma olduğunu sanmıyorum. Türk Mûsikîsi gelişerek devam ediyor.
* Türk musikisinde çok makam var. Ancak bugün belli başlı makamlarda eserler veriliyor. Sizce neden?
Tembellik, bilgisizlik ve moda ayrıca yabancı müziklerin ezici etkisi. Yüzlerce makamın pek çoğu, basit birkaç geçkiyle de açıklanabilir. Aslında, mûsikîmiz modüler bir mûsikîdir ve bu modüllerin sayısı da çok fazla değildir. Onlar yan yana gelerek çeşitli ezgi tipleri oluştururlar, makamlar da böylece meydana gelir.
* Latin harflerine geçilmesi nota yazımını nasıl etkiledi?
Latin harflerine geçiş gerek edebiyatımızı gerek mûsikîmizi son derece olumlu etkiledi. Bildiğiniz gibi, Türkçe, sesliler bakımından son derece zengin bir dildir ve telâffuz ayrıntılarını bir yana bırakdığımızda 4’ü kalın, 4’ü ince olmak üzere 8 adet sesli harfimiz vardır. Oysa, uzun bir süre, atalarımızın kullandığı alfabeleri bırakıp Kuran okumak için Arap alfabesine geçmemiz ve bunun din dışında kalan alanlara da yaymamız bence çok yanlış bir seçimdi çünki Arab alfabesinde sesli yokdur. Sesli yerine geçen topu topu 3 işaret vardır. Dolayısıyla, Arab alfabesiyle Türkce yazmak, hele doğru okumak son derece zordur. Nota yazısı bakımından da Latin harflerine geçiş çok yararlı olmuşdur. Batı notası soldan sağa yazılır. Sağdan sola yazılan Arab alfabesiyle notanın altına şarkı sözlerini yazmak ve okumak işi son derece zorlaştırır ve sevimsiz durumların ortaya çıkmasına neden olur.
*Sizin adınızı söyleyince herkes hemen Hasretinle Yandı Gönlüm diyor. Nedir bu eserin sırrı? Hasretinle Yandı Gönlüm'ün arkasındaki hikayeyi sizden dinlemek isterim.
Sırrı, ulusumuzun ince zevkine uygun oluşu sanırım. Türkan Şoray Hanımefendi, ilk reji denemesi için müzik yazmamı istediğinde, konuyu destekleyen bir şarkının yararlı olacağını düşündüm. Sözleri yazıp besteledim, düzenlemesini yapdım. Enstrümantal alt yapıyı bugün hayatda olmayan çok değerli iki müzikcimiz ; Atilla Özdemiroğlu ile Onno Tunç çok başarılı şekilde icra etdiler. Seha Okuş Hanımefendi de, olağanüstü sesi ve yorumuyla şarkıya hayat verdi. Bu şarkının oluşumuna katkı yapan herkese minnetdarım.