AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik MKYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na sert tepki gösteren Çelik, "CHP adına konuşan genel başkan çıkıp da '13 şehidin sorumlusu Erdoğan' dediği zaman bu doğrudan provokasyondur. Türkiye'de ana akım partilerin hiçbirinden böyle skandal bir cümle duyulmamıştır." ifadelerini kullandı.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik partisinin MKYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik skandal sözlerine sert tepki gösteren Çelik, "PKK terör örgütüne söyleyeceği sözü Türkiye Cumhurbaşkanına söylüyor. Vahim ve trajik bir sapmadır. Türkiye'nin terörle mücadelesini böyle hedef almak görülmemiş bir provokasyondur." şeklinde konuştu.
Çelik'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Terör örgütünü hedef göstermek, lanetlemek yerine dikkatleri başka yere çekmeye çalışıyorlar. Batı'daki bu çifte standardı çok gördük. Örneğin Türkiye'de DEAŞ saldırısı olduğunda Avrupa'nın önemli binalarına Türk bayrağı yansıtılıyordu. Ama PKK terörü olduğunda binalarına Türk bayrağını yansıttıklarını görmedik. PKK terör örgütünü estetize etmek gibi bir şeyleri var.
Bölgedeki Kürt çocuklarının geleceği onların hiç umurunda değil
PKK elverişli bir maşa. Birisi çıkıp Kürt çocuklarının geleceğini buraya bağlamak istiyor. Emin olun Kürt çocuklarının geleceğini buraya bağlayanların gözünde PKK'lıların yöneticilerinin hayatı bütün Kürt çocuklarının hayatından daha kıymetlidir. Böylesine bir katliam siyaseti yapıyor. Bölgedeki Kürt çocuklarının geleceği onların hiç umurunda değil.
Bütün bunlar olurken çıkıyor bu terör örgütü 'Bu katliamı biz yapmadık, Türk ordusu bombalamayı gerçekleştirirken oldu' derken baştan aşağı yalan söylüyor. Maalesef TBMM'de milletvekili siyaseti yapanlar bunu bir cinayet mekanizmasına çeviriyor. Orada şehitlerimizin naaşları alındıktan sonra, yapılan otopside de göründüğü gibi, bir bombalama ile vücut bütünlükleri dağınık değil. Sıkılan kurşunlarla hayatlarını kaybetmişler, şehadet mertebesine erişmişler.
Meşru konuşan kimselerin yapması gereken terör örgütünü lanetlemektir. O süslü, estetize edilmiş, kalabalıklaştırılmış, başka laflarla zenginleştirilmiş lafların önemi yok. Türkiye'de köklü bir parti olan CHP adına konuşan genel başkan çıkıp da '13 şehidin sorumlusu Erdoğan' dediği zaman Türkiye'nin terörle mücadelesine doğrudan saldıran provokasyondur.
Ana akım partilerin hiçbirisinden geçmişte böyle skandal bir söz duyulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'ne söylediği söz, PKK terör örgütüne söylenen sözlerden daha ağırdır. Bu üzerinde düşünülmesi gereken, üzüntü verici, vahim ve trajik sapma. Ne CHP'ye oy vermiş, gönül vermiş vatandaşlarımız böyle bir şeyi arzular ne de vatandaşlarımızın tamamı arzular. Bu görülmemiş bir provokasyondur. Siyasi ahlâkın, basiretin neresine sığar? Devlet adamlığının yerine girmiyorum, artık bunları geçtik, gittik.
Cumhurbaşkanımızın buna cevap verdiği zaman söylenen söz şu, Kılıçdaroğlu tarafından 'Ben şehitlerimizin hakkını savunmaya devam edeceğim'. Şehitlerin hakkını savunmak hepimizin boynunun borcudur. Burada şehitlerimizi öldüren terör örgütüne alan açan bir yaklaşım var. Terör örgütüne söylenecek laf Türkiye'nin devlet başkanına söylenirse böyle bir hak savunmuş olunur mu?
Tartışmamız gereken konu dünyaya demir yumruk gibi bir mesaj vermek olması lazımdı
Rakamlarla konuşmak doğru değil, fakat dünyanın her tarafında rehinelerin kurtarılmasında operasyonların riski çok yüksektir. Devlet hayatı açısından pek çok metot denendikten, hayatlarını kurtarmak için her türlü hassasiyet karşısında ortaya çıkan tablo karşısında tartışmamız gereken konu terör örgütünün bölgemizde yaratmaya çalıştığı derinliği yok etmek üzere bütün dünyaya demir bir yumruk gibi bir mesaj vermek olması lazımdı.
Burada bütün dünyaya karşı kabine, muhalefet, iktidar partisi, muhalefet partileri tek bir yumruk olarak nasıl mesaj veririz arayışı içerisinde olunmalıydı. Ama çıkıp da PKK terör örgütüne söylenecek laf Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına söylendiği zaman siyasi kıblesini kaybetmiş, bütün siyasi değerlerden boşalmış bir tabloyu önümüze getiriyor. Orada birtakım sorular soruyor. O soruların hangisi mantıklıdır, hangisi mantıksızdır cevap veririz.
Böylesine bir sapma, sapkınlık içine gireceksin ondan sonra şehitlere sahip çıkıyorum diyeceksin
Ama en tepeye 13 şehidin sorumlusu Erdoğan'dır diyerek Cumhurbaşkanını suçlayacaksın, böylesine bir sapma, sapkınlık içine gireceksin ondan sonra şehitlere sahip çıkıyorum diyeceksin. Bu siyaset hayatımızda görülmüş en büyük skandallardan bir tanesidir. Keşke sağlıklı bir değerlendirme, makul, akıllıca muhalefet edeceği yerle düşmanlık edebileceği yeri ayırt edebilen bir yaklaşım görseydik.
CHP'nin Kılıçdaroğlu tarafından bu hale düşürülmesi siyaset hayatı için iyi değil
Tabii ki muhalefet bir haktır, istediği meseleyi irdeleyebilir, hesap soruyorum diye birtakım argümanlar geliştiriyor olabilir. Ama siz yabancıların, birtakım düşmanlarımızın bile söylemediği şekilde Cumhurbaşkanını itham ederseniz. Katliam siyaseti yapanlarla aynı yerde durmak gibi bir durumdur bu. PKK terör örgütü 'Türk ordusu bombaladığı için oldu' diyor. Baştan aşağı yalan olduğu otopsi raporlarında gözüküyor. Onların misyonu bu. Ama bizim rakibimiz olsa da CHP'nin sayın Kılıçdaroğlu tarafından bu hale düşürülmesi siyaset hayatı için iyi değildir.
Sonuçta Türkiye terörle mücadelesini aynı irade ve kararlılıkla sürdürecektir. Son operasyonda kara desteği olmayan gerçekleştirilmesi örgütte yarattığı travmayı, sarsılmayı istihbarat örgütlerimiz takip ediyor. Bu ülkemize birilerinin sadece bir terör örgütünün saldırısı değil, bölgemizdeki haritaları değiştirmek isteyen, terör devletçikleri kurmak isteyen yürüten birilerinin bize karşı yürüttüğü bir vekalet savaşıdır. Türkiye Cumhuriyeti gereken cevabı en sert bir şekilde verecek. Kim ne derse desin bedeli ne olursa olsun sınırlarımızda bir terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz.
Bundan sonrasında arzu ederiz ki, terör konusunda Türkiye'nin tek ses vermesi konusunda daha sağlıklı bir yaklaşım duyalım.
ABD'nin son zamanlarda iki tane açıklamasına tepki gösterdik. Müttefikimiz olarak Türk demokrasisine saygı duymasını bekliyoruz. Türkiye'ye talimat, istikamet verir gibi açıklamalarını doğru bulmuyoruz. Türkiye'nin demokrasisine, yargısına saygı bekliyoruz.
Bu meselelerde 'eğer PKK terör örgütü yaptıysa' diye ifade kullanılmasıdır. ABD Dışişleri Bakanı tanıdığımız birisidir, tam da onun dışişleri bakanlığı döneminde böylesine bir açıklama yapılmış olması ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır. Eğer ile başlarsanız cümleye diğer söyledikleriniz hiçbir anlamı yoktur. Bu bizim hükümetimizin, silahlı kuvvetlerimizin beyanına inanmamak demektir.
Siz bu silahlı kuvvetlerin beyanına inanmazsanız müttefiklik ilişkisi nasıl sürdürülecek. Bununla ilgili beyanı 15 Temmuz gecesinde de gördük. Ne demişlerdi 'taraflara itidal tavsiye ediyoruz'. Biri devlet diğeri terör örgütü. Taraflara itidal tavsiye edilir mi? Daha sonra yapılan açıklamalar toparlayıcı nitelikteydi. Toparlayıcı bir dil kullanılmasını önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz. Öteki türlü kullanılan dil Türk-ABD ilişkilerini sabote edilmesi anlamına gelecektir.
PYD/YPG terör örgütü PKK'dan emir almaktadır
Biz de bu çerçevede bize saldıran terör örgütleri söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanımız da ifade etti, ama, fakat, lakin diyerek cümle kurulmasını kabul etmiyoruz. Ama kelimesi kullanıldığı zaman işin içine siyasi münafıklık giriyor. Burada net olarak şu da görülmüştür, son operasyon bir kere daha göstermiştir. PYD/YPG terör örgütü PKK'dan emir almaktadır. Organik ilişki bile demeyeceksiniz, aynı şeydir. Amerikalı dostlarımız orada terör örgütünün nasıl hareket ettiğini avuçlarının içi gibi biliyorlar. Sonradan söylenen toparlayıcı ifadeleri makul buluyoruz.
Akdeniz ülkesi ve bu sorunların merkezi olan Türkiye Cumhuriyeti niye davet edilmemiştir?
Doğu Akdeniz'le ilgili olarak istikşafi görüşmelerin başlamasının doğru değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştik. Miçotakis dostluk forumu adı altında bir toplantı gerçekleştirdi. Soru şudur; Akdeniz ülkesi olan, bu sorunların merkezi olan Türkiye Cumhuriyeti niye davet edilmemiştir. Kuzey Kıbrıs Rum kesimindeki toplantıda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti niye yoktur? Herhangi bir soruna çözüm bulunması mümkün değildir. Netice itibariyle orada Yunanistan Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamalar Türkiye'ye dönük olarak husumet üreten yaklaşımlardır.
Yunan-Rum ikilisinin Türkiye'nin karşısında olan devletleri yanında yer alarak bir hayal kuruyorlarsa , bu hayalin adım atmasına müsaade etmeyiz, bu hayalin kabusa döndüğünü bildirmek isteriz. Türkiye orada uluslararası bir konferans önerdi. Samimi ve kapsayıcı işbirliği için bölge, kıyıdaş ülkelerin katılımıyla böyle bir konferansın düzenlenmesi gerektiğini sayın Cumhurbaşkanımız ifade ettiler. Yunanistan buna yanaşmazken dostluk forumu adı altında kendi maksimalist çıkarları için kullanırsa bu AB'nin Akdeniz için birlik projesini sabote eden bir şeydir.
Türkiye ile işbirliği, dostluk, kazan kazan temelinde, KKTC ile işbirliği doğru sonuçlar doğurur. Yunan sahil birliği, Frontex'in göçmenlerin botunu batırarak, Türkiye'ye iterek yaptığı şeyler o insanları öldürmeye dönük teşebbüstür. İçişleri Bakanlığımız, sahil güvenliğimiz bunları sık sık açıklıyor. Bu konularda hiç kimse insan hakları vermeye kalkmasın, Fransa'da hava sıcaklığı düşünce oradaki göçmenler elbiselerini yakmaya çalışmıştır.
MKYK toplantımızda ilerleyen kongre süreçlerimizi de değerlendirdik. Kadın ve gençlik kolları kongreleri konusunda bilgi alındı. Bu çerçevede toplantımız devam ediyor."