Maarif sistemin milli ve insani değerler merkezinde inşasının temellerini oluşturacak bilimsel çalışma “Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri” isimli kaynak kitap 30 akademisyenin çalışmasıyla yayınlandı. Akademisyenler, eğitim tarihi ile ilgili yalanları ortaya çıkaran bu eserin ezberleri bozacağı, yerli ve milli modeller için kaynak oluşturacağını ifade etti. Prof. Dr. Burhan Akpınar, ''Ele aldığımız düşünürlerin eğitime dair görüşleri, ya doğrudan terbiye ve talime dair veya dolaylı olarak eğitimi felsefi anlamda var eden insan ve bilgiye dair düşüncelerine dayalıdır'' ifadelerini kullandı.
“Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri” isimli kaynak kitap 30 akademisyenin çalışmasıyla yayınlandı. Uzman isimlerin titizlikle ele aldığı kitabın temel amaçlarından biri yerli ve milli maarifle ilgili temel dayanakları döşemek, insan ve bilgi tasavvurunu ortaya çıkarmak. 'Eğitimin, evrensel boyutları olsa da, temel fikir ve felsefi boyutları ithal edilemez, ancak üretilir'' felsefesiyle yola çıkılan çalışmada Editör kurulu üyeleri olarak Prof. Dr. Burhan Akpınar, Prof. Dr. Behçet Oral ve Prof. Dr. Bayram Özer yer alıyor.
İki meslektaşım (eğitim bilimci) ile birlikte editörlüğünü ve bölüm yazarlığını üstendiğimiz bu kitap, toplam 22 bölüm ve 32 yazardan müteşekkildir. Bir serinin ilk cildi olan kitap, 2023 yılının sonuna doğru Pegem Akademi Yayınlarından çıkmıştır.
Yaklaşık 40 yıllık eğitim bilimci (pedagoji) olarak icra ettiğim mesleğimde, sonra doğru bir şey fark ettim. Ama adeta uykudan uyandıran çok rahatsız eden bir şey. Dedim ki kendi kendime, “ben aslında 40 yıldır, medeniyetimizi boğan, imparatorluğumuzu tarihe gömen ve bugünde ümmetin nefesini kesen bir medeniyetin (Batı), distribütörlüğünü yapıyorum. Sınıflarda, bunların düşüncelerini dağıtıyorum ve dağıttığım bu ithal düşünceleri sınavda sorup, sonrada bunları “doğru” diye onaylıyorum. Beni yetiştiren millete kaşı misyonum distribütör ve noterlik midir? Üstelik de üzerinde oturduğum medeniyetin eğitimle ilgili yığınla tecrübesi ve birikimi varken…. Kaderin bu uyandırmasıyla, mensubu olduğum medeniyet ve kültüre dayalı milli bir eğitim arzumun ilk tezahürüdür, bu kitap.
'Kitabı iki editör ve 32 yazar ile hazırladık'
Dilim döndüğünce, iki editör ve 32 yazar adına kitabın amacına temas etmeye çalışayım. İlk emri “oku” olan bir dinin mensubu ve “ben ancak öğretmen olarak gönderildim” diyen bir peygamberin ümmeti olarak, İslam medeniyetinde eğitim ve öğretimin (terbiye, talim) çok merkezi bir yeri olduğunu biliyorum. Nitekim İslami gelenekte “konuşan hayvan” olan organizma, ancak eğitim ile insan mertebesine çıkmaktadır. Böylesi bir anlayışın yüzyıllarca ortaya koyduğu muazzam bir birikim olmalı. Bu birikimde münderiç bilgilerin bir kısmı o çağa ait olsa da, değişmeyen sabite olan insan fıtratı üzerinden üretilmiş bilgiler çağlar üstü olup, elan geçerlidir. Zira eğitim dediğiniz şey, özünde bir insan ve bilgi tasavvurudur. Bu konuda küresel anlamda son iki üç asırdır egemen olan bir medeniyetin eğitim ile ilgili birikimi, asırlarca cihana damga vurmuş bir medeniyetten (İslam) daha fazla ve daha geçerli olamaz.
'Jandarmaya tango elbisesi giydirmek' gibi
Buna, Batılı bir düşünür olan Guenon ile cevap vereyim. Eğitimin teorik dayanağını insan ve bilgi olarak kabul ettiğimizde, bu bilgilerin en az yarısı “insan” üzerinden üretilir. Batı medeniyetinde son üç asırda, modernizm, pozitivizm, materyalizm ve pragmatizm gibi akımlarla, insana yapılan manipülasyonlarla, artık saf insan olmaktan çok uzaktır. Dolayısıyla saf olmayan bir insan üzerinden üretilen eğitim bilgisi, fıtrata dair olmayıp, daha çok kültüre dairdir. Bunun anlamı, bugün öykünerek taklit ettiğimiz, eğitim sitemimize boca ettiğimiz Batı pedagojisi, gerçek insana dair evrensel bilgiler olmayıp, içinde Batı’nın renklerini, yanılgılarını, dine küskünlüğünü, İslam’a şaşı bakışını yansıtan kültürel bilgilerdir. Bunları aynen almak, bir düşünürümüzün tabiriyle, “jandarmaya tango elbisesi giydirmek” gibidir.
'Maneviyatın pedagojiden kovulduğu Batı olamaz'
Eğitim denen şeyin birinci dayanağı insan olup, ikinci dayanağı olan pedagojik bilgi de, ithal edilmez, en azından bütünüyle. Bilimsel ve teknolojik bilgi bundan istisna olabilir. Zira bilgi, biri Vehbi ve diğeri de kesbi olmak üzere iki kanaldan gelir. Son üç yüz yıldır Batı pedagojisinde Vehbi bilgi çoğunlukla reddedilmekte olup, filozof ve eğitimcilerin kapasiteleri ile yaşadıkları çağın gösterdiği kadar ürettikleri bilgi, tek taraflıdır. “Aklın göze inmesinin” tezahürü olan bu bilgi, mutlak hakikati gösteremez, eğitime zemin teşkil edemez. Zira İslami gelenekte dengeli ve olgun insan yetiştirmede, onun zihni, bedeni, duyguları ve ruhunun geliştirilmesi söz konusudur. Biyolojik bir veya birkaç kafa ve materyalist gözlüklerin ortaya koyduğu bilgi, zihni ve bedeni doyursa da, kalp ve ruha erişemez. Kalbi (duyguları) ve ruhu gelişmemiş bir insan, zihnen ve bedenen gelişse de, aslında kadüktür. Dolayısıyla medeniyet ve kültürümüze uygun bir pedagojide bilgi, çift kanatlı (Vehbi ve kepbi) olmak durumundadır, bunun adresi de maneviyatın pedagojiden kovulduğu Batı olamaz. Bu bilginin ipuçlarını Doğu’da aramak gerekir.
'Bu millete borcumuzu ödemek, bu vebalden kurtulmak için derdi millet ve davası ümmet olanların harekete geçmesi lazım'
Elbette, bu kitap inşallah devam edecek olan bir serinin ilk cildidir. Bu ve ikinci cilt, ilhamını Kur-an ve Sünnet ’ten alan, evrensel ve milli birikimden beslenen, Doğu ile Batı yönlerini kesiştiren, Maddi ve Manevi boyutları birlikte ele alan, İnsan ve Toplum ile akıl ve ruh (kalp) dengesi gözetecek milli bir eğitim sistemine giden yolun zemin taşlarıdır. Yaklaşık üç asırdır uyuyan, uyutulan ve uyuşturulan bir ümmetin (istisnalar hariç) uyanmasıyla talep edeceği, 21. Yüzyıla ait milli bir eğitim sistemi tesis etmek çok ama çok güçtür ama imkânsız değildir. Ve bu imkan bize, yaşayan eğitimcilere vebal yüklemektedir. Bu millete borcumuzu ödemek, bu vebalden kurtulmak için derdi millet ve davası ümmet olanların harekete geçmesi lazımdır. Bütün boyutlarıyla milli olan bir eğitime giden bu yoldaki harekette ilk basamak, yerli kavram ve kelimeler üretmek olmalıdır. Zira eğitimin amacı, meşruiyet zemini, zaruret sebebi, öznesi ve nesnesi olan insan, kelimelerle konuşsa da, kavramlar (mefhum/mahfum, concept) ile düşünür. Dolayısıyla bir tarafıyla kavramlar bilimi olan eğitimde milli teori (kuram, nazariye), ilkeler (prensip, umde), model, strateji, yöntem ve teknikler vaz etmede, birinci adım, kavramlardır. Çünkü bunlar kavramlarla inşa edilir. Bu itibarla, bahse konu kitap ve inşallah yakında çıkacak olan ikinci cilt, milli eğitim sistemi, kuramı, modeli tesis etmeye hevesli kadirşinas eğitimcilerimize, “malzeme” temin etme amacındadır. Bu malzemeleri bir araya getirip, sistem haline getirmek bilahare inşallah.
'Kur-an ve Sünnet ‘ten istihraç edilmiş kelime ve kavramlar'
Bu güzel soru için teşekkür ederim, kitabın amacını net olarak göstereceği için. Bizim hâlihazırda yayınlanmış olan (Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri) birinci cilt ile ikinci ciltten amacımız, kökleri olmayan veya Batı’lı kavramları Türkçeleştirerek devşirme kavramlar üretmek yerine, tarihimizde çok etkili olduğunu bildiğimiz eğitim sistemlerinde kullanılan, insan terbiyesine dair Kur-an ve Sünnet ‘ten istihraç edilmiş kelime ve kavramları, 21. Yüzyıl kabında” sunmaktır. Bu sunuş, tarihte başarılı olmuş eğitim modellerinin malzemelerini, asrın idrakine yakınlaştırmaktır. Ele aldığımız düşünürlerin eğitime dair görüşleri, ya doğrudan terbiye ve talime dair veya dolaylı olarak eğitimi felsefi anlamda var eden insan ve bilgiye dair düşüncelerine dayalıdır.
'İslam tarihi ve Türk kültüründe, bugüne ait teori üretmeye ilham verecek yığınla düşünür vardır'
İki sebepten dolayı hayır değildir. Biri, psikoloji ve pedagojide teori, model veya yaklaşım üretmede başvurulan bir yöntem olan, çizgi dışı insanların hayatlarını incelemekten dolayı. Bunun tipik bir örneği son yıllarda çokça vurgu yapılan Çoklu Zekâ Kuramı’dır. Gardner, bu kuramını tesis ederken, bir taraftan farklı kültürlere mensup çocukları, yaşayan insanın davranışlarını izlemiş ve diğer taraftan da, tarihi şahsiyetleri mercek altına almıştır. İslam tarihi ve Türk kültüründe, bugüne ait teori üretmeye ilham verecek yığınla düşünür vardır. İddia ediyorum ki, bugün gerek ABD ve gerekse Avrupa ülkelerinin dünyaya ihraç ettiği pedagojik modellerin bir kısmı, referans verilmeden bize ait bu düşünürlerin fikirlerine dayalıdır. Bu fikirlerin 21. Yüzyıla taşınmasıyla alakalıdır. Yani atalarımız fikrini, ismini değiştirip bize pazarlamaktadırlar. İkincisi, yukarıda da değindiğim gibi, eğitim, temelde, ontolojik olarak insan ve epistemolojik olarak da bilgi üzerine kuruludur. Bunlardan insan üzerinden üretilen bilgiler, eğer saf, bozulmamış fıtrat üzerinden yapılmışsa, 21. Yüzyıl da dahil çağlar üstüdür. Bilimsel ve teknolojik değişimler, değişmeyen sabite olan insan fıtratına (doğasına) dayalı bilgileri eskitemez. Bunlara kaynağı, zamanın eskitmesinden bağımsız olan insana dair Vehbi bilgiler de eklenebilir. Dolayısıyla asırlar önce, temiz, çok kirlenmemiş insan (mümin) üzerinden üretilen insani pedagojik bilgiler, bugün de geçerlidir. Bu itibarla, Farabi, İbn-i Sina, Gazali ve İbn-i Arabi gibi düşünürlerin eğitime, insana ve bilgiye dair fikirleri, bugün milli bir eğitime giden yolun malzemeleridir. Bizi yaptığımız bunları hatırlatmaktan ibarettir. Bunu yaparken, adı geçen düşünürlerin eğitim dair fikirlerini, Batı tandanslı mevcut “modern” veya “çağdaş” gibi kalıp ve şablonlara sıkıştırıp, “sözde meşrulaştırma” yapmadan. 21. Yüzyılda yaşayan ve zihni Batı kavramlarıyla doldurulmuş eğitimcileri (ben de dâhil), örneğin Gazali ile yüzleştirmektir, amacımız.
'Bu ve benzeri kitaplara ihtiyaç artacaktır'
Ebetteki hayır. Zira sürekli sadece malzeme üreterek makine, sistem, ürün yapamazsınız. Milli eğitimin inşasında kullanılacak tuğlalar belirli bir doygunluğa eriştiğinde, bunları üst üste koyup “milli maarif” binasını inşa edecek, plan, proje ve ustalara sıra gelecek inşallah. Bu bize nasip olmasa da, bizden sonrakilere… Yeter ki, bu yöndeki heves sönmesin. Kaldı ki milli maarif, sadece Türkiye’nin değil, pusulasını asırladır Batıya çevirmiş ve ama maksada vasıl olamamış ümmetin de duasıdır. Şahsi kanaatim çok uzak olmayan bir gelecekte milli maarife olan talep sesleri yükselecektir. Bu ve benzeri kitaplara ihtiyaç artacaktır. Çünkü milli maarif ancak yerli malzemeden yapılabilir, bazı parçaları ithal olabilecek ise de. İnşallah milli maarif yolundaki bu kitap serisinin gelecek ciltleri, mevcut malzemeyi birleştirmeye dair çimento ve bunları birbirine sabitleyecek demirleri tarif eden projeler sunacaktır.
"Kitap “ders kitaplarımız bizi anlatmalı” düşüncesinin bir yansıması ve bu düşünceyi eğitim pratiklerimize uygulamak için eğitimin teorik altyapısını oluşturacak düşünsel ve pedagojik eğitim bilim literatürünün sadece son 150 yılı değil de yaklaşık 1000 yıllık, hatta bütün insanlık geçmişini, özellikle kültürel arka planımızı merkeze alarak hazırladığımız bir eserdir. Çünkü ders kitapları siz isteseniz de istemeseniz de kitabı yazanların tarihini, kültürünü, geleneklerini, inançlarını ve hayata bakış açısını gelecek nesillere taşır.
Eğer siz başkalarının yazdığı kitapları hiçbir düzenleme ve uyarlama yapmadan ve kendi yaşam şekliniz ve toplumsal düzeninize göre geliştirmeden doğrudan kullanmaya kalkarsanız, başkalarının yaşam şeklini, sosyal yapısını, inanış şeklini ve hayata bakış tarzını da almış ve kullanmış olursunuz. Bunun sonucunda da kendi çocuklarınız kendi elinizle başka kültürlerin taşıyıcısı haline gelir ve sonunda önce kendi ailesini ve sonra da ülkesini sevmemeye ve beğenmemeye başlar. Bunun sebebi okuduğu ve okutulduğu bilimsel kitaplar olarak bilinen farklı kültürlerin izlerini her satırında barındıran kitaplardır ilk olarak. Medya ise zaten bunu büyük bir azimle ve kararlılıkla yapmakta.
Robin Hood, Robinson Cruose gibi kitapları ve Arabistanlı Lawrence gibi filmleri uzun yıllar boyunca çocuklarımıza tavsiye ettiğimizi ve bütün okullarımızda ve televizyon kanallarımızda bu tür film ve kitapları çocuklarımıza okuttuğumuzu unutmayalım. Ki bu kitaplar hem bütün olarak hem de her ayrıntısında kültürümüzü ve milletimizi hor gören ve gösteren film ve kitaplardır. Buradan bu kitapları okumayalım ve yasaklayalım gibi bir anlam çıkmasın. Söylemek istediğim şey bu tür yayın ve eserleri çocuklara tavsiye edip okunması ve izlenmesini isteme sebebinin açıklanması ve bu eserlerin popüler tabirle eleştirel bir şekilde ve kültürümüze verdiği zararları irdeleyerek okumalarının sağlanmasıdır. Bunları alın okuyun ve örnek alın anlamında tavsiye edilmemelidir.
Özet olarak Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri birinci cildi ve devamında gelecek diğer ciltlerle insanlık tarihinin ortaya koyduğu birikimi ortaya çıkararak kendi kültürümüzün ve tarihsel birikimimizin merkezde olduğu bir eğitim bilim anlayışı ve düşüncesinin temellerini atmaya çalıştık. Bu kitapla ortaya koyduğumuz bilgilerle ve devamında tematik konular belirleyerek yapacağımız tamamlayıcı çalışmalarla günümüzde kullandığımız eğitim bilim literatürünü bir miktar dönüştürmeyi ve diğer bir tabirle bizleştirmeyi denedik. Bilimde her ne kadar biz olmasa da bizim ortaya koyduğumuz bilimin evrensel bilim adı altında unutturularak, aslında günümüz bilimini üretenlerin yerel düşüncelerini oluşturan bakış açılarını evrensel olarak nasıl kabul ettirdiklerini sosyal bilimler alanında farkettirmeyi de amaçladık. Devam edecek çalışmalarla da bu mantıkla çalışmayı mümkün olduğu kadar yaygınlaştırmayı ve olabildiğince gündem haline getirmeyi başta basın yayın organları olmak üzere bütün yollarla denemeyi sürdüreceğiz. "