Onlar, bu milletin istikbalinin önündeki en büyük engel ve Türkiye’nin en tehlikeli cemaati. Onlar ne yazık ki, hâlâ ticaretten siyasete, üniversitelerden bürokrasiye hemen her yerde aktifler ve bu milletin gelişiminin önündeki en büyük engeller. Sadece devlet mekanizmalarına değil, dinî, siyasî, iktisadî yani millî hangi unsur varsa oraya nüfuz etmekteler. Tehlike büyük ve ne yazık ki, bu büyük tehlikeye yönelik mücadele yapılmıyor.
Onlar, Osmanlı’yı parçalamak için büyük uğraşlar veren ve nihayetinde müttefikleri ile birlikte yıkan, Türk milletinin Millî Mücadele’sinin üstüne çöreklenen, darbeler yapan, başbakanları asıp, cumhurbaşkanlarına suikastlar düzenleyen, milletin varını-yoğunu yiyen, Türkiye’nin gelişmesini engelleyen, sinema, medya ve kültür dünyasındaki beslemeleri ile Müslüman milletin neslini şekillendirmeye çalışan karanlık bir cemaat.
***
Menderes zamanında talimatı verilen, ancak 14 Temmuz 1960’da tamamlanan zamanın Milli İstihbarat Teşkilatı MAH’ın hazırladığı “Mason tehlikesi” isimli raporda, “Siyonizm’in aleti olmakta ve bir maşa gibi kullanılmaktadır” diye tarif edilen, Türkiye’nin bu en gizli cemaati, kendi neşrettikleri Temmuz 1957 tarihli Türk Mason Dergisi’nin 27. sayısının kapağında ise kendilerini şöyle tarif etmişlerdi: “Muhtelif memleketlerdeki Mason teşkilâtı, müşterek gayede ve idealde birleşme bakımından üniversal, fakat kendi memleketi bünyesinde tamamıyla müstakil bir müessesedir.”
Dünyanın ve Türkiye’nin en karanlık cemaati olan Masonlarla ilgili dünya dolusu kitap ve makale neşredilmişse de, hâlâ kim oldukları konusunda toplumun, özellikle de yeni neslin onlar hakkında pek bir fikri yok. Masonların liderlerinden Remzi Sanver’in Fatih Altaylı’ya söylediği “Masonluğun temeli bir ülkü mabedi inşa etme, sevgi mabedi inşa etme görevidir. Süleyman Mâbedi’nin inşası tanımı da bunu temsil eder” cümlesinde de itiraf edildiği üzere, onlar Siyonizm’e hizmet ederler. 14 Temmuz 1960’da zamanın Milli İstihbarat Teşkilatı’nca hazırlanan “Mason Tehlikesi” isimli raporda “Siyonizm’in aleti olmakta ve bir maşa gibi kullanılmaktadır” şeklindeki tarihî cümle ile zamanın Emniyet Teşkilatı’nın hazırladığı rapor da bu gerçeği teyit ediyor.
Her ne kadar onlar kendilerini ‘millî’ olarak takdim etseler de bu tehlikeli cemaat, başı sonu belli olmayan, dünyayı kuşatmış beynelmilel bir yapı. Ritüelleri Kabalizm’e ait. Şeffafmış gibi gözükme çabalarına rağmen, sırlarına üyeleri bile vakıf değil. Lions ve Rotary Kulüpleri ile teşkilatlarında hazırladıkları kişilerin uygun olanları bu karanlık cemaate dâhil edilir. İlk dereceden 33. dereceye adım adım ilerletilerek bir üst dereceye yükseltilenler, ancak ulaştığı derecenin sırlarına vakıf edilirler. Geri dönüşü olmayan bu sırları ifşa etmeye kalkanları bekleyen şey kefen giymektir. Dünyada az sayıdaki 66’ncı Mason derecesine şu ana kadar Türkiye’den erişebilen çıkmamıştır.
Resmi gözükmekle birlikte yer altı örgütlerinden daha gizli usullere sahip olan bu karanlık cemaat, en büyük av olan Türkiye’nin ortamının sürekli puslu olmasını sağlamaya çalışırlar. Bu yüzden bağlı oldukları dış merkezlerden emir alırlar ve o emirlere de uymak zorundalar. Onların arasındaki bu ilişki, askerî emir komuta zincirinden daha ileri düzeyde olup, kefenden başka hiçbir bağca koparılamaz bir sayanim/yardımlaşma sistemidir.
“Bu uslu ve uysal maskenin altında ne korkunç bir çehre saklıdır. Kültür seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun yalnız kültür hiçbir zaman bu çehreyi teşhise kâfi gelmez. Onun korktuğu ve bucak bucak saklandığı yegâne kuvvet milliyetçilik ruhu, millî haysiyet, millî şeref ve millî gururdur” denilen MAH raporunda şu sarsıcı değerlendirmelere yer veriliyor: “İşte Masonların hakiki hedefi, yoksa ne hürriyet, ne müsavat ve ne de uhuvvettir. Milleti millet yapan özü, o büyük cevheri için için, sinsi sinsi kemirmek ve kof bir gövde gibi yere sermektir. ‘Gaye vasıtayı mubah kılar’ düsturu esas prensipleridir.”
Yahudiler ile masonların arasındaki ilişkiyi de ele alan MAH raporu noktayı şöyle koyuyor: “Fransız İhtilali’ne gelinceye kadar birçok yerde Yahudiler, daima Mason localarından uzakta görülüyordu. Bununla beraber daha birçok âmiller ve sekizinci asırda fazla münteşir bulunan tabiatçılar, Masonluğun tesisinde rol oynamışlardır. Asırlarca Yahudilerin sonsuz hürriyet istekleri ve sahte müsâvât iddiaları, insanlığın ezeli sırrını arayan kafalar, Allah’ı anlamayan, anlatamayan ve onu araştırmaktan bıkan güruh için maddî bir ihtişam yaratmak, insana ulûhiyet vermek daha kolay geliyordu. Büyük Fransız İhtilali, Masonluk’la Yahudilik arasında tam ve hakiki irtibatın başlangıcı olmuştur. Fransız ihtilalinden sonradır ki, Masonlukla Yahudilik arasındaki rabıta gittikçe daha sağlamlaşmış ve 19. asır içinde bu iki cereyan dünyayı baştanbaşa fethetmek üzere taarruza geçmiştir. Yahudi ideolojisinde, Masonluk ideolojisini kendisine çeken bir yakınlık mevcuttur. Bu müşterek çalışmalar, bu mefkûre ve el birliği her şeyden evvel İsrailoğulları’na hizmet etmektedir.”
Masonluk’tan ayrıldıktan sonra ölüm tehditleri alan dünyaca ünlü müzisyen Stephane Blet, Fransa’yı terk etmeye mecbur kalır. Son olarak ise masonları ve Siyonizm’i eleştirdiği için Fransız yazar Alain Soral, 24 ay hapis ve 45 bin avro para cezasına çarptırıldı. Hayat hakkı tanınmayan Soral, Fransa’yı terk etmek zorunda kalan son Mason karşıtı olarak kayda geçti.