Türkiye, 1950’li yıllardan sonra, özellikle Afrika ve Asya’dan binlerce öğrencinin ülkemizde eğitim almaları için imkânlar sağlamıştır. Ülkemize eğitim almaya gelen bu öğrencilerden biri de, Libyalı Muhammed el Manguş idi. Manguş, Kabataş Lisesini tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde eğitim almış ve 1964 yılında mezun olmuştur. Türkiye sevdalısı olan Manguş, İTÜ’den mezun olduktan sonra ülkesine dönmüş ve 1969 yılında Libya İmar Bakanı olarak hükümette yer almıştır. 13 yıl boyunca bu vazifede yer Bakan Manguş, ülkesindeki liman ve nehir projelerini yöneten isim olmuştur.
1973 yılında Türk müteahhitlerinin uluslararası alandaki ilk inşaat çalışmalarına başlamasında öncü olan Muhammed Manguş, Libya’nın en büyük limanlarından biri olan Tripoli’nin inşası için Avrupa ve Asyalı çok sayıda müteahhitin teklif vermelerine rağmen Manguş, Türkiye’ye olan vefa borcu sebebiyle, Türk müteahhitleri tercih etmiştir. Kendisinin “Ne yaparsam yapayım Türklere olan borcumu ödeyemem” dediği bilinmektedir. 1997 yılında Başbakan olan Muhammed el Manguş, ülkemizle olan işbirliğini devam ettirmiş, özellikle Türk müteahhitlerin, Libya’dan başlayarak Ortadoğu, Rusya ve tüm dünyaya açılmasında çok büyük katkıları olmuştur. Türkiye’ye sevdası hiç eksilmeyen Muhammed el Manguş, faal siyaseti bıraktıktan sonra 2002 yılında Libya’nın Ankara Büyükelçisi olarak vazife yapmıştır. Merhum Muhammed el Manguş’un Ankara Büyükelçisi olduğu dönemde, özellikle Manavgat suyunun, Libya’ya taşınması ile alakalı kendisiyle bazı görüşmelerim olmuş, karşılıklı fikir alışverişinde bulunmuştuk.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak vazife yaptığım dönemde, sayın Muhammet Manguş’un daveti üzerine beraberimdeki bir heyetle Libya’ya gitmiştik. O dönem ben İTÜ’de doçent idim. Kendilerinin “Great Man Made River Project” dedikleri dilimize “Büyük Suni Nehir Projesi” olarak tercüme edilen proje üzerinde inceleme yapma imkânımız olmuştu. Sayın Manguş, bizlere bu büyük proje ile alakalı çok tafsilatlı bilgi sunmuştu. Fizan’a dahi giderek çöldeki fosil su kaynağından başlayarak bütün safhalarını incelemiştim. Bu proje, Libya’nın ve bölgenin geleceği bakımından oldukça önemli bir projeydi. 2011 yılında, özellikle Libya’dan başlayarak bölgenin büyük bir bölümüne yayılan “Arap Baharı” ile birlikte, söz konusu “Büyük Suni Nehir Projesi” de akamete uğramıştır.
Günümüzde özellikle Bingazi ve Trablus civarında içme suyu sıkıntısı başta olmak üzere genel bir su sıkıntısı olduğu bilinmektedir. Rahmetli Muhammed el Manguş’un, bakanlığı ve başbakanlığı döneminde sürdürdüğü “Büyük Suni Nehir Projesi”nin bu dönemde tahrip edilmeye çalışıldığını görünce çok üzülmüş ve aynı zamanda hayretler içinde kalmıştım. Maalesef, Batının Libya’daki huzuru ve istikrarı bozması neticesinde büyük oranda tamamlanmış bu önemli proje, tamamen akamete uğramış ve atıl kalmıştır.
İnşaat çalışmaları büyük ölçüde tamamlanan bu dev projenin, Libya Devleti tarafından yeniden hayata geçirilmesi, ülkenin hem içme suyu ve sanayi suyu, hem de sulama suyu ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir. Libya için büyük ehemmiyet arz eden bu projenin mutlaka devam ettirilerek hayata geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Türk müteahhitlerimiz, Libya’da yarım kalan bu projeyi kolaylıkla tamamlayacak bilgi ve tecrübeye sahiptir. Doçent olduğum dönemde projeyi bizzat yerinde inceleyen ve Afrika’da çok sayıda su ile alakalı projeyi hayata geçiren birisi olarak Libya’ya her türlü desteği ve tecrübemi aktarmaya hazır olduğumu ifade etmek isterim.
Dünya’nın üçte ikisi sularla kaplı olmasına rağmen, bu suyun ancak yüzde 3’ü içilebilir yani tatlı sudur. Söz konusu bu su kaynaklarının dağılımı ise ülkelere göre farklılık göstermektedir. Bazı bölgelerde su kaynakları ihtiyacından daha fazla iken, bazı bölgelerde yeterli su kaynağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla su kaynaklarındaki bu dengesizlik, bazı ülkelerin içme suyu sıkıntısı yaşamasına sebep olmaktadır. İçme suyu sıkıntısı çeken ülkeler, kendi imkânları ölçüsünde bu sıkıntıyı aşmaya çalışmaktadır.
Afrika’nın kuzeyinde bulunan Libya da, içme suyu sıkıntısı çeken ülkelerden biridir. Libya, içinde bulunduğu içme suyu sıkıntısını aşmak için hayata geçirdikleri “Büyük Suni Nehir Projesi” ile yüzde 95’i çöl olan Libya’nın kuraklığına çare aramıştır. Neredeyse hiç yağış almayan Libya’da, ülkenin yıllık yağış ortalaması sadece 100 mm’dir. Bazı bölgelere sadece 5-10, yılda bir kez yağmur yağmaktadır.
20. yüzyılın ortalarında, Libyalılar petrol ararken, Sahra Çölü’nün doğusunda büyük bir su kaynağı keşfetmişti. Bulunan bu fosil su kaynağı, dünyadaki en büyük 12 yeraltı su kaynağından biridir. Miktarının 2 milyon km3 civarında olduğu tahmin edilen bu kaynak, Kuzey Afrika’daki dört farklı ülkenin sınırları içerisinde yer almaktadır. Muazzam bir miktara sahip bu kaynağın keşfedilmesi, bütün ülkeyi sevince boğmuştur. 1960’lı yıllarda projenin hayata geçirilmesi için çalışmalar yapıldıysa da, projenin inşaatına ancak 1984
yılında başlanmıştır.
Libya, bu büyük projeyi hayata geçirerek yeraltından çıkarılacak suyu, ülkenin kuzeyinde bulunan şehirlere taşımayı hedeflemiştir. Toplamda 1.300 kuyu açılmış, 3.500 km uzunluğunda dev isale hatları ve beş ayrı çölde su rezervuarları inşa edilmiştir. Büyük Suni Nehir Projesi, beş ayrı safhada planlanmıştı. İlk safhada, suyun taşınması için belirlenen hat boyunca kullanılacak 80 tonluk boruların üretileceği fabrikanın inşası bulunmaktaydı. Fabrikada, 4 metre çapındaki devasa borulardan toplamda yarım milyon adedden fazla üretilmiştir. Ayrıca birçok yerde kullanılacak çeşitli malzemenin üretimi de bu fabrikada gerçekleştirilmiştir.
Projenin hayata geçirilmesi ile birlikte Libya, dev bir şantiye alanına dönüştürülmüştür. Bu projede çalışmak için Alman, Japon ve Amerikalı birçok yabancı şirket ülkeye gelmiştir. Ayrıca farklı ülkelerden binlerce işçi ülkeye akın etmiştir. Projenin bu ilk safhasında en önemli payı, Güney Koreli firmalar ve uzmanlar almıştır. Çok ağır beton boruları taşıyacak kamyonları ve yüklerini kaldırabilecek kalitede son teknoloji yollar inşa edilmiştir. Projenin ilk safhasında, çoğunluğu 500 metre derinliğinde kuyular açılmış ve 1.200 km uzunluğunda muazzam bir su isale hattı inşa edilmiştir. Borular, 6 metre derinliğe döşenmiş ve toplamda takriben 85 milyon m3 toprak taşınmıştır. Projenin bu ilk esafhasının maliyeti takriben 5 milyar dolardır.
Projenin ikinci safhası, 1989 yılında başlayan Hosuna-Jefara boru hattıdır. 1996 yılında faaliyete geçen 1.732 km uzunluğundaki bu isale hattı ile suyun Libya’nın en büyük şehri ve başkenti Trablus’a kadar ulaştırılması hedeflenmişti. İkinci safhada sadece Trablus’a değil, çevre yerleşim yerlerine de günlük 2,5 milyon m3 su iletilmiştir.
Projenin üçüncü safhası, Al Gardabiya-Assada arası isale hattıdır. 190 km uzunluğundaki bu hat birinci ve ikinci safhaları birbirine bağlarken, ülkenin ikinci büyük şehri Bingazi’yi de Koufra Vahası’nın tesislerine bağlamak için yapılmıştır. Bingazi’den inşa edilmesi planlanan ikinci büyük su isale hattı ile Tobruk ve Sirte şehirleri ile tam bir ağ kurulması hedeflenmiştir. Böylesine devasa bir ağın boruları ve betonları için fabrika son hız üretime devam etmiştir. 2011 yılına gelindiğinde “Büyük Suni Nehir Projesi”nin planlanan işlerinin çoğu kullanıma hazır hale getirilmiştir.
3.500 km uzunluğundaki dünyanın en uzun su isale hattı ile su aktarılmaya başlanmıştır. Libya’nın güneyindeki 4 büyük su kaynağından dev borularla günde 6,5 milyon m3 suyun, kuzeydeki nüfuslu bölgelere aktarılması sağlanmıştır.
2011 yılında başlayan iç karışıklık öncesinde, beş safhadan meydana gelen projenin üç safhası tamamlanmış ve hazır olan devasa suni nehir sayesinde dördüncü safha rahatlıkla başlayacak durumdaydı. Bu suni nehir sayesinde Libyalılar günde 6,5 milyon m3 tatlı suyu şehirlere ve yerleşim yerlerine ulaştırmayı başarmışlardı. Bu kaynak 8,5 milyon kişiye tedarik sağlayacak seviyeye ulaşmıştı.
Temin edilen su, sadece içme suyu değil, aynı zamanda ziraat amaçlı da kullanılıyordu. Zaten suyun yüzde 70’inin sulamada kullanılması planlanmıştı. Ülkede buğday, arpa, sebze ve turunçgil üretilen büyük çiftlikler geliştirilmişti. Aslında bu projedeki büyük suni nehir sadece insanlara tatlı su sağlamak için tasarlanmamıştı. İşin temelinde zirai ürünlerin ithalatına bağımlılığa tamamen son vermek isteniliyordu.
Büyük Sun’i Nehir Projesinin hayati bir faydası daha vardı. Temin edilen içme suyunun yanında ülkenin kuzeyi ve batısındaki çölleşmenin de önüne geçilmek isteniliyordu. Ülkede yeşil alanlar artıyordu. Ancak bu projenin maliyeti oldukça fazlaydı. Bazı kaynaklara göre projenin toplam maliyeti 25 milyar doların üzerindeydi. Bu durum bazı art niyetli mihraklar tarafından sürekli Libya halkının gündemine getiriliyordu. Fakat aklıselim bir hesap yapıldığında projenin maliyeti, kazancının yanında çok küçük kalıyordu.
Esasen, Libya’da yaşanan iç karışıklık öncesinde projenin büyük bölümü tamamlanmıştı ve 2015 yılında bütün safhalarının tamamlanması hedefleniyordu. Yani proje takriben 20 yıl boyunca planlandığı gibi devam etmiş ve son 4 yılı kalmıştı. Libya, projenin inşasında sadece kendi mali kaynaklarını kullanmış, dışarıdan kredi almamıştı. Libya’nın dışarıdan borç almaması bazılarının hoşuna gitmemişti.
Dünyada bazı kesimlere hizmet eden medyanın çabası ile proje akamete uğratılmaya başlanmıştı.
Büyük Suni Nehir Projesi, 2008 yılında, dünyadaki sulama sistemleri arasında en büyük olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na da girmişti. Buna rağmen Batı medyası, bu muazzam projeyi çok fazla gündeme getirmek istememiştir.
Esasında Libyalılar, binlerce hektar araziyi sulayabilen ve çölleşmeye yüz tutmuş bölgeleri ziraata kazandıran muazzam bir projeyi hayata geçirmişlerdi. Ancak, 2011 yılında yaşanan iç karışıklık sebebiyle bu devasa proje durmuştur. Günümüzde söz konusu proje ülkede bir öncelik teşkil etmemektedir. Hatta bu husus gündeme dahi gelmemektedir. Ayrıca iç karışıklık sırasında, projenin tamamlanan kısımlarına saldırılar gerçekleştirilmiş ve proje zarar görmüştür.
Netice olarak son yıllarda ülkede içme suyu sıkıntısı tekrar yaşanmaya başlanmış, Trablus ve Bingazi çevrelerinde içme suyu sıkıntısı hat safhaya ulaşmıştır. Gerek terfi merkezlerinin bakımının yapılmayışı, gerekse yaşanan bazı silahlı saldırılar neticesinde Büyük Suni Nehir Projesi’nin alt yapısı her geçen gün zarar görmektedir.
Projede yaşanan bütün bu menfi etkilerin neticesinde, ülkede çölleşme tekrar başlamıştır. Büyük Suni Nehir Projesi, herhangi bir kesintiye uğramadan tamamen uygulanmış olsaydı, Kuzey Afrika, Dünya’nın zirai ürünler ambarı haline gelebilirdi. Ülkede iç karışıklık olmasaydı, Libya’da suyla gelen bir “Arap Baharı” yaşanabilirdi. Sadece Libya’nın değil, Afrika’nın tamamının gıda ihtiyacı bu proje ile karşılanabilir, neticesinde istikrarlı ve tam bağımsız bir Libya meydana gelebilirdi. Libya’nın güçlenmesi ve ekonomide tam bağımsız olması, bölge ülkelerinde de lokomotif etkisi oluşturacaktı. Ama maalesef bu proje tamamlanamadı.
Libya Devletinin bu muazzam projeyi tekrar hayata geçirmek için çalışması gerekmektedir. Biz Türkiye olarak, dost ve kardeş ülke Libya’ya her türlü desteğe hazırız. Türk müteahhitlerimiz, Libya’da yarım kalan bu projeyi kolaylıkla tamamlayacak bilgi ve tecrübeye sahiptir. Doçentliğim esnasında bizzat yerine giderek incelediğim bu projenin hayata geçirilmesini şahsen gönülden destekliyorum. Projenin tamamlanması için her türlü desteği ve tecrübemi aktarmaya hazır olduğumu ifade etmek isterim.