Türkiye F-35 projesine 2002’de katıldı. Lockheed Martin liderliğindeki uluslararası konsorsiyumda uçağın orta gövdesindeki bazı komponentlerinin üretimini TAİ/TUSAŞ üstlendi. Ömrünü tamamlamaya hazırlanan F-4 savaş uçaklarının yerini alması planlanan F-35’ler için 100 + adet alım taahhüdü verildi ve bir kısmı da ödenen 11.5 milyar dolarlık anlaşma imzaladı.
Türkiye, Eurofighter’a karşı tercih ettiği F-35 projesine dahil olarak batı ittifakı içinde olduğunu gösterirken, son dönemde gerek Amerika gerekse diğer NATO müttefiklerinin gizli ambargolarıyla karşı karşıya kaldı. Bu da F-35 projesinde sorgulamalara neden oldu. Çünkü Türkiye F-35’i kullanırken performansa dayalı lojistik yönetiminde tamamen Amerika’ya bağımlı olacak.
Türkiye’nin NATO üyesi olarak işbirliği yapacağı ittifak üyeleriyle yaşanan gerilimler, güvenlik endişeleri yaratıyor. Başta tanesi 40 milyon dolara üretilmesi planlanan F-35’lerin 110 milyon dolara kadar çıkması da maliyet etkinlik açısından değerlendirilmeye başlandı. Rusya, F-35’lerin muadili olarak üretim aşamasındaki SU-57’leri 50 milyon dolara mal etmesi planlanıyor.
Maliyet konusundaki dezavantajların yanısıra, proje kapsamında istenen konseptte bir uçağa da ulaşılabilmiş değil. Türkiye, Amerika’nın tehdidi sonrası F-4 savaş uçaklarının modernizasyonu dahil alabileceği önlemleri masaya koymuş durumda. Gizli ambargolar tehdidini gören Türkiye uzunca bir süredir milli muharip uçak TFX’in üretimine yoğunlaşmış durumda.
Avrupa Birliği ve NATO müttefiklerimiz Türkiye’yi eksen kaymasıyla suçlarken, aslında onların Türkiye’yi yeni eksen arayışlarına zorladığına işaret ediliyor. Benzer projelerde engellemelerle karşılaşmaya devam ederse, Türkiye başka arayışlara yönelmeye başlayacak. Amerika daha önce de Kobra taarruz helikopteri talebini karşılamamış ve bu eksiklik Atak ile doldurulmuştu. Predatör talebi karşılanmayan Türkiye, SİHA sistemlerini kendisi üretmişti. Tüm bu yaşananlara bakıldığında Türkiye’yi eksen değişikliğine aslında Amerika’nın tutumlarının ittiği belirtiliyor.
Türkiye’nin güvenlik endişesi duymadığı Katar, Pakistan, Azerbaycan, Ukrayna, Türki Cumhuriyetler ve Doğu Avrupa ülkeleri gibi çok uluslu projeler üzerinden bu sıkıntıyı aşması gerektiğine işaret ediliyor. Üçüncü ülkelere ortak ihracat da içeren bu projeler; gerek teknoloji transferi gerekse mili imkanların harekete geçirilmesinde önemli bir çıkış yolu olarak sunuluyor.
Türkiye, gizli ambargolar nedeniyle konvansiyonel savunma konseptinde ihtiyaçlarını karşılamaya yoğunlaşırken; Amerika ve NATO müttefiklerinin gizli ambargolarına karşı koyabilmek için yetenek tabanlı konsept geliştirilmesi gerektiğine işaret ediliyor. Silahlı İHA Bayraktar da bunlardan biri. SİHA’lar terörle mücadelede savaş uçaklarının müdahalelerini yapabilir hale gelmiş durumda.
Uzmanlar savunma sanayinde Güney Kore modeline dikkat çekiyor. Hem teknolojik, hem de jeopolitik güç dengesi açısında Güney Kore’nin yakaladığı düzeye ulaşmanın en kestirme yolunun, Çin ile birlikte Türkiye’de yeni bir demir-çelik endüstrisinin kurulması olduğu ifade ediliyor. Kurulacak bu endüstrinin tüm sanayimizin gelişimine büyük ivme sağlayacağı değerlendiriliyor.