Serpme kahvaltıda yiyemeyip çöpe atılan ürünler milli gelirimizin yüzde 20’sine denk geliyor. 100 milyar liraya yakın bir israf demek bu. Oysa bir insanın “günlük” tüketebileceği azami kalori miktarı 1.500 gram iken açık büfe ve serpme kahvaltılarda servis edilen yemeklerin sadece 1 öğünü kişi başı 5 kilogramı buluyor. Dünyada gıda israfının büyüklüğü yaklaşık 1,3 milyar ton iken yine dünyada 821 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. İnsanlığın israf ettiği 1,3 milyar ton gıda, 821 milyon insanı 3 defa doyurabiliyor. Açlık ile mücadele ettiğimiz, su ve gıda krizine doğru sürüklenen bir dünyada bu israf sizce de fazla değil mi? Nasıl geldik buralara?
Her şey 1990’ların başında, Türkiye’nin turizm ile yeni yeni tanışmasıyla başladı. Türk kahvaltısının zenginliğini göstermek, mutfağımızın yabancı turistlere tanıtmak maksadıyla donatmaya başladık masaları. Büyük bir ilgiyle karşılandı. Tabii yoğun sirkülasyonu gören bazı esnafın da iştahı iyice kabardı. Yensin yenmesin, aklına geleni ekledi, çeşitleri serptikçe serpti masalara. Adeta şova dönüştü. Başlangıçta masum başlayan serpme kahvaltı bugün bereketimizi kaçıran bir canavara dönüştü. Bunda sosyal medyanın da etkisi büyük. “Ne kadar tüketir ne kadarına sahip olursam sosyal medyada o kadar var olabilirim” düşüncesiyle, milyon takipçiye ulaşma hayaliyle yiyemeyeceği yemeklerin masasına serpildiğini görenlerin paylaşımlarıyla doldu taştı ortalık. Görenler etkilendi, etkilenenler talep etti, talebi gören işletmeciler de abarttıkça abarttı meseleyi.
Türkiye’de 300 bine yakın restoran ve lokanta var. 200 bininin serpme kahvaltı ya da açık büfe verdiğini ve her işletmede de ortalama 20-30 masa olduğunu düşünelim. Yediğin yemediğin gözetilmeden her masaya gelen kişi sayısı kadar kahvaltı serpiliyor. Sayıya çocuklar da dahil ediliyor! Tabii onca çeşidi bitirmek zor, masanın yarısı kalıyor. Özellikle peynir, bal, reçel, yumurta, ekmek, salam, sosis gibi ürünler tüketilmiyor. Şeker hastası olduğunuz için yiyemediğiniz o reçeller, kilolarca şekerden üretiliyor halbuki. Pişirme esnasında kullanılan doğalgaz, reçelin içindeki meyve, harcanan emek, hepsi çöp oluyor. Diyelim yumurtaya alerjiniz var, yiyemiyorsunuz. Ama masanıza geliyor. Yenmeyen o 2 yumurta günün sonunda 400 bin yumurta israfına neden oluyor. Peki ne oluyor bu yumurtalara? Direk çöpe... Sadece bununla mı kalıyor? Hayır! Her bir tabağın yıkanması için su gidiyor, elektrik gidiyor, deterjan gidiyor. Doğayı kirletiyoruz, enerji kaynaklarımızı tüketiyoruz. İş gücü de ayrı bir mevzu. Zarar bir yerden değil yani. İsrafın olduğu yerde bereket olmaz! Yazık, günah.
Bir başka açıdan örnek verelim. Mesela dört arkadaş kahvaltıya gitmek istiyorsunuz. Ama sorgusuz sualsiz masanıza doldurulacak olan o kahvaltı çeşitlerini yiyemeyeceğinizi daha baştan biliyorsunuz. İnsan kendini bilmez mi? Kiminiz diyette belki, kiminiz şeker hastası, kiminize bazı ürünler dokunuyor, kiminiz de tıka basa yemek istemiyorsunuz. İşletmeye “iki kişilik serpme alalım, dördümüz yiyelim” diyorsunuz, olmuyor. Kaç kişiyseniz kişi sayısı kadar önünüze diziliyor çeşitler. “Ürünleri seçelim, yemek istediğimiz çeşitleri alalım” diyorsunuz, olmuyor. İşletme önünüze ne koyarsa ona tabisiniz. Çocuklar az yiyeceği için onlara almayalım bari diyorsunuz, mümkün değil. Kişi sayısına mahkûm ediyorlar sizi. Özellikle kadınların ve çocukların o envaı çeşit kahvaltıyı bitirme imkânı olmadığını bile bile böyle bir uygulamaya direnmek, insanlara zulüm etmekten başka bir şey değildir. Alerjisi olan var, hasta olan var, canı istemeyen var, seven var sevmeyen var, çoluk var, çocuk var. Herkesi envaı çeşit yemeye “mecbur” kılamazsın. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir dayatma yok. Yiyeceğiniz ürünün çeşidini ve miktarını seçebilmek bir tüketici olarak en doğal hakkınız.
Peki ne yapmak gerekiyor? Uzun zaman oldu, bu vahameti fark edip işletmelerimden serpme kahvaltıyı kaldırdım, seçmeli kahvaltıya geçtik. Misafirlerimiz kahvaltı masasında ne yemek istiyorsa onu sipariş ediyor, istemediği ürün masasına gelmiyor, yemediği ürünün de parasını ödemek zorunda kalmıyor. Yumurtaya alerjisi varsa yemiyor, şeker hastasıysa reçel söylemiyor, şarküteri yemek istemiyorsa sipariş etmiyor. Canı ne yemek istiyorsa onu yiyor. Bundan daha doğal ne olabilir? Hiç mübalağa etmiyorum, seçmeli kahvaltıya başladığımızdan beri işletmelerimde israf çok büyük oranda bitti, çöpler artık dolmuyor. Gelen misafirlerim de bu kararın uygulanmasından gayet memnunlar. Çünkü çocuk için dahi kişi başı ücret alınırken, şimdi sadece patates kızartması rakamı ödeyebiliyorlar.
Toplum olarak bilinçlenmemiz şart. Şimdi bu saatten sonra iş tüketiciye düşüyor. Tüketici kahvaltı yapmak istediği zaman işletmeye serpme değil seçmeli kahvaltı istiyorum diyebilmeli. Müşterilerinin istek ve beklentilerine göre hareket etmek durumunda olan işletmeler bu kararı alacaklardır diye düşünüyorum. Arz talep meselesi bir yerde… Toplum bilinci oluşursa, israf kültürüne talep azalırsa çözümü de peşi sıra gelecektir. Benden sonra da pek çok işletme aynı şekilde karar aldı ve uygulamaya başladı. Kimi işletmeler de “eski köye yeni adet getirme” diyerek tepki gösterdi. Aldırış etmedim. Yanlışa “yanlış” demek gerek. İsrafla mücadele etmek milli bir meseledir. Dünyada ciddi bir kıtlık ve gıda sorunu yaşanıyorken insanların yemediği şeylere para ödemesi, yiyemediğini israf etmesi, buna vesile olunması doğru değil. İsraf hem günah hem ekonomi için büyük kayıp. İsrafı azaltırsak bereketimiz artacaktır. İsrafı önlemek bizim elimizde!