Beyoğlu’nun önemli tarihî yapılarından Narmanlı Han’ın restorasyonunu gerçekleştiren Mimar Dr. Sinan Genim, gösterilen tepkilere bir anlam veremediğini, amaçlarının ortalığı karışmak ve insanları endişeye sevk etmek olduğunu söylüyor. Genim “Bunlar her yeni atılıma karşı çıkan insanlar. Çünkü yeni atılım yapacak ya da buna katılacak enerjileri yok” diyor.
Narmanlı Han'ın restorasyon projesinin başlamasıyla, buranın yıkılıp yerine AVM yapılacağı haberleri aldı başını gitti. Tanpınar'ın yaşadığı bu yer nasıl olurdu da yıkılırdı? Huzur yazarıyla özdeşleşmiş bu mekânın akıbetini biz de merak ettik. Sorularımızın cevabını almak üzere restorasyonu yapan Mimar Dr. Sinan Genim'in kapısını çaldık ve işin aslını öğrendik.
Şimdi ben Narmanlı Han'dan önce, buranın sahibi aileyi çok eski tanırım. 1976'da Fransız Geçidi için bana geldiler, onu restore etmiştim. Narmanlı Han'ı da seneler önce söylemişlerdi bana ama sonra kaldı o proje.
Bu bina 20 senedir virane halde duruyor. Döşeme ve tavanları çökmüş durumda, can ve mal emniyetini tehdit ediyor üstelik. Üst katları belki 30 senedir kullanılmıyor. İçinin fotoğraflarını görseniz kan ağlarsınız. Bina yıkılacak diye doğru dürüst fotoğraf çekemedik. Duvarlar patlamış, demirler açığa çıkmış, balkonlar çökmüş. Çok miktarda kedi var, çünkü Beyoğlu'nun bütün fareleri burda… Ağaçların iki tanesini muhafaza edip taşıyacağım. Siz sormadan ben söyleyeyim: Burada anıtsal nitelikte ağaç falan yok! İki tane ağacı muhafaza edip oldukları yerden biraz ileriye taşıyacağım, o da mecburiyetten.
Şimdi benim orada yaptığım her şey kanunlara uygun ve açık. Birinci katına şık bir lokanta, alta 5 tane de dükkân ve bahçeye de şık bir kafe. Hepsi bu. Öndeki dükkânlar hariç diğerleri dışa açılmıyor, çünkü ben bu mekânın içi yaşasın istiyorum. Yine bu binanın ortasında eskiden fıskiyeli bir havuz varmış, bugün yok. Ben onu da ekledim bu projeye.
Ne bileyim ben! Herkes, sözde, AVM'lerden nefret ediyor ya. Zaten kaç metrekare yer, nasıl AVM yapılacak, anlamadım ki?
Bir hanımefendi beni aradı, görüşmek istediklerini söyledi. Ben de memnuniyetle kabul ettim, projede burada, dilediğiniz gibi gelip bakabilirsiniz dedim. Randevulaştık, fakat sonra iptal etti, arkadaşlar gelmek istemiyorlar dedi. Siz bilirsiniz dedim. Dava var falan diyorlar. Yalan… Çünkü savcılık kovuşturmaya dahi gerek görmedi.
Bir anlasam… Ajitasyon… Ortalık karışsın, kavga gürültü olsun, insanlar endişelensinler. Akıllıca bir şey mi değil. Zaten akıllı olsalar gelip konuşurlar. Akıl akıldan üstündür, akıllı insanlar kendi yaptıkları işleri geliştirecek ve katkı koyacak teklifleri memnuniyetle kabul ederler. Bana akıllıca bir öneride bulunurlarsa kim olursa olsun, çocuk bile olabilir, “Allah razı olsun” derim. Ama senin ileri yaptığın işi aşağıya çekmek isteyenler olursa ben sinirlenirim. Bunlar her yeni atılıma karşı çıkan insanlar. Çünkü yeni atılım yapacak, buna katılacak enerjileri yok, her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorlar. Her şeyin olduğu gibi kalması çöküştür. İstanbul'da da böyledir bu, Moğolistan'ın Ulambatur şehrinde de!
1831'de Mimar Fossati yapmış diyorlar, öyle bir şey yok. 1850'den sonra yapılmış burası. Ayrıca elçilik binası diyorlar hayır, konsolosluk. İmparatorluğun sonuna doğru gayrimüslimler kendi mahkemelerini kuruyorlar, “konsolosluk mahkemeleri” deniyor bunlara. Bir de hapishane yapmışlar, orayı da bu şekilde kullanmışlar. Ayrıca bina daha 1914'ten evvel daha öndeyken tramvay yolu geçecek diye önden kesilmiş. Fossati yapmış olsa, ki böyle bir belge yok, o bina bu bina değil zaten... Ben bir sürü rapor hazırladım ama kim okuyor ki… Allah rahmet eylesin, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Hayrullah Örs vardı, çok muhterem bir adamdı. Ben orada mimarken derdi ki bana, “Cahil cehaletini bilir, bu işlere karışmaz. Arif adı üstünde ariftir. Ama bu yarı cahiller var ya, ne bildiklerini bilirler, ne de bilmediklerini…Hayat boyu bunlardan çekeceksin!” Çekiyoruz işte…
Şimdi bakın, restorasyon bir mimarlık faaliyetidir. Modern mimariyi, modern malzemeyi, modern düşünceyi ve yaşamın gereklerini, hatta günümüzden 15-20 yıl da öteye cevap verebilecek şekilde yaparsan geleceğe kalır. Çağın ötesine hitap eden mimarîyi bilmeden restorasyon yapılmaz. Onun adı onarımdır. Arkeolojik sitte yaparsın onu da. Bunlar yetersiz bilgileriyle
konuşuyorlar. Hep söylüyorum, bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkün bu çağda. Yoksa haddini bilir, karışmazlar bu işlere. Şu korkuları var: Kendi ahlaksızlıklarının başka insanlarda olduklarını zannediyorlar. Benim yerimde olsalar demek ki, 5 dükkân deyip
15 tane yapacaklar!
Ben vatandaşın ödediği vergiyle bazılarının kaprislerinin ve hülyalarının yerine getirilmesine karşıyım. Eğer bu insanlar gerçekten ülkelerini seviyorlarsa 4 dernek birleşsin, para toplarsın, desinler ki, “Biz burası için şu kadar para topladık, buyrun kamulaştırın kardeşim!” Buradaki tepki tamamen ekonomik:
Benim yok, senin de olmasın! Benim bu mantığı anlamam mümkün değil maalesef. Bütün bu konuşanlara dönüp “sen ne yaptın” dediğinde cevap var mı? Yok. Benim yaptığım yapılar belli. Onları yapan biri olarak geriye dönüp daha kötüsünü, spekülatifini yapacak halim yok. Benim gönlümden geçen her zaman daha iyisini yapmak. Bir dostumun çok sevdiğim bir tabiri var: “500 metreciler” der böyleleri için. Cihangir'den kalkar Nevizade'ye Nevizade'den Cihangir'e. 500 metre içinde bütün İstanbul'daki sirkülasyonu.
Burası arkeolojik sit alanı falan değil. Elle mi kazacaklar burayı? Arkeoloji Müzesi'ne suç duyurusunda bulunmuşlar, oradan gelmişler, kurul kararında Arkeoloji Müzesi'nin denetiminde kazı yapılacağı yazmıyor ki. Yani vaveyla koparıyorlar da işte “gözümüz üstünüzde” mesajı veriyorlar. Üstünde olsa ne olur gözün? Anladığın bir şey mi? Benim zaten gözüm üstünde Narmanlı Han'ın. Ben binalarımı yalnızca bitene kadar yapmam, yaşadığı müddetçe ona bakarım. Çivi dahi çaktırtmam habersiz, gelirler sorarlar. Ben 2-3 ay da bir giderim yaptığım yerlere. Durumlarına bakarım. Ben ölene kadar da bu böyle olacak. Bir bedel karşılığı değil üstelik.
Burada yaşayan Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Aliye Berger gibi sanatçıların burada yaşadığını belirtmek için hatıra plaketleri koyacağız. Ancak sanatçıların hangi odalarda kaldığını tespit edemedik maalesef… Yalnız o yıllarda Türkiye'nin değerlerinin nerelerde yaşadığını görseniz utanırsınız 6 metrekare bir oda, camlar gazete kâğıtlarıyla kaplı, tuvaletler müşterek kullanılıyor falan…
Narmanlı Han'ın bekçisi de yalan söylüyor. Sözde Aliye Berger'i, Bedri Rahmi'yi, Tanpınar'ı görmüş. Nasıl görecek Allah aşkına, bekçinin yaşı belli, bu insanların vefatı belli! Ayrıca içerdeki ağaçların dallarını kesip kesip odun niyetine yakmış bu adam.