Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.
Açıklamadan öne çıkan başlıklar şöyle:
14 aydır devam eden salgın sürecinde milletimizin güvenliği, aşını, işini korumak için devletin tüm imkanlarını seferber ettik. Pek çok ülkenin aksine kamu güvenliğini tehdit edecek bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Vatandaşlarımızı ve esnaflarımızı yalnız bırakmadık.
Merkezi yönetim bütçesinden ilaç, tıbbi malzeme, sağlık personeline ek ödeme gibi kalemler için yaptığımız harcamalar yıl sonunda 104 milyar lirayı bulacak. 645 bin emeklimizin maaşını 1500 TL'ye çıkardık, bayram ikramiyelerini de 1100 TL'ye yükselttik. Vergi indirimleriyle devletin 26 milyar lirayı bulan alacağından vazgeçtik. 7 milyon haneye çeşitli defalar nakit yardımı gerçekleştirdik.
Şu ana kadar saydığım ödemelerin tutarı Haziran sonu itibariyle 181 milyar liraya ulaşacaktır. 400 bin firmanın, 8 milyon vatandaşın, 848 bin esnafın faydalandığı kredilerin toplamı 315 milyar lirayı geride bırakmıştır. Ertelenen borçların yıl sonunda 219 milyar lirayı bulacaktır.
Salgından etkilenen tüccar, sanayici için nefes kredisi için de çalışmalara başlandı. Çiftçilerimiz için de sezonu açılan hububat ve bakliyat alım fiyatlarını ilan ettik. Bakliyatta alım fiyatını kırmızı mercimekte 5 bin liraya, nohutta 4 bin 50 TL'ye çıkardık. Çayda kilo fiyatını 4 TL olarak belirledik. Üreticiyi kolayan, tüketiciyi koruyan yeni mahsül fiyatları sezonunun hayırlı olmasını diliyorum.
2021 büyüme oranının beklentilerin çok üzerinde gerçekleşeceğini düşünüyorum. Ekonomi reform programımızda yer alan somut düzenlemeleri çıkarmaya başladık. En büyük başarımız hükümetlerimiz döneminde tüm vatandaşlarımıza iş ve istikrarlı iklim sağlamak olmuştur.
Türkiye'yi siyasetten teröre kadar her alanda ağır maliyetleri olan 1990'lı yılların istikrarsızlık dönemi 3 Kasım 2002 seçimleri ile sona ermiştir. Milletimiz AK Parti'yi iktidara getirerek yeni bir dönemin perdelerini açmıştır. Benim üniversiteye girdiğim dönemde üniversiteye girme şansı 10'da birdi. Şimdi bu 10'da 10'a yükseldi. Eğitim yolculuğu bitmeyen ve bitmeyecek olan bir mücadeledir. Şehir hastanelerimiz salgın döneminde adeta destan yazan kurumlar haline dönüştü. Adalet insanın en çok hassasiyet gösterdiği konudur. Adaletin temelinde dışa bağımlılığı kaldırma vardır. Bağımsız ve tarafsız yargı da adaletin temelidir.
Geçmişte belli bir ideolojiye hizmet eden Hakimler ve Savcılar Kurulları'nı önce vesayet güçlerinin ardından FETÖ'nün yargıyı araçsallaştırdığı dönemlerin ağır tecrübelerini hep birlikte ağır bedeller ödeyerek yaşadık. Bugün aynı kurulda milletin seçtiği Cumhurbaşkanı ve vekillerin seçtiği üyeler var. Dün seçim gerçekleştirildi. Kurula üye seçilmesinde uzlaşmayı sağlayan siyasi partilere teşekkür ediyorum. Bu uzlaşma yeni anayasa çalışmaları içinde ümit vericidir.
İnşallah yeni anayasa da milletin vicdanından da çıkacak, yarınlara bırakacağımız en değerli miras olacaktır. 1. yargı paketi ifade özgürlüğünün güvencesini arttıran değişiklikler yapmıştık. 2. yargı paketinde infaz aşamasına ilişkin çözüm bekleyen konuları ele almıştık. 3. yargı paketinde hukuk davalarında yargılamanın daha etkin yürütülmesine ilişkin reformlar yapmıştık. E-duruşma uygulaması salgın sürecinde yargının işleyişine büyük kolaylık sağlamıştır.
Reform çalışmalarımızın yeni halkasını oluşturan 4. yargı paketi de yakında meclisimize sunulacak. İdari yargıda vatandaşın işini kolaylaştıran çok önemli yenilikler getirilmektedir. Hemen ardından 5. yargı paketi için kolları sıvıyoruz. amacımız 15 Temmuz'da milletin yazdığı destanı hukukla taçlandıran yargının daha iyi işlemesidir.
İktidara geldiğimizde emniyet konusunda tarihi başarılara imza attık. Terör örgütlerinin, suç çetelerinin cirit attığı Türkiye'yi güvenli bir ülke haline getirdik. Terör meselesini ülkemizin gündeminden çıkarmak için dünyada tecrübe edilmiş tüm yolları denedik. Çözüm süreci diye hafızalara kazınan yöntemle terör örgütlerini suhuletle sınırlarımızdan çıkarmanın yollarını aradık. PKK'nın bu yaklaşımını kendi emelleri için kullandıklarını görünce de teröristlerin başını ezmekte tereddüt etmedik. FETÖ'yü devlet ve toplum hayatımızdan kazıyıp atmak için yoğun çaba harcıyoruz. İriliş ufaklı pek çok terör örgütünü eylem yapamaz hale getirdik. Suç örgütlerine karşı da tavizsiz bir mücadele yürüttük.
Uyuşturucu suçları ile mücadele ederken kimsenin gözünün yaşına bakmadık. Dünyada uyuşturucu suçlarına en ağır ceza verilen ülkelerin başında geliyoruz. Sadece son 3.5 yılda 750 bine yakın uyuşturucu suçu şüphelisi gözaltına alınmıştır. Organize suç örgütlerine karşı 5 yılda 21 binden fala kişi gözaltına alınmış, 8 bine yakın kişi tutuklanmıştır. Kaçakçılık operasyonlarında da tarihi rekorlar kırılmıştır. Suç sayıları azalırken suçların aydınlatılma oranları da giderek yükselmektedir.
Nerede nasıl bir adım atılacağını bilmek lazım. Sen Rize'nin uşağına hakaret edip, Netanyahu gibi bebek katilleri ile aynı kefeye koyarsan yapılacak olan işte budur. Çok ileri gitmeden gelin hanıma bir ders verdiler. Bu da Rizelinin edebini adabını gösterir. İkizdere yetmedi, Çayeli'ne gittin, orada da gerekeni yaptılar. Sonra Trabzon'a gitti, ortalarda görünmeden uçağa bindin döndün. Bunlar daha iyi günler. Ahde vefa denilen bir şey var. Bu millet unutmaz. Saygıya dayalı bir siyasetin yanında olduk, bunun oturmasını istedik. Buna da devam ediyoruz.
Buradan sesleniyorum Bay Kemal, Bayan Meral size buradan ekmek çıkmaz, boşuna uğraşmayın. Suç çetelerinin mensuplarını dünyanın neresine kaçarlarsa kaçsınlar takip ediyoruz. Bu suçluları da ülkemizde getirip yargıya teslime dene kadar peşlerini bırakmayacağız. Gereken cevaplar muhatapları tarafından verilmiştir. Tarafların başvurusu üzerine başsavcılıklar da gereken tahkikatlara başlamıştır. Eski Türkiye'nin hastalığı olan toplumu suç çeteleri eliyle düzenleme gayretlerinin yeniden hız kazandığını görüyoruz. Bu yöntemi FETÖ de uzunca bir süre sinsice kullanmıştır.
Türkiye'yi ısrarla DEAŞ parantezine alma girişimlerini de sınır ötesi harekatlarla yerle bir ettik. Ekonomimize yönelik saldırıların da aynı oyunun parçası olduğu şüphe götürmez hakikattir. Ülkemizi suç örgütleri üzerinden hem içerde hem uluslar arası alanda kıskaca almak, bundan siyasi sonuç üretmek peşindeler.
Bugün suç çetelerinden medet umacak kadar çapsız, ilkesiz bir muhalefet anlayışı vardır. Kendini kullandırmaya, ülke düşmanlarının değirmenine su taşımaya bu kadar gönüllü bir muhalefetin olduğu yerde terör örgütlerine de çetelere de gün doğuyor. Milletimizin her bir ferdinin hakkını, hukukunu nasıl gözettiysek inşallah yarın da aynı şekilde halkımızın emrinde çalışmayı sürdüreceğiz.
Geçenlerde malum bir tane CHP'linin yargı tarafından nasıl bir cezaya çarptırıldığı taciz sebebiyle malum. Bunu biz söylemiyoruz, her türlü medyada yerini aldı. CHP Genel Merkezi tacizcilerin, onları koruyanların işgali altındadır. Tecavüzcülerin, onları koruyanların, hırsızların, onları koruyanların işgali altındadır. Terör örgütlerinin siyasi uzantılarının işgali altındadır. Milleti İttifakı adı altında CHP ile yol yürüyen herkes de bu utanç tablosunun ortağıdır.
İşte dün, ülkemizi ziyaret eden Polonya Cumhurbaşkanı Sayın DUDA ve heyetiyle verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Türkiye’nin tarihin derinliklerine kadar inen ilişkilerinin bulunduğu Polonya ile yakın dönemde de önemli işbirliklerimiz olmuştur. Özellikle savunma sanayinde, bu işbirliğinin oldukça verimli sonuçlarının ortaya çıktığını görüyoruz.
Ülkemizin yurt dışına sipariş verdiği uçakların, 1934 yılında, Hatay meselesindeki gelişmeler bahanesiyle teslim edilmemesi üzerine yardımımıza Polonya yetişmiştir. Bu ülkeden alınan uçaklar yanında, ikinci dünya savaşı yıllarında Türkiye’ye gelen 37 Polonyalı mühendisin yardımıyla, fabrikalarımızda imal edilmek üzere çeşitli uçak tasarımları da yapılmıştır.
Sovyetler Birliğinin işgalinin ardından ülkelerini terk etmek zorunda kalan Polonyalı mühendislerin ortak uçak üretimi için yaptıkları başvuru, dönemin Milli Savunma Bakanlığının olumsuz görüşü üzerine reddedilmiştir. Buna rağmen, ülkemizde kurulan Türk Hava Kurumu uçak fabrikası ile İstanbul Teknik Üniversitesi uçak mühendisliği bölümü, Polonyalı dostlarımızın katkılarıyla hayata geçmiştir. Kendi uçaklarımızı yapma yolunda, Polonyalı dostlarımızın da gayretleriyle geldiğimiz aşamanın önü ise, 1949 yılında, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından, 'Amerika’dan bedavaya alınacak uçaklar' bahanesiyle tamamen kesilmiştir. Bu şekilde kapatılan Türk Hava Kurumu fabrikası, uçak yerine çocuk karyolası, masa, dikiş kutusu gibi malzemeler üreten bir atölyeye dönüştürülmüştür. Devrim otomobili başta olmak üzere pek çok projenin akıbeti de aynı olmuştur. Kendi imkanlarıyla uçak üreten Nuri Demirağ’ın bunları talep eden ülkelere satma teşebbüsü de, 'yakarız ama yine de sattırmayız' denilerek engellenmiştir.
Türkiye, işte bu ihanetlerden yaklaşık 70 yıl sonra, Polonya ile insansız hava araçları satışı konusunda anlaşma imzalamıştır. Tek fark, bu defa satıcının bizim, alıcının Polonya tarafı olmasıdır. Bu anlaşma, Türkiye’nin NATO ve Avrupa Birliği üyesi bir ülkeye yaptığı ilk yüksek teknolojiye sahip insansız hava aracı satışı olması bakımından da ayrıca önemlidir. Halihazırda, Türkiye ile birlikte dört farklı ülkede, 180 adet Bayraktar insansız hava aracımız faaliyet göstermektedir.