İlk telefon 1876 yılında Alexander Graham Bell tarafından bulunurken, ilk cep telefonu ise bu gelişmeden yaklaşık 100 yıl sonra Martin Cooper tarafından icat edildi. Bir kilodan daha ağır ve 20 dakikalık bataryasıyla ilk cep telefonunun icadı iletişim teknolojileri açısından önemli bir adımdır. Bell’in kablolar üzerinden sesleri iletme hayalini, Cooper bir adım öteye taşıyarak kablosuz gerçekleştirmiş, yalnızca sesin değil aynı zamanda her türlü verinin aktarımına öncülük etmiştir.
Türkiye’de ilk cep telefonu kullanımı 1994 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Tansu Çiller arasında gerçekleşmiştir. Doksanlı yıllar cep telefonu ile internetin aynı dönemde gelişme kaydettiği, Türkiye’de insanların bilgisayar, cep telefonu ve ev interneti ile ilk defa tanıştığı yıllar olmuştur. Takvimler 2000’leri gösterdiğinde, ilk defa bir cep telefonu üreticisi interneti cep telefonu ile buluşturarak “cebinizdeki ofisiniz” sloganıyla piyasayı altüst etmiştir. Bu gelişmeleri piyasaya çıkan çeşitli markaların daha küçük ve daha akıllı telefonları ve kolay kullanımı önceleyen internet tabanlı sosyal medya uygulamaları takip etmiştir.
We Are Social tarafından 2023 yılında yayınlanan rapora göre, dünya üzerinde 5.44 milyar cep telefonu kullanıcısı bulunuyor. Yani dünya nüfusunun yüzde 68’i cep telefonu kullanıyor. Türkiye’de ise 81.68 milyon cep telefonu kullanıcısı var. Bu rakam Türkiye nüfusunun yüzde 95’nin cep telefonu kullandığı anlamına geliyor. Türkiye’den bir kullanıcı günde ortalama 7 saat 24 dakika internet kullanıyor. Dünya ortalaması 6 saat 37 dakika iken, bu süre Japonya, Almanya, Güney Kore gibi ülkelerde 5 saate kadar düşüyor. Her 10 kişiden 9’unun cep telefonu kullandığı ülkemizin genç nüfusu dikkate alındığında, cep telefonu kullanımı ve internet erişimli cihazlarla geçirilen uzun süreler üzerinde daha çok düşünmemiz gerekiyor.
Teknolojinin bir taraftan hızla gelişirken diğer taraftan mobilize olması, özellikle internet, cep telefonu ve sosyal medya üçlüsünün kullanımına ilişkin tartışmaları beraberinde getiriyor. Son yıllarda sosyal bilimler alanındaki akademik araştırmalar çoğunlukla teknolojik gelişmelerin bireysel ve toplumsal etkilerine yoğunlaşıyor. Adeta bir protez uzva dönüşen cep telefonlarının yoğun kullanımı neticesinde oluşan riskler ve tehditler, bilgiye kolay erişimin getirdiği fırsatlar ve avantajlardan daha çok araştırılıyor. Sağlıksız bir şekilde cep telefonu kullanımı akademik literatürde “problemli cep telefonu kullanımı” olarak adlandırılıyor. Problemli cep telefonu kullanımının belirtileri arasında cep telefonu kullanarak iletişim kurma kaygısı, cep telefonu planlarına aşırı zaman, para veya kaynak harcanması, cep telefonlarının sosyal olarak uygunsuz durumlarda kullanılması, araç kullanırken mesajlaşma gibi fiziksel olarak tehlikeli durumlarda cep telefonlarının kullanılması, kişiler arası ilişkiler üzerinde olumsuz etkiler, cep telefonu kullanarak geçirilen sürenin artması ve cep telefonuna erişilemediğinde kaygı duyulması yer alıyor. Problemli cep telefonu kullanımı, kaçırma korkusu, daha düşük akademik performans, artan hareketsizlik, daha kötü uyku ve daha kötü kişiler arası ilişkiler ile bağlantılı oluyor. Bir sonraki adım ise “bağımlılık” olarak nitelendiriliyor.
Covid-19 tedbirleri kapsamında yüz yüze iletişimin sınırlandırıldığı, insanların evlerinden çıkamadığı, iletişimin, sosyalleşmenin, eğitimin ve çalışmanın dijital teknolojiler aracılığıyla tamamen uzaktan ya da hibrit yöntemlerle gerçekleştirildiği bir pandemi dönemi yaşandı. Bu dönem teknolojiye mesafeli bireyleri dahi zorunlu olarak birer kullanıcı haline getirdi. Özellikle öğrenciler iletişimi, eğlenceyi, sosyalleşmeyi ve eğitimi aynı ekrandan devam ettirmek durumunda kaldılar. Çevrimiçi eğitim zorunluluğu ekran sürelerinin artmasına neden oldu. Her yaştan öğrencinin dijital teknolojiler ve internet kullanım alışkanlıklarında yaşanan köklü değişimler çeşitli dijital bağımlılıkları ve problemli cep telefonu kullanımını tetikledi.
Problemli cep telefonu kullanımının ortaya çıkardığı olumsuz durumlarla mücadele için bireyleri bilinçlendirmek en etkili yol olarak karşımıza çıkıyor. Sağlıklı bir dijital hayatın nasıl elde edilebileceğini anlatan birçok kaynak, kullanıcılara cep telefonu kullanım sürelerini sınırlandırılmalarını, ekran sürelerini azaltmalarını, alternatif serbest zaman değerlendirme aktiviteleri bulmalarını tavsiye ediyor. Fakat bunun kolay olmadığı, özellikle gençler için dünyanın bilgi ve eğlencesi içine sığdırılmış bir cihazdan uzun süre uzak kalmanın zor olduğu da bir gerçeklik olarak karşımız çıkıyor. Bu açıdan bireysel tedbirlerin yanı sıra bu konunun aile, ilgili kurumlar ve ülke politikaları bazında dikkate alınması gerekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yakın zamanda yapılan bir açıklama bu açıdan önem arz ediyor. Dijital bağımlılıkla mücadele kapsamında 11 Eylül itibarıyla okullarda ders zilinin, telefonsuz çalacağına ilişkin kararı Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Yusuf Tekin şu şekilde ifade ediyor:
“Öğrencilerimizin okul içinde ve sınıflarda derslerini aksatacak şekilde cep telefonu kullanmamaları ve bu türden cihazlarla sınıflara girilmemesi konusunda önlemler alacağız. Ayrıca öğrencilerimizin okul dışında dijital ortamlarda zaman geçirmelerine neden olabilecek durumlardan ve ödev ya da benzeri bilgilendirmelerde sosyal medya uygulamalarının kullanılmasından kaçınmak için gerekli önlemleri alacağız. Dolayısıyla sınıflarda cep telefonlarının bulundurulması doğru değil.”
Okullarda alınan bu kararın akademik başarıya olumlu katkısı olacaktır. Çocuk ve ergenler her konuda olduğu gibi cep telefonu kullanımı noktasında da genellikle akranlarını, öğretmenlerini ve ebeveynlerini örnek alıyor. Bu açıdan telefonsuz ders zili kararının uygulanmasında okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve ebeveynlerin rol model olarak her zamankinden daha çok hassasiyet göstermesi gerekiyor.
Hayatımızın büyük bir bölümünde dijital teknolojiler bize eşlik ediyor. Cep telefonlarını çalışırken, öğrenirken, eğlenirken, dinlenirken ve uyurken dahi yanımızdan ayırmıyoruz. Bildirimlere açık, ulaşılabilir bir hayat yaşıyoruz. Telefonu bir yerde unuttuğumuzda kendimizi eksik hissediyoruz. Her an yanımızdan ayırmadığımız bu cihazlarla, yalnızken bile yalnız değiliz. Daha sağlıklı bir dijital hayat için ekran sürelerini azaltmamız, dijital denge uygulamalarıyla sınırlandırmamız, elimizdeki telefonu usulca yere bırakarak gerçek dünyada nefes almamız gerekiyor.