Umut Kitabevi'ne 2005'te düzenlenen bombalı saldırıya ilişkin iddianameyi hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya, Yaşar Büyükanıt'ın dosyaya dahil edilme sürecine dair gün yüzüne çıkan korkunç gerçekleri itiraf etti. Sarıkaya, örgüt içi irtibat ve talimat kademelerini de dün kalem kalem açıklamıştı.
HSYK'nın son kararnamesi ile Ankara Adliyesi'nden Sincan Adliyesi'ne atanan Sarıkaya, ifadesinin ayrıntıları ve cemaat ile ilişkileri hakkında Hürriyet'te konuştu.
“Van'da önce bir rektör soruşturması yaptım. Daha sonra Şemdinli olaylarına ilişkin dosya bana verildi. O dönemde Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan İlhan Kaya (açığa alınan tutuklu Yargıtay üyesi) konuyla ilgilenmeye başladı. Kaya ile ailecek görüşmeye başladık. Görüşmelerde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt ismini gündeme getirmeye başladı. İlhan Kaya, altımızdan girdi üstümüzden çıktı, 'Büyükanıt'ın ifadelerini getir iyi olur, iyi olur, darbe yapma imkânı var gibi' söylemleri oluyordu. 'Bir kitapevinin bombalanması olayı nasıl Büyükanıt'a bağlanır' diye kafamda soru işaretleri vardı. Ancak, TBMM'deki komisyona ifade veren Mehmet Ali Altındağ'ın ifadesinin getirilmesinde ısrarcı oldu. İlhan Kaya'nın yönlendirmeleri sırasında basiretim bağlandı. Ben de ifadeyi getirerek dosyaya koydum. İddianamenin bir kısmını kendim yazdım. İlhan Kaya da birkaç paragraf ekledi. Herkes, 'Bu iddianameyi bir savcı yazamaz' diyordu, ben onurumu, gurumu ayaklarım altına alıp 'ben yazmadım' diyemiyordum. Terör kısımlarını ben yazmadım. Bu olay yüzünden ihraç edildikten sonra dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis'te hukuk danışmanı olmamı teklif etti, kabul etmedim. İlhan Kaya, yapılan iş tekliflerini kabul etmemi istedi; 'Hoca Efendi Anadolu'dan böyle bir kahraman çıkmış, bunun ihtiyaçları ölünceye kadar karşılansın diye vasiyette bulundu' dedi. Ben o zaman kullanıldığımı anladım. Daha önce İlhan Kaya'nın cemaatçi olduğunu bilmiyordum. Bilsem bu işe girmezdim. İş tekliflerini de reddedince ekonomik anlamda teslim oldum, muhtaç hale geldim.
2011 yılına kadar, yani mesleğe kabul edilinceye kadar cemaatten, bir hâkim ve savcının aldığı maaş kadar maaş aldım. Elden maaş veriyorlardı. Mecburen almak zorunda kaldım. Daha sonra can güvenliğim tehlikede diye önce Güney Afrika'ya daha sonra Bosna'ya gönderildim. Oradayken de maaş almaya devam ettim. 2011 Mayıs ayında mesleğe döndüm. Bundan sonra maaş almadım; ama çocukların eğitim parasını almaya devam ettim. İkinci yıl ödemeyeceklerdi, ben de 'madem vasiyeti niye ödenmiyor' diye sitemde bulundum. Çocuklarımın okulu için yıllık 8-10 bin lira para alıyordum. 2013 Mart ayında yapılan kayıt parasını aldım, 2014 Mart'ında almadım. Çocuklarımı oradan alıp başka bir yere kayıt edebilirdim ama işte hiç değilse koleji bitirsinler, kolejde okusunlar diye düşündüm. Aslında doğru değildi. ('Savcı olurken kolejde mi okudunuz' sorusu üzerine) Hayır devlet okulunda okudum.
('Pişmanlıklarınız neler' sorusuna) Rektör yardımcısının intiharı, elbette ailesine çok acılar yaşattı. Allah gani gani rahmet eylesin. Çok üzüldüm. O dönem duyunca şok oldum. Hemen iddianameyi hazırlayıp mahkemeye sundum. İş işten geçince pek bir şey olmuyor, ama gerçekten haklarını helal etsinler. Elbette insan pişman olmaz mı? Hele haksızlık yapılmışsa çok vahim. Kul hakkıdır bu. Biz inançlı insanlarız, bilerek yapmadım. Kader dediğimiz böyle bir şey. Bunun mazereti yok.
Ben kullanıldım, bilmeyerek kullanıldım. Yargı eliyle birçok kişi mağdur edildi. Yaşar Büyükanıt mağdur zaten. Büyükanıt ve ismi geçen komutanlar için pişmanlığımı dile getirdim. O dönemde vazifemiz olmayan işler yaptık. Rektör Yücel Aşkın da benden kaynaklı olarak mağduriyetler yaşamıştır. Sonucun böyle olacağını bilemezdim. Ama ihale dosyası çok netti. Bu dosyada bile bile yanlış yapmadım. Ama Büyükanıt dosyasında bir şekilde yanlış yaptım.
Darbe gecesi evde vatan ve millet için dua ettik. Darbe girişiminden sonra Mehmet Saltan beni aradı, 'Ne zaman döneceksiniz, bu işten haberiniz var mı' diye sordum. 'Ne münasebet' dedi. 'Allah belanızı versin' diye kapattım telefonu. Darbe girişimi hainliğin en zirve noktasıdır.”
Cemaatten sadece Mehmet Saltan'ı tanıyordum. Sadece maaşımı getiriyordu, yılda bir kere de çocukların okul parasını getiriyordu. Cemaatle bağlantım, buydu. O da kucaklarına düştüğüm için kabul ediyordum. Beni kendilerine mecbur ettiler. Ama bir taraftan da konuşmamı 'Bu işi cemaat yaptı' dememi engellemek için beni götürdüler yurtdışına.
Kendi kendime bazen bunlar devletten milletten, himmet, kurban adı altında almışlar, almışsam zaten milletin parasını almışım. Bazen 'oh iyi ki almışım' dediğim de oldu. Bir savcı arkadaş 'Keşke fazla alsaydın' dedi. Yok dedim. Sonuçta milletin parası bu. Himmet vermedim. İstediler ama kabul etmedim.”