Chris ve Marianne Fisher şimdiye kadar tanıdığım en pozitif ve uyumlu çift olabilir. Yolda olmaktan ziyade hayatın bütünüyle müşterek bir yolculuk olduğunun farkındalar. Bu sebeple “her şeyi keyif alınır hale dönüştürmek” onların yaşam mottosu haline gelmiş. Çeşitli sektörlerde uzun yıllar çalıştıktan sonra bir gün yaşadıkları hayatın kendilerine yük olduğunu fark ediyorlar. Hayatın onlar için sadece çalışıp, iyi bir araba büyük bir ev ve deniz kenarında yazlık almaktan ibaret olmadığını anlarlar. Üstüne bir de tatsız olaylar yaşayınca ; Chris yakın bir arkadaşını aniden kaybeder, Marianne böbreğini 18 ay ömrü kalan yakın bir arkadaşına bağışlar. “Hayat çok kısa, önemli olan güzel anılar biriktirmek” diyen çift hayalini kurdukları karavan ile dünya turu yapma fikrini hayata geçirmeye karar verirler. Uzunca bir hazırlık aşamasından sonra Ocak 2020’de karavanları Trudy ile İngiltere’den yola çıkarlar.
Tabii insan şu soruyu sormadan edemiyor: “Dünya pandemiden kırılırken sizin dünya turunda ne işiniz vardı?” İngiltere’den ayrıldıklarında kimsenin daha Koronavirüs konuşmadığını, sadece Çin’in ilk vakayı bildirdiğini söyleyen Chris, korkulacak bir şey olmadığını düşündüklerinden dolayı planlarında bir erteleme yapmadıklarını belirtiyor. Avrupa’da ilerlerken de virüs daha pandemi ilan edilmemiş. Mart ayında İstanbul’a varırlar. Her şey güzel, hoş. Karavanlarını aslında önlerindeki üç ay boyunca evleri olacak park alanına yerleştirirler. Üç gün şehri gezerler fakat hiç akıllarında olmayan bir şey başlarına gelir: Şehirler arası seyahat yasağı. Üç haftalığına geldikleri yer bir anda izolasyona çekildikleri yaşam alanı haline gelir. Bir ara geri dönmeyi düşünürler ama İngiltere vatandaşlarına bulundukları yerde kalmalarını tavsiye eder. Yaklaşık üç aydır burada yaşayan çift ne kadar şanslı olduklarını vurgulamadan edemiyor ve ekliyor:“İhtiyacımız olan her şey burada var. Bir Avrupa ülkesinde kalmış olsak ya bizi geri gönderirlerdi ya da perişan olurduk. Biz her zaman şunu söyleriz: ‘Kontrol edebileceğiniz şeyler için endişe duyun. Diğerlerini yaşayın.’ Mesela virüs olayını kontrol edemiyoruz. Endişe duyup stres yapmak yerine, bunu kabul ederek başka tecrübeler edindik”
Chris ve Marianne aslında Mayıs 2018’de dünyada turu yapmaya karar veriyorlar ve ilk önce İrlanda’yı gezerek başlıyorlar. Sonrasında dört ay boyunca Avrupa’yı keşfediyorlar. Ocak 2019’da sırt çantaları ile çıktıkları Orta Amerika seyahatinde türlü maceralar atlattıkları yedi ülke geziyorlar. İngiltere’ye döndüklerinde bu sefer karavanları Trudy ile Türkiye’ye doğru yola çıkmaya karar veriyorlar. Tüm yıl çalışıp sadece iki hafta tatil yapan insanlardan farklı olduklarının altını çizen çift şunları dile getiriyor:“Biz artık turist değiliz. Güzel anılar biriktirmek için her şeyini bir yana bırakıp yola çıkmış gezginleriz. Seyahat yazarları bize en beğendiğimiz ülkeleri soruyorlar. Biz de yerleri güzel yapan şeyin yeni insanlarla tanışmak, tecrübeler edinmek ve farklı keşifler yapmak olduğunu söylüyoruz. Biz, başımıza gelen her şeyi anlayışla karşılayabilecek kadar olgun insanlarız. Dünya turu yapmak için yola çıkıp pandemiden dolayı burada mahsur kalmamıza ironik bir şekilde gülecek ve bununla barışık yaşayacak kadar da kendimizi genç hissediyoruz. Bence insanlar bunu anlayamadıkları için üç aydır burada mutlu ve şükran dolu yaşamamıza anlam veremiyorlar.”
Türkiye’de kendilerine gösterilen misafirperverlik ve ilgi inanılmaz. Neredeyse her gün ziyaretçileri var. Bunda Tread The Globe sosyal medya hesaplarından yaptıkları yayınların etkisi büyük. İnsanların yabancılardan korktuğu, seyyahlardan çekindiği, dışarıdan olana şüpheyle bakıldığı bir zamanda burada bir aile olduklarını söyleyen çift, Fatih Belediyesi’nin ve çevredeki insanların kendilerini adeta koruma altına aldığını vurguluyor. Marianne Türkçe öğreniyor.
“Hoş geldin kardeş” diye karşılıyor her geleni. Komşuları Ali ve tesiste çalışan Celal market alışverişlerini yapıyorlarmış. Diğer karşı komşuları da her gün balkondan seslenerek bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyormuş. Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde onların getirdikleri ile yeni yemekler yapmayı denemişler. Mutfak Chris’e emanet, yemek pişirmeyi çok seviyor. Marianne ise her daim karavanın direksiyonunda. Marianne’in en sevdiği yemek Karnıyarık. Chris’in ise birçok. “Balık ekmek, kebap, köfte en sevdiğim yemekler arasında” diye sıralıyor. Ayrıca karavanlarının etrafına bir sürü sebze ekmişler. Hiç tanımadıkları bir doktor sosyal medyadan tanışmaları üzerine ihtiyaçları olduğunu düşünerek gelip onları muayene bile etmiş. Böylesi bir desteğin ve yardımseverliğin onlara inanılmaz moral verdiğini söyleyen Marianne: “Umarız bir gün bunların karşılığını onları kendi evimizde ağırlayarak bir nebze olsun ödeyebiliriz.” diyor.
Chris ve Marianne Türkiye’de geçici oturma izni almak için yetkili yerlere başvurmuşlar. Burada daha çok kalmak konusunda kararlılar. Sıradaki planları Ege üzerinden geçip Kalkan ve Çıralı’ya gitmek. Havalar çok sıcak olduğunda da Karadeniz’e yaylalara çıkmayı planlıyorlar. Ayrıca Müsiad Trabzon’un Türkiye’de karavanla seyahati geliştirmek için oluşturduğu Karavan Park projesine de destek vermek istiyorlar. Özellikle Avrupa’dan gelen turistlere Türkiye’nin doğa harikası bir yer olduğunu ve karavanla seyahat etmek için çok fazla destinasyonun bulunduğunu doğru anlatabilmenin altını çizen Chris şunları ekliyor: “Kamp alanları kısıtlı ama bu projeyle birlikte çoğalabileceğine inanıyoruz. Bizim Youtube kanalımızı ve sosyal medya hesaplarımızı takip eden çok insan var. Bu projenin parçası olmak ve katkı sunabilmek bizi çok mutlu eder. Biz her zaman şuna inandık: “Her şey bir sebeple meydana gelir”. Demek ki burada bunları deneyimlememiz ve Türkiye’yi daha çok keşfedip, takipçilerimizle bu anları paylaşmamız gerekiyormuş. Bu inanılmaz bir fırsat.”