Geçtiğimiz Salı günü Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bir televizyon programında verdiği mülakat ekonomideki yeni yol haritasına ilişkin önemli başlıklara işaret ediyor. Ancak Şimşek’in bazı söylemlerini detaylı analiz etmemiz gerekiyor. Zira bu yol haritasının bazı sonuçları da olacak.
Öncelikle belirtmeliyim ki tıpkı benim yine bu köşede birkaç kez ifade ettiğim üzere Şimşek, enflasyon tarafındaki stratejiyi gerçekleşen değil beklenen enflasyona göre çıpalamaya çalışıyor. Geçtiğimiz dönemlerde reel faizin beklenen enflasyona göre mi yoksa gerçekleşen enflasyona mı göre hesaplanması gerektiği konusundaki tartışmalarda ben doğru olanın “beklenen” enflasyona göre olması gerektiğini ifade ettiğimde eleştirilmiştim. Ancak beni o gün eleştirenler bugün Şimşek’in yaklaşımını hızlıca benimsemiş durumdalar.
Şimşek’in açıklamalarında dikkatimi çeken bir diğer husus da ücretlerin beklenen enflasyona göre belirlenmesine yönelik vurguydu. Şimşek, yüksek ücretlerin yüksek enflasyona neden olduğu bir kısır döngüye dikkat çekiyor. Yüksek ücretlerin talep kanalından enflasyonist etki yaratacağı aşikar. Ancak her durumda değil. Özellikle ücretlerin enflasyon karşısında reel olarak düşük kaldığı dönemlerde nominal değil reel ücretlere bakmak gerekiyor. Bu savımı destekleyen en önemli veri ise işgücünün gelirden aldığı pay. TÜİK verilerine göre işgücünün gelirden aldığı pay son 3 yılda %38,8’den %25,4’e kadar düşmüş. Bu veri aynı zamanda enflasyonun dinamiklerini doğru algılamak açısından da önemli. Bu bakımdan “ücretlerin beklenen enflasyona oranla daha az artması” mantığını içeren gelirler politikasının sosyal sonuçları olabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Yine aynı mülakatta Şimşek, “karşıdan esen rüzgarlar” metaforu ile ana dış ticaret ortaklarımızdaki düşük büyüme kaynaklı zayıf dış talebe işaret ediyor. Ayrıca doların güçlenmesi ve petrol fiyatlarının artmasını da karşı rüzgar kategorisine dahil ediyor. Bu tespitlerine birebir katılıyorum. Zaten tamamını da evvelki yazılarımda sizlere ifade etmiştim. İlave olarak benim aklıma takılan sorular şunlar: Mevcut sıkılaşmanın hızı ve dozuna bakarak öngördüğümüz iç talep daralmasını da hesaba katarsak OVP’deki büyüme tahminlerini yakalamak mümkün olacak mı? Tahminlerin altında kalacak bir büyüme işsizlik oranlarını ne kadar artıracak?
Şimşek’in Türk Lirası’nın kalıcı değer kaybı için sebep kalmayacağına yönelik değerlendirmesi de dikkat çekici. Bu değerlendirmenin ana nedeni mevcut mevduat faizlerinin beklenen enflasyonun üzerinde seyrediyor olması. Öte yandan Şimşek’in en son katıldığı yatırımcı toplantısındaki katılımcıların ana beklentilerinden birisi “TL’nin öngörülebilir bir şekilde devalüe edilmesi” olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca yerel seçimlerden sonra daha sıkı politikalar öngörülüyor. Tüm bunlar ekonominin potansiyel büyümesinin altında kalmasına neden olacak gelişmeler.
Özetle her ne kadar yabancı yatırımcı tarafında algı pozitife dönüyor olsa da Şimşek’in açıklamalarından yola çıkarak ve mevcut sıkılaştırmanın hızı ile dozuna bakarak büyüme ve istihdam tarafında belirgin risklerin masada olduğunu değerlendirebiliriz. Elbette fiyat istikrarını tesis etmek için bir miktar sıkıntı çekmek gerekiyor. Ancak bu sıkıntının adaletli dağılımı için son dönemde tüm dünyada gündem olan “şirket karlarının enflasyonist etkisi” meselesini de göz önünde bulundurmak lazım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.