Mevlid gecesi bugün idrak edilecek. Mevlid Gecesi önemi nedir? Müslüman aleminin en önem verdiği günlerden biri de Mevlid gecesi gecesidir. Bu anlamlı gecede Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) dünyaya gelmiştir. Sizler de Mevlid gecesi duasını okumak için haberimize bakabilirsiniz. Mevlid gecesi önemi nedir? ve daha fazla sorunun yanıtını buradan görebilirsiniz.
Mevlid Gecesi'nin önemi
Kandiller; ışıklarıyla sadece karanlık gecelerimizi değil, aynı zamanda manevî feyziyle de daralan gönüllerimizi aydınlatan, zihinlerimizi berraklaştıran gecelerdir.
Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.
İşte Mevlid Gecesi de insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olan rahmet elçisi Hz. Peygamberin doğumunu kutladığımız, onun bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatan insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve metanetini, kerem ve cömertliğini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri anlayıp hayatımızı onun yüce ahlâkıyla güzelleştireceğimiz bir tazelenme mevsimidir.
Mevlid Gecesi bütün insanlığa sevgi, rahmet, huzur ve barış getirsin. Sevgili Peygamberimizi daha iyi tanımamıza vesile olsun.
MEVLİD GECESİ DUASI
Dua ve ibadetlerle geçirilmesi gereken bu özel günde dualar okunmalı, ibadetler eksik bırakılmamalıdır. İşte Mevlid Gecesi duaları;
Hatm-i Enbiya yapmak için, önce 1 Fatiha suresi 3 İhlas-ı şerif okunur.
Sonra: "Eûzu billahis-semiıl-alimi mineş-şeytanir-racim. Rabbi eûzu bike min hemezatiş-şeyatıyn. Ve eûzu bike rabbi en yahdurûnr." duası okunur
Şu ayet-i celile okunur ve buna göre hareket edilir:
Bismillahir-rahmanir-rahim. Ya eyyühellezine amenusbirû ve sabirû ve rabitû vettekullahe lealleküm tüflihûn. Sadekallahül-azıym.
Daha sonra şu sıraya göre hatme devam edilir:
Bismillahir-rahmanir-rahim. İnnallahe ve melaiketehû yüsallûne alen-nebiy. Ya eyyühellezine amenû sallû aleyhi ve sellimû teslima. Sadekallahül-azıym.
100 kere: Salevat-ı şerife,
500 kere: Rabbena zalemna enfüsena ve in lem tağfir lena ve terhamna lenekûnenne minel-hasirin.
100 kere: Salevat-ı şerife,
100 kere: Salevat-ı şerife,
500 kere: Rabbi enni messeniyed-durru ve ente erhamür-rahimin.
100 kere: Salevat-ı şerife,
100 kere: Salevat-ı şerife,
500 kere: La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minez-zalimin.
100 kere: Salevat-ı şerife,
100 kere: Salevat-ı şerife,
500 kere: La havle ve la kuvvete illa billahil-aliyyil-azıym.
100 kere: Salevat-ı şerife, okunur.
'DUA'NIN KUR'ÂN'DAKİ ANLAMI
Çok anlamlı kavramlardan biri olan “dua”; Kur'ân'da yedi farklı anlamda kullanılmıştır. (bk. Ebû'l-Ferec, s. 292-295)
1.Çağrı (nidâ)
َ َ ق۪ل ًيال ِ ّال َ ِب ْث ُت ْم إ ْن ل ِ ُ َون إ َيْوَم َ يْد ُع ُوك ْم َ فَت ْسَت ۪ج ُيب َون ِ ب َح ْم ِدِه َ وَت ُظ ّن
“Sizi çağırdığı gün, O'na hamd ederek davetine uyarsınız ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kaldığınızı zannedersiniz.” (İsrâ, 17/52; bk. Enbiya, 21/45; Fâtır, 35/14; Kamer, 54/10)
2.İstiâne / Birinden yardım isteme
م ْثِلِه َ و ْاد ُعوا م ْن ِ ُت ِ وا ب ُس َورٍة ِ ْ ٰ َى ع ْب ِد َن َ ا فأ ْ َن َ ا عل َل م ّمَ َ ا نّز ْن ُ ك ْن ُت ْم ۪ ف َي رْي ٍب ِ ِ َوإ ْن ُ ك ْن ُت ْم َ ص ِاد۪ق َني ِ هِ إ د ِون ّ الل ٰ م ْن ُ ُشَهَد َاء ُك ْم ِ
“Kulumuza indirdiğimiz Kur'ân'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.” (Bakara, 2/23; bk. Yunus, 10/38; Mü'min, 40/26)
3.Söz (kavl)
َ َ ا ظ ِال ۪م َني َ ُ ا ك ّن ِ ّن َ ْن َ ق ُالوا إ َ أ ِ ّال ُسَنا إ ْ ْذ َ ج َاء ُه ْم َ بأ ِ َفَم َ ا ك َان َ د ْعَو ُ اه ْم إ
“Azabımız onlara (helâk ettiğimiz toplumlara) geldi- ğinde sözleri, ancak 'biz gerçekten zalimlermişiz' demekten ibarettir.” (A'râf, 7/5; bk. Yunus, 10/10; Enbiya, 21/15) GİRİŞ 25
4.İstifhâm / Bir şeyi sormak, anlamak istemek
ل َم ُ ا ي ْح ۪ي ُيك ْم َِذ َ ا دَع ُ اك ْم ِ َ ُس ِول إ هِ َ وِل ّلر آم ُن ْ وا اسَت ۪ج ُيبوا للِّللِ ٰ ِذ َين َ َّ ّيُ َها ال َ َيا أ ت ْح َشُر َون َ ْيِه ُ ِل َ ُه إ ّن َ ْ ِب ۪ه َ وأ ْ َمْرِء َ وَقل َ ّ الل هَٰ َ ي ُح ُول َ بينْ َينْ ال َ ّن َ ُموا أ َو ْ اعل
“Ey inananlar! (Elçi), sizi yaşatacak şeylere çağırdığı zaman Allâh'ın ve Elçisinin çağrısına koşun ve bilin ki, Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz, O'nun huzuruna toplanacaksınız.” (Enfâl, 8/24; bk. Bakara, 2/68; Yunus, 10/25; Kehf, 18/58; Mü'minûn, 23/73; Nuh, 71/5, 8)
5.İstekte bulunmak, yalvarmak (suâl)
َِذ َ ا دَع ِان ِ إ َاع ُ ِج ُيب َ د ْعَوَة ّ الد يب أ ٌ ِ ِ ِّن َي قر ع َب ِاد َي ع ِّن َي فإ َ َك ِ ل َ َِذ َ ا سأ َوإ “Kullarım, sana benden sorarlarsa (de ki): Ben (onlara) yakınım, dua edip yalvaran, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm…” (Bakara, 2/186; bk. A'râf, 7/134; Zuhruf, 43/49; Mü'min, 40/49, 60)
6.İbadet Kur'ân'da birçok ayette “dua” kelimesi ve türevleri bu anlamda kullanılmıştır. Şu ayetleri örnek olarak verebiliriz:
ما َال َ يْن َف ُع َن َ ا و َال َ ي ُضّرُ َنا هِ َ د ِون ّ الل ٰ َنْد ُع ِ و م ْن ُ َ ُقْل أ
“De ki: 'Biz hiç Allah'ı bırakıp da bize fayda da, zarar da vermeyecek şeylere ibadet eder miyiz?...” (En'âm, 6/71)
ٰ ًه َ ا آخَر ِل هِ إ م َع ّ الل ٰ ِذ َين اَ ل َ يْد ُع َون َ َّ َوال
“Onlar (Rahman'ın kulları), Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona ibadet etmezler…” (Furkân, 25/68; bk. Mü'minûn, 23/117; Cin, 72/18, 20) DUALAR 26
7.İman
دَع ُاؤ ُك ْم َْواَل ُ ُ ِ ب ُك ْم َ رِّبي ل م َ ا يْع َبأ ُقْل َ
“De ki: 'İbadetiniz / imanınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?'...” (Furkân, 25/77) Bu ayetteki “dua” kelimesi ibadet anlamına gelebileceği gibi iman anlamına da gelir. (Buhârî, İman, 2) İbadet kavramı, iman kavramını da içine alır. Bir insanın ibadet edebilmesi için her şeyden önce iman etmesi gerekir.
Mevlid kelimesi, “doğum, doğum yeri ve doğum vakti” gibi anlamlara gelir. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in doğumunu anlatmak için kullanılan “mevlîd-i nebî” Türkçemiz'de kısaca mevlid gecesi olarak anılır. Mısır'da Fatımîler döneminde başlatılan Hz. Peygamber'in doğumunu anma ve kutlama törenleri, çok geçmeden Eyyûbîler tarafından benimsenerek çeşitli törenler ve şenlikler yapılmış, âlim, şair, din ve devlet işlerinde yararlık gösterenlere hil'atler giydirilmiş ve hediyeler verilmiştir. Daha sonra mevlid törenleri İslâm dünyasında yaygınlık kazanarak günümüze kadar devam etmiştir. Esasen Resûlullah'ın doğum yıldönümünü kutlama maksadıyla başlayan mevlid töreni giderek, Kadir, Mi'rac, Regaib ve Berat gecelerinde veya sünnet, evlenme, ölüm, deprem gibi önemli olaylar vesilesiyle yapılmaya başlanmış ve toplumsal geleneğimizde yer alan önemli bir dinî-kültürel öğe olmuştur.
Osmanlılar döneminde mevlid törenine ayrı bir önemin verildiği bilinmektedir. Osmanlı'nın ileri döneminde Mevlid Alayı diye anılan görkemli törenlerde şeyhülislâm, vezirler ve diğer askerî ve mülkî erkân, büyük müderrisler, belli bir düzen içinde rebîülevvel ayının on ikisinde Sultan Ahmed Camii'nde yerlerini alırlardı. Padişahın gelmesinden sonra vaazlar verilir, mevlidhanlar tarafından Süleyman Çelebi'nin yazdığı mevlid okunur ve bu esnada Medine'den getirilmiş olan hurmalar camide bulunanlara ikram edilirdi. Günümüzde de Türkiye Diyanet Vakfı Peygamberimiz'in doğumunu anmak ve kutlamak amacıyla o haftayı “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilân etmiş ve yüzyıllardan beri süregelen bu geleneğe ayrı bir anlam katmıştır. Bu hafta münasebetiyle çeşitli ilmî, fikrî, dinî paneller ve sempozyumlar yapılmakta, çeşitli alanlarda yarışmalar düzenlenmektedir.
Edebiyatımızda Peygamberimiz'in doğum günü olan bu kutlu günü anlatan birçok eser yazılmıştır. Bunlar içinde Süleyman Çelebi'nin yazdığı mevlid, Osmanlı'dan beri halen ülkemizde değişik vesilelerle coşkuyla, bir âyin atmosferi içerisinde okunmakta ve dinlenmektedir.
Mevlid okuma ve okutmanın bid'at olduğu şeklinde birtakım iddialar gündeme getirilmiştir. Bid'at, Hz. Peygamber zamanında olmayan “dinî” mahiyetli bir hususun sonradan dine sokuşturulması, dinden sayılması olarak tarif edilir. Mevlid okuma ve okutmanın bid'at olarak nitelendirilebilmesi için ona, “Ölünün kırkıncı gününde veya sene-i devriyesinde mevlid okutmak gereklidir” demek gibi dinî bir gereklilik veya ibadet şeklinde bir muhteva yüklenmesi gerekir. Mevlid okumanın gerekli, vâcip veya mendup olduğu iddia edilmediğine, en fazla bunun hoş ve güzel bir gelenek olduğu bilinip kabul edildiğine göre bunun bid'at olarak değerlendirilip, insanların kafasına kuşku sokmak son derece yanlıştır. “Mevlid okunacağına hatim okunsa, Kur'an'dan bir bölüm (aşr) okunsa daha sevap ve daha faziletli olmaz mı?” şeklindeki bir itiraz da yersizdir. Kur'an okumak, namaz kılmak daha sevap ve faziletli bir davranıştır, ama burada mesele sadece sevap meselesi değildir. Mevlid, toplumsal bir coşkunun, Hz. Peygamber sevgisinin ve ona bağlılığın üst düzeyde edebî ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması demektir. Kur'an okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur.
Burada hatırlanması ve hatırlatılması gereken önemli bir husus vardır; o da, mevlid gibi dinî eğitim ve coşkuyu içeren sosyal ve geleneksel törelerin aslî ibadetlerin yerine geçmediği, bu tür sosyal ödevlerin kişileri üzerlerine bizzat gerekli olan namaz, oruç, Kur'an okuma, infak ve yardım gibi dinî yükümlülüklerden muaf tutmadığı hususudur. Ancak günümüzde, özellikle de toplumumuzun dinî konularda sağlıklı ve doğru şekilde bilgilendirilmemiş kesimlerinde mevlid, türbe ziyareti, Kur'an okutma, mübarek gün ve gecelerde dinî törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve bunun giderek dinî vecîbelerin yerini aldığı da üzülerek müşahede edilen bir gerçektir. Halbuki bütün bunlar, özde yakalanan ve yaşatılan dindarlığı ve gerçek dinî vecîbeleri güzelleştiren ve kolaylaştıran tâli ve şeklî katkılar olarak tanınmalı ve bilinmelidir.