Filistin’e ait sanat dallarında ve yazınsal anlatıda özellikle 60’lı yıllardan itibaren küresel farkındalık gittikçe artmaya başladı. 1960’lardan sonra İsrail’e karşı mücadelede daha etkin olan Filistin ulusal liderliğinin, geçmişten bu yana karşı karşıya olduğu işgal manzaraları, Filistin ulusal bilinci üzerinde ve Filistin anlatısının güçlenmesinde sosyal ve politik sonuçları olan katalizör oldu. Filistin meselesinin anlatımı ulusal bir kurtuluş hareketinin sınırlarında kalmadı; daha geniş daha kapsamlı, etik ve siyasi karşılıkları olan, küresel bilinci harekete geçiren bir noktaya yükseldi.
Bununla paralel olarak İsrail’in de Filistinlilere yönelik saldırıları arttı. Nekbe öncesi yerinden edilme süreci, Nekbe, 1967’deki Nekse, 1970’teki Kara Eylül Olayları, 1973’teki Yom Kippur Savaşı, Lübnan’ın işgali ve yaşananlar, 48 topraklarındaki saldırılar, yaklaşık 13 yıl arayla başlayan iki intifada, ve günümüze değin devam eden askeri vesayetin Yahudileştirme politikaları, Filistin kültür hayatını da önemli ölçüde etkilemiştir.
Mezkur hadiseler, Filistin meselesinin daha geniş satıhlara yayılmasına sebep oldu. Kolonileşme, sömürgeci işgale ve adaletsizliğe karşı küresel mücadelenin başlangıcı oldu. Parçalı bir coğrafyaya yayılan Filistinliler, farklı yerlerde tabiri caizse kültürel başkaldırılar ile küresel bir farkındalık oluşturmaya başladı. Bu farkındalık zaman içerisinde Siyonist propaganda mekanizmasının ortadan kaldıramayacağı bir gerçekliği meydana getirdi.
Filistinlilerden dünyanın geri kalanına ulaşan sanat, edebiyat ve eleştirel düşüncedeki çalışmaların sonucu, Filistin’in anlatısını kendi sınırlarının ötesine taşımak ve onu zenginleştirmek oldu. Son 60 yıldaki Filistin geçmişine dikiz aynası tutmamızın amacı, Filistinlilerin baskı ve ablukaya karşı mücadelesinin hangi şartlar altında ilerlediğini ifade etmektir. Bugün Filistin, sadece Filistin’in meselesi değildir…
Filistin anlatısının tam karşıt propagandasını da iyi etüt etmemiz gerekmektedir. Filistin tarihini sil baştan yazarcasına topraksızlaştırmayı ve yerinden etmeyi manipülasyon ile aktaran anlatıya karşı Filistin sanatı ve edebiyatı, varlığını ve iddialarını güçlü şekilde ortaya koymaktadır. Filistinlilerin seslerini duyurmak için sanat ve edebiyat dallarını bir araç olarak kullandıkları yadsınamaz bir gerçek.
Kültürel canlılık Filistin kimliğini de diri tutmuştur. Ek olarak bugün Filistinli yazarların önemli bir kısmının diasporada yaşadığını belirtmekte fayda var. Nitekim, seneler içerisinde hem vatanları hem de yaşadıkları topraklar ile bağlarını arttıran bu kalemler, anlatının küresel bilinci arttırmasında oldukça etkili olmuştur. Edward Said, Naci Ali, Gassan Kanafani, İbrahim Nasrallah gibi isimler, diasporanın kuvvetli seslerinden yalnızca bazılarıdır. Ulus olma, kültür gibi ögelerin bulanıklaştığı sürgün koşullarında kendini ifade etme, stratejik bir yol haritası olmuş ve ezberleri bozan bir anlatıya dönüşmüştür.
Filistin; dili, milliyeti, inancı fark etmeksizin dünyanın farklı yerlerinden milyonlarca insanın ortak paydası olmuştur. Filistinliler, bir asıra yaklaşan süredir işgal gerçekliği ile beraber yaşıyor ve bununla mücadele ediyor. Siyah ve beyaz gibi net bir mücadele var. Bu mücadelenin anlatılması ve yaygınlaşmasında sanat ve edebiyat zümrelerinin payı oldukça fazla.
Naci el-Ali’nin Hanzala’sı, Mahmud Derviş’in şiirleri, Kanafani’nin, Tukan kardeşlerin güçlü kalemleri, İzzet Derveze’nin yazıları, Joubran kardeşlerin, Mathlouti’nin nağmeleri, Elia Suleiman’ın, Khleifi’nin, Nevras Ebu Salih’in kadrajı, Edward Said’in metinleri… sayılacak pek çok isim daha bu kültür yolunun taşlarının döşenmesinde katkı sağlamışlardır.
Devletsiz bir ulus, ulusal sinema ortaya çıkardı. Toprakların gasbı vatan ve geri dönüş edebiyatını ortaya çıkardı. Kimliksizleştirme politikaları, parçalı bir coğrafyada ortak bir kimlik ortaya çıkardı. Yokluğun varlığı, üretkenliği tetikledi. Tüm unsurlarıyla anlatılan hikaye, bir halkın varlık mücadelesinin en büyük taşıyıcılarından biri oldu. Filistin›i uluslararası bir dayanışma ağına dahil eden işte bu soluk aramasıdır.
Edebiyat ve sanat dallarının aktif kullanımı, Filistin’de yaşananların dünyaya aktarılmasında oldukça önemli bir rol oynadı. Tıpkı farklı bölgelerdeki edebiyatçıların ve sanatçıların çalışmaları üzerinden içerden bir gözle acıları ya da mücadeleyi öğrendiysek, Filistin’de de durum böyle olmuştur. Edebiyat, sanat ve direniş, toplumun varlığı ile iç içe geçmiştir.
Bu anlatı mücadelesinin kolay olmadığının da altını çizmek gerekmekte. İsrail’in sansür politikası ve engellemelerine karşın bu zümre seslerini dünya kamuoyu ile buluşturmasını bilmiştir. Festivallere alınmayan filmler, Lübnan’ın işgali neticesinde yıkılan neşriyat adresleri, 70’lerden sonra Filistinli sanatçıları, entelektüelleri, edebiyatçıları ve liderlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan politikalar, sürgün ve gözaltılar derken uzayıp giden bir sansür listesi yapmak mümkün olmakta.
Üretme konusundaki gayret başta Filistin halkı olmak üzere tüm dünyaya umut olmuş; kimi zaman İntifada’nın fitili bir şiirle ateşlenmiş, kimi zaman yüzü ve sesini dahi bilmediğimiz çizgi karakter en çarpıcı sembol olmuş, kimi zaman bir metin Batının onlarca yıl bölgeye bakışını belirleyen oryantalizme muazzam bir cevap olmuştur. Şüphesiz üretme gayreti içinde yer alan bedel ödeme cesareti, dünden bu güne artan bilincin arkasındaki motivasyonlardan biri olmuştur
Kolektif bilinç, din ve politik sınırları aşmış, insanlığı modern dönemlerin en büyük sömürgeci hareketlerinden biri olan İsrail’e karşı ortak bir vicdanda buluşturmuştur. Siyonizm’in anlamadığı şey belki de buydu. Bir halkın topraklarının ahlak, hukuk ve mantık dışı gasbının, vicdanlarda bir şekilde aksi yer edineceği gerçeği...
Bilinç küresel ölçekte artsa da sansür mekanizması hâlâ çalışmaya devam etmekte. İsrail günbegün gazetecileri, medyacıları, sanatçıları ve aktivistleri hedef almaktadır. 2000 yılının ardından 50’nin üzerinde gazetecinin İsrail saldırıları neticesinde hayatını kaybetmesi, İsrail’in anlatıya karşı bakışını gözler önüne sermektedir.
Kolonileşme ve mülk hırsızlığını, “halkı olmayan toprak” olarak niteleyen oryantalist bakış, gerçeği ve bu anlatıyı kendi bakış açısında endüstrileştirmeye devam ediyor. Ancak Filistinliler uzun süredir kendi hikayelerini yazıyor, kendi soluğunu buluyor ve kendi mücadelelerini veriyor. Siyonist endüstrinin manzarasına karşı nazarını hâlâ Filistinlilere yöneltmeyen zümreler de, İsrail’e karşı bakışını son zamanlarda değiştirmeye başladı.
“Tarih geri döndürülemez ama yeniden tasavvur edilebilir” der yazar. Acıdan ve direnişten neşet eden bu külliyat, tasavvurlardaki tarihi gün geçtikçe daha gerçekçi şekilde rayına oturtmaktadır. İsrail’in kurulduğu günden bu yana kendini başka halklardan farklı görmesinin yanında Filistinlilerin “başka bir halktan farkımız” yok diyerek, seslerini her kesime ulaştırma gayreti, meyvelerini vermektedir.
Kültürel varlık, despotça dayatılan kimliksizleşmeye karşı oldukça önemli hale geliyor. Toplum, kültür hayatını koruyup devam ettirebildiği ölçüde, kimliğini muhafaza ediyor ve egemenliğini derinleştiriyor. Direnişin pek çok boyutu var. Kültür de bunlardan bir tanesi olup; Filistinliler, müzikleri, dansları, edebiyatı ve filmleriyle, İsrail’in politikalarına rağmen toprakla aidiyetlerini daha da güçlendirip, sınırlarının ötesine geçmeye devam ediyor.
Yine de bu anlatı yeterince iyi bir seviyeye gelmiş midir cevap vermesi zor. Ancak Filistinlilerin haklı sesinin duyulmaya başladığı bir gerçek. Anlatının yerelde kalmayıp küresel söyleme dönüşmesi konusunda özellikle….