KKTC Başbakanı Ersin Tatar, Kıbrıs’ta federatif bir çözümün mümkün olmadığı belirterek “Ada’da iki devletten başka çözüm yolu yok. Türkiye’nin garantörlüğü de KKTC için vazgeçilmez” dedi.
KKTC Başbakanı Ersin Tatar, Doğu Akdeniz’den, Maraş’a Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile yürütülen müzakerelerden Türkiye’nin garantörlüğü başlığına kadar bir dizi kritik konuda Yeni Şafak’a özel açıklamalarda bulundu. İşte Tatar’ın açıklamalarından satır başları:
Çözüm için ‘siyasi eşitlik’ temelli önerileri artık ciddiye almıyoruz. O bir tezgahtı. Ada’da ‘egemen eşitliği’ destekliyoruz. Bu da iki devletli yönetim anlamına geliyor. Sayın Rauf Denktaş, ‘Egemenlik olmayan bir ortamda, siyasi eşitlik buz üstüne yazılan bir yazıdır’ derdi. Bu önemlidir. Egemenliğe dayanmayan bir hak, buz üzerine yazılmış bir yazıdır. Eriyip yok olur. Herşeyi kaybedersin gider. Onun için egemenlik esastır.
Kıbrıs adasının kuzey ve güney yönetim olmak üzere iki devletli bir yapıyla devam etmesi gerekiyor. Bunların bizi sürüklediği bu Guterres Çerçevesi, tüm etki ve yetkileri merkeze almak, Brüksel’e çekmek, Türkiye’yi buradan dışlamak. Burayı uzun vadede Yunan adası yapmak. Bu kadar basit. Guterres raporunun Kıbrıslı Türkleri 1960 öncesine götürme tehlikesi var. İki dönem Rumlar bir dönem Türkler dönüşümlü başkanlıkta söz sahibi olacak. Tüm yetki, her şey Rumlara ait. O ortamda sen varlığını sürdüremezsin. AB içinde, federal bir temele oturtulan ve Türkiye’nin garantörlüğünün ortadan kaldırıldığı, başkalarının insafına bırakılan bir garanti düzeni içinde Kıbrıs Türkü’nün rahat etmesi mümkün değil. Biz bu saatten sonra federal temelli bir anlaşmanın içinde olmayız.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı 4,5 yıl önce göreve geldiğinde, yaşanan sorunları 3 ay içinde çözeceği yönünde vaat verdi. O günden beri hiçbir sorun çözülemedi. Her türlü fedakarlığı da esnekliği de yaptı. Türkiye’nin garantörlüğü de masaya yatırıldı. Annan Planı’nda bile Türkiye’nin garantörlüğü masaya yatmamıştır. Bu çok önemlidir. Akıncı ve arkadaşları geldiler ve gözlerimizin içine baka baka ‘garantörlük tabu değildir’ dediler. O söylemden sonra garantörlükler tartışmaya açıldı. Bizim hala burada varoluşumuzun sebebi Türkiye’nin garantörlüğüdür. Türk uçaklarının buraya gelip Rumları, EOKA’cıları püskürtmeleridir. 1974’te yine o garantörlükle Türkiye buraya gelebilmesidir.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in hazırladığı rapor, muntazam bir toprak tavizi talep ediyor. O uygulanırsa, KKTC’nin 3’te 1’i gider. Toprağımız yüzde 28’lere kadar düşer ve bu bizde kalacak olan toprağın içine 100 bine yakın Rum gelecek. Herkes kendi evlerine dönme hakları veriliyor. 4 Rum’a 1 Türk şeklinde nüfus planlaması yapılacak. Bunlar bizi bu kadar aşağıladı. Böyle bir anlaşmaya sen nasıl girebilirsin. Şu an diyelim 300 binim, onlar 800 bin. Onlar 900 bin olduğunda ben 330 bin olacağım. Oran 4’te 1 oldu. Zaman içinde onların sayısı bizden çok olacak. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Kıbrıs’ta iki halkın birleşmesi mümkün değil. Onlar da bu iki halkın artık birlikte yaşayamayacağını biliyor. Gerçekten bir ortaklık mümkün olmadığına göre, iki halk birleşemez. Farklı dil, farklı lisan, hiç ortak noktamız yok. Şimdi 1960’tan önce çok ortak yönlerimiz vardı. Türkler Rumca, Rumlar Türkçe konuşurdu az da olsa. İnsanlar birbirlerini tanırdı, aynı köylerde büyüdüler. O günün şartlarında bile onların dilediği birleşme olmadığına göre, bugünün şartlarında hiç olmaz.”