Ağustos ayı Türk milleti için zaferlerle dolu bir aydır. Bunlardan ikisi vardır ki çok derin manaları haizdir. İlki Anadolu’yu yeni bir Türk yurdu yapan Malazgirt Meydan Savaşı ile elde edilen şanlı zaferdir. Bu zaferle Anadolu’nun kapıları açılmış ve devletin temeli atılmıştır. İkincisi, Başkumandanlık Meydan Savaşı’dır. Bu zafer sonucunda, “Türklerin vatan ve millet bütünlüğü sonsuza dek bu topraklarda yaşayacaktır” düşüncesi tüm emperyalist güçlere kabul ettirilmiştir.
Yedinci asrını yaşayan Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı sonunda varlığının en büyük yaralarından birini aldı. Çanakkale ve Kût’ül-Amare’de büyük zaferler kazanmasına rağmen Mondros mütarekesi ile teslim olduğunu beyan etti. Avrupalı güçlere Türkleri zapturapt altına almak için 1071’den beri bekledikleri fırsat doğdu. Türkleri tüm Anadolu’dan sürmeyi hedefleyen Avrupalı güçler, bu projeyi İngilizlere bırakmış görünüyordu. İngilizler ise diğer sömürge topraklarında yaptıkları gibi doğrudan savaşarak değil, başkalarını İngiliz çıkarları doğrultusunda savaştırarak kazanma yolunu seçti ve Yunanistan’ı devreye soktu. Aşırı Yunan milliyetçilerine yeni bir saldırganlık fırsatı çıkmıştı. 1821’de büyük devletlerin arkasına sığınarak başlattıkları bağımsızlık savaşından sonra sürekli genişleyen bir ülkeleri vardı. Bizans İmparatorluğu’nu canlandırma umudu ve Anadolu Yarımadası’nı ele geçirme hayali ile 15 Mayıs 1919’da İzmir’e, İngilizler himayesinde çıkartma yaptılar ve Türk topraklarını Batı Anadolu’dan başlayarak işgale giriştiler.
Türk milleti, tarih sahnesinde rol aldığı binlerce yıllık şanlı geçmişinin en kara günlerinden birine muhatap olurken Mustafa Kemal Paşa etrafında kenetlendi. 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan tüm dünyaya yeniden dirilişin mesajı verildi. Sivas ve Erzurum Kongreleri ile Kurtuluş Savaşı’nın yol haritası belirlendi. Topyekûn verilen mücadelede İnönü savaşlarından sonra, Mustafa Kemal Paşa başkomutan olarak ordunun başına geçti. Sakarya Nehri’nin doğusuna yerleşen Türk ordusu, Yunan güçlerini Anadolu içlerine çekerek onlara tarihi derslerden birini daha verdi. Yüzyıl önce tam 21 gün süren Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusu büyük bir mağlubiyet almıştır. Buna rağmen Anadolu’yu işgal hayallerini sürdüren Yunan genelkurmayı, Afyon-Eskişehir hattına çekilerek toparlanmaya çalıştı. Onlara bu fırsatı tanımayan Mustafa Kemal Paşa 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’u başlatarak 30 Ağustos’ta Türk Milleti’ne tarihinin en şanlı zaferlerinden birini kazandırdı. 9 Eylül’de İzmir’de düşmanın can havliyle kendisini denize atması bir hayalin sonudur. Türkler açısından ise 1919-1922 yılları arası, bir varlık yokluk mücadelesi devridir. Bu devir Türk tarihinin önemli bir dönüm noktasını Türk milletinin başarıyla geçtiğine işaret ettiği gibi savunulan toprakların Türklerin öz yurdu olduğunu da tüm dünyaya ilan etmiştir.
Büyük Taarruz şehitliğindeki bir anıt Türklerin vatan toprakları için verdikleri mücadelenin adeta bir tasviridir. Kitabede şu ifadeler yer almaktadır:
“Oğlu Mehmet 8 yaşında iken 1912 yılında Balkan Savaşı’na katılan; Galiçya, Hicaz, Yemen ve Kafkasya Savaşları’nda cepheden cepheye 11 yıl koşarak çarpışan, Doğu Cephesi’nden Kurtuluş Savaşı’na katılan ve Dumlupınar Başkomutan Meydan Muharebesi’nde 19 yaşındaki alay sancaktarı oğluyla karşılaştıktan sonra 31 Ağustos günü şehit düşen Çetmili Kara Ali Çavuş’un muhteşem destanıdır. Oğlu Kahraman Onbaşı Mehmet 9 Eylül’de İzmir’e giren birliğin başında şehit olmuştur. Yüce kahramanları şükranla anıyoruz.”
Çetmili Kara Ali Çavuş 8 yaşındaki oğlunu geride bırakarak 1912’de vatan topraklarını savunmak için 11 yıl boyunca cepheden cepheye koşmuştur. 19 yaşında tığ gibi bir delikanlı olan oğlunu evinde değil Dumlupınar cephesinde görmüştür. Hasretle kucaklaşan baba-oğul vatan için aynı cephede buluşmanın mutluluğunu yaşamışlardır. Evladını kısa süre de olsa bağrına basan Baba Çetmili Kara Ali Çavuş çok sevinçlidir. Ancak bu mutluluğu saldırgan Yunan ordusundan gelen bir kurşun bozmuştur. Yiğit oğlu ile birlikte 30 Ağustos’ta kazandıkları zaferden bir gün sonra toprağın kara bağrına şehit olarak düşmüştür. Kahraman oğlu Mehmet Onbaşı ise, 9 Eylül’de İzmir’e giren kendine bağlı askerlerin başında iken şehit olmuştur. Şairin “Ey şehitoğlu şehit” dediği Mehmetçiklerden birisi de bu kahraman Mehmetçik’tir. Ruhu şad olsun.
Sultan Alparslan’dan bugüne kadar Türk milleti bu ayda sayısız zaferler elde etti. 1071 Malazgirt, 1473 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1516 Mercidabık, 1521 Belgrad, 1526 Mohaç, 1571 Kıbrıs ve 1922 Büyük Taarruz, Ağustos ayını Türkler için bir zafer ayı yapmıştır. Ağustos’ta kazanılan bu zaferlerden ikisi ise daha derin anlamları haizdir.
Birincisi; Anadolu’yu yeni bir Türk yurdu yapan Malazgirt Meydan Savaşı ile elde edilen şanlı zaferdir. Bu zaferle Anadolu’nun kapıları açılmış ve devletin temeli atılmıştır. İkincisi, Başkumandanlık Meydan Savaşı’dır. Bu zafer sonucunda, “Türklerin vatan ve millet bütünlüğü sonsuza dek bu topraklarda yaşayacaktır” düşüncesi tüm emperyalist güçlere kabul ettirilmiştir.
Malazgirt “yurt kazandıran” bir zafer iken Kocatepe “yurdu ilelebet kılan” bir zaferdir. Malazgirt ile Türkler evrensel düzeyde, özgün bir medeniyet kurma iradelerini beyan etmişlerdir. Tarihte ilk kez bir Roma İmparatoru esir alınmıştır. Romen Diyojen’i esir alan Sultan Muhammed Alparslan, ona esir olarak değil imparator olarak muamele etmiştir. Mustafa Kemal Paşa 26 Ağustos’ta Alparslan’ın manevi ikliminden feyizle harekete geçmiş, 30 Ağustos’ta Türk tarihine yeni bir zafer kazandırmıştır. Büyük Taarruz sonrası esir aldığı Yunan generaline dedesinin medeni yaklaşımını tekrarlamıştır. Sultan Muhammed Alparslan gibi ordusunun başında ve mücadelenin tam ortasında askerine komutanlık eden Mustafa Kemal Paşa aradan 851 yıl geçmiş olmasına rağmen aynı ruh ve seciyededir. Vatan edinirken de vatanı korurken de lider, asker ve millet aynı azim, kararlılık ve inançta bütünleşmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizin ruhları şâd olsun. Malazgirt’in 950. yılı, Kocatepe’nin 99. yılı kutlu kutlu olsun.
- Tarih bilinci ve şuurunu daim kılmak için okullarımız her yıl, 26 Ağustos’ta başlayıp, 29 Mayıs’ta tatile girebilir. Elbette coğrafi ve iklim koşulları göz önünde bulundurularak uygun bir takvim belirlenebilir. Ama Türk milletinin çocukları, gençleri ve eğitimcileri bir bayram havası ve özgüven içinde zaferlerini tanıyarak ve kutlayarak eğitim-öğretime başlayabilir ve aynı şekilde tatile girebilirler.