Osmanlı döneminden boğaza sıfır sıra sıra yalılar günümüze kadar tüm güzelliğini koruyor. Sıklıkla konak ile karıştırılan köşklerin yalı olabilmesi için mutlaka suyla bağlantılı olması gerekiyor. Osmanlı döneminde yalıların rengi sahiplerinin statülerine göre belirleniyordu.
“Aşı rengi” de denen bordo-kırmızı renkliler devlet mensuplarının, açık renkliler müslümanların, gri ve tonlarındaki yalılar gayrimüslimlerindi. Muhteşem yalıların bir de hikayeleri var. Eminönü’nden Sarıyer’e, Beykoz’dan Üsküdar’a İstanbul yalılarının hikayelerini derledik.
II. Abdülhamit’in kızı Refia Sultan, Ahmet Afif Paşa’nın oğluyla bu yalıda evlendi. Binayı Afif Ahmed Paşa’nın ailesinden Pera Palas’ın eski sahibi Misbah Muhayyeş alınca, Agatha Christie, “Orient Ekspresi’nde Cinayet” romanını yazmak için İstanbul’a geldiğinde bu yalıda misafir edildi.
1887’de Beykoz Yalıköy’de satın aldığı yalıyı yıktırıp yerine, servis katı üzerine üç katlı ahşap bu yalıyı inşa ettiren Ahmet Mithad, hayatının son yirmi iki yılını burada geçirdi. Onun ölümünden sonra birçok kez el değiştiren yalı, 1991’de yıkılıp yeniden inşa edilmiş, bugün ayrı ayrı yalı daireleri şeklinde kullanılıyor.
Dönemin ünlü tüccarlarından Yusuf Ziya Paşa, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’yla aralarındaki rekabet yüzünden yalısının Hıdiv Kasrı’ndan büyük olmasını istemiş ve yalıyı yedi katlı kulesiyle birlikte on katlı yaptırmış. 1914’de I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla çalışmalar yarım kalmış. Yusuf Ziya Paşa, maddi sıkıntıya düşünce ailesiyle birlikte Mısır’a göç ettiği için ıssız kalan köşke “Perili Köşk” dendiği de rivayetler arasında.