Mesut Uday Hüseyin, dedesi Saddam Hüseyin'in idamının 13. yıl dönümünde yenisafak.com'a konuştu.
Mesut Uday Saddam Hüseyin, şehit Saddam Hüseyin'in torunu, Uday Saddam Hüseyin'den olma bir Türk vatandaşıyım.
Önce şehit Saddam Hüseyin, rahmetli dedeme Allah rahmet eylesin. Irak Savaşı'nda şehit düşen ve aslında işgalciler tarafından bir soykırıma uğramış bir ülke olarak tüm şehitlerimize Allah rahmet etsin. 30 Aralık kurban bayramı sabahı aslında orada şehit edilen Saddam Hüseyin değildi aslında. Burada Müslümanlara verilen bir cevap ve o tarihin seçilmesi, kurban bayramı sabahının seçilmesi, biz Müslümanlara işte kurban ediyoruz mesajıydı aslında. Asıl mesaj, ümmetin hükümdarlarınaydı, onların sessizliğineydi. Mazlum bir halkı devletin yalnız bırakmasına bir cevaptı.Ve ondan sonraki süreç içerisinde de o sessizliğin cevabını kendi kapılarına dayanan savaşla buldular.
Yok yani haberdar olmadık, biz de medyayla beraber öğrendik. O anki hisler, bir işgal süreci var, başlamış ve devam ediyordu. Onunla beraber bir öfke tabi, hala da var da... Zaman zaman gelir o aldığım haberle, konduramazsınız gibi bir şey ama vakıf olduk sürece, olaylara, yaşananlara. Allah kendisine rahmet etsin.
Evet oradaki bir işgal mahkemesinin tiyatrosuydu. Sözde hakimler olsun, işgal birlikçilerine destek verenler olsun, bir tiyatro oynandı orada. Yani bu 182 Şii'nin öldürülmesi davasıyla ilgili, o dönem yaşı 8 olan bir çocuğu şahit olarak mahkemede gösterdiler. Tiyatroydu, tiyatroyla karara bağladılar.
Amerika Irak'a saldırdığında daha önce de Irak içerisinden gitmiş yapılar zaten hazırlığı yapmışlardı. 38 süper güç, modern silahlara sahip devletler koalisyon oldular tek bir orduya karşı savaştılar. Bunun içerisinde Irak ordusu, subayları generalleri, bu savaşın şehirler içerisinde bir diriliş mücadelesine dönüşeceğini zaten söylemişlerdi. Direniş, bu yıllar içerisinde arttı ve artarak da devam etti. Aslında Amerika burada kazanan değil. Amerika prestijini kaybetti. İslam dünyasına yönelik katliamlarıyla dünyaya kendini rezil etti. Amerika bu işgal sürecinde resmi rakam olarak 5000 civarlarında söylüyor ama direnişin verdiği cevap, ölü ve yaralılarla toplamda 170 bin kayıpları olduğu, 3 trilyon dolar kayıp zaten söylemişti.
İşgalden önceki süreç içerisinde sayın Recep Tayyip Erdoğan, bakanlardan Kürşat Tüzmen beyi Irak'a gönderiyor. Biz işgal gerçekleşmeden aracı olalım, elimizden geleni yapalım, girişimlerde bulunalım diyerekten gönderdiğini biliyorum. Kürşat Tüzmen bey Bağdat'a gittiğinde dedemle görüşmelerinde Türkiye'den bu sebeple geldiğini Sayın Erdoğan'ın da bu savaşa karşı olduğunu, bunu durdurabilmek adına üzerimize düşen ne varsa biz hazırız, mesajıyla geldiğini kendisine söylemiş. Bunlar Irak'a saldırmaya karar vermişler, bu kararı almışlar demiş. Tüzmen beyle oturup albümlere fotoğraflara bakmışlar daha sonra.
Rahmetli Erbakan'ın rahmetli dedemle özel bir dostlukları vardı. Samimiyetlerini fotoğraflardan, masalardaki konuşmalardan biliyoruz. Erbakan, TBMM'deki konuşmalarında, Irak'la ilgili açıklamalarında Amerika'ya olan tavrı, Irak'ın işgali, insanları katletmesine yönelik, ümmetin sahiplenici, bölgenin abisi olan Türkiye'nin büyüklüğünü yansıtabilecek açıklamaları var. Bunlar gönlümüzde yer etti.
Bu haberler, nereden çıktığına bağlı. Batı tandanslı mı? Türkiye'den mi çıktı? Türkiye'den çıktığını sanmıyorum. Ama işin aslı o değil. Türkiye ile Irak arasında sınır ötesi anlaşmalar mevcut. Türkiye'nin meşru müdahalelerinde Bağdat sürekli Türkiye'yi BM'ye şikayet eder, kınama gönderirler. Türkiye burada terörle mücadele yapıyor, terörle mücadelesinde Türkiye'ye destek olmayı bırakın köstek olmaya çalışıyorlar. Irak böyle değildi. Operasyon yapabilirsiniz diye mutabakat var. Türkiye bu mutabakatı Bağdat'ın gerçek rejimi tarafından, gelen hangi hükümet olursa olsun iptal edemez. Çünkü burada bir savaş, işgal oldu, bu savaşın sonunda bir anlaşma yok sonuçta. Irak, BM üyesi bir devlet, ülkeye savaş açılıyor, ve bunun sonunda karşılıklı bir anlaşma metni yok. O nedenle Bağdat hükümetinin Türkiye ile sınır ötesi operasyon anlaşması devam ediyor biz de destekliyoruz. Gelen kukla hükümetlerin bununla ilgili hükmü olamaz. Türkiye terörle mücadelesine kararlılıkla devam ediyor. 96 senesinde de Irak ordusu ve Barzani güçleri PKK'ya operasyon yapmıştır. O bölgede istenmediğine dair beraber operasyonlar yapılmıştır. 91 körfez savaşı sonrası oluşan Çekiç Kuvvet boşluğunda Bağdat, Türkiye'ye gelin bu boşluğu doldurun diye teklif sunmuştur. Ama onlar Amerika'yla aldığı karardan dolayı bu teklife yanaşmamışlar.
Ben geçmişe değil geleceğe bakıyorum. Benim gündemimde olan, Irak'ta insanlar yerlerinden edildi, çadırlarda yaşayan yüz binlerce insan var, ben onları düşünüyorum. Onların geleceğini düşünüyorum, geçmişte şu olmuş bu olmuş ona biz bakmıyoruz. Irak direnişi de öyledir, Türkiye'ye her zaman bölgenin abisi gözüyle bakar. Mevcut gerçeklik ne, ve bundan sonra Irak için ne fayda sağlanabilir biz ona bakıyoruz.
Çatışma sonucu onlar şehit düştüler. Burada onların yerini para karşılığı ihbar eden Esed rejimidir. Esed rejimiyle biz düşmanız. Bizim parti yetkililerini hapishaneye atmışlardır. İhbar edip para karşılığı hainlik yapmışlardır.
Batı, istemediği yönetimlere diktatör resmi çizer. O kişiyi canavarlaştırıp ortaya bir canavar çıkartırlar. Kendisine ve ailesine saldırırlar. Dedem kız çocuklarına çok düşkün bir aile babası, aile içinde de hukuk var, kendisi zaten hukukçu, aile içinde babaannenin sözü geçer. Bahsettikleri Saddam Hüseyin çok farklı. Ama tabi devlet işlerinde serttir. Aile içerisinde kadınlar daha söz sahibidir. Haksızlığa tahammülü yoktu. Babam, Erbil ya da Musul'a ziyareti sırasında askeri noktadan geçiyor, asker de kimlik soruyor kendilerine. Babam da askere sen bana nasıl kimlik sorarsın diye askere tokat atıyor, bu olay dedemin kulağına gidiyor. Dedem bir süre sonra babamı da alıp askerin bulunduğu birliğe gidiyor, askeri çağırıyor. Askere diyor ki sen de tokat at, asker tabi yavaş vuruyor, hızlı vuracaksın diyor. Daha sonra babamla asker arasında oradan bir dostluk başlıyor. Ailede kayırma yapmak hiç sevmediği şeyler. Bir güç etrafında bunu kimsenin kullanmasına müsaade etmiyor. O anlamda devlet işlerinde sert.
Bahsedilen kişiyi biliyoruz, gördük. Aileye yakın isimlerdendi, tanımadıklarını söylediler. Var diyenler oldu. Dublör değil de güvenlik tedbirleri çok fazlaydı. Bir yerdeyken başka yerde deniyordu güvenlik için. O zaman da insanlar bundan iki tane mi var diye düşünüyordu. Burada her yerde ben varım mesajı veriliyor aslında.
Halepçe'de yaşananlar, mazlumlara yönelik katliamın müsebbibi İran ordusudur. İran ordusu subaylarının gerçekleştirdiği bir operasyondu. O saldırıda Irak askerleri de şehit düşmüştür. Onların da belgeleri var. Resimleri var aynı gün aynı saatte olduğuna dair. Irak'ta olmayan kimyasal silahlar Halepçe'de nasıl ortaya çıkıyor? Amerika kimyasal silah var yalanıyla hazırlanmış raporlarla geldi Irak'ı işgal etti. Bu kimyasal silahları bulamadı. Bu bulunamayan kimyasal silahlar Halepçe'de mi ortaya çıktı. Bir de İran'a bakmak lazım. Bunların kimyasal silahlarına, bunların uranyum zenginleştirmelerine bakmak lazım. Dünyanın gözünün önünde bunları yapan bir İran var. Ülkesi işgal edilen, kimyasal silahlar bulunamayan bir Irak var. O zaman da söyledik, bunları yapanın İran olduğunu. Hatta Lahey'de açılan davalarda, Saddam Hüseyin adına hiçbir şey yok. Belge yok.
Alamazlar. Çünkü dönemin şahitleri, konuyu bilenler ülkede biliyorlar her şeyi. Ama işte bir algı yaratılmış. O algıyı da kırmak zamanla, belgelerle, dokümanlarla, bilgilerle, Irak'ın toparlanma sürecinde bunların hepsi tekrar ortaya çıkar.
2003 sonrasını yeni jenerasyon, savaş ve işgalle birlikte büyüdü. Şimdi işgal ve savaşla büyüyen jenerasyon 2003 öncesini annesinden babasından dinliyor. Şimdi gençler eğitime gittiğinde para ödüyor. Gerçi para da kazanamıyorlar. Hastaneye gittiklerinde para veriyorlar. Şimdi bakıyor gençlik, biz bunlara para veriyoruz bir şey de alamıyoruz zaten. Babalarına annelerine sorduklarında, "Oğlum 2003 öncesinde biz bunlara para vermezdik. Eğitime para vermezdik, sağlığa para vermezdik. Her ay un çuvallarıyla yağlarla, devlet her aileye katkı sağlardı. Bunları alırdık, 2003 sonrası gelen rejimler bu işgal hükümetleri ülkeye bir çivi çakmamışlar. Ne eğitime ne sağlığa. Yolsuzlukların haddi hesabı yok. 2017 senesinde, 3 kalem mala, kavun karpuz ve domatese, 4 buçuk milyar dolar yolsuzluk yapılmış. Tabi burada İran, Irak'ın ekonomisini, tarımını ve sanayisini bitirdi. Bakıyorsun balık havzalarını zehirlemişler, balık yok. İran'dan alınacak. Tarıma bakıyorsun, tarım alanlarını işlevsiz hale getirmişler. Bağları bahçeleri yakıyorlar. Çiftçiyi çalıştırmıyorlar. "İran'dan alınacak" diyorlar. Aynısını Türkiye'ye de yapıyorlar. Türkiye'den yumurta ithalini yasaklamışlar. İran "Ben satacağım" diyor. "Her şeyi ben yapacağım" diyor. Ama şimdi onlar bitiyor. İran'dan tek bir iğne dahi alınmayacak.
2003 öncesi ve sonrasını anlattık. Gençler 2003'ten önceki dönemi duyuyorlar sadece. 2003'ten sonra bunu yaşamadıkları için onu geri istiyorlar. Irak savaşlarında, Körfez Savaşında barajlar inşa etmiş (Saddam). Aileler gençlere bunları anlattıkları için, bu imkanları şimdi bulamadıkları için gençler patlama seviyesine gelmişler. Tabi bu 25 Ekim devrimiyle de Irak'ta, bu gençler çoğu partimizin tabanıdır onlar.
Gençler 2003 sonrası hiçbir ismi sahnede görmek istemiyorlar. Çoğu Irak'tan kaçtı zaten. Parlamentonun dağıtılmasını, hükümetin ortadan kaldırılmasını, yeni bağımsız isimlerin yeni siyasi isimlerin dışarından bağımsız isimlerin yönetime dahil olabileceği şeklinde talepleri var. Gösterilerde şehit düşenlerin yaralananların ailelerinin tazminatlarını alabilmeleri için talepleri var. Yani erken seçimlere gidilip, BM uluslararası gözlemcilerin önünde şeffaf seçimler talep ediyorlar.
Irak petrolünden Batı ülkeleri de faydalanıyor, Rusya da faydalanıyor. En çok da İran faydalanıyor. Sınır hatlarından boru hatları döşemişler. Seyyar petrol rafinerileri kullanıyorlar. Batı ve diğer güçlerin çıkan petrolden faydalanmaları, gençlik devrimiyle bu sahaların kapatılması, piyasalara akan petrolün durdurulması noktasında, gösterilerde öldürülen gençleri görmeyen BM, petrol akışının durmasıyla açıklamalar yapmaya başladılar. "Petrol buradan servis edilmeli" şeklinde. Bunun üzerinde halk iyice köpürdü. Protesto etmeye başladılar BM'yi. Bunun üzerine BM, son açıklamalarında tekrardan halkın meşru tepkilerine destek verdiklerini açıklıyorlar.
İran için çalışıyor. Kasım Süleymani geldi kendisine direktifler verdi.
Şimdi saçmalık orada başlıyor. Kendi kabinesi, parlamentoda. Bu adam kalkıyor, gidiyor Necef'e gösterilere katılıyor. Hükümetten talepleri var. Sen hükümetsin, senin hükümetten ne talebin olacak? Halk nezdinde karşılıkları yok. Bu girişimlerin.
Halkına yazdığı bir mektup ve bir de Amerikan halkına yazdığı mektup.
İşgalden sonra, içeride olduğu dönem yanlış hatırlamıyorsam. Irak halkına yazdığı mektupta kendisini bir mücahit olarak şehitlerin arasında yer almak için hevesli olduğunu, ülkesinde birlik ve beraberliğin daim edilmesini, mezhepsel ayrılığa düşülmemesini, birlikte ve beraberliği vurguluyor. Amerikan halkına yazdığı mektupta, o halkla bir sorunumuzun olmadığını, sadece yöneticilerin probleminin olduğundan bahsediyor.
Benim yürüttüğüm dava diyeyim. Ben burada işgalden sonraki süreç içerisinde insan hakları ihlalleri, bölge halklarının yaşadığı zulümler ve bunları takip ede ede kendimi bunlara adadım. Bunların düzeltilmesi, oradaki insanların refaha erişebilmesi, bölgedeki akan kanın durması noktasında mücadelemi nasıl yürütebilirim, nasıl başarılı olabilirim, elim nerelere uzanır, nasıl kudret sahibi olurum. Bu anlamda bir çizgide gidiyorum. 25 Ekim devrimiyle birlikte beraber de istediğiz şeylere adım atıldı. Bir de bölgede İran hakimiyetini kırmak, onların milislerini Irak'tan çıkarmak. Çünkü çok zarar gördük, bölge görüyor. Ekonomik olarak da görülüyor, insan hak ihlalleri olarak görülüyor. İran'ı bölgeden çıkardığımız zaman onlar kendi işleriyle uğraşsınlar, bölgeyle uğraşmasınlar. Ondan sonra Irak'ın sanayide, ekonomide, tarımda yükselişini görmek istiyoruz.
Tabi gitmek istiyoruz. Bu yeni, geçici hükümetin kurulmasıyla beraber artık orada yasaların değişeceğinden dolayı Irak'taki Baas Partisi'nin, Irak dışında yaşayan Iraklıların geri dönmesinin, ki yurt dışında 8 milyon Iraklı var. Bunları hepsi kalifiye insanlar, doktor, mühendis, sanatçı. Değerli insanlar, bunları Irak'a dönüp ülkeyi kalkındırması lazım. Bu anlamda biz de, orada bir ortam oluştuğu zaman biz de orada oluruz.
Mezarı güvenli bir yerde ama şunu söyleyebilirim. Baba, amca, kuzen ve diğer devrim komuta konseyi üyelerinin naaşları İran milisleri tarafından kaçırıldı.
İşte bunların zihniyeti. Bunların bakış açısı ortada. Yani bir mezardan sen hangi bir ahlakla, ne bekleyebilirsin. Sizler nasıl bir yaratıksınız ki böyle işlerin içine giriyorsunuz. Hatta bunlarla Suriye'de de işte mücadele ediliyor. Türkiye de işte sıkıntısını yaşıyor. Bunların yaptıklarından dolayı insanlar sınırlara yığılıyor. Türkiye bunları yaşıyor. Irak'tan bunların defolup gitmesi; amaç hedef o.
Bu Irak'a dönmek, orada bulunma süreci belki çok kısa bir süre içinde de olabilir. Belki önümüzdeki günlerde de olabilir. Bu süre çok da uzayabilir de. Lakin oradan halkın, gençlerin, ordu içerisinden isimlerin bize ulaştırdıkları mesajlarda, çağrılarını çokça alıyoruz zaten. Buradaki benim bakışım konuya, Irak'la ilgili orada verilecek bir görev gibi bir beklentim olmadığı gibi, şimdi deseler ki "Sen Irak'a başbakan ol" olmam. Orada şimdi gençler seçsinler aralarında. Kimi görmek istiyorlarsa. Onlar bir isteklerine kavuşsunlar. Diğer konulara sonra bakılır. Benden önce yetişmiş kalifiye insanlar var. Hizmet etmek için yanıp tutuşan insanlar var. Daha çok mücadele vermiş insanlar var. Biz buradayız. Olur ileride birçok şey değişir, Irak toparlanma sürecine girer, bize burada düşen Irak-Türkiye kardeşlik sürecini pekiştirme görevini ifa ederiz.