Ekibiyle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısı çalışmalarını yürüten Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK koordinasyonunda yeni tip koronavirüs aşı çalışmaları için 7 grup oluştuğunu, birbirinden bağımsız olan projelerin ortak malzeme ve transgenik hayvan çalışmalarında koordineli çalışacağını, aşı adayının virüsle test edilmesi deneylerinin ise biyogüvenlik üçüncü seviye laboratuvarı bulunan merkezlerden birinde yapılacağını söyledi.
Yürütücülüğünü yaptığı, Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünün "hızlı ve ürüne yönelik" 12 aylık projenin mart ayı sonunda onaylandığını hatırlatan Özören, şöyle devam etti:
"Teknolojimiz, temelinde protein mikrokürecik olan patentli teknoloji. Bunun üzerinde daha önce kuş gribi proteinine yönelik çalışmıştık, şimdi korona proteinine ait bölgeleri hedefliyoruz. Hazır yürüyen bir üretim bandı gibi düşünürsek, şimdi stratejimizi koronavirüse adapte etmiş olduk. Nisan ilk ayımızdı, ilk ayın raporunu mayıs başında verdik. Projemiz gayet iyi gidiyor. İkinci ayın sonunda planladığımız şeyleri bir ayda yapmış olduk. Yakında da hücre ve hayvan deneylerine başlıyoruz. Önceki planımızdan bir ay önde gittiğimizi söyleyebilirim. Haziran başında hayvan deneylerine başlamak istiyoruz."
Özören, hayvan deneylerinde verilen virüs parçalarına immün yanıtı oluşup oluşmadığına bakıldığını, daha sonra verilen aşı preparatının doz testlerinin yapıldığını aktararak, şu bilgileri verdi:
"Bunlar genellikle 6 ay alabiliyor. Bazılarını 1-2 ay gibi kısa sürelerde bitirmeye çalışacağız. Faz-1 çalışmalarına giderken bir ekip oluşturulması ve çalışmaya yönelik bir dosya hazırlanması gerekiyor. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun da mevzuatları hazır. Biz bunları hızlandırılmış bir şekilde koronaya karşı uygulamayı planlıyoruz.
Benim projemle ilgili olarak da bir sonraki ocak ayında başlamak üzere faz-1 dosyamızı hazırlamak istiyoruz. Faz-1'de 10-15 kişiye verilen aşı örneğinin zarar verip vermeyeceği, doz sayıları takip ediliyor. Faz-1 başarılı olursa 100-200 kişiyle çalışılacak faz-2'ye geçiliyor. Faz-2 çalışmasında aşı verilen insanların sağlık durumları, kan değerleri ve biyokimyasal değerlerine bakılıyor. Aşı verildiğinde takip edilmeleri gerekiyor. Belli sürelerde hastanede kalıyorlar veya rutin örnek alımına hastaneye gidiyorlar. Bu süreç de 2-3 ay sürse, faz-3'te aşı adayının hazır olduğunu düşünebiliriz. Faz çalışmaları en az 6 ay dersek, en iyi ihtimalle Eylül 2021'de faz-3'e gelmiş oluruz."
Tamamen yeni bir aşı geliştirmenin 5-6 yıl aldığına değinen Özören, "Koronavirüs bu kadar insanı öldürürken, bazı şeyleri daha kısa yoldan yapmak zorundayız. Diğer ülkelerde de aşı çalışmaları var ve onlar da bu yollardan gidiyorlar.
Kritik zamanlarda kısa yol da tercih edilebiliyor. Faz-1 ve faz-2'nin birleştirilmesiyle 2 ay, faz-3 ve faz-4'ün beraber yapılmasıyla 2-3 ay kazanılır. Yeterli fon bulunur ve bütün ekip koordine şekilde çalışırsa epey zaman kazanılıyor
" diye konuştu.
Özören, "
Boğaziçi Üniversitesindeki protein mikrokürecik teknolojisi bize ait ve daha önce hayvan deneylerinde başarılı olduğunu gördük. Bu yönden elimizin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Çalışacağına yüzde 80-90 eminim.
Biz farede pek çok şeyi tedavi edebiliyoruz ama insana giderken, laboratuvar koşullarında örneğin bin insan için aşı üretecek kapasitemiz yok. Biyoreaktörlerde yapılması gereken kısımları var. Ocak sonrası faz-1, faz-2, faz-3 ve insana verilecek preparatların çalışılması için Türkiye'de biyoreaktör kapasitesi bulunan özel şirketlerle iş birliği yapmamız lazım" ifadesini kullandı.
"Her mutasyon virüsün yapısını birebir etkilemiyor"
Prof. Dr. Nesrin Özören, Almanya ve İngiltere'de SARS ve MERS çalışmaları yapan şirketlerin koronavirüs aşı çalışmalarına hazırlıklı olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Şimdi sadece korona için ek deneyler yapılacak. Eylül-ekim gibi bir set aşı üretilmeye veya insanlara verilmeye hazır olur diye tahmin ediyorum. Doğal olarak ülkeler kendi vatandaşları için aşı üretecek. Bütün dünya nüfusu için aşı üretmek çok kolay değil. Çoğunlukla da soğuk zincirle taşınması bekleniyor klasik teknolojilerde. Oysa
Boğaziçi Üniversitesinde bizim geliştirdiğimiz mikrokürecik sisteminde aşı oda sıcaklığında da bozulmadan taşınabiliyor. Türkiye'deki diğer projeler dünyayla benzer.
"
Virüsün yapısal büyük bir değişikliğe uğramadığına dikkati çeken Özören, "Her mutasyon virüsün yapısını birebir etkilemiyor. Bizim gözlemlediğimiz yapıyı, enfeksiyon yapma özelliğini değiştirecek mutasyon henüz olmadı. O kadar da korkunç bir virüs değil. Hem Ebola gibi öldürücü hem şimdiki gibi sinsi, 14 gün boyunca semptom göstermeden bir insanda kalıp da yayılabilseydi o zaman panik yapmak gerekirdi." dedi.
"Aşı çalışmalarında yer alan grupların büyük bölümü moleküler biyologlardan oluşuyor"
Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören, Türkiye'de aşı üretim merkezlerinin 1980'lerden sonra atıl bırakıldığını ve daha sonra kapatıldığını dile getirerek, "Koronavirüs, umarım, hangi mesleklerin kıymetli olduğunu değerlendirme fırsatı verir. Ar-Ge harcamalarının milli gelirdeki payı yüzde birin üzerinde ancak söz konusu araştırma alanları da temel bilimler değil, optimizasyon, mühendislik. Araştırmaya, bilime yatırım böyle olmaz. Örneğin bir virüs araştırma enstitüsüne yatırım yaparsanız, bu hemen maddi kazanç sağlamayabilir ancak gerektiğinde geleceğinizi kurtarabilir" değerlendirmesini yaptı.
Koronavirüs Bilim Kurulu'nda biyolog yer almadığına işaret eden Özören, "Ancak aşı çalışmalarında yer alan grupların büyük bölümü moleküler biyologlardan oluşuyor. Bilim üretilmesi isteniyorsa moleküler biyologların önünün açılması, üst kurullardaki karar vericilerin arasında temel bilimlerden uzmanların olması önemli. Eğer bunlar yapılmazsa Türkiye, uygulamacı olmaktan öteye gidemez" diye konuştu.