Cumhuriyet’in yüzüncü yılı ve Millî Mücadele’nin ilk mitingi

04:0029/10/2023, Pazar
G: 29/10/2023, Pazar
Dursun Gürlek

Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü ve Türkiye yüz yılı ifâde ettiği anlam itibariyle aziz Türk milleti olarak hepimizi heyecanlandırıyor. İlerleyen zamanla birlikte rejimlerin isimleri değişse de mânevi dinamikleri, millî özellikleri geçerliliğini muhafaza eder. Unutmayalım ki, Cumhuriyetimizin kurucuları ve Millî Mücadele kahramanları da Osmanlı paşalarıdır. Ve yine hatırlamamız gerekir ki, Millî Mücadele’nin başarıyla sonuçlanmasında din adamları büyük bir rol oynamışlardır. Türkiye Büyük Millet


Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü ve Türkiye yüz yılı ifâde ettiği anlam itibariyle aziz Türk milleti olarak hepimizi heyecanlandırıyor. İlerleyen zamanla birlikte rejimlerin isimleri değişse de mânevi dinamikleri, millî özellikleri geçerliliğini muhafaza eder. Unutmayalım ki, Cumhuriyetimizin kurucuları ve Millî Mücadele kahramanları da Osmanlı paşalarıdır. Ve yine hatırlamamız gerekir ki, Millî Mücadele’nin başarıyla sonuçlanmasında din adamları büyük bir rol oynamışlardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hacı Bayram-ı Veli’de yapılan dualarla, tekbirlerle açıldığı gibi, Cumhuriyet’in temelleri de sağlam zeminler üzerinde atıldı. Diğer bir ifadeyle söylemek gerekirse, 29 Ekim 1923 tarihi çok önemli bir dönüm noktası olmakla beraber, asırlara hükmeden büyük Türk devletinin ve aziz milletimizin tarihi çok hem de çok eskilere dayanmaktadır.

Özetle söylemek gerekirse, tarih boyunca kazandığımız zaferlerin, elde ettiğimiz başarıların en sağlam dayanaklarından biri de İslâm inancıdır. Mustafa Kemal Paşa da bunun böyle olduğunu çok iyi bildiği için Millî Mücadele’yi, milletin dini ve mânevi duygularını harekete geçirmek ve galeyana getirmek suretiyle başlattı. Bunun çarpıcı bir örneği olan ve “Yakın Tarihimiz”in birinci cildinde yer alan belge mahiyetindeki bir yazıyı olduğu gibi aşağıya alıyorum.

“Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktıktan tam bir hafta sonra Havza’ya gidiyor ve burada kendisine ayrılan Ali Baba’nın oteline misafîr oluyor.

Havza, kaplıcaları ile meşhurdur ama Paşa’nın banyoyu filan düşünecek vakti yoktur. Evvelâ halk temsilcileri ile temas edip, milletin mücadeleye hazır olduğunu iyice anladıktan sonra, otel sahibi Ali Baba’ya ilk emri veriyor.

Git, bana Belediye Reis’i İbrahim Bey’i çağır!

Yarım saat sonra huzuruna gelen Belediye Reisi’ne şunları söylüyordu:

Halkın, sesini çıkarmasının zamanı gelmiştir, ondan evvel bu halka yol göstermek îcap eder. Binâenaleyh önümüzdeki Cuma günü, namazdan sonra Büyük Cami’de mevlid okutunuz. Mevlid bitince dışarıda fişek atılarak işaret verilsin. Böylece her üç camiden halk, ellerinde bayrak olarak ve tekbir getirerek alayla çıkıp miting yerinde toplansın. Miting yeri, bu otelle Belediye Dairesi arasındaki sahadır.

Şimdi bu emri alan o zamanki Belediye Reisi İbrahim Bey’i dinleyelim:

Mustafa Kemal Paşa biraz düşünerek, dur dedi, arada yapılması gereken bir iş daha var. Camide Mevlid bittikten sonra, hitabeti kuvvetli bir arkadaşınız, halka silahlanmak lâzım geldiğinden, zira düşmanlar ellerinde esir bulunan padişahdan bir medet ummanın mânâsız olacağından bahisle bir nutuk irâd etsin.

Bu emri aldıktan sonra Paşa Hazretlerine sordum:

Miting yerinde kimin söz söylemesini münasip görüyorsunuz, efendim? Çenesini avuçlayıp bir lâhza daldıktan sonra, “Bir Hoca Efendi.” dedi.

Bu vaziyet karşısında arkadaşları toplayarak lâzım gelen hazırlıklara başladık ve civar köylerden birisinde bulunan Hoca Sıtkı Efendi’ye haber gönderdik.

Artık her hazırlığımız tamamdı. Cuma günü geldi çattı. Namaz kılınıp bitti ve mevlid okundu. Şeker bulunamadığından cemaate külâhlar içinde çekirdeksiz İzmir üzümü dağıtıldı. Sıra mitinge geldi. Halk toplanmış, sahayı doldurmuş, tam nutuk başlayacak!.. Fakat bu işe memur ettiğimiz Hoca Efendi’yi koydunsa bul! Sağa, sola adam koşturduk, nâfile! Yok yok! Paşa da oturduğu yerden, sinirlendiğini belirten bir halle bizi gözetliyor. Baktım, halk da sabırsızlanıyor, hemen Paşa’nın yanına vardım. Efendim, dedim, buyurunuz, icâp eden şeyler miting mahallinde söylenecektir.

Hiç sesini çıkarmadan yerinden kalktı. Ben, elimde bir bayrak, en önde gidiyordum. Havza’nın en büyük şeyhi Ali Baba ile diğer bütün hacılar, hocalar, dervişler de ağır ağır beni takip ediyorlar. Ortalık tekbirlerle ve tehlillerle uğulduyor. Diğer camilerden çıkanlar da sokak başlarında bize katılıyorlar. Fakat halka hitap edecek Hoca Sıtkı Efendi hâlâ bulunamadı. Bizi bir telaşdır, aldı. Ne yapacağız diye düşünüyoruz.

O sırada Mustafa Kemal Paşa’nın maiyyetinde bulunanlardan Doktor Refik Bey (Saydam) önüme çıkarak:

İbrahim Efendi, ne düşünüyorsunuz? Halk, işte hazır, toplanmış bekliyor! Ne söylenecekse söylensin, diye konuştu.

İyi ama kim söyleyecek? Bu müşkül durumda arkadaşlardan Fuad Bey’e rica ettik. Kürsüye çıktı:

İşte, Yunanlıların yaptığı mezalimi görüyorsunuz. Biz de burada bir istilâ tehlikesi karşısındayız. İhtiyatlı, tedbirli, uyanık bulunmak ve hemen silahlanıp düşmana karşı koymak lâzımdır, şeklinde sözler söyledi. Ondan sonra ben kürsüye çıktım, aynı mealde bazı şeyler söyledim ve burada, bu Havza sokaklarında gördüğünüz Rum çeteleri, asker kaçakları filan olmayıp, Yunanlıların eskiden beri güttükleri siyasi maksatlarının mahsulü birer icra kuvvetidir. Bunların emel ve gayeleri artık meydana çıkmıştır. Bunun için canımıza kast eden düşmana karşı alınması gereken tedbirleri almak vazifemizdir. Haksız işgallere nihayet verilmek üzere gerektiği şekilde protesto edeceğiz. Bizi tevkil eder misiniz, dedim. Ortalık “Hayhay” sesleri ile çınladı.

Kürsüden indim ama içimde bir ukde vardı. Biliyordum ki Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin huzurunda yapılan bu ilk miting, emirlerine ve arzularına uygun bir şekilde yapılamamıştır. Bundan dolayı üzülüyordum. Tam o sırada yanıma şeyhimiz Ali Baba’nın oğlu, otelci küçük Ali Baba geldi. Paşa, sizi çağırıyor, dedi. Hemen yanlarına koştum. Odalarında pencerenin önünde, dağılmakta olan sokaktaki halka bakıyorlardı. Yüzlerinden anladım ki, durumdan memnun değiller. Başını çevirerek sert bir sesle:

Yaptığınız işi beğendiniz mi, dedi. Ellerimi oğuşturarak, efendim, bu işe memur ettiğiniz Hatip Hoca Efendi, Rum eşkiyâlarının tehdidine mâruz kalmış olmalıdır ki, bulunduğu köyden buraya gelemedi. Biz de çok müteessir olduk. Fakat hatibin geleceğinden emin olduğumuz için ona göre hazırlanmıştık. Bu sebeple emrivaki karşısında şaşırdık, gerektiği şekilde hareket edemedik. Affınızı dilerim, dedim.

Mustafa Kemal Paşa, birdenbire yumuşayan bir sesle, ben de dedi, sizin gibi bir ferdim ve aranızda sonuna kadar fert olarak çalışacağım. Bu memleketi hep beraber kurtaracağız. Ortada gizli kapaklı hiçbir şey yoktur ve olmamalıdır. Samimi, doğru ve açık kalpli olmalıyız. Bu mitingin tekrar ama noksansız olarak yapılmasını isterim.

Şimdi de vaktinde ve zamanında Havza’ya yetişemediği için ilk mitingin istendiği gibi yapılamamasına sebep olan hatip Hoca Sıtkı Efendi’yi dinleyelim:

Havza’dan Bayram Con Bey’in bana gönderdiği haberi çok geç aldım ve Sıtkı Hoca korktu da gelemedi, şâyiâsını duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Hemen cübbemi sırtıma alınca, doğru Havza’ya koştum. Ben korkak adam değilim, ne emrediyorsanız edin, derhal yapayım, dedim. Önümüzdeki Cuma günü miting tekrar edilecek ve sen çıkıp halka hitab edeceksin, dediler. Hazırım, cevabını verdim.

Gün geldi. Camiler, sokaklar, meydanlar her tarafı bağrı yanık halkla doldu. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri de işte şu, şimdi belediye dairesi olan o zamanki Ali Baba Oteli’nin penceresinden bize bakıyordu.

Tekbirlerle ve tehlillerle ağır ağır yürüyerek meydana vardık. Olanca tâkatimi kullanarak heyecan ve halecan içinde söyledim, söyledim!..

Ey cemaat, diyordum. Düşmana karşı koymak için elde sopa lâzımdır! En gücü yetmeyen, en fakir Müslüman Türk bile, bugünden tezi yok, birer sopa olsun edinmelidir. Buna da iktidarım yok diyebilen kimse var mı? Varsa, o da evindeki kazmayı, keseri, bıçağı; o da yoksa yumruğunu hazırlasın. Artık zamanı gelmiştir. Hazreti Allah da, Peygamber Efendimiz de böyle emrediyor.

Böylece mükemmel bir miting yapıldı. Dualar edildi ve tekbirlerle dağılındı. Biraz sonra Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Belediye Reisi İbrahim Bey’i çağırttı. Memnun oldum. İstediğimiz gibi bir miting yapıldı. Hoca Efendi de pek güzel konuştu. Artık, benim de burada vazifem tamam oldu. Daima sizinle muhabere edeceğim. Müsterih olun. Ben de sizin gibi bir fert olarak, inşallah kazanacağımız zafere kadar, beraber el ele çalışacağız, diye vedalaştı ve ertesi gün Amasya’ya müteveccihen buradan ayrıldılar.

İşte Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya ayak bastıktan sonra, emirleri ile huzurlarında yapılan ilk mitingin hikâyesi!..”

İşte ben de diyorum ki, Millî Mücadele’nin, İstiklâl Harbimiz’in harcı imânla, ihlâsla, tekbirlerle ve tehlillerle karılmıştır. Hiçbir münkir, bu gerçeği tarih sayfalarından silemeyecektir! Cumhuriyet’in yüzüncü yılı ve Türkiye yüz yılı hayırlı ve uğurlu olsun!..

#Cumhuriyetimizin 100. Yılı
#29 Ekim
#Dursun Gürlek