Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 bin kişinin aynı anda ibadet edebileceği Hala Sultan Camisinin açılış töreni ile ilk yurt dışı ziyaretine Azerbaycan'dan sonra Kıbrıs’ta devam edecek. Buradan verilecek ilk mesaj Kıbrıs’ta bir oldubittiye izin verilmeyeceğinin açık bir göstergesi olacak. Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, enerji denkleminde Türkiye’yi pasifize etme arayışlarının Türkiye’nin desteği alınmadan havada siyasi söylem olarak kalacağını ifade etti. Mısır’ın da ilk etapta dâhil olacağı bir sıcak gerilimin deniz alanlarında da olacağını vurgulayan Gözügüzelli, “Türkiye kendi kıta sahanlığı alanında zaten hidrokarbon faaliyetlerinde bulunmakta ve yakında FATİH sondaj gemisi devreye konacak” açıklamasında bulundu.
Türkiye, 24 Haziran seçimleri sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim zaferiyle yeni hükümet sistemine de geçiş yapmış oldu. Yeni dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bekleyen en dikkat çekici konuların başında Kıbrıs merkezli Doğu Akdeniz bölgesi geliyor. Erdoğan ilk yurt dışı ziyaretlerini bugün Azerbaycan ve KKTC'ye gerçekleştirecek. KKTC’ye gerçekleştirilecek ilk ziyarette 6 bin kişinin aynı anda ibadet edebileceği Hala Sultan Camisinin açılış törenine katılacak. Buradan verilecek ilk mesaj Kıbrıs’ta bir oldubittiye izin verilmeyeceğinin açık bir göstergesi olacak.
Kıbrıs’ta yeni süreç başlıyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs ziyareti geleneksel bir ziyaretin ötesinde Türkiye’nin yeni dönemine dair izleyeceği proaktif tutumun da ilk işareti olacak. Zengin hidrokarbon yataklarının keşfiyle enerji savaşlarının da merkezinde yer alan Kıbrıs’ta Türkiyesiz bir çözümün mümkün olmayacağı tüm yönleriyle taraflara hem denizlerde hem de diplomasi masasında anlatılmaya devam edilecek.
Değişim Kıbrıs Türklerinin lehine olacak!
“Türkiye Kıbrıs’ta deniz üssü açacaktır”
“Rumlar ve destekçileri oldukça rahatsız”
Yani bunun anlamı taviz beklenmesin demektir” açıklamalarında bulundu.
“Kıbrıs'a getirilen su Rumlar için büyük sancıdır”
Gözügüzelli, “Bakınız İsrail, Filistin, Suriye ve Ürdünlüler su sebebi ile ihtilaf halindeler. Mısır Nil nehrini kontrol etmek istiyor, Libya büyük suni göl ile su sıkıntısını gidermeye çalışıyor. Irak ise Dicle nehrinin yönünü değiştirme çabaları var. Yunanistan Archelos nehrinin yönünü değişiyor. Türkiye zaten su kaynakları ile ayrıca güç sahibi ve doğal tehdit görülüyor. Tüm bu çerçevede KKTC’ye getirilen su, ilerleyen zamanlarda bölge ülkelerine boru hatları ile taşınması durumu olacaktır. Bu durum KKTC egemenliğine daha da ivme katacak bir durumdur. Nitekim, KKTC ye gelen suyun yarattığı stratejik gücün enerji diplomasisi yolu ile bölge devletleri ile ilişiklilerinde yeni kapılar açacak bir projedir. Kıbrıs Türkü getirilen sudan memnundur ancak bundan rahatsız olan Rumlar için büyük sancıdır” ifadelerini kullandı.
Enerji mücadelesinde yeni dönem
Akdeniz’de Türkiye için iki önemli konu olduğunu vurgulayan Gözügüzelli, “1-Kendi kıta sahanlığı yani deniz yetki alanlarının korunması, 2-Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerinin korunması” diyerek şu açıklamalarda bulundu:
“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 2003’te Mısır ile sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması yapması ardından Türkiye Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne (BMGS) itirazını Turkuno/2004 notası ile bildirmiştir, yapılan anlaşmada kendi kıta sahanlığının batısının ihlal edildiğini ve adada tek bir otorite olmadığını en baştan kayıtlara geçirmiştir. 2007 yılından itibaren GKRY bugüne kadar 3 ihale açarak ilan ettiği sözde 13 blok içinde uluslararası şirketlere ruhsatlandırmalar yapmıştır. Bunu Kıbrıs Türklerinin rızasını almadan ve Türkiye’nin deniz alanlarındaki haklarını dikkate almadan yapmıştır. Hatta Lübnan’ın deniz sınırları bile GKRY-İsrail arasında 2010’da ilan edilen sözde MEB ile 840km2 alan ihlal edilmiştir. Yani atılan adımlarda komşu ülkelerin hakları göz ardı edilerek yarı kapalı bir deniz bölgesinde keyfi sınırlandırma çabaları ile sürmüştür.
- Bunların karşısında Türkiye’nin 2011 yılında önce KKTC ile Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması yapması hemen birkaç gün sonra KKTC Ekonomi Bakanlığı ve TPAO arasında kar payı esasında ruhsatlandırma antlaşması yapılarak A,B,C,D,E,F,G olarak belirlenen deniz bloklarında ki bu bloklar güneye de inmektedirTürkiye’nin haklarımızın korunması yönünde kararlı duruşunu göstermektedir.
Hatta son ENI şirketinin 3. Parselde sondajına müsaade etmeyen TDK’nin müdahalesi bu kararlılığın somut göstergelerinden biri olmuştur.
"Türkiye’yi pasifize etme arayışları havada siyasi söylem olarak kalacak"
Mısır’ın 1960’lardan beri enerji faaliyetleri yürüten bir ülke olduğunu ifade eden Gözügüzelli, Mısır’da Son Zohr yatağından ayrı sahalarda da keşfedilen doğalgaz kaynaklarının enerji potansiyelinin fazla olduğu açıkladı.
Ancak önemli olan noktanın, bu kaynakların Avrupa’ya nasıl taşınacağı meselesi olduğunu vurgulayan Gözügüzelli, “Bunun için East-Med projesi ortaya kondu ve geçeceği güzergâh içerisinde Türk kıta sahanlığı olduğunu görüyoruz. Ayrıca EuroAsia ve EuroAfrica Enterkonnekte kablo ağı projeleri bir anda oluşturuldu ve anlaşmalar yapıldı. Hem de 2018 başında. Her iki kablo ve boru hattı projesi de Türkiye kendi sahalarından geçirilmesi hedefleniyor” dedi.
Gözügüzelli, “Bu noktada Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (BMDHS) göre 79(3) fıkrasını yani döşenmesi istenen kablo/boru hattında mutlaka Türkiye’ye bilgi verilmesi ve rızası alınması gerektiği bir durum söz konusu. Şayet bu olmazsa Türkiye buna rıza göstermeyecektir, göstermemelidir de. İlgili taraflar hem 79(3),hem de madde 300 gibi unsurların ihlal etmektedirler. Bu durum uluslararası hukukun açıkça ihlal edildiğini de göstermektedir. Dolaysıyla enerji denkleminde Türkiye’yi pasifize etme arayışları Türkiye’nin desteği alınmadan havada siyasi söylem olarak kalacaktır” açıklamalarında bulundu.
Türkiye ve münhasır ekonomik bölge sorunu
Türkiye’nin Kıbrıs’ta Münhasır Ekonomik Bölge, sürecine ilişkin açıklamalarda bulunan Gözügüzelli, “İlk olarak MEB rejimi ile Kıta sahanlığı rejimi farklıdır. Türkiye MEB ilan etmedi diye Akdeniz elinden alındı kimse diyemez. Türkiye’nin komşuları ile MEB ilan etmesi için evvela Türkiye’nin deniz yetki alanları üzerine diğer komşularla ihtilaf arz edecek taleplerin olmaması gerekir. Akdeniz’de böyle bir tablo yok. Suriye konusu malum. Yunanistan-GKRY ile ihtilaf sürüyor. Kıbrıs anlaşmazlığı ortada. İsrail-Filistin(Gaza),İsrail-Lübnan deniz anlaşmazlığı dış ve yan sınırların belirlenmesinde halen gerçekleşmedi. Tüm bunları yok sayan GKRY ben anlaştığım ülkeler ile Akdeniz’i parselliyorum derse, karşısında tabi ki Türkiye’yi bulacaktır. Ayrıca MEB ikili anlaşma ile ilan edilen ve BMGS’ne tevdi edilmesi gereken bir durum iken kıta sahanlığı ab initio ve ipso facto ilkesi gereği doğal haktır, ilan gerektirmez. 200 millik Türkiye’nin kıta sahanlığı Akdeniz’de mevcuttur” dedi.