Yönetmen Murat Pay, “Yar Bana Bir Eğlence” kitabında Karagöz ile sinema arasındaki ortak noktalara temas ediyor. İkisinde de perde var. Birinde yönetmen diğerinde Hayali var. Işık ikisinde de önemli. Pay, “Türk sineması Karagöz’den icazet almalı. Geçmişi, yani Karagöz’ü anlayarak onunla şimdinin sinemasını yorumlayabilmeliyiz” dedi.
Murat Pay’ın “Yâr Bana Bir Eğlence-Teoriden Pratiğe Karagöz’den Sinemaya” isimli kitabı Büyüyen Ay Yayınları’ndan çıktı. Bugün nostaljik bir unsur olarak hayatlarımızda yer bulan Karagöz’ün içerik ve biçim konusunda ulaştığı zenginlik ve derinliğin sinemaya aktarılıp aktarılamadığı sorusunun peşine düşen kitap, geleneğin günümüze ilham olabilme olasılığını da tartışıyor. Pay’ın yüksek lisans teziyle edindiği birikim sonucunda çıkan kitapta, Yeşilçam’ın Karagöz’den ne şekilde etkilendiği de gözler önüne seriliyor. Yönetmen Murat Pay’la bu etkilerin günümüze yansımasını konuştuk.
Karagöz, biçim, içerik ve sanat formu olarak sinemaya nasıl ilham veriyor?
Karagöz ve sinema arasında çok temel bazı ortak noktalar tespit ettim. İkisinde de perde var. Birinde yönetmen diğerinde hayali var. İkisinde ışık çok önemli bir yerde. İkisinde de perdeye yansıyan bir şey var. Birine ‘gerçek’ diyoruz diğerine de ‘gölge’ diyoruz. Dolayısıyla kurulum ve seyirlik olması itibariyle son derece ortak noktalara sahipler. Rahmetli Ahmet Uluçay, “Sinema bizde zaten vardı” derken, bu seyirlik tecrübeye atıfta bulunduğunu tahmin ediyorum. Sinemanın fotoğrafla ilişkisini kurabiliyoruz. Belki benim fotoğraftan da önce gitmem gereken duraklardan bir tanesi de Karagöz. Türk sineması Karagöz’den icazet almalı. İcazet sadece geçmişten izin almak anlamında değil çünkü sinema geçmişte olan bir sanat değil. İcazetten kastım, geçmişi yani Karagöz’ü anlayarak onunla şimdinin sinemasını yorumlayabilmeliyiz.
YEŞİLÇAM KARAGÖZ’Ü YANINA ALMIŞTI
Şimdiye kadar Karagöz’den ilham alan var mı sizce?
Aslında Yeşilçam Sineması Karagöz’ü yanına almış. Osmanlı birikimi, kulağın mayalanması üzerinden aktarım yapıyor. Edebi, musiki ve hat böyle. Sinema da keşfedildikten kısa bir süre sonra Osmanlı’ya geliyor. Arada devletin desteği olmadığı için kendi halinde büyüyerek halka yakın oluyor. Bu yakınlıktan dolayı Osmanlı’nın sözlü kültürle kurmuş olduğu iletişim birebir sinemaya yansıyor. Karagöz’ün ve Yeşilçam Sineması’nın müzikle ilişkisi, diyalog kurum düzeni tamamen sözlü kültür bağlamını içeriyor. Tabii sinema sözlü kültür sanatı değil, görsel kültür sanatı, yanında söz de var. Belki de Yeşilçam Sineması’nın derinleşemediği yer burası.
MİLLİ SİNEMA BUNA ÖRNEK
Yeşilçam’ın Karagöz’ü yanına almasına örnek verecek olsak hangi filmleri sayabiliriz?
Yeşilçam’ın klasik dönemi 60-75 lere kadar belki, dönem filmlerin hemen hepsi Karagöz’den etkilenmiş. Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” filmi bunun tam bir örneği. Akadın’ın, Atıf Yılmaz’ın, Halit Refiğ’in filmleri bence bu kültürden besleniyor. Hatta Milli Sinema dediğimiz sinema da aslında Yeşilçam’ın sözlü kültür bağlamını içeriyor. Özellikle Yücel Çakmaklı örnekleri... Bu da Milli Sinema’nın gurur duyması gereken bir şey.
Karagöz’le klasik senaryodaki benzerlik ve farklılıklar neler?
Karagöz’ün yapısı bu yönüyle sinemaya pek uymuyor aslında. Çünkü Karagöz’de kısa bir başlangıç yapılıyor. Sonra Perde gazeliyle giriliyor. Belki oyunun içinde klasik dramaya uygun unsurlar olabilir. Asıl hikayenin açıldığı yer orası. Burada giriş, gelişme, sonuç net olarak var. Ama onun haricinde Karagöz’de muhavere, perde gazeli ve hitam kısımları tamamen kendine has bir yapı.
GELENEĞİN BUGÜNE SÖZÜ VAR
Peki günümüz sinemacıları Karagöz’e nasıl yaklaşmalı?
Sonuçta bu bir kültür birikimi, onda değişmeyen bugüne taşınabilen ve yaşayan bir şey olmak zorunda. Eğer yoksa onu konuşamazdık. Neticede, o geleneğin bugüne söyleyecek sözü var. Bugün de geçerli olabilecek şeyler olduğunu düşünüyorum. Ve bu sözün ne olduğunu anlamamız gerekiyor.