|
Tohum, “Biden’ı vuran” kurşun ve küresel sistem hatası…

Yüzeysellik basınca dayanamamak demek…

ABD başkanlık seçimini Trump’ın kazanması halinde ülkenin dış politika tercihlerinde değişiklikler olacağını, diğer ülkelerin buna göre politikalar üreteceğini söylemek, günümüz dış politiğini tespit açısından artık faydasızdır. Tespitler başlangıçtır, ettik, geçtik, çok oluyor…

ABD Başkanı kim olursa olsun, ‘yeni küresel bağlam’ mevcut/müesses dünyadan taleplerini artırarak sürdürecek
. Şimdi buradayız…

‘Beyaz Saray’ın keyfiliğine bağlı olmayan işte şöyle bir dünya çıkacak, o dünyada ülkemiz ve diğer ülkelerin ilişkileri de form değiştirerek şu yolları açacak, olmadı yapacak’ demek ise, biraz konfor bozar ama hem gerçekçilik hem de ciddi davettir…

İlkindeki tespit özünde
körleştiricidir
. ‘Gidiciye’ bağlılığınızı hatırlatır. ‘Toprak çeker’ derler ya. Türkiye’nin ve en geniş coğrafyasıyla bölgemizin geleceği, ikincideki davete
kapasitenizin ne kadarıyla
katılacağınızla ilgilidir…

***

Uzun süredir Amerikan dış politikası ‘reaksiyoner’ bir ritm üzerine ilerliyor. Ukrayna Savaşı başlayana kadar doğru-yanlış bir yönü vardı hatta planı varmış gözüküyordu ve son tahlilde, “Avrupa’yı ve NATO’yu bir arada tuttum”a bağlanabilirdi. Seçim kampanyasında da bu söylem hükümet tarafından sık pazarlandı…

Ancak
Azerbaycan-Ermenistan
savaşı ve sonuçları,
Afganistan
hezimeti,
İsrail-Gazze
şoku ve benzer bir seri ‘orta boy’ gelişme karşısında Washington felç inmiş gibi davranmaya devam ediyor…
Büyük haritalarda ne yaptığı ise tam muamma. Mesela, Asya-Pasifik planında
Hindistan
’ın Amerika’nın arzu ettiği yere varmadığı acı bir gerçek. Yeni Delhi’nin bir yandan Putin’le kucaklaşması diğer yandan Çin’le sınır anlaşmazlıkları masası kurması Amerika için kâbus senaryolarıdır…
Son NATO zirvesinde de tekrarlandığı üzere
Rusya
ve Çin’i haça tekrar tekrar mıhlama nutukları da çalışmıyor. ABD’nin tüm benliğiyle temel düşman gördüğü cepheye yönelik dört başı mamur bir plan hâlâ ortada yok, üretemiyor da…

***

Perşembe günü
İngiltere-Blenheim Sarayı
’nda başlayan ve 40’tan fazla liderle birlikte AGİT, NATO, AB Konseyi gibi kuruluşların da katıldığı “
Avrupa Siyasi Topluluğu
Zirvesi” de bu bağlama eklenebilir…
Bleinheim Sarayı
Winston Churchill
’in doğum yeri. Buradaki sembolizmi doğru yere oturtmak gerekiyor; 2’nci Büyük Savaş’ın liderlerinden biri olarak Churchill’in doğduğu evin, 3’üncü savaş tartışmalarının yapıldığı bir zamanlamada seçilmesi midir bu, yoksa Başkan Trump’ın ilk döneminde gerçekleştirdiği
aynı adresteki
İngiltere ziyaretinde (Temmuz 2018) dünyanın gözüne soka soka gösterdiği Trump-Churchill ilişkisi midir?

Yoksa ikisi zaten aynı mıdır!

***

Birincisi, ABD’de yaşanan ve suikast girişimiyle üst aşamaya geçen kaos potansiyeli;-ki,
mermi Trump’a atıldı ama Biden’ı vurdu
-Washington’un Avrupa ve Ukrayna’da açmaza sürüklenen halleri, artı, bunlara sızlanan ‘çatlak sesler’i yönetmesini zorlaştırıyor.
Londra’nın da işlerin istediği gibi gitmediği yönündeki tedirginliği belirginleşiyor…
Bu yüzden, ABD Başkanı belli olana kadar, belki ondan sonra da (!), işe daha çok el atma arzusu var.
AB ile ilişkilerini yeni kaideye oturtma
istekleri açık. İngiltere’de taze bir hükümet bulunması da durumu kolaylaştırıyor. Sloganları da, “değişim başlıyor”…

Ancak asıl mesele Avrupa’nın Trump korkusu, bununla birleşen Macaristan ve Sırbistan gibi başlıklar. Konuyu Orban veya Vucic’e indirgemek basit kalır; iri dişler de dâhil birçok Avrupa ülkesi son üç yılın Amerikan politikalarını benimsemediler. Kerhen uydukları politikalardan da “bu vesileyle” sıyrılma yolları arıyorlar…

Güçleri yeter-yetmez ayrı konu. Önemli olan bu düşünce nüvesi!

***

İşin bir kutbu bu. Diğer kutbunda ise yeni ve tekrarlanan gelişmeler var…

BRICS veya ŞİÖ’nden, yapılacak toplantılardan bahsetmiyorum. Daha ‘basit görünenlerinden’ söz ediyorum…

Mesela, Türkiye’nin
Nijer
çıkarması! Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, MİT Başkanı, Enerji Bakanı, savunma sanayi ve ticaret bakanlıklarının üst bürokrasisinin bu Afrika ülkesine yaptığı ziyareti anlamlandırabiliyor muyuz?
Nijer’in herhangi ve kıymetli bir ürünü üzerinden değil.
Afrika dengeleri veya bu dengelerdeki büyük güçlerin mevcudiyetleri
açısından, ABD’nin, Çin’in, Rusya’nın, Avrupa’nın açısından?
İtalya
’nın, “Akdeniz’deki stratejik ortağımız Türkiye’dir” açıklamasıyla birleştirebiliyor muyuz? Yoksa Meloni’nin göz süzmeleriyle tatmin olanlardan mısınız?
Veya;
ABD Hazine Bakanı Yellen
’in daha geçtimiz hafta sonu yaptığı, “Dünya genelinde ülkeler Amerikan dolarından uzaklaşıyor” açıklamasını, daha doğrusu kaygısını hissedebiliyor musunuz?
Forbes
Dergisi, ABD devlet borçlarında benzeri görülmemiş büyümenin (34 trilyon dolar)
içinden çıkılmaz bir sarmal
yarattığını, Amerikan finansal sisteminin istikrarını tehdit ettiğini yazdı.

Bu ikisini Doğu’nun “anti-dolar programları/planları” üzerinden de ele alabilirsiniz ama bir çıktısı da şudur; bu durum ABD’nin Türkiye dâhil ülkelere kafasına göre uyguladığı yaptırımların canına okuyor…

Bir çok ülke dolardan sakınmakla kalmıyor, bitcoin veya kripto para birimlerini teşvik ediyor. Dolar yaralanırken yaptırımlar da sakatlanıyor…

Çok örnek var; Suriye-Türkiye normalleşme adımlarında bölge jeopolitiğinde oluşan vakum da aynı. Mısır, S. Arabistan, Katar, BAE, Irak, Türkiye, Rusya, hatta-evvel bahsettim- Körfez basınına göre Çin ve İran’ın bile destek vermesi ne demek?

Ya da önce S. Arabistan-İran yakınlaşmasında görülen Pekin aktivitesinin şimdi Filistin özelinde tekrarlanacak olması…

Tuzağa düşmeyelim, “evet ama büyük zorluklar var bu işlerde” değil mesele. Asıl iş ‘nüve’de. Tohumdur. Ve büyüyor. Korku da öyle; Cuma günü yaşanan ‘küresel sistem hatası’ neydi sanıyorsunuz…

#ABD
#Donald Trump
#seçim
2 ay önce
Tohum, “Biden’ı vuran” kurşun ve küresel sistem hatası…
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”