Tunus, 2011 yılında gerçekleşen Yasemin Devrimi sonrası otokratik yönetimden demokratik bir sisteme geçiş sürecine girmiştir. Bu süreçte halkın çoğunluğunun desteğini alan Nahda Hareketi, Tunus’taki en büyük siyasi güçlerden biri haline gelmiştir. 2011 ve 2014 yıllarında yapılan seçimlerde birinci parti olan hareket, Raşid Gannuşi liderliğinde Tunus’un koalisyon hükümetlerine katılarak, ülkenin demokratikleşme sürecine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu süreçte Nahda’yı bölgedeki benzerlerinden ayrıştıran, direkt iktidara gelmek yerine sürecin yerleşik düzenle uzlaşı ile sürdürülmesi şeklinde olmuştur.
Eski rejimin devrilmesiyle beraber siyasi belirsizlik ve istikrarsızlıkla mücadele eden Tunus’un, Nahda Hareketi başta olmak üzere birçok siyasi partinin desteklediği anayasa hukuku profesörü Kays Said’in cumhurbaşkanı olmasıyla, umut vaat eden bir döneme gireceği öngörülmüştür. 2011’den beri cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis üçgeninde oluşturulan siyasi mekanizma; eski rejimin temsilcileri, geçiş sürecinin aktörleri ve çıkar grupları arasında krizlere sebep oldu. Kısa süreli koalisyonlar, istifalar, protestolar ülkedeki istikrar ve belirsizliği artırırken, Said’in üçlü mekanizmayı ortadan kaldıran 25 Temmuz kararları istikrar ve siyasi belirsizliği giderek derinleştirmiştir.
Cumhurbaşkanı Said’in 25 Temmuz girişimi ülkede “darbe” olarak nitelendirilmiş ve süreç içerisinde Said’in yasama, yürütme ve yargı erklerini kontrol etme isteğinin kararnamelerle ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Tunus, 25 Temmuz 2021’den, Aralık 2021’de Said tarafından siyasi krizden çıkış için açıklanan yol haritasına kadar, Said’in kararnameleriyle siyasi geleceği belirsiz ve istisnai bir süreç tecrübe etmiştir. Yeni yol haritası ile 25 Temmuz’da anayasa referandumu ve 17 Aralık’ta erken genel seçim yapılacağını duyuran Said, Tunus’taki siyasi atmosferin eski partilerden kurtulmak suretiyle istikrara kavuşmasını hedeflediğini bildirmiştir. Bu süreçte Said, sembolik bir makamda olmasına rağmen yasama, yürütme ve yargı erklerinin hepsine müdahale etmek suretiyle ülkedeki farklı görüşlerdeki siyasi hareketlerin çoğunluğunun yoğun tepkisi ile karşılaşmıştır.
Kays Said’in kararnamelerle yönetmeye çalıştığı sürecin ardından duyurduğu yol haritası tepkilere rağmen hayata geçirildi. 25 Temmuz 2022’de düzenlenen anayasa referandumuna katılım yüzde 30,5’te kaldı ve kabul edildi. 17 Aralık 2022’de gerçekleştirilen erken genel seçimlerde ise birçok siyasi hareket boykot çağrısında bulundu. O tarihe kadar kapalı olan meclis seçimlerinin ilk turunda katılım oranı yüzde 11,22 olarak gerçekleşmiştir. Rekor düşük katılım olarak nitelendirilen seçimlerle ilgili muhalefet partileri Said’in meşruiyetini sorgulayarak cumhurbaşkanlığı seçiminin erkene alınması çağrısında bulunuyorlar.
17 Aralık’ta sadece Said destekçisi partilerin desteklediği seçim süreciyle Tunus farklı bir döneme girdi. Daha öncesinde sınırlı şekilde gerçekleşen gözaltı ve baskılar, 11 Şubat’ta başlayan gözaltı ve tutuklama dalgaları ile Said rejiminin muhaliflerini sindirme operasyonu olarak yorumlandı. 11 Şubat’ta Nahda Hareketi’nin eski yöneticilerinden Abdülhamid el-Celasi, Özgürlükler için Demokratik Blok Partisi yöneticilerinden Hiyam et-Turki ve iş insanı Kemal Latif’in gözaltına alınmasıyla ilk dalga başladı. 14 Şubat’ta Nahda üyesi ve eski milletvekili Nureddin el-Bahiri ile Mozaik FM Genel Yayın Yönetmeni Nureddin Butar gözaltına alındı. Bütün bu isimlerin tutuklu yargılanmasına karar verildi. Suçlama ise, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak olarak duyuruldu. Daha sonra, Raşid el-Gannuşi’nin 16 Şubat’ta gözaltına alınan eski Ofis Müdürü Fethi Kemmun ise 24 Şubat’ta “kara para aklama” suçlamasıyla tutuklandı. 22 Şubat’ta Cumhuriyet Partisi Genel Sekreteri İsam eş-Şabi, 24 Şubat’ta Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin üyelerinden Anayasa Profesörü Cevher bin Mübarek ile siyasi aktivist Şeyma İssa ve 25 Şubat’ta eski Demokratik Akım Partisi Genel Sekreteri Gazi eş-Şevaşi gözaltına alındı. Bütün bu isimler, farklı siyasi görüşlere sahip ama Kays Said’in gayri meşru kararlarına tepki gösteren siyasiler, aktivistler ve hukukçular olarak bilinmektedir.
17 Şubat’ta başlayan gözaltı dalgasının son halkası ise 17 Nisan’da iftar vakti eski Meclis Başkanı, Nahda Hareketi lideri Gannuşi’nin evine düzenlenen baskınla gözaltına alınması ve 48 saatlik savcılık ifadesinin ardından sevk edildiği Tunus Asliye Mahkemesi’nce 20 Nisan sabaha karşı “devlet güvenliğine karşı komplo kurmak” suçlamasıyla tutuklanması olmuştur. Gannuşi’nin gözaltına alınmasının sebebi olarak 15 Nisan’da Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin merkezinde yaptığı bir konuşma ortaya çıkarıldı. Bu konuşmasında Gannuşi, “Nahda’sız, siyasal İslam’sız, sol ya da başka herhangi bir bileşensiz Tunus, bir iç savaş projesidir” demekte ve Gannuşi, darbeyi kutlayanların demokrat değil iç savaş destekçisi olduğunu ve darbenin alkışlanmak yerine taşlanması gerektiğini söylemektedir. Bu konuşması üzerinden devlete komplo kurmakla suçlanan Gannuşi, aslında Cumhurbaşkanı Said ve yönetiminin ülkede sebep olduğu kaos, istikrarsızlık ve siyasi belirsizliğin ulaşacağı noktaya işaret etmektedir. İşaret ettiği nokta bir anlamda uyarı niteliği taşımasına rağmen muhalefeti cezalandırmaya karar veren Said ve destekçileri, oluşturdukları ve görmezden geldikleri atmosferde, derinleşen ekonomik problemlerle ve sarsılan toplumsal fay hatlarıyla karşı karşıya kalacaktır.