Osmanlı Cihan Devleti’nin Sürre Emini adıyla bilinen İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye yardım ve armağanlarını götüren alaya ait eserler, Sultanahmet’teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde (TİEM) sergileniyor. Sergideki obje, fotoğraf ve belgeler aynı zamanda Osmanlı devletinin Peygamber sevgisini de bir kez daha gözler önüne seriyor.
Osmanlı döneminde her yıl üç aylarda saraydan kutsal topraklara gönderilen Sürre Alayı geleneği Sultanahmet’teki Türk İslam Eserleri Müzesi’nde açılan bir sergiyle yeniden hatırlatılıyor. Sürre Defterleri, yelpazeler, Kabe anahtarı, örtüleri, sandukalar, Hz. Osman döneminden başlayarak en eski Mushaf örnekleri, dua kitapları, hat tabloları, Lihle-i Saadet Kutuları, Hac vekaletnameleri, evraklar, Sürre Alaylarının gravürleri olmak üzere Sürre Alayında yer bulmuş pek çok eşya, belge, fotoğraf ve objenin bulunduğu “Sürre Alayları: İstanbul’dan Haremeyn’e Kutsal Yolculuk” adlı sergi geçtiğimiz hafta kapılarını açtı. Osmanlı Cihan Devleti’nin Sürre Emini adıyla bilinen İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye yardım ve armağanlarını götüren alayın çıktığı bu yolculuk aynı zamanda bir hac yolculuğu.
Sürre Arapça’da “para kesesi” anlamına gelirken Sürre Alayı her yıl Ramazan ayından önce saray bahçesinden uğurlanan ve padişahın bağışlarını kutsal topraklara taşıyan kervana verilen isim aslında. Tarihte ilk defa Abbasiler döneminde başlayan bu gelenek Osmanlı devletinde ise Yıldırım Bayezıd dönemine kadar uzanıyor. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesiyle ise müesseseleşiyor. Sergide Sürre Alayı hakkında da ayrıntılı bilgiler paylaşılmış: Padişahın hediyelerini taşıyacak olan kervan için önce sarayın bahçesinde bir merasim düzenleniyor.
İstanbul’dan kafile ayrılıyor
Sürre Emiri ve Evkaf Nazırının birlikte padişahın huzurunda içi hediyelerle dolu sandıkları develere yüklemesinin ardından, sarayın Kızlarağası tarafında üç kez develer dolaştırıldıktan sonra yola çıkılırmış. Yola çıkan alayın önünde alayı yöneten üniformalı bir teşrifatçı, onun arkasında da sırasıyla kaftancıbaşı, müjdecibaşı, kahya, Sürre emini, hediye sandıklarını taşıyan develer, deve kiralayıcıları ve piyade askerleri yer alırmış. Kabataş’tan Üsküdar’a geçen Sürre Alayı, halkın arasından geçerek Doğancılar Meydanı’na çıkar ve oradan Üsküdar mutasarrıfının katıldığı bir heyetle önce Aziz Mahmut Hüdayi Dergahı’na, ardından Doğancılar Mektebi’ne ve en son Karaacahmet Türbesi’ne giderek dua edermiş. Alay, daha sonra da Üsküdar Ayrılıkçeşmesi’nden hareket ederek, Osmanlı’nın Hicaz’a giriş karargahı olan Şam üzerinden Kudüs’e, Medine’ye ve en son Mekke’ye uğrayarak yolculuğunu sonlandırırmış. Gönderilen hediyeler ve yardımlar her durakta sahiplerine dağıtılarak, Hac ibadetinin yapılmasının ardından alay görevini tamamlarmış.
İstanbul’dan Şam’a
Beyrut üzerinden Şam’a geçen hacı adayları o dönem Ramazan Bayramı hep birlikte Şam’da yaparmış. Daha sonra kara yoluyla Harameyn’e geçilirmiş. 1908’de ise Hicaz demiryolunun tamamlanmasıyla merasimler Haydarpaşa’ya kadar yapılmaya devam etmiş. Sergide Sürre-i Hümayun’u, Müslümanların kutsal yolculuğunu, hac kafilelerini, hac mekanlarını ve tarihi hatıralarını yansıtan gravür, resim ve eski fotoğraflar yer alıyor.
Padişah için teselli
Sürre-i Hümayun adıyla da bilinen Sürre Alayının yola çıkışı aslında hac için kutsal topraklara bizzat gidemeyen Osmanlı padişahları için de bir teselli kaynağı sayılmış. Kurmuş oldukları vakıflardan kutsal topraklardaki ihtiyaç sahiplerine ve buranın çalışanlarına yardımlar göndermek zamanla bir adet haline gelmiş. Bu gelenek aynı zamanda kutsal topraklarda Osmanlı devletine halk nazarında da itibar kazandırmış.
İşte Sürre Alayı geleneğini yeniden hatırlatan bu sergideki eserler ise TİEM ve İstanbul Türbeler Müdürlüğü envanterinden bir seçki.
14 Nisan’a kadar görülebilecek.
Tablosu da yapılmıştı
Bugün bize Sürre Alayı’nı en güzel anlatan işlerden birisi de 1873 yılında yapılan Milli Saraylar Resim Müzesi’nde bulunan İtalyan Ressam Stefano Ussi’ye ait olan devasa bir tablo. Ayrıca aynı tablonun daha küçük boyutlusu da bulunuyor.
Mahmil kervanın yıldızı sayılırdı
* Sergide dikkatimizi çeken mahmil ise Sürre Alayının en önemli unsuruydu. Bir deve üzerine yüklenirdi. İstanbul’dan gönderilene Mahmil-i Hümayun Kahire’den gönderilene ise Mahmil-i Mısır denirdi. Dörtgen ve bir pramit şeklinde olan mahmilin yüzü altın ve gümüş yazılarla bezenip ayrıca taşlar, işlemeler ve püsküllerle de süslenmiş. İstanbul’dan gönderilen ilk mahmiller siyah kumaş iken daha sonra yeşil renk tercih edilmiş. Mahmil-i Şerif’in yanı başında ise Sancak-ı Şerif taşınırdı. İslam Ansiklopedisi’nde yer alan bilgiye göre ise Mısır ve Şam’dan gelen Sürre ve mahmiller Medine ve Mekke’de törenlerle karşılanır ve Arafat’ta birleşirdi. İstanbul’dan 1918 sonrasında mahmil yollandığına dair bilgi bulunmamakla birlikte Mısır’dan 1926’ya kadar kesintisiz gönderildi. Suudi hükümetinin karşı çıkması üzerine 1936’ya kadar ara verildi ve ertesi yıla ait mahmil Cidde’ye kadar gidebildi. 1952’ye kadar hacıların gidiş ve dönüş merasimlerinde Kahire sokaklarında görülen mahmil Temmuz 1952 Hür Subaylar ihtilâliyle son buldu.
Gelenek Harem semtinin isminde yaşıyor
* Alay geleneği, Osmanlı Devleti’nin son günlerine kadar da devam etmiş. O törenlerden kalma hatırayı bugün ‘Harem’ semti isminde yaşatıyor. Zira ‘Harem’, hac kervanının İstanbul’dan uğurlandığı son durak ve Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere’ye verilen ortak ismi de işaret ediyor. Alay ile ilgili bir ayrıntı daha verirsek şunları söyleyebiliriz: O dönemde İstanbul’da dokunup işlenen Kâbe’nin örtüsü de yine bu kervanla taşınıyordu. Hac kafilesiyle Sürre gönderme geleneği 1919 yılına kadar devam ediyor. 1919-1920 yıllarında Sultan Vahdeddin tarafından Mekke ve Medine’deki ihtiyaç sahiplerine sadaka dağıtılıyor. Padişahlık sıfatını taşımamakla birlikte Osmanlı hanedanından gelen son Halife olan Abdülmecid Efendi, 1923-1924 yıllarında bu geleneğe resmen son veriyor. Mekke ve Medine ile irtibat kesilinceye kadar devam eden bu gelenek, asırlar boyunca kutsal topraklara sadece hediye değil, gönüller dolusu sevgi ve selam da taşıyor.
Hacılar Şam’da buluşurdu
* Sürre Alayı yıllar içinde güzergahı değişse de Şam her zaman Osmanlı’nın farklı yerlerinden gelen hacıların yanında Orta Asya’dan gelen hacıların da toplanma merkezi olmaya devam etmiş. Sürre Alayı burada törenle karşılanarak diğer hacılarla buluşur ve buradan yolculuk devam ederdi. Hac kafilesinin karşılanması ve uğurlanması sırasında burada ayrıca büyük resmi törenler yapılırdı.