Uzun bir zamandır “yapay zekâ” güncel bir tartışma konusu olmuş durumda. Ancak yapay zekânın neler yapıp, neler yapamayacağını tam olarak bilmiyoruz. Bir yandan teknolojiye olan bağımız artarken diğer bir yandan teknolojinin hayatımızın bu kadar içine girmesi hepimizi nedense tedirgin ediyor, hatta korkutuyor. Oyunlaştırma, kullanıcı eğitimleri, python ve yapay zekâ gibi konular üzerine çalışan Ayhan Bozkurt’la, bir yapay zekâ asistanıyla yaptığı nehir söyleşiden oluşan, Hiperyayın etiketiyle okurla buluşan kitabı Yapay Zeka ile Sohbetler üzerine sohbet ettik.
Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Neden gerekliydi sizce?
Yapay zekâ ve makine öğreniminin artan önemini fark ederek, bu teknolojileri anlama ihtiyacını gördüm. ChatGPT ile yaptığım sohbetlerin geniş kitlelere ulaştırılmasının faydalı olacağını düşündüm. Özellikle kütüphaneciler gibi meslek grupları, yapay zekâ sayesinde işlerini nasıl optimize edebileceğini görebilir. Bu, sadece kütüphanecilik için değil, bütün iş kolları için bir fırsat. Bu kitapla, yapay zekânın potansiyelini vurgulamak ve profesyonellere modern teknolojinin getirdiği avantajları göstermek istedim.
Hangi yapay zekâ asistanını kullandınız?
Kitabımı oluştururken OpenAI tarafından geliştirilen ChatGPT adında bir yapay zekâ asistanını kullandım.
Kitabın sayfalarında ilerlerken âdeta gerçek biriyle yapılmış, bir nehir söyleşi olduğunu düşünüyoruz. Yapay zekânın bu kadar insani cevaplar verebilmesinin nedeni nedir?
Yapay zekânın insani gibi cevaplar vermesi, büyük veri setlerinde eğitilmiş olmasından kaynaklanıyor. ChatGPT gibi modeller, internetten alınan milyarlarca kelime ve metni kullanarak insan dilini öğreniyor. Bu sayede, model, birçok konuda ve bağlamda bilgi sunabilir. Ancak, bu, yapay zekânın bir bilinci veya duygusal kapasitesi olduğu anlamına gelmez; sadece öğrendiği veriye dayanarak cevaplar oluşturur. Yani, insani cevaplar veriyor olsa da, bu sadece dil modellemesiyle ilgili bir beceridir.
Kitapta yapay zekâ özellikle verdiği cevapların doğruluğundan şüphe duyulabileceğini söylüyor. Peki biz teknolojiye sizce biraz fazla mı güveniyoruz?
Bu, son derece önemli ve derinlemesine düşünülmesi gereken bir soru. Teknolojinin hızla ilerlemesi ve günlük yaşamımıza bu denli entegre olması, bize teknolojik araçlara büyük bir güven duymamızı sağlıyor. Ancak, her teknolojik araç veya yapay zekâ ürünü mükemmel değildir ve sınırlamaları vardır.
Yapay zekâ, eğitildiği verilere dayanarak çalışır ve bu verilerdeki eksiklikler, yanıtlarının da eksik veya yanıltıcı olmasına neden olabilir. Bu yüzden, bir yapay zekâ modelinin verdiği cevaplara körü körüne güvenmek yerine, eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmak önemlidir. Özetle, teknolojiye olan güvenimiz, onun potansiyelini en iyi şekilde kullanabilmemiz için gereklidir; fakat aynı zamanda bu güvenin sınırlarını ve risklerini de bilinçli bir şekilde göz önünde bulundurmalıyız.
Son olarak, siz hâlihazırda Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde uzman olarak çalışıyorsunuz. Normalde kütüphanecileri kitaplara düşkünlüğü ile biliriz. Diğer yandan yapay zekâ kitap üzerinden öğrenme geleneğini bozacak gibi görnüyor. Bu anlamda akademik çalışma alanınızın yapay zekâ olması bir çelişki mi? Sizce yapay zekâ kitaplarla olan ilişkimizi nasıl etkileyecek?
İlginç bir paradoksun içindeyiz. Evet, kütüphaneciler genellikle kitaplara olan düşkünlükleri ile bilinir ve ben de kitapların değerini derinden anlıyorum. Ancak Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nin temsil ettiği modern kütüphane anlayışı, sadece kitapların saklandığı bir alan olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Eğitim Merkezi ve Atölyeler, Bilim ve Teknoloji Atölyeleri ve Dijital Dönüşüm Yetenek Merkezi ile kütüphanemiz, bilgiye erişimin ve öğrenmenin çok yönlü olduğu bir gerçekliği kabul ediyor ve bu gerçekliği benimsiyor.
Yapay zekâ, bilgiye erişimi ve öğrenmeyi kolaylaştıran araçlardan sadece biri. Ancak kitaplar, derinlemesine bilgi, kültürel değerler ve tarihsel bağlam sunma kapasiteleriyle eşsizdir. Yapay zekânın kitapların yerini alması gibi bir durum söz konusu değil. Bunun yerine, kitaplarla birlikte yapay zekâ araçları, bilgiye erişimi ve öğrenmeyi zenginleştiren, genişleten ve çeşitlendiren bir kombinasyon oluşturuyor.
Akademik çalışma alanımın yapay zekâ olması bir çelişki değil, aksine modern bilgi ve öğrenme anlayışının bir yansımasıdır. Kütüphanemizde yaptığımız gibi, geleneksel ve dijital öğrenme yöntemlerini bir araya getirerek, bireylerin bilgiye olan erişimini maksimize ediyoruz. Yani, yapay zekâ ve kitapların birlikteliği, bilgiye erişimde ve öğrenmede yeni kapılar açacak.
Yapay zekâ ile farklı konular üzerine sohbet ediyorsunuz. Felsefe de kripto para da buna dahil. Peki sizce hangi konularda daha iyi? Ya da belli konularda verdiği bilgiler daha anlamı hâle geliyor mu?
ChatGPT, geniş veri setleriyle eğitildiğinden birçok konuda bilgi sağlayabilir. Teknik konularda, örneğin matematik veya kripto para gibi, genellikle detaylı ve doğru bilgiler sunar. Felsefe veya sanat gibi soyut konularda ise genel bilgileri ve perspektifleri sunabilir, ancak insan analizi veya duygusal bağlamı eksik olabilir. Somut konularda yapay zekâ daha kesin bilgiler sunarken, soyut konularda derinliği kavramada sınırlıdır. Bu yüzden, ChatGPT’nin cevapları bağlamla birlikte değerlen-dirilmelidir.
Yapay zekâ ile yaşamaya, ondan fayda görmeye sizce hazır mıyız?
Yapay zekâ, günlük yaşamımızda birçok alanda etkin bir şekilde kullanılıyor. Ancak “hazır olmak” sadece teknolojik becerilerle ilgili değil. Yapay zekâ uygulamalarının etkilerini, etik ve sosyal bağlamlarda da kavramamız gerek. Yapay zekânın getirdiği şeffaflık, kişisel verilerin korunması ve iş dünyasındaki değişiklikler gibi konular üzerindeki tartışmalar devam ediyor. Bu nedenle, teknolojik avantajları elde ederken riskleri azaltmak için kapsamlı bir hazırlık yapmamız gerekiyor. Özetle, yapay zekânın sunduğu fırsatları teknolojik olarak değerlendirebiliriz, ancak toplumsal etkilerini de gözeterek ilerlemeliyiz.