AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın "İç cepheyi güçlendirme" çağrısına değinen Çelik, bütün kongrelerdeki ana temanın, ilçelerden başlayarak, illere ve bütün Türkiye sathına yayılarak bu mesajın verilmesi olduğunu belirtti. Ömer Çelik, "'İç cephenin güçlendirilmesi' mesajı, toplumumuzun her kesimiyle kucaklaşarak, buluşarak bu kongrelerimizi bir demokrasi şöleni havası içerisinde gerçekleştirmektir." ifadesini kullandı.
"Cumhurbaşkanımızın 30'a yakın bir il kongresine takdirleri olursa katılmaları söz konusu olabilir. Tabii Sayın Cumhurbaşkanımızın programları çok yoğun. Aynı zamanda da kongre takviminin işlemesine bağlı olarak, il kongreleri de gerçekleştikten sonra, muhtemelen bu takvim çerçevesinde, ramazanın bitmesini takip eden günlerde de il kongremizle ilgili takvimin ne olacağı, Teşkilat Başkanımız Erkan Bey tarafından MKYK'mıza ve Genel Başkanımıza arz edilecek.
Erkan Bey, bugün, ilçelerde yaptığımız kongrelerle ilgili ayrıntılı bir bilgi verdiler. Bundan sonraki kongrelerle ilgili olarak da bilgilendirdiler. Tabii kadın ve gençlik kollarımızın kongreleri de söz konusu. Onların da kongre süreçleri başlamış oldu. MKYK üyelerimiz, MYK üyelerimiz, bakanlar kurulu üyelerimiz ve bütün arkadaşlarımız bu kongrelere yoğun bir şekilde katılacaklar ve bu demokrasi şölenini, 'iç cepheyi güçlendirme' siyasetini devam ettireceğiz."
Ahıska Türklerinin sürgün edilişinin 80. yılının anıldığını hatırlatan Çelik, "Bir kere daha bu zulüm sürgününde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyoruz. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın neresinde olursa olsun Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın ve partimizin Ahıska Türklerine karşı yoğun bir ilgisi var. Her yerde onlarla buluşuruz. New York'tan dünyanın başka yerlerine kadar defalarca buluşmuşuzdur. Ahıska Türk'ü kardeşlerimizin her zaman yanında olmaya devam edeceğiz. Onlara buradan bir kere daha selam ve saygılarımızı iletiyoruz." ifadelerini kullandı.
"Tabii bunlar gündemimizi teşkil etmiyor. Siyasi ajandamızda bunların değerlendirmelerinin bir yeri yok. Esas olarak CHP başta olmak üzere muhalefetteki partilerde, hizipler, gruplar, çatışmaları yoğun bir şekilde görüyoruz. Cumhur İttifakı, asli ilkelere sadakatle, Cumhur İttifakı'nı oluşturan ilkelerin ortaya çıkardığı hedeflere doğru kararlı bir şekilde yürüyerek, Türkiye Yüzyılı'nı, Türkiye'nin her alandaki ihtiyaçlarıyla donatacak ve bu hedeflere yürüyecek şekilde çalışmalarını yürütüyor.
Bunu illerde, ilçelerde yaptığımız her faaliyette görüyoruz. O sebeple Cumhur İttifakı sadece genel düzeyde, sadece üst kurumsal düzeyde işleyen bir ittifak değil. Sosyolojik olarak ilçelerde, beldelerde, köylerde bu dirayetini, bu iradesini vatandaşımızla buluşturmuş bir ittifak. O sebeple her MYK'mızda Cumhur İttifakı'nın birliği, dirliği konusundaki hassasiyetimizi de ele alıyoruz. Önümüzdeki günlerde de Cumhur İttifakı'nın daha da güçlenerek yola devam edeceği konusundaki kararlılığımız kesin."
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, 41'inci kuruluş yılını kutlayan Çelik, "41 kere maşallah diyelim. Bu dönem içerisinde çok yoğun mücadeleler verildi ve görüldüğü gibi bütün bu mücadeleler içerisinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, egemen bir devlet olarak milletimizin göz bebeği, kardeş bir devlet olarak bir sürü badireleri atlatarak yoluna devam ediyor." dedi.
Rum kesimi ve Yunanistan'ın tuzak ve ambargolarıyla dünyanın çeşitli yerlerinde yürüttüğü dışlama faaliyetlerine rağmen KKTC'nin bölgede istikrarın temsilcisi olduğunu ve egemen bir devlet olarak varoluşunu sürdürdüğünü ifade eden Çelik, "Kıbrıs Türk'ünün her zaman yanında olduk, bundan sonra da yanında olmaya devam edeceğiz. Bugün özellikle Rum kesiminin içine girdiği ilişki trafiğine dikkat edildiği zaman KKTC'nin varlığının hem egemen bir devlet olarak hem de bölge barışı açısından ne kadar kritik olduğu daha net görülmektedir." ifadelerini kullandı.
"Yakın zamanda İsrailli yetkililerin, Netanyahu şebekesinin üyelerinin Batı Şeria'yı da ilhaktan bahsetmeleri, kuşkusuz Batı Şeria konusundaki hassasiyetimiz de yüksektir, ama Batı Şeria'yı da ilhaktan bahsetmeleri bu cinayet şebekesinin bölgede daha büyük katliamlara, daha büyük soykırımlara, daha büyük istikrarsızlıklara imza atmak istediğinin beyanıdır. Şimdi tabii aynı anda bu toplantıyı gerçekleştirirken bile Lübnan'a dönük saldırılar devam ediyor. Suriye ve İran'la ilgili tehditler devam ediyor. Dolayısıyla uluslararası sistemin tümüne saldıran, Birleşmiş Milletler düzeninin tamamına saldıran, uluslararası hukukun tamamına saldıran, insanlık cephesinin tamamına saldıran bir şebekeyle karşı karşıya olduğumuz, artık 'bundan öte ne olabilir?' dediğimizde, ondan ötesini de yapan, çılgın, gözü dönmüş, bir katliam şebekesiyle karşı karşıya olduğumuz net bir şekilde görülüyor.
Açık bir şekilde de kimisi tarihin tozlu raflarında kalmış mitolojiler üzerinden, kimisi dini bir takım hikayelerin istismarı üzerinden böyle teopolitik bir siyaset gütmeye çalıştıklarını, işte David Koridor'unu kurmaktan, Arz-ı Mevud'u gerçekleştirmeye kadar bütün dinleri tehdit eden, bütün insanları tehdit eden bir şebekeyle karşı karşıya olduğumuz gözüküyor. Gazze, sadece Gazze meselesi değil insanlık cephesinin tamamıdır. Uluslararası hukukun tamamıdır. Gazze'yi savunmadan bunların savunulması herhangi bir şekilde mümkün ve söz konusu olmayacaktır. O sebeple bu şimdiye kadar ki bu soykırımın durdurulması konusunda son derece somut adımlar atılması gerekir."
Ömer Çelik, Türkiye'nin İsrail'e silah verilmemesi çağrısının yerine getirilmesinin bile İsrail'in söz konusu katliamları yapmasını engelleyeceğini söyledi.
"Cumhurbaşkanımız tabii bu mesajları Brezilya'da da verecek. Dikkat ederseniz bütün bu yoğunluk içerisinde Türkiye, dünyanın bütün coğrafyalarını, bütün birlikteliklerini tutma konusunda bir iradeye sahip. Cumhurbaşkanımız, Balkanlar seyahati gerçekleştirdi, BRICS Toplantısına, Avrupa Siyasi Topluluğu Toplantısına gitti. İklim Zirvesi'nde bulundu. Suudi Arabistan'da İslam dünyasının aktörleriyle bir araya geldi. Türk Devletleri Teşkilatı'na katıldı. Bu trafik bile tek başına bütün bir dünyadaki ana aksları, ana hatları, ana çizgileri Türkiye'nin nasıl tuttuğunu net bir şekilde göstermektedir."
"Batılı ülkelerin Suriye'de, Irak'ta, İran'a dönük ortaya koyduğu politikalara birebir uymadığınızda, bunları yanlış bulduğunuzda eksik bulduğunuzda fazlasını söylediğinizde hemen 'Türkiye'nin ekseni Batı'dan kayıyor, Türkiye bir eksen kayması yaşıyor' şeklinde uzun bir tarihi olan, dış odaklı bir kampanya söz konusu olmuştu. Örneğin P5+1, İran'la nükleer anlaşmayı bir türlü gerçekleştiremediğinde Türkiye, yıllar evvel Brezilya ile ortak inisiyatif alıp, İran'ı müzakere masasında tutmak için tarihi bir imzaya attırdığında ki o imza İran'ın devrimden sonra ilk uluslararası anlaşmaya attığı imzadır. O kadar tarihi bir önemi vardır o imzanın. Brezilya ile Türkiye inisiyatifinde gerçekleşmişti. O zaman da 'Türkiye'de eksen kayması var' demişlerdi. P5+1 bu şeyi başaramıyor, onların dışında bir inisiyatif geliştiriyorsunuz.
Arap Baharı söz konusu olduğunda, Arap Baharı ülkelerine dönük dışlayıcı bir takım tutumlar geliştirdiklerinde o zaman Türkiye, Suriye başta olmak üzere diğer ülkelere 'bakın Arap Baharı ile birlikte büyük bir dalga geliyor. Bu dalganın tarihsel derinliğini görmek, devlet kurumlarınızı buna göre reform etmek lazım. Bu dalgayı, bu ülkelerde parçalanmaya ya da istikrarsızlığa yol açmayacak bir biçimde, bu ülkelerin iç istikrarını koruyacak bir biçimde birtakım reformlarla, yumuşak geçişlerle yönetmek gerekir' diye ilişkiler kurduğunda, o zaman da 'Türkiye eksen kayması yaşıyor' diyorlardı."
Ömer Çelik, "Dışarıdan kendilerinin karar verdiği politikalara uymadığı zaman Türkiye, bu bölgeyi, bu coğrafyayı tanıyan, kendi müstakil politikası olan egemen bir devlet olarak görüşleri olan bir ülke olarak, bu müstakil politikayı uyguladığında Türkiye'nin önüne bu 'eksen kayması' lafını getiriyorlardı. Aslında 'eksen kayması' lafı Türkiye'yi belli alanlarda sınırda tutmak, belli politikalara mahkum etmek, Türkiye'nin müstakil ve bağımsız politika üretmesini engellemek için uydurulmuş kavramlardan bir tanesiydi." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin kendi potansiyeline, tarihine bakarak dünyanın bütün platformlarında olmayı arzu eden ve bunu açık bir şekilde söyleyen dış politika yürüttüğünü, bu çerçevede de BRICS dahil olmak üzere dünyanın bütün platformlarında var olmak istediğini ifade eden Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son bir ayda çeşitli ülkelerde diplomatik birçok teması olduğunu anımsattı.
Çelik, bunun küresel sistemin ana nirengi noktalarına dokunan, küresel sistemin ana kolonları içerisinde Türkiye'nin söyleyecek sözünün olduğunu gösteren bir yaklaşım olduğunu belirterek, "Dolayısıyla BRICS meselesinde de muhalefetin, 'Türkiye'de eksen kayıyor, Türkiye birikimlerini kaybediyor' gibisinden, ezberden artık slogana dönüşmüş, hiçbir içeriği olmayan, hiçbir karşılığı olmayan sözlerinin dış politikada bir karşılığı yok." değerlendirmesinde bulundu.
BRİCS zirvesinde devlet başkanlarının son derece kapsamlı değerlendirmeleri olduğunu anlatan Çelik, "Biz küresel güneyiz" diyen ülkelerin barış, uluslararası sistemde eşitlik, küresel finans siteminde tek yönlü dayatmaların olmamasını istediklerini ifade etti.
Türkiye'nin de Akdeniz, Avrupa ve NATO üyesi büyük bir devlet olarak bu ülkelerle yakın ilişkileri bulunduğunu dile getiren Çelik, bu ülkelerin bir kısmıyla Türkiye'nin "Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği" toplantılarını düzenli yaptığını söyledi.
Türkiye'nin dünyanın her platformunda olacağını belirten Çelik, "Ama bunun Batılı bazı odaklar tarafından üretilen 'eksen kayması' gibisinden bir provokasyon ve manipülasyon ürünü olan bir ifade çerçevesinde ele alınması bile aslında nasıl bir dış politika vizyonsuzluğu olduğunu net bir şekilde gösteren bir tutumdur." dedi.
"Fakat şöyle bir adaletsizlik söz konusu oluyor. Gelişmiş ülkeler, iklimin dengesini bozan ve dünyayı kirleten tutumları karşısında asıl tedbiri alması, iklimdeki bozulmalara karşı asıl bütçeyi üretmesi gerekirken, kendilerinin alması gereken tedbir kadar gelişmekte olan ülkeleri, fakir ülkeleri de tedbir almak çerçevesine sokmaya ya da kendilerinin mali mükellefiyetlerini onlarla eşit bir düzeyde tutmak şeklinde bir yaklaşım sergiliyorlar. Bu başlı başına adaletsiz bir yaklaşımdır.
Bugün iklim konusunda herkesin sorumluluğu vardır. Gelişmiş ülke, gelişmekte olan ülke, zengin ülke, fakir ülke, büyük ülke, küçük ülke, herkesin sorumluluğu vardır. Ama dünyayı asıl kirleten, iklim dengesini asıl bozan gelişmekte olan ülkelerin uyguladığı çeşitli politikalardır. Onların iklim değişikliği ile mücadelede hem bütçe açısından hem de sorumluluk açısından öncü olmaları gerekir."
"Emine Erdoğan Hanımefendi'nin liderlik ettiği Sıfır Atık Projemiz artık bir Birleş Milletler projesi haline gelmiştir. Dünyanın çeşitli ülkelerine ilham kaynağı olmuştur. Bir BM mekanizması haline gelmiştir. Bu konuda Türkiye'nin, Emine Erdoğan Hanımefendi'nin ortaya koyduğu bu inisiyatifle iklim değişikliği ve çevre kirliliği ve diğer konularda söylediği sözün bir küresel mekanizma haline gelmiş olması da Türkiye'nin öncülüğünü gösteren net mekanizmalardan, net mesajlardan bir tanesidir."
Türk Devletleri Teşkilatı'nın çalışmalarına değinen Çelik, üye ülkelerin merkez bankalarının komite kurmasının, dijital ekonomi, uzay ve ortak alfabe çalışmalarının önemli olduğunu bildirdi.
"Tabii KKTC'nin bu platformda yerini alması da dünyaya verilmiş bir mesajdır. Tabii enteresan olan şudur, KKTC'nin o platformda bulunmasından Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin rahatsız olması, yani bunun KKTC'nin tanınmasına dönük bir girişim olduğunu söyleyerek, sadece Rum kesimini Kıbrıs'taki devlet gibi gösterip, ondan sonra da bu girişimler karşısında bir söz söylemesidir. Burada esas bu sorunu ortaya çıkaran, sınır sorunu olan, hiç entegrasyonunu sağlamamış bir ülkeyi, Güney Kıbrıs'ı, Kıbrıs'ın tamamını temsil hakkı olmadığı halde, 'Kıbrıs'ın tamamını temsil hakkı vardır' diyerek AB'ye alanlar aslında bu sorunun kaynağıdır. Şimdi bir de KKTC'nin egemenlik haklarına karışmaya kalkıyorlar. Bu başlı başına bir vizyonsuzluktur. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin meselesi bu değildir. Başka meselelerle uğraşmasında fayda vardır. Ama temsilcinin bu sözü AB'deki maalesef bu meseleleri yönetme konusundaki vizyonsuzluğun yeni bir örneği olarak ortaya gelmiştir.
Bundan sonraki dönemde de KKTC'nin her alanda destekleneceğini, KKTC'nin egemen bir devlet olarak tanınması için bütün girişimlerin daha da güçlü bir şekilde sürdürüleceğini ifade etmek isterim."
Belediyelerin SGK'ye borçları ve konser harcamalarına ilişkin değerlendirmesi sorulan Çelik, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in konuyla ilgili kullandığı "namussuzca verilen siyasi talimat" ifadesine ilişkin, "Bu kullandığı kelimeleri kendilerine aynen iade ediyoruz." dedi.
Partisinin, buna gerekli siyasi cevabı vereceğini, hukuki sürecin de hukuk kurulları tarafından değerlendirileceğini dile getiren Çelik, "Tabii bu, ana muhalefetin genel başkanına yakışmayan bir dildir." ifadesini kullandı.
"Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi, kendi partilerini yönetme konusunda ortaya çıkan siyasi zaafı ve siyasi cari açığı kapatmak için AK Parti ve Cumhur İttifakı'na karşı hakaretamiz bir dil kullanma yoluna gidiyor. Ya da devletin olağan mekanizmaları işlerken hakimleri, savcıları, müfettişleri tehdit ediyorlar. Böylesine bir üslup içerisine gidiyorlar. Bunun Cumhuriyet Halk Partisi'ne faydası yok. Siyaset üretimindeki cari açık siyasi üslupsuzlukla kapatılamaz. Siyaset üretimindeki bilgisizlik, burada doluşan zaaf ve cari açığı birtakım çirkin kelimeler kullanarak kapatmaya çalışmak kişiyi o cari açığın parçası haline getirir. Burada bir kara delik oluşur ve bütün siyasetinizi yutar."
"Denetim herkes için geçerlidir. AK Parti belediyeleri için de geçerli, Cumhur İttifakı belediyeleri için de geçerli, onlar için de geçerli. Durduğumuz yer, her şeyin açıklıkla ortaya çıkmasıdır, hukuk, hakkaniyet içerisinde. Sonuçta hepsi vatandaşın hakkıdır. Hiç kimsenin kendi partisi için ürettiği bir hak söz konusu olamaz, böyle bir dil de olamaz. Belediyenin ürettiği hizmet de vatandaşın hakkıdır, SGK'nin yaptığı hizmet de vatandaşın hakkıdır. 'Ben şuraya bu parayı harcıyorum SGK'ye onun için ödemiyorum.' gibi bir yaklaşım söz konusu olamaz. Kamu düzeni işleyecek, herkes buna saygı duyacak."
ABD'de Donald Trump'ın ikinci kez başkan seçilmesine ve ilk atamalarına ilişkin soruyu yanıtlayan Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla kabine üyelerinin kendi alanlarıyla ilgili bir yol haritası hazırlayacaklarını söyledi.
Söz konusu atamaları yakından izlediklerini bildiren Çelik, "Şöyle bir tecrübemiz var, çok uzun yıllardır iktidarız. Bu tip seçimlerden sonra ortaya çıkacak kabineleri, tek tek kişilerin daha önce söylediği sözler ya da biyografileri üzerinden değerlendirmek de her zaman doğru olmayabiliyor. Bunun doğru olduğu zamanlar var, doğru olmadığı zamanlar var. Çünkü sonuçta karşımızdaki bir ülkenin kabinesi de belli politikalar temelinde bütünlüklü bir şekilde çalışıyor, tek tek o kişilerin iradesinden bağımsız olarak. Umarız ki diyaloğa dayalı, pozitif ajanda üreten bir netice olsun."
"Hamas ile İsrail arasında müzakere süreci aylarca devam etmiş, ancak bir netice alınamamıştı. Katar da arabuluculuk rolünden vazgeçtiğini ilan etti. Yeni bir arabulucu rolünde Türkiye potansiyel bir aday olur mu? Bir iddia var, Katar'da bulunan Hamas Siyasi Büro'nun oradan taşınma ihtimali olduğu şeklinde. Yeni bir durak olarak Türkiye potansiyel bir aday olabilir mi bu konuda?" sorusuna karşılık Çelik, Katar'ın, Hamas'ın siyasi bürosuyla ilgili alacağı kararı değerlendirmenin doğru olmayacağını ifade etti.
Bu konuda karar verme hakkının Katar'da bulunduğunu belirten Çelik, "Ona karar verdikleri zaman hep beraber görürüz. O haberlerle ilgili durumu biz de takip ediyoruz." dedi.
"Birtakım arabulucular devreye girdiğinde, tam barış aşamasına gelindiğinde çok ağır bir saldırı gerçekleştirerek barış masasını ortadan kaldıracak adımlar attılar. Şimdiye kadar da gördük ki Netanyahu şebekesi, her türlü arabuluculuk girişimini, katliam siyasetini devam ettirme konusunda zaman kazanmak için kullanıyor. Hamas tarafı, 'Biz barışa hazırız' derken, Netanyahu hükümeti bakıyorsunuz hemen ertesi gün bir saldırı gerçekleştiriyor. Dolayısıyla burada arabuluculuğa ihtiyaç değerlendirmesi yapmak, fazla iyimser bir yaklaşım olur. Çünkü barış konusunda bir yaklaşım ve arabuluculuk talebi yok. Burada İsrail'in yapması gereken ilk iş ateşkes ilan etmektir. Ateşkes ilan ettikten sonra arabuluculara görev düşer. Şimdiye kadar ateşkes sağlanması, Gazze'ye insani yardım girmesi için arabuluculuk yapanların bile faaliyetlerini Netanyahu hükümeti berhava etti."
Gazze'de soykırım yapanların, Batı Şeria'yı ilhak etmekten bahsettiğini, Lübnan'a, İran'a saldırdığını, Suriye'yi, Irak'tan körfeze kadar tüm coğrafyayı tehdit ettiğini dile getiren Çelik, "Dolayısıyla, 'Ben savaşı ve katliamı daha geniş bir alana yayacağım' diyen bir şebekeyle herhangi bir arabuluculuk söz konusu olamaz." dedi.
Ömer Çelik, "Türkiye, barışçıl çerçevede faaliyet gösteren ve şimdiye kadar çeşitli şekillerde dışlanmış tüm Filistinli gruplara sahip çıktı, bundan sonrasında da Türkiye, Filistin davasının yanında olmaya, Filistin davasının temsilcilerinin her zaman yanında olmaya devam edecek." ifadesini kullandı.
"Yakın zamanda sınır ötesine kara harekatı planlanıyor mu?" sorusu üzerine Çelik, bölgedeki hareketliliği yakından takip ettiklerini söyledi.
Bölgede gelişmelerin son derece dinamik olduğunu ifade eden Çelik, "Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanımız tarafından verilen talimatlar çerçevesinde, talimat verildiği andan itibaren harekete geçecek şekilde sürekli tetiktedir ve sürekli olarak bu güncellenmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
"Buradaki en önemli hassasiyetimiz, sınırlarımızdan itibaren 30 kilometre derinliğin korunmasıdır. Türk sınırlarından 30 kilometre derinliğe kadar, Suriye ve Irak'ın içinde herhangi bir terör örgütü görmek istemiyoruz. 30 kilometre derinlikte bir yapılanma, bu şekilde bir faaliyet gördüğümüz anda bunu birinci derece tehdit sayarız ve buna karşı gereken harekat gerçekleşir.
Daha önce Fırat Kalkanı'ndan Zeytin Dalı Harekatı'na kadar bu 30 kilometrelik şerit ihlal edildiğinde, ileri gidilerek, burada birtakım terör devletleri, birtakım 'teröristanlar' kurulmaya çalışıyordu. Biliyorsunuz CHP adına dış politikayla ilgili konuşanlar, Mavi Vatan'ı eleştirirken, yapılan bu kara harekatlarını da eleştirdiler. Eğer bu kara harekatları olmasaydı, bugün burnumuzun dibinde, özellikle bu 30 kilometrelik alanda 'teröristan' diyeceğimiz, DEAŞ ve PKK'ya ait yapılanmalar fiili birer devletçik olarak var olmuş olacaktı. Silahlı Kuvvetlerin harekatı, bunları darmadağın etmiştir. O sebeple bu 30 kilometre derinlik meselesini çok yakından izlediğimizi ifade etmek isterim."