Özüne bakarsanız, karşı karşıya olunan durum bir savaş değil, başlı başına bir soykırım. Filistin’in Batı Şeria bölümü doğrudan işgal altında, Gazze ise kapalı bir hapishane ve etrafı duvarlarla çevrili. Bu dünyanın en büyük hapishanesinde 2,5 milyon Filistinli yaşıyor ve yavaş yavaş öldürülüyorlar. Durumu bir cümle ile ifade edecek olursak: Taşlar bağlı köpekler serbest. İsrailliler ve Amerikalılar diyorlar ki: “Biz sizi yavaş yavaş öldüreceğiz, gürültü çıkarmayın.” 70 yıldır süren bir işgal var.
Özüne bakarsanız, karşı karşıya olunan durum bir savaş değil, başlı başına bir soykırım. Filistin’in Batı Şeria bölümü doğrudan işgal altında, Gazze ise kapalı bir hapishane ve etrafı duvarlarla çevrili. Bu dünyanın en büyük hapishanesinde 2,5 milyon Filistinli yaşıyor ve yavaş yavaş öldürülüyorlar. Durumu bir cümle ile ifade edecek olursak: Taşlar bağlı köpekler serbest.
İsrailliler ve Amerikalılar diyorlar ki: “Biz sizi yavaş yavaş öldüreceğiz, gürültü çıkarmayın.”
70 yıldır süren bir işgal var. 1970’lerde soğuk savaş ve sol etkisi ile dünyada bir Filistin meselesi vardı, kapitalizm karşıtı gruplar, solcular ve İslamcılar ABD karşıtlığını Filistin meselesi üzerinden gündeme getirirdi.
İslam ülkelerinin tamamına yakını işgalden yeni çıkmış ve Batılı devletler tarafından yönetilen devletler oldukları için halk düzeyinde, Müslüman duyarlığından bahsetmek mümkündür, fakat devletler düzeyinde İslam dünyasından bahsetmek 70’ler için, hiç de mümkün değildi.
Soğuk savaş bitikten sonra Filistin’de El Fetih günden güne zayıfladı. Dünyada İslam’ın güç kazanmasıyla Hamas, Filistin’de başat aktör haline geldi. Dünyadaki sol çevreler de Filistin’i gündemlerinden çıkarmış oldu.
İsrail bir kanser hücresi gibi Filistin topraklarını kemirmeye devam etti. Dünyada siyasal anlamda kabul gören 1967 sınırlarını baz alacak olursak, Filistinliler bu pozisyonun çok gerisine düştüler.
Hamas’ın sınırları aşıp, kendi toprakları üzerindeki İsrail işgalcilerine saldırması ve yüzlerce esirle geri çekilmesi, dünyada büyük bir sarsıntı oluşturdu. Bu girişim büyük bir şok dalgası yarattı.
Bu girişimin ve yarattığı şokun düşündürdükleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
* İsrail askeri ve istihbarat kapasitesi ile kendisine Tanrı’dan daha büyük bir güç atfetmiş, asla dokunulmaz, asla yenilmez, kâinatın en kavi gücü imajını oluşturmuştu. Süreçteki soru işaretleri ne olursa olsun, İsrail’in yenilebilir olduğu tezi güç kazanmıştır.
* ABD destekli İsrail soykırımı, dünya kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmış, savaşın sonuçları ne olursa olsun, 1970’lerde olduğu gibi küresel emperyalizm karşıtlığı, Filistin davası ile vücut bulacaktır.
* Daha kara savaşı başlamadan, yarısı çocuk olmak üzere 4000 sivilin soykırıma tabi tutulmasının hesabını ne İsrail ne ABD ne de parlamento binasına İsrail bayrağı asan AB ülkeleri verebilecektir.
* Türkiye, Mısır, Çin ve Rusya nezdinde, 1967 sınırlarının baz alınarak iki bağımsız devletli çözüm tezi güç kazanmıştır. Biden, korkak bir ses tonuyla bu gerçekliği dillendiriyor. Bu yaklaşım Demokratların politikalarına uygun, fakat sivil katliamları destekleyen ABD’nin korkak sesi barışa nasıl katkı sunacak?
* Ukrayna savaşına taraf olan İsrail, Rusya’nın açıklamalarından oldukça rahatsız. Bu, Suriye topraklarında İsrail saldırılarını sınırlandıran bir sonuç getirir.
* Son günlerde Ortadoğu’da bazı gelişmeler yaşandı. Çin, İran ile Suudi Arabistan’ı yakınlaştırdı. İki devletin yakınlaşması, ABD’nin Ortadoğu hakimiyetini çökertir. ABD’nin can havli ile Akdeniz’e gelmesi, sadece İsrail’e destek değil, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini tekrar kuşatmak içindir.
* Bu savaşta Türkiye ile Mısır’ın makul bir şekilde fikir alışverişinde bulunması uzun vadede Filistin davası için faydalı olacaktır.
* Suriye’nin güçlü bir şekilde devlet olma vasfını devam ettirmesi, İsrail için oldukça olumsuz bir durum olacaktır. ABD’nin Suriye’yi işgal etmesinin bugünler için olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. İran vizyoner davranabilirse, Türkiye, İran ve Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayabilir. İsrail’in sınırındaki her güçlü Müslüman devlet, İsrail’in geleceği için bir tehdittir.
* Türkiye’de sivil toplum Filistin ve Mescid-i Aksâ konusunda olağanüstü hassasiyet göstermektedir. Başta Anadolu Ajansı ve TRT WORLD bütün dünyada kamuoyu oluşturmak için yoğun çaba gösterirken, hükümetin diplomatik çabaları devam etmektedir.
* 1970’lerde olduğu gibi Türk solu da dahil bütün çevreler, birlikte Filistin meselesinin sürekli gündemde tutmak için çaba gösterebilirler mi? Göreceğiz.
* Batı emperyalizmi sadece ülkelerimizi işgal edip, her bir ülkeyi Lübnan’a Irak’a ve Suriye’ye dönüştürmekle kalmadı, aynı zamanda kültürel emperyalizm metoduyla milletleri içten paramparça etti.
* Filistin davası Türklerin davasıdır. Müslümanların davasıdır. Arapların ve Kürtlerin davasıdır. Dünyada vicdan sahibi olan her insanın davasıdır. Bugünkü katliamlara bakacak olursak insanlığın davasıdır.
Yedi yaşında, yıkıntılar arasında, yaralı bir Filistinli çocuk dünyaya şöyle seslendi: “Hepimizi öldürseler de İsrail kaybedecek!’’
Batı medeniyeti, gerçekten vardıysa da bütün değerlerini kaybetti, ahlakını, adaletini, vicdanını kaybetti. Filistin davası günbegün güçlenecek, İsrail ve ABD kaybedecek. Aliya İzzet Begoviç, “Tarihi devletler değil, Allah yazar” der.