Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yılda 18 milyon insan kalp ve damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirirken, bu rakamın 2030 yılında 23 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.
TÜİK verilerine göre ise Türkiye'de ölümlerin yüzde 40'ı kalp ve damar hastalıkları sebebiyle gerçekleşiyor.
Konuyla ilgili uyarılarda bulunan Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bahadır Dağdeviren, kalp sağlığında diş bakımının da önemine değinerek, “Diş sağlığının bozulması çok ciddi riskler oluşturabilmektedir. Ağızda oluşan bakteri plakları ve bunlardan kronik olarak kana karışan bakteriler damarlarda iltihaplanmaya neden oluyor hatta daha önemlisi kalp kapakçıklarına oturarak kapakçıkların erken bozulmalarına neden oluyor” diye konuştu.
Tipik olarak kalp ameliyatlarından önce bütün hastaların ağız diş bakımlarını yaptırdıklarına dikkat çeken Dağdeviren, "Ameliyat öncesinde çürük diş olmamasını garantiye alır, ağızlarında bakteri plakları olmamasını sağlarız. Çünkü, ameliyattan sonra kalp kapakçıkları ve damarlardaki enflamasyon iyileşme sürecini sekteye uğratacaktır. Ayrıca, kalp damar tıkanıklığında da bu bakterilerin rol aldığına dair bir takım şüpheler de git gide artmaktadır" dedi.
"Ne yaparsanız yapın, isteyerek yapın. Yaptığınız egzersiz günün sonunda sizi günlük hayatın stresinden uzaklaştırsın ve sonucunda mutlu olun bu çok önemli bir nokta. Miktar olarak sınırlı olmakta fayda var, kiloyu korumak gerek. Diş sağlığının bozulması çok ciddi riskler oluşturabilmektedir. Ağızda oluşan bakteri plakları ve bunlardan kronik olarak kana karışan bakteriler damarlarda iltihaplanmaya neden oluyor hatta daha önemlisi kalp kapakçıklarına oturarak kapakçıkların erken bozulmalarına neden oluyor. Kalbin kapakçıkları günde 100 bin kez açılıyor kapanıyor. Çok önemli bir mekanik stresle karşı karşıya, buna bir de bakteriyel bir enfeksiyon eklendiğinde çok erken dejenere olmasına sebep oluyor."
Kalp hastalıklarının görülme oranının kadınlarda ve erkeklerde farklılık gösterdiğine dikkat çeken Dağdeviren, “Kalp hastalıkları kadınlarda menopozdan sonra artarken, erkeklerde ise 35 yaş civarından itibaren risk artmaya başlıyor.”
“35 yaşla 40 yaş aralığında en az bir defa hiçbir şikayet olmasa bile check-up’tan geçmesi gerekiyor. 40-50 yaş aralığında iki yılda bir, 50 yaştan sonra her yıl düzenli olarak check-up yaptırılmalı. Bu check-up içerisinde doktor muayenesi, rutin kan tahlilleri, kolesterol seviyesi ve kan şekerinin ölçümü yapılıyor, kalp elektrosu kontrol ediliyor, gerekli görülen durumlarda ultrasonla bakılıyor ve buna bağlı olarak check-up sıklığı belirleniyor. Özellikle kadınlarda menopozdan sonra artıyor, erkeklerde ise 35 yaş civarından itibaren risk artmaya başlıyor.
Herkesin ideal kilosunda olması gerektiğini fakat bunun bir tek spor ile mümkün olmadığını da ifade eden Prof. Dr. Bahadır Dağdeviren, haftanın en az 5 günü, 30 dakika tempolu yürüyüş tarzında bir egzersiz önerdiğini ifade etti.
Egzersizin mutluluk hormonunu harekete geçirdiğini belirten Dağdeviren, "Diyetimize ve beslenmemize de dikkat etmeliyiz. Daha çok zeytinyağlı sebze ağırlıklı ve balığın tüketildiği, karbonhidrattan uzak durulan, meyve ve kuruyemişin de olduğu, hafif besinlerden oluşan bir beslenme şekli oldukça faydalı. Her şeyden yiyebilirsiniz fakat önemli olan tabi ki miktarları. Haftanın en az 5 günü, 30 dakika tempolu yürüyüş tarzında bir egzersiz öneriyorum. Bu sayede endorfin salgılanıyor eklemler ve dolaşım sisteminin sağlığı artıyor ve damar sağlığı düzenleniyor. Bu egzersizler anksiyete ve depresyona da iyi geliyor. Salgılanan endorfin morfinin en az 100 katı daha güçlü bir mutluluk hormonu. Dolayısıyla egzersizin direkt ve indirekt etkisi var. Bu etkiler sayesinde kalp damar sağlığı ve kalp sağlığı korunmuş oluyor” diye konuştu.
Yeni tedavi yöntemlerine de değinen Prof. Dr. Dağdeviren, “Son yıllarda kardiyo vasküler koruma adına önemli tedaviler geliştirilmeye başlandığına dikkat çekti.
diyen Dağdeviren, "Özellikle şu aşamada bu tedaviler ailesel yağ metabolizması bozukluğu olan ve erken yaşta kalp damar hastalığına, damar sertliğine yakalanan kişilerde denendi ve oldukça başarılı sonuçlar elde edildi. Zaman içerisinde bu tedavinin özel hastalığı olmayan sadece risk taşıyan kişilerde de faydalı olduğu ortaya çıkmaya başladı. Bu gelişmeler sayesinde ilerde bu hastalıklardan yaşanan ölümler azalacaktır diye ümit ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.