Ukrayna’da küresel hesaplaşma

00:008/12/2021, Çarşamba
G: 7/12/2021, Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Rusya ve Ukrayna arasında son günlerde tırmanan gerginlik başta taraf ülkeler olmak üzere bölgedeki ülkeleri tedirgin etmektedir. Zengin kömür madeni yatakları ve sanayisi ile Ukrayna için kritik bir alan oluştururken, uzay ve havacılık sanayii ile savunma sanayiinin bu bölgeden yapılan üretimlerle karşılanması, Rus tanklarının yapımında kullanılan özel bir demir cevherinin bu bölgede işlenmesi, Rus savaş helikopterlerinin motorlarının bu bölgedeki fabrikalarda yapılıyor olması Rusya için kritik önemi haiz bir alan oluşturmaktadır.

Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe
/ Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi

Rusya ve Ukrayna arasında son günlerde tırmanan gerginlik başta taraf ülkeler olmak üzere bölgedeki ülkeleri tedirgin etmektedir. Bu gerginliğin temelinde sadece Ukrayna ve Rusya arasındaki ihtilaflı Donetsk ve Lugansk illerinin oluşturduğu Donbass bölgesi yer almamaktadır. Donbass bölgesinin hem Rusya hem de Ukrayna açısından ekonomik değeri oldukça yüksektir. Zengin kömür madeni yatakları ve sanayisi ile Ukrayna için kritik bir alan oluştururken, uzay ve havacılık sanayii ile savunma sanayiinin bu bölgeden yapılan üretimlerle karşılanması, Rus tanklarının yapımında kullanılan özel bir demir cevherinin bu bölgede işlenmesi, Rus savaş helikopterlerinin motorlarının bu bölgedeki fabrikalarda yapılıyor olması Rusya için kritik önemi haiz bir alan oluşturmaktadır.

İKİ KRİTİK BÖLGENİN TARİHİ ARKA PLANI

Rusya ve Ukrayna arasındaki bu zahiri sebeplerin ve politikaların dışında, bir de Rusya ve Batılı ülkeler arasındaki tarihsel gelişmeler yatmaktadır. Akademik çalışmalara konu olan disiplinlerden “Tarih” ve “Siyaset Bilimi” disiplini arasında oldukça yakın ilişki bulunmaktadır. Tarih disiplini geçmişte meydana gelen olayları olduğu gibi tespit ederek açıklarken, siyaset bilimi bu olayları neden-sonuç ilişkisi içinde inceleyerek çıkarımlarda bulunur ve siyaset yapıcılara öneriler sunar. Ukrayna-Rusya krizini bu açıdan irdelemenin doğru sonuca ulaştıracağını düşünerek, bölgenin tarihine baktığımızda Rusya içlerine doğru Batılıların üç büyük taarruz gerçekleştirdiğini görmekteyiz.

Bunlardan birincisi 12 Haziran 1812 tarihinde Fransa İmparatoru Napolyon’un Rusya seferidir. Napolyon Rusya seferinde bugünkü Litvanya’nın başkenti olan Vilnius üzerinden hareket ederek Minsk ve Simolensk istikametinde taarruz etmiştir. Bu güzergahın bugün Belarus’un başkenti Minsk’i kapsadığı görülmektedir. Dolayısıyla bu istikamet ve bölge Rusya için hayati önemi haiz olup tehdit içermektedir. Yine 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasındaki Osmanlı Rus savaşında Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya ordularının Kırım üzerinden Rusya’ya karşı saldırması Kırım bölgesini ve dolayısıyla Karadeniz’i Rusya için önemli kılmaktadır.

Bununla birlikte İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in 22 Haziran 1941 tarihinde Alman ordularını Rusya içlerine doğru taarruza sevk ettiğinde ana taarruz güzergahı Kiev olmuştur. Bu istikametin askeri anlamda zırhlı birlik harekâtına uygun olması ve Ukrayna bölgesinin ekonomik değeri, Alman politikacıların bu bölgeyi en öncelikle elde edilmesi ve Moskova’nın düşürülmesinde önemli bir alan olarak görmelerine neden olmuştur.

Yakın tarihte iki Almanya’nın birleşmesi görüşmelerinde Sovyetler Birliği Lideri Gorbaçov’un Batılı liderlere Belarus ve Ukrayna coğrafyasını kastederek bu bölgelerin kendileri için hayati önemi olduğunu ve bu bölgelere yanaşmamalarını söylemesi tarihsel olaylarla beraber düşünüldüğünde iki coğrafyanın Rusya açısından kritik olduğunu açıklamaktadır.

TÜRKİYE’NİN ARABULUCULUĞUNA İHTİYAÇ VAR

Tarihte meydana gelen bu olayları iyi okuyan Rus politikacılar dersler çıkararak Batılı ülkelerin bu coğrafyalarda politika üretmesine sert tepkiler vermektedir. Bu krizle ilgili olarak Rus yetkililerin kesin ve kararlı verdiği tepki, Ukrayna’nın NATO üyesi olmasının savaş sebebi sayılacağı hususudur. Bu konuyla ilgili konuşan Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin; NATO’nun askeri altyapısını Ukrayna’da genişletmesinin Rusya için “kırmızı çizgi” olduğunu belirtmiştir. Yine Rusya son günlerde Belarus üzerinden göçmen ve mülteci politikası üreterek Avrupa Birliği ve NATO’ya karşı tepki politikaları üretmektedir.

Rusların bu tepkisine karşı NATO üyesi olan eski Varşova Paktı üyeleri Bulgaristan ve Romanya’nın, Rusların muhtemel yayılmacı politikalarından çekinerek NATO ve Avrupa Birliğine yaslanması, ABD’nin Rusya’yı “Yeşil Kuşak” projesinin alternatifi olarak güneyden Bulgaristan-Romanya-Ukrayna-Gürcistan vasıtayla yeniden çevreleme politikası üretme çabası Batılı ülkelerin Rusya’ya karşı tepkisi olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu gelişmeler bölgede taraflar arasında güven bunalımını ortaya çıkarmıştır.

Türkiye bu krize müdahil olmak zorundadır. Hem Rusya hem Ukrayna hem de ABD ve Batılı ülkelerle olan ekonomik ve siyasi ilişkileri bakımından bölgenin istikrarının bozulmaması gerekmektedir. Özellikle Karadeniz’de Türkiye’nin doğalgaz kuyularının keşfi ve üretim aşamasına gelinmesi Karadeniz’de muhtemel sıcak çatışmaların Türkiye aleyhine sonuçlar doğuracağı muhakkaktır. Aynı zamanda taraflar arasındaki muhtemel bir çatışmada Karadeniz barış ortamının sigortası olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Batılı devletler tarafından zorlanacağı ve bunun Türkiye-Rusya ve Türkiye-NATO ülkeleri arasında sorunlar yaratacağı muhtemeldir.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapmak istediğine ilişkin açıklaması oldukça kıymetlidir. Türkiye taraflar arasında sözü dinlenen bir ülke durumundadır. Aynı zamanda Cumhurbaşkanının hem Rusya hem de Ukrayna Devlet Başkanları arasındaki diyaloğu dostane ve liderler üzerindeki etkisi oldukça yüksektir. Sayın Cumhurbaşkanının bölge ülkeleri ve liderleri üzerindeki olumlu imajı ve etkisi Karadeniz’in barış ve istikrarlı ortamının devamı açısından fırsattır ve Türkiye hem kendisi için hem de bölge barışı için bu krizde aktif rol alarak arabulucu rolü üstlenmelidir.

#Rusya
#Ukrayna
#Donetsk
#Lugansk
#Napolyon