Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının 40. yılı dolayısıyla düzenlenen "Bir Hakikat Savunucusu Olarak Necip Fazıl Paneli"nde önemli açıklamalarda bulundu. Üstat Necip Fazıl'ın dönemin CHP iktidarına yönelik eleştirileri nedeniyle sık sık yargılandığını, tutuklandığını ve Büyük Doğu dergisinin kapatıldığını ve büyük zulümlere maruz kaldığını vurgulayan Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan için "Bu milletin, Türk dünyasının, İslam ümmetinin, dünya mazlumlarının umududur. Recep Tayyip Erdoğan, hakikatin savunucusudur, barışın ve istikrarın teminatıdır. Recep Tayyip Erdoğan, 'Büyük Türkiye' davasının öncüsüdür. İnanıyorum ki aziz milletimiz, 'Büyük Türkiye' davasına ve bu davanın liderine sahip çıkacak ve 28 Mayıs'ta bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında duracaktır" dedi.
Şair Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının 40. yılı dolayısıyla, İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü'nde düzenlenen "Bir Hakikat Savunucusu Olarak Necip Fazıl Paneli"nde konuşan Altun, bir hakikat ehlini, hakikat savunucusunu, üstat Necip Fazıl Kısakürek'i anmak ve anlamak üzere program düzenlediklerini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Recep Tayyip Erdoğan, 'Büyük Türkiye' davasının öncüsüdür. İnanıyorum ki aziz milletimiz, 'Büyük Türkiye' davasına ve bu davanın liderine sahip çıkacak ve 28 Mayıs'ta bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında duracaktır." dedi.
Altun, bir yanıyla derviş, bir yanıyla serdengeçti, kürsülerin emsalsiz hatibi, büyük mütefekkir, büyük şair, fikir ve aksiyon adamı Necip Fazıl Kısakürek'i rahmetle ve minnetle yad ettiğini belirtti.
Gayelerinin onun mümtaz şahsiyetinde sembolleşen, hapislerle, mahkumiyetlerle apoletlenen hakikat mücadelesini tüm boyutlarıyla anlamaya çalışmak ve bu önemli mücadelenin anlaşılmasına katkı sunmak olduğunu ifade eden Altun, "Üstat Necip Fazıl'ın 26 Mayıs 1904 yılında İstanbul'da başlayan 79 yıllık hayat serüveni, aynı zamanda ülkemizin çalkantılı toplumsal ve siyasi hayatına da ışık tutan, yakın tarihimizin önemli bir bölümünü aydınlatan bir hayattır. Necip Fazıl, jakoben elitlerin millete reva gördüğü zulümler karşısında, Batı ve Doğu dünyasının mirasını İslam'ın fikir imbiğinden geçirmiş, aşkın zekasıyla ve iman harcıyla karılmış düşünceleriyle, amansız bir hakikat mücadelesi vermiştir." diye konuştu.
Necip Fazıl Kısakürek'in fikir ve düşünce dünyasına yaptığı katkıların son derece geniş bir çerçevede ele alınması gereken katkılar olduğunun altını çizen Altun, Kısakürek'in yakın dönem siyasi tarihe ve Türk modernleşmesine yönelik analizleri ve tespitlerinin son derece önemli olduğunu aktardı.
Necip Fazıl denildiğinde akla gençliğe seslenişinin geldiğini aktaran Altun, sözlerine şöyle devam etti:
"'Kim var?' denildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım.' diyen bir gençlikten bahseder. İşte Necip Fazıl da 'Kim var?' dendiğinde sağına soluna bakmadan 'Ben varım' diyen, diyebilen bir gerçek şahsiyettir. O hakikatin mahkum edildiği bir iklimde, hakikati hakikat namına değerlendirmek, hakikati hakikat namına her ne saldırı, her ne tasallut olursa olsun devam eden, gerçek bir fikir insanıdır ve bu uğurda da her çileyi göze almıştır. Bu kararlı hakikat savunuculuğunun bedelini de zindanlara atılarak, mahkeme koridorlarını arşınlayarak, ailesinin zor durumda kalmasını göze alarak ödemiştir."
Necip Fazıl Kısakürek'in, "Boynunda geri adam yaftasıyla" zindanlara atıldığında dahi "Bu tekerleğin tümsekte kalmayacağını" belirten, "Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir" diyebilen cesur bir kahraman olduğunu ifade eden Altun, "Evet, bu büyük fikir adamı, edebiyattan sanata, İslam tarihinden Siyer-i Nebi'ye, ilmihalden şiire, tasavvuftan iktisada, eğitimden felsefeye kadar birey ve toplumu ilgilendiren pek çok meseleyi, kendi deyimiyle, 'Yaşanabilir bir hayatın nasıl ve niçinine dair' her alana bir sistem teklif etmeye çalışmış cesur bir mütefekkirdir. Yunanlıların Ayasofya'yı kilise yapmak için baskı kurduğu bir dönemde 'Türk'ün bu topraklarda ebediyen yaşayacağına inanmak, Ayasofya'nın yeniden açılacağına inanmakla eş değerdir' deme cesareti göstermiş bir mütefekkirdir, fikir insanıdır." diye konuştu.
Hakikati savunmanın zor olduğunu, bedel ödemek gerektirdiğini ve bunun için de gerçek manada hakikat nosyonuna sahip olmak gerektiğini kaydeden Altun, hakikat söz konusu olduğunda onu bayraklaştırmakta, hakikatin gereklerini yerine getirmek için her şeyi göze almakta bir an olsun tereddüt etmemek gerektiğini ve Necip Fazıl'ın bu yönüyle hakikati duyurmanın ve duyumsamanın mütecessim hali olduğunu belirtti.
Altun, Aliya İzzetbegoviç'in "Tarihe Tanıklığım" başlıklı eserinde "Hakiki bir şair, hakiki bir sanatçı, istemese bile mücadeleye girmiştir" dediğini hatırlatarak, üstat Necip Fazıl Kısakürek'in de bu anlamda mücadeleye girdiğini, bile isteye, bileğinin hakkıyla girdiğini ve bu mücadeleden alnının akıyla çıktığını söyledi.
Necip Fazıl'ın hakikat mücadelesinin ardı sıra gelen milyonlara, kendilerine umut ve güç aşıladığını vurgulayan Fahrettin Altun, şunları kaydetti:
"Onun saçtığı tohumlar toprağımızın öz tohumlarıdır, ata tohumlarıdır ve bu tohumlar, bu topraklarda kök salmaya, filizlenmeye devam etmektedir. Necip Fazıl, inandığı davanın fikir ve aksiyon kutuplarını aynı dengede tutabilen ve buna 'çifte kanat muvazenesi' diyen büyük bir aksiyon adamıdır. Malumlarınız, insanın kendisini ve yaşadığı dünyayı anlayabilmesi için, derin muhasebe ikliminde olması ve burada zor şartlara göğüs germesi, fikir çilesini çekmesi gerekir. Üstat Necip Fazıl, İslam tefekkürüne sarılarak bu anlamda milletimizin muhasebesini yapmış, tarih hükmünü yazmış, Doğu ve Batı dünyasını ayrı ayrı muhasebe ederek mukayese etmiş, fert ve toplum planında sorunların altını çizmiş ve çözüm önerilerini ortaya koymuştur."
Altun, Necip Fazıl Kısakürek'in ayrıca devlet ve idare sisteminin mefkuresini oluşturmaya cesaret ettiğini ve bu noktada önemli katkılarda, tekliflerde bulunduğunu anlattı.
Şairin, yaşadığı çağı sadece Türkiye özelinde değil, gönül coğrafyası genelinde tahlil ettiğini aktaran Altun, Ağaç dergisi, Büyük Doğu dergisi, Yeniden İstanbul gazetesi ve Bugün gazetesi gibi çok önemli mecralarda mücadele verdiğini, sanatıyla da yazım dünyasına, edebiyat dünyasına çok önemli katkılarda bulunduğunu aktardı.
Altun, Necip Fazıl'ın güzel sanatlar içinde tiyatro ve şiirde zirve noktaya oturduğu değerlendirmesine bulunarak, geniş kitlelere ideal birey ve toplum tipini anlatmanın en önemli yolu olarak tiyatroyu gördüğünü ifade etti.
Necip Fazıl'ın "Bir Adam Yaratmak" ve "Reis Bey" eserleriyle sanat eserleri arasında başyapıtlar ortaya koyduğunu söyleyen Altun, şiir alanında ismi altın harflerle mahyalanmış "Çile"nin yerinin müstesna olduğunu belirtti.
Altun, Necip Fazıl'ın derdi, aşkı, bilgisi, cehdi, vicdanı ve ameli olan bir şair olduğunu kaydederek, Çile'nin onun yüklenmiş olduğu tarihi misyonun bir karşılığı, "Bir Adam Yaratmak"ın ise adanmış bir ruhun göstergesi olduğunu anlattı.
Kendi değerleri ve şahsiyetiyle, bir milleti, kendi yapan ideallere doğru yönlendiren Necip Fazıl'ın vefatının üzerinden 40 yıl geçmiş olmasına rağmen hala gençlere etki etmeye, onları yetiştirmeye ve tohum saçmaya devam etmekte olduğunu belirten Altun, "Sen bir devsin, yükü ağırdır devin/Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin" diyen Necip Fazıl'ın, dün olduğu gibi bugün de nesiller için umut ve güven kaynağı olduğunu aktardı.
Altun, şairin öz yurdunda parya muamelesi gören, yüzüstü çok süründürülen bu millete özgüven kazandırdığını ve bu milletin tarih sahnesine yeniden çıkma ihtiyacı olan özgüveni gür sedayla haykırdığını anlattı.
Bugün, Necip Fazıl'ın davasında hasretini çektiği her oluş ve mananın, millet ve devlet hayatında bir bir vuslata kavuştuğunu, büyük bir gururla ve sürurla gördüklerini belirten Altun, şöyle devam etti:
"Onun ifadesiyle 'Kim var?' diye sorulduğunda, gençliğinden bu yana 'Ben varım.' diyen bir liderimiz var. Bilindiği üzere, Üstat Necip Fazıl yaşamı boyunca, bir 'Kötücül zihniyet' ile mücadele etti. Üstatla gönüldaşlık yapmış, onunla teşriki mesaide bulunmuş Cumhurbaşkanı'mızın Sayın Recep Tayyip Erdoğan da aynı zihniyetle yıllardır süren bir siyasi mücadele vermiştir ve vermeye devam etmektedir.
'Gençler, Ayasofya açılacak. Bugün mü yarın mı bilmem ama Ayasofya açılacak.' diyen üstadın emelini gerçekleştirmek, Türk ve İslam dünyasının gönül sızısını dindirmek, Ayasofya'yı zincirlerinden kurtarmak Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a nasip olmuştur. Üstadın o gün samimi, o inanç dolu sözleri sarf ettiği o konuşmada, o tarihi günde Sayın Cumhurbaşkanı'mızın o programın sunuculuğunu yapıyor olması da zannederim not etmemiz gereken çok önemli tevafuklardan biridir."
Türkiye'nin bütün alanlarda bağımsızlığının tahkim edilmesinin ve Batı sömürge sistemine karşı, gür bir sedayla ortaya bir sistem konulmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde gerçekleştiğini ifade eden Altun, şöyle devam etti:
"Sayın Cumhurbaşkanı'mız Recep Tayyip Erdoğan, bu milletin, Türk dünyasının, İslam ümmetinin, dünya mazlumlarının umududur. Recep Tayyip Erdoğan, hakikatin savunucusudur, barışın ve istikrarın teminatıdır. Recep Tayyip Erdoğan, 'Büyük Türkiye' davasının öncüsüdür. İnanıyorum ki aziz milletimiz, 'Büyük Türkiye' davasına ve bu davanın liderine sahip çıkacak ve 28 Mayıs'ta bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında duracaktır.
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, Necip Fazılların, Necmettin Erbakanların davasının 'tekerleğinin tümsekte kalmayacağını' gösteren liderdir. Recep Tayyip Erdoğan, 'Bu öksüz yapıyı ustada bırakmayan', 'öz yurdunda garip, öz vatanında parya' görülenler için mücadele eden bir liderdir. Mukaddes emanetlere sahip çıkan, 'yüzüstü çok sürünen bu ülkeyi ayağa kaldıran' liderdir. Emperyalistlerin, zalimlerin, bozguncuların diktikleri surlarda 'gedikler açan' liderdir. Üstadın ifadesiyle, 'Artık kahpe rüzgar ne yandan eserse essin/Yarın elbet bizimdir, elbet bizimdir/Gün doğmuş gün batmış ebet bizimdir.'"