Önce futbol daha sonra da deprem diplomasisi işe yaradı. Temmuz 2013’de, Mısır tarihinde ilk kez seçimle iş başına gelen Muhammed Mursi askeri bir darbe ile devrildi. ‘Arap Baharı’nda halkların yanında “vicdani duruşla” yer alan Türkiye bunu kabullenemedi ve böylece Türkiye-Mısır ilişkileri kesintiye uğradı, diplomatik ilişkiler düzeyi düştü.
Aslında Türkiye’nin ya da Türklerin Mısırla bağları çok eski. Memlüklüler üzerinden Osmanlı öncesinde kadar gidiyor. Mısır, 500 yıla yakın (300 yıldan faza doğrudan, iki yüz yıl kâğıt üzerinde) Osmanlı idaresinde kaldı.
1914 de, zaten kâğıtta olan Osmanlı’ya bağlılık, bağımsızlık ilanı ile sonra erdi.
Osmanlı’nın yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Mısır’ın bazı Osmanlı aydın ve alimleri için gönüllü sürgün yeri olduğunu da burada hatırlatmak gerekir. Milli Şairimiz Mehmet Akif gibi, Mustafa Sabri Efendi gibi ve Zahid El Kevseri gibi, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi gibi.
Güncel sorunumuz ise yukarıda ifade ettiğimiz gibi Arap Baharı esnasında başladı. 10 yıla yakın bir süre irtibatlarımız, bir istisna ile kesikti.
Ekonomik ilişkiler hiç kesilmemişti ve hatta iki ülke arasındaki ticaret hacmi son dönemde 10 milyar doların üzerine çıktı.
Mısır tarafı arka planda yürütülen görüşmelerin hızlandırılması için ağırdan alsa da (Son dönemde özellikle seçimleri beklediler) her iki taraf da aradaki buzu eritmek istiyordu.
Düğümü bir yerde futbol diplomasisi çözdü. Her iki ülke başkanının da Kasım 2022’de FIFA 2022 Dünya Kupası açılışı için geldikleri Katar’dan ajanslara bir fotoğraf düştü. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Es Sisi ile Katar Emiri’nin inisiyatifi ile el sıkışıp hâl hatır sormuştu. Böylece ilişkilerdeki buzlar erimeye başladı.
Dışişleri bakanları karşılıklı ziyaretlerde bulundular. Özellikle Türkiye’nin yasadığı yüzyılın depremi üzerine Mısır Dışişleri Bakanı’nın ziyareti yeni bir dönemin habercisi oldu. Çok geçmeden de iki ülke ilişkileri tekrar maslahatgüzar seviyesinden büyükelçiliğe çıkarıldı ve büyükelçiler atandı. Böylece ilişkiler 10 yıl öncesi gibi normale döndü.
Türkiye ve Mısır bölgenin iki büyük büyük oyuncusudur.
Fakirliğinden dolayı Mısır’ı hafife alanlar çıkabilir. Tarih boyunca Mısır hep önemli olagelmiştir. Hiçbir şey olmasa, Süveyş Kanalı’nın sahibi olarak modern dünya ticaretinin önemli bir nabzını elinde tutan ülke konumundadır.
Mısır’la ilgili en önemli jeopolitik konulardan bir tanesi hiç şüphesiz İsrail’e komşu olmasıdır. Arap ülkeleri içerisinde İsrail’i dengeleyici bir konumu vardır. Hatta İsrail’e karşı koyabilecek tek Arap ülkesidir desek abartmış olmayız, zaten İsrail’le savaşları ve hatta 1973 savaşında İsrail ordusuna vurduğu darbeler bunun en canlı delilidir.
Bundan dolayı, Ortadoğu denilince hep İsrail’in güvenliğini önceleyen başta ABD, tüm İsrail destekçileri Mısır’ı hep kontrol altında tutmak isterler. Mısır’da Arap Baharı’nın önce başarılı olup sonra “Hazan”a dönüşmesine bir de bu gözle bakmakta fayda vardır.
Mısır büyük nüfusu, kalifiye ve ucuz gurbetçi işgücü ile Körfez ülkelerinin gelişmesinin bel kemiği olagelmiştir. Mısır kendi içinde sanayileşmeye çalışan da bir ülkedir. Arap Baharı sürecinin çok çalkantılı olması ve adeta Mısır’ı alt üst etmesi ülkeyi sanayileşme açısından da geri bırakmıştır.
Burada Ezher Üniversitesi ve onun teopolitiği ile birkaç söz söylemezsek konumuz eksik kalmış olur. Mısır’ın gözlerden uzak ama derinden bir küresel dini nüfuz faaliyeti yürüttüğünü zikretmemiz gerekiyor. Bunun devlet eliyle yapılıyor olması manidardır.
Afrika ile Asya’nın birleştiği bir jeopolitiğe oturan Mısır aynı zamanda, son dönemde biraz zayıflamış olsa da, Afrika’nın her yönüyle ağır sıkletlerinden birisi olagelmiştir.
Sefirlerin atandığı ve ilişkilerin normale döndüğü yeni sürecin ülkelerin bizzat kendi içine yönelik faydaları olacağı gibi, birlikte oluşturacakları sinerji ile birçok düğümü çözebilme fırsatları oluşacaktır.
Diplomatik ilişkilerin kesintiye uğradığı on sene boyunca bile kesintiye uğramayan ve derinden gelişen ekonomik ilişkiler tabiri caizse şaha kalkacaktır. Buna her iki ülkenin de ihtiyacı vardır ve bazı durumlarda birbirlerini tamamlayacaklardır. Ölü dönemde bile Mısır’a 3 milyar dolarlık yatırım yapan Türk iş adamlarının Mısır’a teveccühü ile birlikte bu meblağın epeyi bir artması beklenir. Karşılıklı ticaretin büyük bir sıçrayış yapması sürpriz olmayacaktır.
Karşılıklı ticaretin mahalli paralarla yapılması konusu da gündemdedir. Bu yönde sağlam bir mekanizma kurulması iki ülkeyi de rahatlatacaktır.
İki ülke arasında var olan ve Mısır tarafından 23 Nisan 2015’te bitmesi ardından uzatılmayan Ro-Ro hattının yeniden açılmasının ekonomik ilişkiler ve karşılıklı turizmin güçlendirilmesinde büyük etkisi olacaktır.
Doğu Akdeniz hidrokarbonları hem gaz alışverişi ve hem de münhasır ekonomik alanların belirlenmesi noktasında aramızdaki önemli dosyalardan birisidir. Mısır’ın, biraz da Türkiye’yi rahatsız etmek için oluşturduğu “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”na Türkiye katılır mı bilinmez ama Mısır-Türkiye ilişkilerinde yeni sayfa açılması sonrasında oradaki dengeler de etkilenecektir.
Mısır ve Türkiye’nin birlikte üzerinde çalışıp birlikte kazanacakları, Libya, Etiyopya, Sudan gibi dosyalar vardır.
Libya dosyasında iki ülkenin bir uzlaşısı hem Libya içinde rahatlamaya neden olacak ve hem de Libya’nın yeniden imarında iki ülkenin önemli payları oluşacaktır. Bu Libya’ya sınır Mısır’ın ulusal güvenliği açısından da rahatlatıcı bir atmosfer oluşturacaktır. Ayrıca, Libya ile birlikte Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi her üç ülkenin de menfaatinedir.
Mısır’ın Etiyopya ile su anlaşmazlığı hususunda Türkiye arabuluculuk yapabilir ve Sudan’daki iç savaşın bitirilmesinde Türkiye Mısır’a destek verebilir.
İlişkilerin rayına girmesi ve güvenin yeniden kazanılması ile birlikte Mısır’ın da Türkiye’ye destek verebileceği birçok husus ortaya çıkacaktır. Bunu bekleyip göreceğiz.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye ve Mısır, başta altyapı, enerji, güvenlik ve lojistik alanlarında olmak üzere birçok sahada temeli kazan-kazan olan işbirliğine girebilirler.
Dahası, işbirliği ve koordinasyonla bölgesel ve hatta bazı küresel konularda önemli rol oynayabilirler. İki ülke ilişkilerinin iyi olmasını istemeyen taraflarca bozgunculuk ve provokasyonlara dikkat diyerek şöyle bitirelim.
Derin tarihi bağlara sahip olduğumuz Mısır’la yeni bir dönem başlattık. Önceki hükümette Dışişleri Bakanı’mız Mevlüt Çavuşoğlu 18 Mart 2023 de Kahire’ye yaptığı ziyarette ilişkilerin geliştirilmesi için “kullanılmayan büyük bir potansiyel den bahsetmiş ve “dokuz yıllık boşluğu doldurabilmemiz için daha fazla gayret etmeliyiz” demişti. Buzlar eridiğine göre, şimdi çalışma zamanı.
Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesinin çok faydası olacaktır. Türkiye ve Mısır bölgenin iki önemli ülkesidir. Hatta Mısır, Türkiye gibi geleneksel Sünni İslam’ın da hâkim olduğu kritik bir ülkedir. Tarihi olarak da Mısırla ilişkiler önemlidir. Bölgede yüzyıllar boyu süren Türk varlığını unutmamalıyız.
Bir yandan Afrika ile Asya’yı birbirine bağlamakta, diğer yandan Hint Okyanusu ile Akdeniz’i birbirine bağlamaktadır. İsrail’e komşudur. Ayrıca Ezher gibi dini konularda klasik nüfuzu olan da bir ülkedir.
Akşitlerden bu yana Mısır’da Türkler mevcuttur. Memlüklular, Osmanlılar derken oradaki Türk varlığı Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. Mısırlılar hep Osmanlı’yla beraber olmak istemişlerdir.
Soğuk Savaş sonrasında Mısır bir dönem yönünü bulmaya çalıştı. Askeri yönetim geleneği, darbe gelenekleri açısından Mısır, Türkiye ile benzerdir. Şu farkla ki, Mısır’da asker darbe yaptı ve hiç gitmedi. Biz de ise asker darbe yaptı, geldi gitti, geldi gitti, bir mücadele oldu. Türkiye demokrasi ile beraber gelişirken Mısır yerinde saymaya başladı.
Arap Baharı’nda Mısır’la ayrı düştük çünkü, Arap Baharı’nda Türkiye demokratik hakları destekledi. Mısır ise hem bölgesel statüko hem ülke içindeki statüko ve hem de uluslararası statüko açısından eski düzenin devamını tercih etti.
Sadece Araplar değil bütün dünya, Amerika’sı da Rusya’sı da Araplara demokrasi fazla görüşünde hemfikir oldular. Arapların demokrasisine hiçbiri destek vermedi.
Arap Baharı’nda, Türkiye tercihini halktan yana kullandı. Libya da öyle, Suriye de öyle. Türkiye’nin tek başına ben bölgeyi dizayn edeyim gibi ne bir politikası ne de böyle bir gücü var.
Yeni durumda da dünya değişiyor, korona çıktı dünyayı sarstı. Ukrayna savaşı çıktı sarstı. Şimdi deprem var. Türkiye bunların yarasını sarmaya çalışırken bölge ülkeleri ile eski husumetleri sürdürmeme noktasına geldi.
Dünya değişirken Müslüman ülkelerin birbiri ile uğraşması çok mantıklı ve faydalı değildir. O çerçevede Türkiye üç ülkeye birden elini uzattı. Türkiye’nin elini en sıcak sıkan ülke Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Sonra Suudi Arabistan, sonra Mısır. Ama Mısır biraz tereddüt etti, biraz bekledi. Sanırım, seçimleri bekledi.
Ama beklentisi gerçekleşmeyince işler hızlandı. Mısır’ın içeride derdi çok olduğu gibi dışarıda da derdi çok. Bir taraftan Etiyopya ile baraj sorunu, şimdi Sudan patladı. Mısır’ın başına su meselesinden bir felaket getirebilir.
Çünkü Mısır’ın bütün hayatı Nil Nehrinin suyuna bağlı. Neticede, Mısır’ın da Türkiye ile iyi geçinmenin gerekli olduğu noktasına geldiğini görüyoruz.
Mısır’ın Türkiye ile iş birliğine en fazla ihtiyacı olan ülke olduğunu da biliyoruz.
Türkiye ile Libya’da iş birliği yaparsa, bu yönde hem Libyalılara faydalı olacaktır, onların kaynaklarının Batılı güçler tarafından sömürülmesine müsaade edilmeyecektir. Türkiye ile Mısır anlaşsa, savaşan iki taraf çok rahat anlaşır ve uzlaşır. Libya’ya istikrar gelir.
Doğu Akdeniz’deki hesaplarımız çok önemlidir. Türkiye’nin formülü Mısır’a daha fazla imkân veriyor. Mısır da bu konuda çok olumsuz davranmadı, Türkiye ile elini bozacak bir tavra girmedi.
Mısır ekonomik alanda Türkiye’ye bir ambargo uygulamadı. Ekonomik ilişkiler Sisi döneminde de sekteye uğramadı. Türkiye’nin Mısır’da yatırımları var, Türk şirketleri epey istihdam sağlıyor. Mısır’ın Avrupa ve Arap ülkelerine ekstra bir ihracat kolaylığı olması da bunu biraz cazip kılıyor.
Mısır’ın cazibesi var. Türk şirketleri istihdam oluşturuyorlar. Mısır ekonomisine katkıda bulunuyorlar.
Bu çerçevede ilişkilerin düzeltilmesi, ilişkilerin geliştirilmesi, eski rayına oturtulması da çok değerlidir.
Seçimlerden sonra Mısır’da net bir irade ortaya çıktı. Bundan sonra ilişkiler daha hızlı gelişir. Mısır şu anda ekonomik olarak ciddi bir dar boğazda. IMF’den borç almaya çalışıyor. Arap ülkelerinden borç bulmaya çalışıyor. Yönetim, insanlar çok daralır da bir şekilde bir sosyal patlama olur mu diye de endişe ediyor.
Mısır ile İslam İşbirliği Teşkilatı, Doğu Akdeniz, Filistin meselesi gibi çok önemli iş birliği alanları vardır. Filistin meselesinde de rolü vardır. Suriye’de bir sözü vardır. Arap Birliği büyük ölçüde Mısır’ın etki alanındadır. Bu konuların hepsinde Mısır’a dikkat etmemiz gerekmektedir
Arap Birliği’nin son toplantısında Türkiye’nin ismini geçirmediler. Daha önceden zikrederlerdi. Suriye’de, Libya’da işgalci gibi bir tanımlama yaparlardı.
Bu yüzden Mısır’la çok yol alınabilir. Ekonomi yanında, diplomasi alanında, sosyal alanda, kültürel alanda açılımlar sağlanabilir. Mısır’da Türkçe’ye müthiş bir ilgi var. Mısır’da zaten elit kesim arasında Türk kökenli çoktur. Onlarla iş birliği yapmak kolaydır.
Mübarek zamanında Ahmet Nazif isimli bir bakan vardı. Türkiye ile ilişkileri çok ciddi şekilde artırmıştı.
Mısır sıcak olduğu için Hidivler yazı Türkiye’de geçirmeyi tercih ederlerdi. Mısır’ın güçlü ve zengin olduğu zamanlarda idi bunlar. Şimdi Türkiye daha güçlü ve daha zengin, ama Mısır’ı ihmal edemez. Önemli bir ortaktır.
Ortadoğu’nun stratejik durumuna bakarsak Türkiye stratejik üçgeni Mısır’la tamamlayabilir. Asya, Avrupa, Afrika üçgeni Mısır’la tamamlanır ve bütün büyük güçler İskender’inden Roma’sına, Osmanlı’sına hepsi üç kıtanın birleştiği bu üçgeni kontrol etmeye çalışmıştır.
O yüzden biz Mısır’la iş birliği halinde bu bölgedeki etkinliğimizi artırırsak dünyadaki etkinliğimiz de çok artar.
Doğu Akdeniz Forumu’nu başlatan Mısır’dır. Türkiye’ye mesaj verelim diye bunu yapmıştır ve bu Yunanistan’ın çok hoşuna gitmiştir ama şu anda hem İsrail ve hem de Mısır bu işin olmayacağına kanaat getirdikten sonra ibre “Türkiye üzerinden bir hat yapsak mı”ya dönmüştür. Bu tabii Türkiye’nin konumunu da güçlendirmiştir.
Mısır bu yüzden Türkiye’nin ayağına basmıyor. Türkiye de Mısır’ın ayağına basmamaya çalışıyor. Bir anlayış gelişiyor, bu da böyle kritik, değişken bir dönemde iyi bir gelişmedir. Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı korumak, Müslüman ülkelerin birbirleri ile boğuşmak yerine iş birliği yapması, çok anlamlı ve değerlidir.