Bugünlerde gündemin sıcak konularından biri, ‘yerli ve milli işletim sistemi’ sloganıyla yola çıkılan Pardus projesi. Kritik teknolojilerde dışa bağımlılık ve bunların yerli alternatifleriyle değiştirilmesi meselesi devlet kurumlarıyla birlikte vatandaşların da ilgi alanına girmeye başladı. ‘İşletim sistemi’ ve ‘yazılımlar’ bahsi o denli önemli ki, güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren sanal aparatları yerlileştirme gündemi kaçınılmaz şekilde kapımızı çalıyor artık.
İşletim sistemi ve yazılım denince belki birçoğumuzun aklında net bir şey canlanmıyor ve bu konuda dışa bağımlılığın ne gibi kötü sonuçlar doğurabileceği hakkında fikir sahibi değiliz. Artık hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen bilgisayarlar ve mobil cihazlar -ki aslında bunlar da birer bilgisayardır- genellikle ‘akıllı’ olarak nitelendirilirler ama gerçekte o kadar akıllı sayılmazlar. Bilgisayarlar kendilerine söylenen şeyleri harfiyen yerine getiren makinelerdir. Yazılım ise bilgisayarlara ne yapmaları gerektiğini söylediğimiz talimat listeleridir. Bilgisayar virüsleri de aslında birer yazılımdır ve gündelik olarak kullandığımız yazılımlardan en büyük farkları, bilgisayarımıza normalde bizim istemeyeceğimiz şeyleri yapmasını söylemeleridir. Bütün verilerimizi ve birçok kritik işimizi emanet ettiğimiz bilgisayarlar zaman zaman ‘virüs’ ya da ‘zararlı yazılım’ denen bu kötü amaçlı kod listelerine boyun eğerler. Sadece bu bile onların sandığımız kadar akıllı olmadıklarını gösterir.
Ya bizim güvendiğimiz işletim sistemleri bizden habersiz istemediğimiz şeyler yapıyorlarsa? Ya okuyamadığımız makine kodları içinde başkalarına hizmet eden bölümler varsa? Ya bu yazılımları geliştiren şirketler/ülkeler, en zor anımızda kendi çıkarları için bunları bize vermekten vazgeçerlerse? Ya en gizli bilgilerimizi güvendiğimiz bu işletim sistemleri bilgimiz dışında arka kapılardan ‘evi arıyor’ ve sırlarımızı düşmanlarımızla paylaşıyorsa? Hülasa, bizim kontrolümüzde olduklarını sandığımız bilgisayarlar aslında başkalarının kontrolündeyse... Bu, hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğinden emin olamayacağımız bir felaket senaryosu.
‘Açık kaynak yazılım’ denen şeyi belki de duymuşsunuzdur. İşte tam da bu gibi tehlikelerin önüne geçmek ve zincirlerimizi kırmak için imdadımıza yetişiyorlar. Elimizde sadece okuyamadığımız makine kodu değil, aynı zamanda makine koduna dönüştürülmeden önceki ‘açık’ halinin, yani kaynak kodunun da bulunduğu yazılım ‘açık kaynak’ yazılımdır. Açık kaynak yazılımlar genellikle dünya çapındaki büyük yazılım geliştirici topluluklarının gönüllü katkılarıyla ortaya çıkarlar ve bir şirkete değil insanlığa aittirler. Bu yazılımların kaynak kodları insanlar tarafından denetlenebilirler ve fark edilmeden bilgisayarlarımıza kötü niyetli talimatlar vermeleri pek imkan dahilinde değildir. Bu, kısaca ‘şeffaflık’ demek.
Yani artık elimizde hem kola var hem de şu çok gizli tutulan formülü. Bu yüzden ‘acaba içtiğim şeyin içinde ne var?’ gibi sorular sormamıza gerek kalmıyor. Şüphelenmek yerine formülü kullanarak içeceğimizi kendimiz üretebiliriz. Üstelik formülde yapacağımız değişikliklerle tadını zevkimize göre değiştirebiliriz ve bunun için istediğimiz malzemeyi kullanabiliriz. Hiç kimseye, sadece kendisinin sattığı bir şey için bağımlı değiliz.
İşte bu yüzden açık kaynak bir işletim sistemi ve yazılım projesi olan Pardus, özellikle kamu ve askeri alanda elimizi güçlendirecek, gizlilik ve güvenliği en üst seviyeye taşıyacak, bu alanda dışa bağımlılığımızı ortadan kaldıracak çok önemli başka bir ‘çılgın proje’. Üstelik tamamen ücretsiz. Yani ticari firmaların geliştirdiği yazılımlar için yurt dışına akıttığımız milyonlarca dolarlık lisans bedellerini de ödemek zorunda değiliz. Bununla da kalmıyor; kendi ihtiyaçlarımıza göre özelleştirip geliştirebiliyoruz.
Pardus, tüm bu avantajlarıyla pembe bir tablo çiziyor gibi görünse de önünde hafife alınmaması gereken engeller var. Maalesef ‘Pardus göçü’ denen süreç, bir bilgisayardaki eski işletim sistemini Pardus’la değiştirmekten ibaret değil. Bu gerçeği baştan kavrayabilmemiz büyük önem taşıyor. Zira bunu bilirsek meselenin çözümü için ilk adımlarımızı sağlam atmış olacağız. Çünkü bir işletim sistemi tek başına bize çok fazla işlev sağlayamaz. Genellikle ek yazılımlara ihtiyaç duyarız. Örneğin çektiğimiz fotoğrafları düzenleyebilmek için ihtiyaçlarımıza uygun bir yazılım yüklememiz gerekecektir.
Eski işletim sistemimizden biraz farklı bir kimyası olduğu için, bildiklerimizin önemli bir kısmı da artık işe yaramayacaktır. Bu da eğitim ihtiyacı ve daha başka diğer sorunların başgöstermesi demektir. Elbette ki her büyük dönüşümde olduğu gibi Pardus göçünde de birçok zorluklar yaşanacaktır. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı önemli hususları birkaç başlıkta özetleyelim.
Özellikle kamu kurumlarındaki göç sürecinin tüm yükünü taşıyacak olan teknik personelin bu yeni sistemin kurulumu, yapılandırılması konusunda eğitilmesi belki de bu işin ilk ve en önemli adımlarından biri. Üstelik bu personelin büyük bir kısmının, göç süreci sonrasında da sürekli olarak son kullanıcılara teknik destek sağlamaları gerekecektir. Daha kısıtlı da olsa eğitim programları son kullanıcıları da kapsamalıdır. Teknik eğitimlerin de ötesinde özellikle yönetim kadrolarının projenin önemi konusunda bilinçlendirilmesi sürecin daha rahat işlemesini sağlayacaktır. Ayrıca milli eğitim sistemi ve yüksek öğrenimde yapılacak bazı müfredat değişiklikleri ile gençlerimiz ticari firmaların ücretli ve lisanslı teknolojilerini öğrenmek yerine açık kaynak ve açık standartları öğrenip kavrayacak, bu da orta-uzun vadede işleri kolaylaştıracak ve kaynaklarımızın küresel yazılım şirketlerine akmasının önüne geçecektir. Bu süreci hızlandırmanın belki de en akıllıca yolu, zaten bu eğitime sahip olan iş gücünden faydalanmak olacaktır. Ülkemizde açık kaynak işletim sistemleri ve yazılımlar konusunda yetişmiş ciddi bir nitelikli iş gücü potansiyeli var. Bu alanda yeni istihdam alanları açarak bu potansiyelden faydalanmak yapılacak en akıllıca işlerden biri olacaktır. Üzerinde yazılım bulunmayan bir işletim sistemi pek işimize yaramaz. Neyse ki Pardus’ta hemen herkesin gündelik ihtiyaçlarını karşılayacak yazılımlar kurulu olarak geliyor. Dahası, her ihtiyaca çözüm getiren sayısız yazılımı da Pardus’un yazılım deposundan ücretsiz olarak kolayca indirip kurmamız mümkün. Yine de yeni geliştirilecek yazılımların Pardus üzerinde de çalışabiliyor olması bu ekosistemin büyümesine ve seçeneklerin artmasına önemli katkı sağlayacaktır. Zira ekosistem ne kadar zenginse o kadar caziptir.
Pardus’a göç eden son kullanıcıların belki en çok sıkıntı çekecekleri durum, alışkın oldukları eski yazılımları burada da aynen bulamayabilecekleri ihtimali olacak. Bunlar, alternatif açık kaynak yazılımlar kullanılması ile çözülebilir gibi görünse de eğitimin alacağı zaman yüzünden bu sürecin belki de en zor adımını oluşturacaktır. ‘Sanallaştırma’ yöntemiyle eski yazılımlarımızı Pardus üzerinde kullanmamız teorik olarak mümkün gibi görünebilir ama aslında bu, düşülmemesi gereken bir tuzaktır. Bu yöntem hem bağımlılığımızı sonlandırmaz hem de kullanıcı deneyimi, stabilite ve performans açısından kötüdür. Bu sebeplerden dolayı yeni geliştirilecek yazılımların Pardus uyumlu olması ve kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için yazılım geliştiricilerin desteklenmesi ve topluluk desteğinin alınması büyük öneme sahip görünüyor.
Pardus’a göç planı yapan kurumların bundan sonraki donanım ve yazılım temin süreçlerinde ‘Pardus uyumluluğu’nu bir ön koşul olarak araması olmazsa olmazlardan biri. Her ne kadar donanım konusunda Pardus size neredeyse hiç sorun çıkarmayacak olsa da bu konuda yine de dikkatli olmak gerekiyor. Yazılım temin süreçlerinde de Pardus uyumluluğu vazgeçilmez bir kriter olmalı. Alınan yazılımların Pardus ile uyumlu çalışmaması, göç sürecini başarısızlığa uğratabilecek tehlikeli bir durum. İtiraf etmek gerekir ki tüm ülke çapındaki sayısız bilgisayar, sunucu sistemleri ve kullanıcıdan oluşan karmaşık bir yapıda bu göç sürecini başarıyla tamamlamak çok zor bir iş. Süreci en az kayıpla atlatmak adına doğru stratejiler belirlemek için mutlaka profesyonel yardım alınmalı. Projeyi sadece yönetim kadrolarının belirleyeceği stratejilerle hayata geçirmek pek mümkün olmayacaktır. Çünkü Pardus göçü, burada anlatılamayacak kadar çok teknik detay içeriyor; bu nedenle doğru stratejileri belirlemek için kesinlikle liyakat sahibi, yetişmiş kadroların tecrübesine başvurmak gerekiyor.
Böylesine kapsamlı bir dönüşüm elbette kolay olmayacaktır. Bazen kullanıcılar yeni işletim sistemine alışmakta zorlanacak, bazen de işler eskisinden daha uzun sürecektir. Bu gibi zorluklar genellikle insanları eski alışkanlıklarına yöneltecektir. Karşımıza çıkacak bu sorunların üstesinden gelebilmek için ihtiyacımız olan belki de en önemli şey ‘kararlılık’. Aslında sorunların hepsinin üstesinden gelebilecek birikime sahibiz. Bunun farkına varıp, zorluklar karşısında pes etmek yerine doğru kadrolarla çalışarak onların birikimden faydalanmak ve süreci canlı tutmak bizi başarıya ulaştıracaktır. Böyle yaptığımız takdirde çözümü zor gibi görünen sorunlar hızla ortadan kalkacaktır.
Burada en büyük pay, tabii ki siyasi iradeye düşüyor. Kararlı bir duruş, gerekli düzenlemelerin kısa sürede hayata geçirilmesi, gerekli teşviklerin sağlanması, istihdam alanlarının açılması ve bu projenin her ihtiyacı için gerekli bütçenin ayrılması yine olmazsa olmazlardan. İşletim sistemi ve yazılım lisansları için ödenen bedellerin artık elimizde kalacağını da düşünürsek, bu paranın Pardus projesinin çeşitli katmanlarına yönlendirilmesinin de önemli bir katkı sağlayacağını söyleyebiliriz.
Şunu net bir şekilde ifade edebiliriz ki; Türkiye olarak biz kesinlikle “Milli İşletim Sistemi” Pardus projesini başarıya ulaştıracak her türlü imkâna sahibiz. Eğer gücümüzü boşa harcamaz, gerçek mânâda liyakatli ve yetişmiş iş gücünden faydalanarak doğru adımları kararlı bir şekilde atarsak, devrim niteliğindeki bu projeyle dünyaya örnek olacak büyük başarılara imza atabiliriz. Yeter ki yılmayalım, kararlı olalım ve ne tür zorluklarla karşılaşacağımızı bilelim.