İslam toplumlarında "ahlak filozofu", "mutasavvıf filozof" ve "felsefe fakihi" gibi isimlerle anılan Taha Abdurrahman bir süredir Türkiye’de ve Ankara ile İstanbul’da verdiği konferanslar hayli ilgi gördü. "Mütefekkir bütün kalbiyle düşünürken müfekkir bir çıkar ilişkisi üzerinden düşünür" diyerek mütefekkirin daima kalbiyle ve geçmişe bakarak düşündüğünü savunan Abdurrahman’a göre teori-pratik, söz-eylem, iman-amel çiftlerini birbirinden ayırmak, kimi zaman İslâm düşünce geleneğinde de izlerine rastlanan bir şeydir. Abdurrahman, İstanbul’daki “Müslümanca Düşünmek Nasıl Olur? Tefkir ve Tefekkür" başlıklı konferansında, Batı felsefesine ahlaktan sapma eleştirisi getirerek İslami esaslar üzerine bina edilmiş bir felsefe kurmayı amaç edindiğini bir kez daha vurguladı. Günümüzde ahlaki yıkım ve bozgunculuğa rağmen, İslami üzerine felsefe kurmayı şiar edinen Taha Abdurrahman, İslâm düşünce geleneğinden birçok isme, konu ve ekole ilişkin titiz okuma ve değerlendirmelerinin yanında, klasik ve modern batı düşüncesine ilişkin oldukça yetkin analizler sunuyor. Hazırladığımız derleme analizde, konuşmacı olduğu konferanslara gençlerin yoğun ilgi göstermesiyle de dikkatleri üzerine çeken Müslüman Filozof Taha Abdurrahman’ın düşünce dünyasından izler bulacaksınız.
İslâm coğrafyasının Afrika’daki topraklarının batıya en yakın ülkesi olan Fas; askerî, siyasî , iktisadî ve düşünsel hareketliliğe sahip olan ülkelerin başında gelir. Ülkenin coğrafî konumu, tarihten günümüze kadar bu bölgede dikkate değer alim ve aydınların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 1944’te Fas’ın Cedîde şehrinde dünyaya gelen ve hâlen hayatta olan Taha Abdurrahman, bu çizginin son derece özgün ve nitelikli isimlerinin başında gelir.
Çocukluğu II. Dünya Savaşı sonrası, İslâm coğrafyasında ve tüm dünyada meydana gelen sömürge karşıtı hareketlerin doğduğu yıllarda geçen T. Abdurrahman’ın babası, İslâmî ilimler eğitimi veren bir hocadır. Bu dönemde Fransız sömürgesi olan Fas’ta Fransız idaresi geleneksel eğitim üzerindeki baskıyı da yoğunlaştırınca T. Abdurrahman’ın eğitimi yarıda kalır. Bu gelişmeden sonra, doğduğu şehir olan Cedîde’de ilkokul ve ortaokula gider, bir yandan da babasından İslâmî ilimler ve hafızlık eğitimi almayı sürdürür. Fas’ın 1956 senesinde Fransa’dan bağımsızlığını elde etmesiyle bu tarihten bir sene sonra kurulan V. Muhammed Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra, Oxford ve Sorbonne Üniversitesi’nde dil felsefesi ve mantık başta olmak üzere birçok farklı alanda tahsilini sürdürür.
'Eylem, mahiyeti itibarıyla düşünmeyle ilişkilidir'
"İnsanın akıllı bir varlık" gibi tanımlandığını belirten Abdurrahman, insanın sözleşme yapan bir varlık olduğunu ve buradaki sözleşmenin insanı bütünüyle kapsadığını vurguladı. Abdurrahman, tefekkür seviyesinde düşünen kişinin, "emanet" şuurundan kaynaklanan ilişkiyi koruduğunu, "tefkir" seviyesinde düşünen kişinin ise "emanet" şuurundan kaynaklanan ilişkiyi ihlal ettiğine dikkati çekti.
Abdurrahman'ın eylem üzerine kullandığı şu ifadeler Müslümanlar dayatılan düşünce kalıplarıyla ne kadar oynandığını da bir kez daha gösteriyor;
"Eylem, mahiyeti itibarıyla düşünmeyle ilişkilidir. Bu suretle o, düşünmenin mahiyetinden bir cüzdür. Biz düşünme keyfiyetinin, eylem ile oluşturduğu bu sistematik bağlantıya 'asli bağlantı' adını vermekteyiz. Bu adlandırmayı yapmadaki amacımız, düşünme keyfiyetinin, kendisine dışarıdan dahil olduğu faydasız ve anlamsız eylemlerle oluşturduğu bağın, düşünme ve eylem arasındaki ayrılmaz gerçek bağdan farklı olduğunu ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda belirtmemiz gereken bir husus da düşünmeye ait eylemsel mahiyetin, basit bir mahiyet değil tam tersine kompleks ve çift yönlü bir bütünlük oluşturmasıdır."
"Müslüman filozof, kendi felsefi problemlerini bizatihi kendi oluşturmalıdır"
Taha Abdurrahman, İslâm düşünce geleneğinden birçok isme, konu ve ekole ilişkin titiz okuma ve değerlendirmelerinin yanında, klasik ve modern batı düşüncesine ilişkin oldukça yetkin analizler sunmaktadır. Söz konusu analizleri Aristo, Platon, Descartes, Spinoza, Kant gibi “kurucu” isimleri olduğu kadar, hâlen hayatta olan Habermas, Mouffe, Searle başta olmak üzere çok sayıda düşünür ve konuyu kapsar ve şöyle devam eder;
"Bunlardan ilki, Müslümanların kendi özgünlüğünü önemsemeleri ve bunu bir hareket noktası olarak almaları. İkincisi bu özgünlüğü evrensel boyuta taşımak ve onu bu çerçevede açımlamak. Üçüncüsü ise bu özgünlüğü evrensellikle birleştirmek üzere felsefeyi tavzif etmek ve ondan yararlanmaktır. Öyleyse bu konuşmada 'özgün bir İslam felsefesini konu etmekteki amacımız, 19. yüzyılın ikinci yarısından bu yana hem Batılı hem de Doğulu akademisyenleri meşgul eden ve kabaca 'İslam felsefesi diye bir şey var mıdır?' sorusu etrafında şekillenen İslam felsefesi sorununu ele almak değildir. Amacımız daha ziyade, 'İslam düşünce evreni' ile bağlantı kuran bir felsefi düşünce geliştirmede muasır Müslüman filozofa rehberlik edebilecek bazı temel hususlara işaret etmektir."
"İslam'ın gelişinin ana gayesi, sadece insanı alçalmaktan kurtarmakla sınırlı değildir"
Müslüman filozofların bugün karşı karşıya olduğu temel iki felsefi sorunun olduğuna da dikkati çeken Abdurrahman, şunları anlattı:
"Birincisi 'insanın alemdeki yeri', ikincisi ise 'dünyada egemen olan felsefi tasavvur'dur. Buna göre 'filozof kendi zamanının çocuğudur' sözü doğruysa, onu bugün dünyanın içinden geçtiği zaman kadar meşgul etmesi gereken başka bir zaman yoktur. Çünkü dünya çiğnenen değerlere, ihanet edilen emanetlere ve bozulan ahitlere şahit oldukça insan da onurunu kaybetmekte ve süflileşmektedir. Zamanın Müslüman filozofa olan ihtiyacı, Müslüman olmayan filozofa olan ihtiyacından daha az değildir. Hatta ondan çok daha fazladır. İslam'ın gelişinin ana gayesi, sadece insanı alçalmaktan kurtarmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda ona en yüksek mertebede onur ve şeref kazandırmaktır. İkinci nokta ise 'insanın süflileşmesi"dir. Müslüman filozof çağımızda 'insanın süflileşmesinin' iki büyük musibetten kaynaklandığını saptamak durumundadır. Bunlardan ilki 'bilimin kural tanımaz hale gelmesi', ikincisi ise 'öznel bilginin değerden soyutlanması'dır. Bu saptama, insanın süflileşmesi sorununa cevap verme konumunda bulunan filozofun ilk temel argümanı olmalıdır." Kaynak: Taha Abdurrahman Türkiye'de: Müslümanlar dayatılan düşünce kalıplarıyla tefekkür edemez!
Seküler Dünyaya Hikmetli Cevap
Ünlü düşünür Taha Abdurrahman'ın bu zamana kadar 9 kitabı Türkçeye çevrildi.
Bunlar; Ahlak Sorunsalı-Batı Modernitesinin Ahlaki Eleştirisine Bir Katkı, Dini Amel ve Aklın Yenilenmesi, Dinin Ruhu, Seküler Ahlakın Sefaleti-İlahi Emanet Paradigmasının Seküler Ahlak Eleştirisi, Modernlik Ruhu-İslami Bir Modernlik İnşasına Giriş, Amel Sorunsalı-Bilim ve Düşüncenin Pratik Temelleri Üzerine Bir Araştırma, Dilsiz Olmaz-Dil ve Mantık Üzerine Bir Söyleşi, Hakikat Arayışı-Geleceği İnşa Ufkunda Konuşmalar, Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında.
Taha Abdurrahman üzerine iki kitap
Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü’ne layık görülen Taha Abdurrahman çağdaş islam düşüncesinin önde gelen isimleri arasında. Wael B. Hallaq ve Muhammed Ateş tarafından kaleme alınan iki farklı yayınevinden çıkan kitapları bulunuyor.
Günümüz entelektüel hayatının önde gelen figürlerinden Wael B. Hallaq’ın dinî düşünce ve amel, ahlak, modernlik, küreselleşme, şiddet, dil felsefesi, çeviri gibi çok farklı alanlara dair kayda değer çalışmalarıyla bilinen Taha Abdurrahman’a ilişkin farkındalık yaratan kitabı bu nadir eserlerden biridir.
Muhammet Ateş, Modernitenin Felsefi Temelleri ve İslam kitabında ise İslam dünyasındaki felsefe pratiğini yeniden biçimlendirme girişimiyle farklılaşan Taha Abdurrahman’ın modernite ile ilgili kritik müdahalelerini merkeze alıyor. Akademik nitelikli çalışma filozofun geniş ilgi alanını, kültürel derinliğini ama daha da önemlisi düşünce alanındaki kurucu rolünü göstermesi bakımından önemlidir.
Prof. Dr. Taha Abdurrahman kimdir?
1944’te Cedide’de dünyaya gelen Faslı düşünür, ilk ve orta öğretimini Fas'ta tamamladı.
İlimle haşır neşir bir çocukluk geçiren Abdurrahman'ın babası hafızlık eğitimi veren bir öğretmendi. Abdurrahman da onun yanında yetişiyordu ancak Fransız sömürgeciler tarafından bu eğitim yasaklanınca Cedide kentindeki El-Ayan ilkokuluna devam etti. Buna rağmen babası kendisine evde Kur'an ve fıkıh eğitimi vermeyi sürdürdü.
Ortaokul ve liseyi Kazablanka kentinde okuyan Abdurrahman Rabat Beşinci Muhammed Üniversitesi ile Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi gördü. Dil felsefesi konulu doktorasını da aynı üniversitede tamamladı.
Ülkesine dönerek 1970’li yıllardan itibaren Rabat Beşinci Muhammed Üniversitesi’nde mantık ve dil felsefesi dersleri okutan Abdurrahman bir yandan da 1985'de mantık konulu ikinci doktorasını yaptı.
Abdurrahman, farklı bir felsefi yol çizdi. Birçok dilde gerçekleştirdiği dersler, kitaplar, çalışmalar ve akademik başarılar Abdurrahman'ın ahlak temelli felsefi projesini şekillendirmesinin yolunu açtı.
Abdurrahman felsefeyle tanıştıktan sonra bazı sorulara manevi cevaplar aramaya başladı. Bu da onu Kadiriye el-Budişişeyye (ülkedeki en büyük Sufi tarikatı) Zaviyesi'ne yöneltti. Bu nedenle "sufi filozof" lakabıyla anılır oldu.
Ahlaki değerlerden kaçınan modern Batı düşüncesini ve kendi kavramlarını üretmeden Batı terminolojisini kullanmaya çalışan Arap düşüncesini eleştiren Abdurrahman, bunun Arap düşüncesini bir kısır döngüye soktuğunu savunuyor.