İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi'nin 106. yıl dönümü dolayısıyla Gölbaşı Vilayetler Evi'nde şehit aileleriyle bir araya geldiği toplantıda gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Bakan Soylu'nun açıklamasından satırbaşları şu şekilde:
Gemilerin seyir defterlerine her yer için 'geçildi' yazılır. Sadece Çanakkale için 'çıkıldı ya da selamlandı' yazılır. Çünkü Çanakkale geçilmez. Bizde bayrak, şehit, gazi çok sevilir. Bu bir iman, hissiyat, medeniyet birikimi ile ilgilidir. Herkesin bunu anlamasını beklemeyiz. Anlamadıkları için terörle mücadelenin ne olduğunu anlamakta birileri zorlanıyorlar. Hangi şahadet haberi alsak gücümüz yettiği ölçüde oraya koşturmaya çalışıyoruz. Ya bir babanın dizinin dibindeyiz, ya bir annenin, ya eli sevgisiyle kalbinde kalmış eşin, ya geride bıraktığı evladın. Allah şahit bugüne kadar her bir ailenin sabrına şahit olduk. Hele o iki kelime bizi bambaşka bir alana itti. Vatan sağ olsun... Vatan bize anadır, babadır, namustur, savunulacak cephemizdir.
Bunları anlamadıkları için bizim göç meselesindeki merhametimizi, paylaşma duygumuzu, kendi topraklarından savaş ve yoksunluk olduğu için buralara gelen insanlara sahip çıkmamızı anlamıyorlar. Uyuşturucu ile olan mücadelemizi bir anne daha evladını bu illete kaptırmasın diye nasıl mücadele ettiğimizi anlamıyorlar. 15 Temmuz'da neden sokağa çıktığımızı elbette ki anlayamıyorlar. Ne Ömer Halisdemir'i, ne Fethi Sekin'i, Eren Bülbül'e kadar Osman Erbaş paşamıza kadar anlamıyorlar.
Neden İHA, SİHA yaptığımızı, neden yerli ve milli dediğimizi anlamıyorlar ve anlamayacaklar. Onlar anlamayacak ama bizim meseleye bakışımızın Çanakkale ruhu ile ilgisi vardır. Çanakkale ruhu bir varoluş savaşıdır. Birileri buna burun kıvırabilir. Biz Recep Tayyip Erdoğan'ın 19 yıldır ne yapmak istediğini biliyoruz. Batılı olmakla Batı kadar gelişmiş olmak arasındaki farkı anlıyoruz.
106 yıl önce bugün Çanakkale'de birlikte savaştığımız Halep, Şam doğumlu insanlara kapımızı kapayıp 'zenginleştik' diye insanlığımızı unutup onları ölüme terketmedik. Türkiye'ye yıllar yılı bir karakter zorla dayatılmak istendi. Kimliğimiz unutturulmak istendi. 1000 yıl sürecek diye tarif edilen bir karakterdi. Üstümüze uymayan o karakterin 20. yüzyılın sonunda bizi getirdiği nokta bilinmektedir. 2002'den sonra sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ortaya konulan bir irade var.
40 yıldır mücadele ettiğimiz PKK'nın tarihinde en çok dış destek aldığı dönemi yaşıyor olmasına rağmen içerdeki silahlı terörist sayısı 300'ün altına inmiştir. İkna edip teslim olanlar örgüte katılanların 5 katı. Yani terör örgütünü söküyoruz. Yaylalarda festival, organizasyonlar yapılması, Hakkari'de kayak pist yapılması, yollar, altyapı yatırımlarının yapılmasına en gel olacak, çarşı pazarın keyfini kaçıracak herhangi bir hali söz konusu değildir ve kalmamıştır. PKK artık milletin parasını kendisine cep harçlığı yapamıyor. Terörün sadece silahlısına değil terörün propagandasını yapan unsurlarla da mücadele etmektedir.
Hangi hadisede şehit olmuş olurlarsa olsun sizin evlatlarınız eşleriniz, kardeşleriniz çok kritik bir vazife görmüşlerdir. eğer biz bugün dünyada bizi defterden silmeye karşı ayakta durabiliyorsak onlar bize şehitlerimizin emaneti. Biz bu sorumluluğun farkındayız. Bu sorumluluğun farkında olmayanlara haddini bildirecek büyük bir güç var. Birlikte yaşadığımız şehit ailelerimize Allah bizi mahcup etmesin. Biz bu dünyanın sınav dünyası olduğuna inanan bir imanın sahipleriyiz. Başımıza ne gelirse gelsin bu ülke için boynumuz dik olmalıdır. Dimdik durmalıyız. Biz büyük aileyiz, emrinize amadeyiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bize bir sözü, talimatı var. 'Şehit ailelerini üzmeyeceksiniz, onlarla beraber olacaksınız, onların emrine amade olacaksınız, onların kaybettikleri evlatlarınızın yerinde olacaksınız...' Biz bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.