11Eylül 2001’de düzenlenen intihar saldırılarını bahane ederek Afganistan’ı işgal eden ABD’nin sonraki hedefi Irak oldu. ABD’nin bu seferki bahanesi ise “Saddam Hüseyin’in biyolojik silahlar ürettiği” iddiasıydı. 2002 yılından itibaren bunun hazırlıklarını yapan ABD, tüm dünyanın tepkisine rağmen Mart 2003 geldiğinde işgal planlarını netleştirmeye başladı.
TBMM’nin reddettiği 1 Mart tezkeresinden sonra ABD, Türkiye’den umudunu kesti ve Irak’a saldırı için kullanmayı planladığı kuzey cephesinden vazgeçti. Bu durum da Yeni Şafak’ın 16 Mart tarihli baskısında sürmanşetten okuyucuya duyuruldu. Yeni Şafak, dönemin ABD Başkanı George Bush’un fotoğrafını vererek “Ankara’dan Umudunu Kesti” başlığını attı.
ABD, 20 Mart’ta Irak’a bomba yağdırmaya başladı. Başkent Bağdat’ı füze saldırılarıyla yerle bir eden ABD, eş zamanlı olarak kara harekatı da başlattı. Güneyden inen piyadeler, iki kendi ve Fao yarım adasını ele geçirdi. 101. Hava İndirme Tümeni ise Musul’a girdi. “Tarihe kara bir leke” olarak geçen ABD saldırganlığına tüm dünyadan tepki yağdı. Yeni Şafak, hem işgalin başlamasını hem de dünyanın tepkisini sayfalarına taşıdı. Gazetemizde sürmanşetten verilen haberde “Durdurun Bu Savaşı” başlığı atıldı.
ABD’nin Irak’ı işgal etmek için en gelişmiş bombalarını yağdırmasının faturası masumlara çıktı. ABD’nin bombalarıyla binlerce insan hayatını kaybetti. Bu haberler de 22 Mart’ta gazetemizde “Sivillere Bomba” başlığıyla manşete taşındı. Sonraki günlerde de bombardıman haberlerine yer verildi.
2 Nisan tarihli gazetede “Irak’a 8 Bin 700 Bomba Atıldı” başlığıyla verilen haber ise ABD’nin 10 günde yaptığı katliamların kanıtı oldu. Irak’ta katliama doymayan ABD, kum fırtınaları ve kavurucu sıcaklar nedeniyle zor günler yaşadı. Başarısızlıkla birlikte iyice gözü dönen ABD, araçlarda kadın ve çocukları bile kurşunladı, köyleri haritadan sildi. Bu haberde 2 Nisan’da manşetten “B planı: Katliam” başlığıyla verildi. 3 Nisan’da yine manşetten “Hastaları Bile Öldürüyorlar” başlığıyla verilen haberde ise ABD’nin doğumevini bile bombaladığı anlatıldı.
Irak’ta her gün bir katliam yapan ABD 4 Nisan’da yine sivilleri hedef aldı. Bağdat yakınlarında bir köyü bombalayan işgalciler, 83 sivili öldürdü. Dört hastanede cesetler üst üste yığıldı. Bu haber de 5 Nisan’da sürmanşetten “Bir Köyü Yok Ettiler” başlığıyla verildi. 9 Nisan’da ise Irak’ın güneyindeki halk direnişi sürerken, Amerikan tankları başkant Bağdat’ın Tahrir (Özgürlük) Meydanı’na kadar ilerledi. Amerikan askerleri burada tanklarla gövde gösterisi yaptı. Saddam Hüseyin’in meydanda bulunan heykeli yıkıldı, heykele ABD bayrağı asıldı. Bu haberde 10 Nisan’da “Bağdat’ta İşgal Güneyde Katliam” başlığıyla manşette anlatıldı. İç sayfada ise “İşgalciler Bağdat’ta” denildi.
Aylarca süren ve binlerce sivilin öldürüldüğü katliamların ardından 14 Aralık 2003’te Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin Tikrit’te yakalandı. Saddam Hüseyin’in Peşmergelerin yardımıyla yakalandığını dünyaya IKBY lideri Celal Talabani duyurdu. Sorguya alınan Saddam Hüeyin, “direnişi kendisinin yönetmediğini ve Irak’ta kitle imha silahı bulunmadığını” söyledi.
Irak Yüksek Mahkemesi devrik lideri, 1982’de Duceyl kasabasında 148 Şii’yi öldürmekten idama mahkum etti. Ardından infaz için gün sayılmaya başlandı ve Saddam Hüseyin, 30 Aralık 2006’da idam edildi. ABD tarafından desteklenen Irak televizyon kanalı El Hurra, Saddam Hüseyin’in cezasının yerel saatle 06.00’te (TSİ 05.00) infaz edildiğini duyurdu. Yeni Şafak Saddam Hüseyin’in idamını yıldırım baskıyla duyurdu. “Sabaha Karşı İnfaz” başlığı atan Yeni Şafak, Türk basınında fark yarattı.
İdamın yansımaları günlerce devam etti. İnfazdan birkaç gün sonra o anların görüntüleri ortaya çıkmadı başladı. Bu haberlere de 1 Ocak 2007’de birinci sayfadan yer veren Yeni Şafak “Kelime-i Şahadet’i Yarım Kaldı” başlıklı haberinde şu bilgileri paylaştı: “Cep telefonuyla çekilen infaz görüntüleri, cellatların Saddam Hüseyin’e ikinci Kelime-i Şahadet için izin vermediğini ortaya koydu. Saddam’ın ipi, sözün ortasında çekildi”.
1990 yılında Kuveyt savaşıyla başlayan ve nükleer silah bahanesiyle 2003’te Irak’ın işgaliyle süren 20 yıllık Irak serüveni, ABD’nin başkent Bağdat’taki bayrağını sembolik bir törenle indirilmesiyle resmen 15 Aralık 2011’de sona erdi. İşgalin kanlı bilançosu hakkında ise tartışmalı rakamlar ortaya atıldı. 2011 itibariyle Amerikan kurumlarının resmi rakamlarına göre 100 bin Iraklı sivil, 4 bin 500 Amerikan askeri öldü. İşgalin Amerikan ekonomisine maaliyeti ise 1 trilyon dolar oldu.
Ancak 2008 yılında açıklanan raporlar bile rakamlarla ilgili yalanları gözler önüne seriyordu. Bağımsız kuruluşların araştırmalarına göre, Irak’ta 1 milyon sivil öldürüldü. 2 milyon Iraklı mülteci durumuna düştü. 7 bin Iraklı hapse atıldı, 16 bin sivil kayıp. 34 bin doktor ülkeden kaçtı. 2 bin doktor öldürüldü, 250 doktor kaçırıldı. İşsizlik yüzde 70’e çıktı. 4 milyon Iraklı açlığa mahkum yaşadı.
Irak’ın bütün kentlerini ağır hava saldırıları altında tutan ve yüzlerce sivili katleden ABD ve İngiltere, 26 Mart’ta da korkunç bir vahşete imza attı. İstilacılar, Bağdat’ta bir pazar yerini bombaladı ve sivilleri öldürdü. Bu haber de Yeni Şafak’ta birinci sayfanın manşetinde yer aldı. Gazetemiz “Vahşet” başlığı attığı haberde, sivillere yönelik katliamı gözler önüne serdi.
ABD’nin, Bağdat’taki Amerikan bayrağını törenle indirerek Irak işgalini resmen bitirmesi Yeni Şafak’ta “1000 Saddam bırakıp gittiler” başlığıyla verildi. Haberde, “20 yıllık Irak serüveninin sonunda geriye harabeye dönmüş bir ülke kaldı. Resmi rakamlar 100 bin ölüden söz etse de 1 milyon kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Bayrak törenini izleyen bir Iraklı işfalin faturasını özetledi: Eskiden kim Şii kim Sunni bilmezdik. Binlerce Saddam yaratıp gittiler” denildi.
Savaş sırasında Ebu Gureyb Cezaevi’nde uygulanan işkenceler de yıllarca hafızalardan silinmeyecek görüntüler oluşturdu. Amerikan askerleri, Irak’ta yer alan Ebu Gureyb Cezaevi’nde tutuklulara sadistçe işkenceler uyguladı. Hazırlanan raporlarda “Iraklı esirlere sopalar ve farklı aletlerle tecavüz edildiği, çırılçıplak soyuldukları, kadın çamaşırları giymeye zorlandıkları, günlerce su ve tuvalet bulunmayan hücrelerde tutukdukları ve sürekli dövüldükleri” anlatıldı.