Filistin Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri Ramazan Baker, geçtiğimiz günlerde 9. İstanbul Publishing Fellowship Programı için Türkiye’ye gelen misafirler arasındaydı. Etkinliğin ikinci gününde Halil İbrahim İzgi ve Sedat Demir ile birlikte “Şimdiki Halin Edebiyatı” isimli panelde konuşmacı olarak yer aldı. Konuşmasını Arapça yapan Baker, Filistin için edebiyatın aynı bir tabanca kadar güçlü bir silah olduğunu anlattı. Ancak Filistin için yazılanlar ile Filistin’den çıkan edebiyatın hiçbir zaman aynı olamayacağının altını çizerek; “Filistinli yazarların kaleminin cesareti diğer ülkelerdeki yazarlardan farklıdır. İnsanlara Filistin’deki gerçeği ancak böyle anlatabiliriz. Vatanı geri kazanmanın yolu edebiyattan geçer” dedi. Yaklaşık on dakikalık bu konuşmanın ardından panel tamamlandı. Ben de sorularım ve konuşmasından çıkardığım notlarımla birlikte soluğu Baker’in yanında aldım.
Konuşmasında, “Filistin bu büyük dünyanın ayrılmaz bir parçasıdır” diyor Ramazan Baker. Ancak İstanbul Publishing Fellowship Programı için Filistin’den bu büyük dünyaya gelebilen tek yayıncı o olmuş. Bu yüzden yazarlar ve yayıncılar olarak özgür Filistin için ne kadar sorumlu olduğumuzu idrak etmemiz gerektiğini söylüyor. Baker, getirdiği eserlerin hapishanelerden okuyucuya uzanan serüveninin hiç kolay olmadığını söylüyor. “Hapishanelerden çıkan eserler, üç ila dört yıl kadar süren ve koşullara bağlı olarak zaman zaman uzayan bir sürecin ürünüdür. Mahkumların zor koşullar altında, özellikle de tek kişilik hücrelerde uzun süreler boyunca yalnız kaldıkları zamanlar olur. Filmler, dergiler bu mahkumlar için yasaktır. Bazen iletişim kurma imkânı bulunabilir ve bazı eşyalar dönem dönem hapishaneye sokulabilir. Ancak sürekli olarak değişen kurallar ve kısıtlamalar var” diyen Baker, bu sıkı dönemlerde içerideki mahkumlar için kağıt-kalem gibi araçların hayal olduğunu ifade ediyor. Baker, sıkı bir dönemde yayımcıya ulaşan bir eserin hikayesini şöyle anlatıyor: “Zaman zaman hapishane kantininde bisküvi bulabiliyorlar. Eğer o dönemde bir kurşun kalem elde edebilirlerse bisküvi kağıtlarını yazmak için kullanıyorlar. Elbette bu ambalajları olduğu gibi çıkaramazsınız. O zaman da kağıtları şerit şerit keserek görüşe gelen -veya içeride görüşebildikleri- kişinin getirdiği minik plastik kapsüllere koyuyorlar. Çıkarken güvenlik aramasından geçebilmek için kişi bu kapsülleri yutuyor. Böylese eser parça parça ve çok uzun süren bir süreç sonunda hapishaneden çıkarılabiliyor.” 7 Ekim’den bu yana ise yasaklar ve baskılar iyice artmış. Mahkumlar için ziyaretler yasaklanmış hatta onların durumu hakkında bilgi almak bile imkânsız hale gelmiş.
Filistin’de ekonomik durumun çok kötü olduğunu anlatan Baker, kitap üretiminin Arapça yayın yapan diğer ülkelerle kıyaslanamayacak durumda olduğunu söylüyor. Baker, “Filistin’de yayıncılık hareketi çok zayıf. Kitap sektörü neredeyse yok oldu. Filistin dışında yaşayanlar için bir üretim söz konusu. Ancak onlarla da iletişim kurmakta güçlük çekiyoruz” diyor. Abluka altına alınmış, işgal edilmiş bölgeler yüzünden Filistinlilere bırakılan topraklar arasında bir ulaşım sağlamak oldukça zor bir hale gelmiş. Baker, “Mesela ben Nablus’ta yaşıyorum, Ramallah’a gitmek istersem... 7 Ekim’den önce bu mesafe 1 saatte kat edilirdi diye tahmin ediliyorum. Ama şimdi olaylardan dolayı Nablus ile Ramallah arasındaki mesafe 3-4 saatte kat ediliyor. Bu da dilediğiniz gibi şehir değiştiremeyeceğiniz anlamına geliyor. Sadece önemli sebeplerden dolayı, aile veya arkadaşlarımızla buluşmak için başka bir şehre gidiyoruz” açıklamasını yapıyor ve ekliyor: “Tek vatan olsa da kollara bölünmüş durumda. Yani Gazze bir tarafta, Ramallah bir tarafta diye düşünmeye başladık. Diğer insanlar gibi özgürce yaşamak, doğum günlerini özel günleri kutlamak mümkün değil. Bir düğün davetiyesi geldiğinde, sevdiklerimizin yanında olmayı değil, nasıl gideceğimizi düşünmeye başladık. Başkalarının ne acılarını ne sevinçlerini paylaşabiliyoruz. Hepsi bizden koparılıyor.”
Filistin Yayıncılar Birliği derneğine üye aktif 23 yazar bulunuyor. Baker, Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri olarak derneğin başkandan sonraki ikinci yetkilisi. Yayıncı olarak bu zor günlerde önüne ayda bir veya iki dosya geldiğini söylüyor. 7 Ekim’den itibaren Filistin’de basılan kitap sayısı 20’yi geçmemiş. Baker, bir yayıncı olarak olaylardan sıyrılarak önüne gelen bir dosya ile ilgilenmesinin çok zor olduğunu söylüyor. Ayrıca yazarların da psikolojik durumu oldukça kötüymüş. Baker, “Sokağa çıkıp da İsrail ordusu gördüklerinde tedirgin olup, korkuyorlar. Hareket etmek, seyahat etmek bana da zor geliyor. O yüzden artık ben de odaklanacak zihniyete sahip değildim. 7 Ekim öncesi durum daha iyiydi” ifadelerini kullanıyor. “Bugün herkes artık canının ve ailesini canının derdinde” diyen Baker, bir Filistinlinin kitabını bastırmadan önce defalarca “Kitabım basılırsa Gazze’de yaşamaya devam edebilecek miyim?” ya da “Kazandığım para ile kitabımı mı bastırmalıyım yoksa aileme yemek mi almalıyım?” gibi sorunları düşündüğünü anlatıyor. “Gazze artık eski Gazze değil. Acilen siyasi bir plana ihtiyacı var” diyor.
Fellowship programı için diğer ülkelerden gelen isimlerin aksine Baker kitaplarını değil sadece kataloglarını yanında getirebilmiş. Bana yayınevi Dar Al-Shamel yayın kataloğunda bulunan birkaç kitabın hikâyesini anlatıyor. Gösterdiği kitapların birçoğu mahkumlar tarafından yazılmış. Ama hepsinin hapishaneleri anlattığını düşünmeyin. Örneğin kitaplardan biri, yazarınında şahit olmadığı 1948’deki Nakba olayını anlatıyor. Yazarı Halil İbrahim, yeniden alevlenen olaylardan sonra konuyu araştırmaya başlamış ve yeni bir roman ortaya koymuş. Kitabıyla yalnızca Filistin’de değil, yurt dışında da beğenilmiş. Bir başka kitap ise, düğün günü eşi şehit olan bir gelini anlatıyor: “Bir adamın düğün gününde şehit olmasını ve gelinin cenazeye gelinliği ile katılarak damadın tabutuna yeşil bir bayrak örtmesini düşünün… Bu gibi olaylar düğün günü gerçekleşir mi? Filistin’de oluyor” diyor Baker ve ekliyor: “Okur, böyle bir kitabı okurken üzerinde Filistin yazmasa bile hikayenin Filistin’den olduğunu hissedebilir. Çünkü hikayesi Filistin’i anlatıyor.”