Türkiye'nin Misrata'da kuracağı üs Akdeniz kontrolü için çok önemli.
Mevzi kazanmak uzun süre sabırla doğru hamleleri yapmaktan
geçiyor. Osmanlılar, hakimiyet alanlarının ortasında bir çizik
gibi duran İstanbul’u kuşatmaya başladıklarında şehri bir gün
içerisinde top ateşine tutup kontrol altına almadılar. İlk önce
Yıldırım Beyazıt, Anadolu Hisarı’nı inşa edip boğazın doğu
kanadında hakimiyetini kurdu. O arada Ankara Savaşı yaşandı
devlet fetret devrine girdi ama stratejik akıl İstanbul’dan hiç
vazgeçmedi. Fatih Sultan Mehmet’in Avrupa
yakasında inşa ettiği Rumeli Hisarı ile boğazın batı kanadı da kontrol altına alınınca fetih başladı. Bugün
Misrata’da deniz üssünün kurulması Oruç Reis ile kuzeyden inşa
ettiğimiz Akdeniz egemenliğinin güneyden de garantiye alındığını gösteriyor.
Dün; Türkiye, Katar ve Libya arasında Trablus’ta imzalanan antlaşmanın Misrata'da bir deniz üssünü de kapsadığı iddiaları gündeme geldi. Akdeniz'in güney anahtarı olan şehirde böyle bir üssün kurulması Dünyanın en büyük iç denizinin güvenliğini bir zincir ile garantiye almamız açısından da önemli.
Misrata şehrini Libya İç Savaşı'ndan sonra daha sık duysak da şehir tarihsel olarak bize oldukça yakın. Büyük oranda Libya’da yaşayan Türklerin kontrol ettiği bir bölge. Şu anki İçişleri Bakanı Fethi Başağa da Misratalı Türklerden biri. Ülkede kimi iddialara göre nüfusun yüzde 25’ini Türk kökenliler oluşturuyor. Bu oran çok yüksek olsa da tarihsel olarak bölgede ciddi bir Türk nüfusunun biriktiği hakikat.
Arap kaynaklarında ‘Ed-Devletü't-Türkiyye’ yani Türklerin devleti olarak geçen Memluklerin birçok Kölemen beyi Mısır’dan Libya’ya geçerken
da bölgeye göç etmişti. Göçlerin Misrata'da birikmiş olması
şehrin Girit açısından stratejik konumu gösteriyor. Libya devleti bağımsızlığını kazandığında ilk başbakanı da bir Türk olan Sadullah Koloğlu’ydu.
Akdeniz hakimiyeti Misrata'dan geçiyor
Türkiye bugün bölgedeki en belirleyici aktör. Bunu da zaman kaybetmeden askeri olarak meseleye müdahale etmesine borçlu
. Askeri müdahalenin önemini Suriye’nin kuzeyinde gerçekleşen müdahaleler ile yaşanan gelişmeler üzerinden görmüştük. Libya'da sivil hükümeti destekleyen Türkiye şu an resmi olarak Misrata’ya yerleşirken Akdeniz’in kontrolü konusunda önemli bir adım attı.
Askeri varlığı sınırlı Yunanistan, adalar üzerinden Türkiye’yi Akdeniz’de kuşatma altına almaya çalışırken şu an
Türkiye, Libya’da çizdiği strateji sayesinde Doğu Akdeniz’in kontrolünü hem kuzeyden hem güneyden kurgulumakla meşgül.
Dünyanın en büyük iç denizi olan Akdeniz uzun süredir güç savaşlarının merkez noktası. Suriye İç Savaşı’ndan, Libya’ya değin bölge halihazırda ateş altında. Doğu Akdeniz’de çıkan doğal kaynakların da etkisiyle uzunca bir süre daha Akdeniz’in çatışmaların odak noktasında olacağı öngörülüyor.
Libya’da Kaddafi düşerken en hızlı reaksiyonu Fransızlar gösterdi. Bunun karşılığını da ülkenin tamamında kurdukları etki alanı ile aldılar.
Bugün NATO’nun bütün üyeleri örtülü ya da açık bir şekilde Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni desteklerken Macron’un histeri krizleri geçirmesinin arkasında da Hafter iktidarı alamazsa etki alanını Türkiye’ye bırakma korkusu yatıyor.
ABD’nin Afrika Komutanlığı aracılığıyla defalarca kez Libya'daki Rus silahlanmasını ifşa etmesi, İtalya ve Almanya'nın dünkü Trablus ziyaretleri, İngiltere'nin yalnızca UMH’ni muhatap alması NATO adına Suriye’de yapılan hataların tekrarlanmayacağına da bir işaret.
NATO üyeleri farkında ki; Türkiye çok hızlı bir refleks gösterip Libya’da varlığını artırmasaydı bugün Suriye’de olduğu gibi Libya’da da en güçlü aktör Rusya olacaktı.
Tarih bizi çağırmasa dahi konjonktürün çağırdığı kesin
Türkiye, yüzlerce yıllık etki alanlarında tekrar var olurken muhatap aldığı ülkelerde değişiyor. 90’lı yıllarda it dalaşlarının yaşandığı
Yunanistan şu an Türkiye’nin ciddiye alabileceği bir güç değil.
Bu yıl Almanya’da Libya konusunun gündeme alındığı Berlin Konferansı’na dahi çağrılmayan, bunun ile ilgili Alman hükümetine yaptığı serzenişler
şeklinde cevaplandırılan Yunanistan’ın Libya’daki Türk varlığından rahatsız olmasının sebebi de iki ülke arasındaki makasın açılması.
Kendini bir Adalar ülkesi olarak tanımlayan Yunanistan’ın bu tezlerinin odak noktasında; Ege ve Akdeniz yer alıyor. Kıta sahanlığımıza da bu argüman üzerinden saldırıyorlar. Devlet tezi olarak çizdikleri kıta sahanlığı haritalarının hiçbir gerçekliği olmadığının farkında olmalarına rağmen ‘ne koparsak kardır’ yaklaşımı ile ellerini yüksekten açıyorlar.
Misrata’nın kontrolü demek Oruç Reis ile kuzeyden verilen mesajın güneyden de verilmesi, Akdeniz’in hem güneyden hem de kuzeyden Türk etki alanına girmesi anlamına geliyor. Bu da Yunanistan’ın bir deniz devleti tezinin çöpe atılması.
Türkiye; impatorluk bakiyesi bir devlet olarak bugün stratejik aklını kurgularken cepheleri giderek ana karasından uzaklaştırıyor. Nasıl ki; Anadolu Hisarı, İstanbul’un fethinden 60 yıl önce inşa edildiyse bugün de uzun vadeli bir dış politika kurgulanıyor
. 20. yüzyılda yaşanan tramvaların etkisiyle kabuğuna çekilen Türkiye tekrar özgüvenini kazanmış, bölgedeki izleyici konumundan karar veren akıl noktasına evrilmiştir.
#Türkiye
#Libya
#Misrata
#Oruç Reis