Bulaşıcı hastalıkların birçoğuna karşı geliştirilmiş aşılar sayesinde, hastalıklarla savaşmak mümkün oluyor. Ancak, her enfeksiyona karşı savaş veren bir aşı maalesef şimdilik bulunamıyor. İleride sık karşılaşılan enfeksiyonların belirtileri bilinirse, en azından hastalığın daha ciddi bir boyuta gelmesi engelleneceğe benziyor. Sonbahar mevsimine girdiğimiz şu günlerde, bulaşıcı hastalıklar çocukların sağlığını tehdit etmeye başlıyor. Özellikle kızamık ve kızılın neden olabileceği ciddi rahatsızlıklara karşı ailelerin son derece dikkatli olmaları gerekiyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Murat Seringeç konuyla ilgili anne babaları bilgilendiriyor.
Kızamık özel bir virüsle (morbilli) meydana gelen, bulaşıcı bir çocukluk hastalığıdır.
Kızamığın etkeni olan virüs, hastaların burun ve yutak salgılarıyla çıkan damlacıklarda bulunur; ağız ya da burundan üst solunum yollarına ya da dolaylı olarak konjunktiva mukozasına girer. Vücuda girdiği yerde üreyerek düşük miktarda bütün vücuda yayılır ve lenf dokusu hücrelerinde üremeyi sürdürür. Daha sonra ikinci kez, çok daha uzun süreli ve kitlesel olarak kana yayılır. Bu döneme ilişkin ilk belirtiler, virüsün bulaşmasından yaklaşık 9-10 gün sonra ortaya çıkar.
Hastalık bu aşamadan sonra 14. ve 15. güne değin çok bulaşıcıdır. Virüsün vücuda girmesinden yaklaşık 14 gün sonra döküntülerin başlamasıyla virüsün üremesi azalır. 16. günden sonra genellikle kanda virüse rastlanmaz. Yalnız idrarda bulunan virüs, bu ortamda varlığını günlerce sürdürür. Döküntüler kanda hastalığa özgü antikorların belirmesi ve hastanın iyileşmeye başlamasıyla aynı dönemde görülür. Kızarıklıkların pul pul dökülme belirtileri göstermesiyle bulaşıcılık dönemi bütünüyle sona erer.
Kızamığın derideki belirtileri yaygın döküntülerdir. Kızamık tüm dünyada yaygın olarak rastlanan döküntülü bir hastalıktır. Etkeni, çok küçük ve vücudun dışındaki kimyasal ve fiziksel etkenlere karşı çok az direnci olan bir virüstür. Hastadan sağlıklı kişilere üst solunum yoluyla, özellikle konuşurken ve öksürürken çıkan tükürük damlacıkları aracılığıyla kolayca bulaşır. Bulaşmanın bu kadar kolay oluşu nedeniyle, kızamık genellikle sonbahar ve kışın aylarında küçük salgınlar halinde görülür.
Kızamık salgınında hastalığa önce çocuklar yakalanır, erişkinlerin büyük bir bölümü ile üç aylıktan küçük bebekler salgını hastalığa yakalanmadan atlatabilir. İlk bakışta tuhaf görünen bu olay kolayca açıklanabilir. Vücut ilk kez virüsle karşılaştığında hastalığa yakalanır ve virüse özgü antikor üretmeye başlar. Kandaki bu antikorlar virüsle yeniden karşılaştığında, virüsü etkisizleştirir. Böylece hastalığa karşı direnç geliştirilmiş olur. Süt çocukları anne karnındaki yaşamlarında bu antikorları annelerinden aldıklarından, erişkinlerin büyük bir bölümü de çocukluk çağında hastalığa tutulduklarından salgından etkilenmezler. Hastalığın ileri derecede bulaşıcı olması nedeniyle 2-4 yılda bir kızamık salgınları ortaya çıkar. Bir toplulukta salgın görüldüğünde, bağışıklığı olmayan bütün bireyler hastalanır ve bağışıklık kazanır. Bu nedenle, hastalığa yakalanacak yeni bireylerin ortaya çıkması için belli bir süre geçmesi gerekir.
Kızamıkta birbirinden ayrılabilen dört dönem gözlenir: Kuluçka dönemi, döküntü öncesi dönem (prodrom dönemi), döküntülü dönem ve iyileşme dönemi. Bulaşma kuluçka döneminde anında başlar, virüs 8-12 gün boyunca vücutta belirti vermeden ürer. Normal olarak 10. günde döküntü öncesi dönem başlar ve ateş hızla yükselir. Ağızda yanağın içinde, azı dişleri hizasında kırmızı bir alanla çevrili küçük beyaz lekeler belirir. Bu lekeler, ilk tanımlayan hekimin adıyla anılır (Koplik lekeleri). 2-3 günden fazla sürmeyen bu dönemde çocuk isteksiz, yorgun ve uykuludur. İştahı azalmıştır, aksırır, hırıltılı, inatçı ve kuru bir öksürüğü vardır. Sulanan ve kızaran gözleri güçlü ışıktan rahatsız olduğundan ışıklı ortamlardan uzak durur. Bu aşamada, kızamık son derece bulaşıcıdır ve çocuğun enfeksiyonu aile bireylerine yayma olasılığı yüksektir.
Ateşin geçici olarak azalmasıyla döküntülü dönem başlar. Döküntüler başlangıçta düz, sınırları belirgin, pembe renkli küçük lekeler biçimindedir. Daha sonra hafifçe kabarır, büyür, sayıları artar ve giderek koyulaşıp kırmızılaşır. Döküntüler çıkarken ateş yeniden yükselir ve çocuğun genel durumu kötüleşir. Sürekli yatmak ister ve çok yorgundur, gözleri kolayca sulanır, aksırıklar yerini gerçek bir soğuk algınlığına bırakır. Öksürük hala hırıltılı ve çok rahatsız edicidir, özellikle küçük çocuklarda ishal görülür. Döküntülerin ortaya çıkmasından üç ya da dört gün sonra ateş hızla düşer. Kırıklık hali, öksürük ve soğuk algınlığı kaybolur, çocuk rahatlamış görünür. Döküntüler de ilk ortaya çıktığı bölgelerden başlayarak hızla solar. Kızarıklıkların pullanarak dökülme döneminin ardından, çocuğun tümüyle iyileştiği söylenebilir. Döküntüler hiçbir iz bırakmadan hızla kaybolur. Özellikle yüz ve boyun çevresindeki deri pul pul dökülür. Ne var ki, hastalığın bu son evresi her zaman fark edilmez, özellikle hastalığın hafif geçtiği olgularda hiç görülmez.
Tüm olguların yaklaşık % 6’sında komplikasyonlar görülür. 2 yaşına kadar ve erişkinlerde bu oran daha yüksek olabilir. En sık rastlananlar solunum sistemi komplikasyonlarıdır. Döküntülerin ortaya çıkmasından önceki dönemde ve döküntülü dönemde başlayan olguların büyük bir bölümünde, kızamık virüsünün doğrudan etken olduğu bronş akciğer iltihapları (bronkopnömoni) ile genellikle bakteri kökenli enfeksiyonlara bağlı olarak iyileşme döneminde görülen bronş akciğer iltihaplan ayırt edilmelidir.
İlki özellikle küçük çocuklarda çok ağır geçer ve virüs kökenli olduğundan antibiyotik ile tedavi edilmez. Geç dönemde görülen bakteri kökenli bronş akciğer iltihaplarında ateş, irinli ve balgamlı öksürük ile solunum güçlüğü görülür. Bu tablo, antibiyotiklerle tedavi edilebildiğinden pek tehlikeli sayılmaz.
Bir başka solunum sistemi komplikasyonu da 3 yaşından küçük çocuklarda görülen ve solunum güçlüğüne neden olan gırtlak iltihabıdır (larenjit). Geçmişte çok sık görülen irinli kulak iltihabı (otit) antibiyotik tedavisinin uygulanmasından sonra giderek azalmıştır. Virüs kökenli iltihabın yerleştiği ortakulak mukozasında bakterilerin üremesiyle oluşur.
Kızamık komplikasyonlarından en tehlikeli olanı son yıllarda daha sık görünen beyin iltihabıdır (ensefalit). Bin olgudan birinde görülen beyin iltihabı, sıklıkla 2-9 yaş arasında ortaya çıkar. İyileşme döneminde ateşin yeniden yükselmesiyle başlar, havale nöbetleri ve koma görülür. Ender rastlanan bazı olgularda çok erken dönemde, döküntüler ortaya çıkmadan önce de başlayabilir. Klinik belirtiler genellikle çok değişken ve ağırdır. Çocuğun 1-2 gün içinde ölmesine yol açan biçimleri de vardır. Subakut Sklerozan Panansefalit (SSPA) kızamığın geç komplikasyonudur. Kızamıktan ortalama 7 yıl (1 ay-27 yıl) sonra ortaya çıkabilir (oran: 5-10/ 1.000.000). Hastalık sinsi başlar. Davranışsal ve bilişsel işlevlerin azalması, ataksi, myoklonik nöbetler ve ölüm ile sonuçlanır.
Kızamık virüsünü yok eden özel bir ilaç olmadığından, belirtileri hafifletmeye yönelik tedavi uygulanır. Konjunktivit için gözler ılık borik asitle yıkanır ve göz kapakları özenle temizlenir.
Soğuk algınlığı sırasında günde birkaç kez burna damar büzücü damla damlatılırsa, çocuk daha kolay soluk alıp verebilir. İshal başlasa da özel bir tedavi gerekmez, çocuğa bir iki gün sıvı besinler verilir. Yalnızca solunum sistemi belirtilerinin ağır olduğu az sayıdaki olguda, antibiyotik tedavisi gerekir.
Hasta evinde uygun koşullar sağlandığında rahatlıkla tedavi edilebilir ve komplikasyonlardan korunmak mümkün olur. Beslenme ve ortam özellikle önemlidir. Hastalık sırasında sıvı ya da yarı sıvı, kolay sindirilen, sebze çorbası, sütte ezilmiş bisküvi, taze meyve suyu (özellikle şekerli limonata ve portakal suyu) gibi besinler verilmelidir. Özellikle iştahın az, ateşin yüksek olduğu döküntülü evrede çocuk yemek için zorlanmamalıdır. A vitamini takviyesi hastalığın komplikasyonlarını azaltır, iyileşme dönemini kısaltır.
Günümüzde en etkili korunma yöntemi, kızamık virüsüne özgü insan gamma giobülinidir. Salgınlarda ve çocuğun sağlığının başka hastalıklar nedeniyle kötü olduğu dönemlerde korunmaya önem verilmelidir. Gammagiobülin bulaşmadan önce uygulandığında, kızamığı etkili bir biçimde önler; geç uygulandığında etkisizdir, yalnızca belirtileri hafifletir. Kızamık çocuklarda erişkinlere göre daha ağır geçtiğinden, en iyi önlem gammagiobülin kullanılarak hastalığın hafif geçmesini sağlamaktır. 2 ya da 3 yaşından küçük çocuklar dışındaki bireylerde bulaşmayı önlemektense, koruyucu önlemlere ağırlık verilmesi önerilir.
Hastalığı geçiren çocuğun vücudunda kızamık virüsüne özgü antikorlar üretildiğinden, yaşam boyu bağışıklık kazanılır. Kızamık aşısı da korunma sağlayabilir. Bu amaçla, tavuğun embriyo hücrelerinden elde edilen ve etkinliği azaltılmış bir kızamık virüsü türü kullanılır. Aşı, tek dozda deri altına şırınga edilir. Bebeklere dokuz aydan başlayarak kızamık aşısı yapılabilir. Bu durumda %95 koruma sağlanır. Bir yaşında yapılan aşılarda ise, koruma oranı %99’dur. Salgın durumlarında altı aylık bebekler de aşılanabilir. Ancak aşının sonradan yenilenmesi gerekir. Aşıdan sonra çocuk çok hafif bir enfeksiyon geçirebilir ve kalıcı bağışıklık kazanır.
Virüslerin sebep olduğu, kızamıktaki gibi döküntülerle seyreden, bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamıktan farkı; döküntüler daha açık renklidir, daha hafif ve tehlikesiz seyreder. Kızamıkçık doğuştan olan bir hastalık değildir. Basit ve bazen belirtisiz, bazen de sadece lenf bezlerinin şişmesi şeklinde ortaya çıkar. Yüzde ve vücutta 2-3 gün içinde kaybolan pembe renkli lekeler oluşur. Şiş lenf bezleri genelde boyun bölgesindedir. Kışın daha sık görülür. Hastalığın kuluçka süresi 2-3 hafta arasında değişmektedir. Tehlikeli olmayan bir hastalık olmasına rağmen, hamileliğin ilk 3 ayında kızamıkçık geçiren annelerin bebeklerinde körlük, sağırlık, kalp bozuklukları gibi önemli sorunlar ortaya çıkabilir.
Bu hastalıkta kızamıkta olduğu gibi ateş, halsizlik gibi spesifik olmayan belirtilerin görüldüğü prodromal dönem yoktur. Küçük çocuklarda bu dönem olmamasına rağmen, bazı büyük çocuklarda görülebilir. Fakat oldukça hafif seyreder. Hastalığın en belirgin belirtilerinden birisi, kulak arkasında ve kafanın arka kısmının alt bölgesinde lenf bezlerinde büyümedir. Bu lenf bezlerinde büyüme bazen döküntüden önce ortaya çıkabilir. Döküntü, genelde açık renkte, pembe, yüzden başlayıp vücuda yayılan tarzdadır. Ortaya çıktıktan 1-2 gün sonra kaybolur. Hastaların % 20-50’sinde döküntü hiç olmaz.
Kızamıkçığın komplikasyonları arasında gezici eklem iltihabı ve ağrısı vardır. Ciddi komplikasyonlarından biri ensefalittir, fakat iyi seyirlidir. Hamileliğinin ilk 3 ayında, kızamıkçık geçiren annelerin bebeklerinde doğumsal kızamıkçık ortaya çıkar. Doğumsal kızamıkçık sendromu olan bebeklerde kalp, beyin, göz ve işitme kusurları olabilir. Anemi, düşük doğum ağırlığı, yenidoğan trombositopeni ve hepatit diğer bulgulardır. Şiddetli kalp bozuklukları (PDA) en yaygın olanıdır. Körlük, sağırlık veya diğer hayatı tehdit eden organ bozuklukları görülebilir.
Kızamıkçık olan bir kişi, döküntü başlamadan bir hafta önce ve döküntü başladıktan 4 gün sonraya kadar bulaştırıcıdır. Daha önceden kızamıkçık geçirmiş annelerin bebekleri, ilk 6 ay boyunca pasif olarak korunur. Kızamıkçık geçirmemiş anneler ise, hamileliğin ilk 3 ayı süresince kızamıkçıkla temas etmekten kaçınmalıdır. Bu dönemde kızamıkçık geçirirlerse, terapotik abortus dediğimiz doğum gereklidir. Bu dönemde, immünoglobülinlerin verilmesinin bir faydası yoktur. Kızamıkçık aşısı, kızamık ve kabakulakla birlikte %95 oranında koruyucu bir aşıdır. Bu aşı, 12 aylıktan büyük çocuklara rahatlıkla yapılır.
Suçiçeği (varisella); varicella zoster virüsünün (VZV) sebep olduğu, vücutta kaşıntılı, kırmızı döküntüler, yorgunluk ve ateş ile kendini gösteren bulaşıcı bir hastalık türüdür. Suçiçeği döküntüleri, ilk olarak gövde ve yüzde ortaya çıkar. Hastalık, çoğunlukta çocuk yaştaki kişilerde görülür.
Çok fazla bulaşıcı özelliğe sahiptir. Cilt döküntüsü, kaşınma, kızarıklık ve yüksek ateş ile tanımlanır. Kuluçka döneminden yaklaşık 2 hafta sonra döküntüler oluşur. İlk günlerde ise yüksek ateş görülür. Bunun yanı sıra, halsizlik ve burun akıntısı seyreder. Çiçek hastalığında görülen deri döküntüleri, içi su dolu kabarcıklar şeklindedir. Yüzde, saç derisinde, boyun kısmında, göbek ve en çok da sırt bölgesinde ağırlıklı olur. Bu kabarcıklar kızarıklığa sahiptir ve kaşıntı yaparlar. Suçiçeğinde kızarıklık, kaşıntı ve su toplama olan döküntü evresi yaklaşık 1 hafta sürer, tedavi süresince 1-2 gün de yüksek ateş kaydedilir. Yaklaşık 2 haftalık bir süreçte ilaç tedavisi uygulanarak, suçiçeği hastalığının sağaltımı gözlemlenir.
Suçiçeği döküntülerin oluşmasından bir hafta öncesinde ve döküntü gözlemlenmesinin ardından 1 hafta boyunca etkilidir. Kabarcıkların kendini yenilemesi dönemlerinde her zaman bulaşıcılık tehlikesi vardır. Suçiçeği geçiren çocuk, eğer okul çağında ise okula gitmemesi iyi olur. Hem hastalığın bulaşıcılığı açısından hem de hastalık belirtilerinden olan yüksek ateş nedeni ile okula gitmesi önerilmemektedir.
Suçiçeği vakalarının çoğu hafiftir, ancak bu hastalığa bağlı ölüm oluşabilir. Suçiçeği aşısı geliştirilmeden önce Amerika’da her yıl yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmekteydi. Bu kişilerin çoğu, daha önce herhangi bir hastalığı olmayan kişilerdi. Suçiçeği, aynı zamanda her yıl yaklaşık 11.000 hastaneye yatışa da neden olmaktadır. Suçiçeğini hafif geçiren çocuklar bile huzursuzdur, en azından bir hafta veya daha uzun bir süre okula veya kreşe gidemezler.
Suçiçeğine bağlı olarak en sık görülen komplikasyon cilt veya kemikler, akciğerler, eklemler ve kan gibi diğer bölgelerde görülen ikincil enfeksiyonlardır (suçiçeği virüsü dışında bir etken, genellikle bir bakteri ile gelişen enfeksiyon). Suçiçeği virüsü zatürre veya beyin enfeksiyonuna neden olabilmektedir. Bu komplikasyonlar nadir ancak ciddidir. Komplikasyonlar küçük bebekler, erişkinler ve bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişilerde daha sıktır.
Suçiçeği geçiren kişiler, döküntüler başlamadan 1-2 gün öncesinden itibaren, tüm döküntüler kuruyup kabuklanıncaya kadar hastalığı bulaştırabilirler (genellikle 6-8 gün).
Daha önce herhangi bir hastalığı olmayan ve suçiçeği geçiren çocukların büyük kısmı yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş kontrolü ile tedavi edilir. Suçiçeği geçiren çocuklara kesinlikle aspirin verilmemelidir (Reye Sendromu riski nedeniyle). Çocuğa ateş düşürücü olarak hangi ilacın verilmesi gerektiği doktora sorulmalıdır. Ciddi suçiçeği vakalarında hastanın yaşı, sağlık durumu, hastalığın ciddiyeti ve tedavinin zamanlamasına bağlı olarak antiviral ilaçlar kullanılabilir.
Eğer çocuk daha önce suçiçeği geçirdiyse veya aşılandıysa, herhangi bir şey yapmaya gerek yoktur. Ancak çocuk hastalığı geçirmediyse ve aşısızsa, virüsle karşılaşmadan sonra en kısa sürede suçiçeği aşısı ile aşılanması önerilmektedir (Suçiçeği virüsü ile karşılaşma sonrasındaki ilk 3 gün, ya da en fazla 5 gün içinde). Eğer virüsle karşılaşma sonrası belirtilen süreler içinde suçiçeği aşısı uygulanırsa, hastalığı önleyebilir ya da hafif geçirilmesini sağlayabilirsiniz. Çocuk virüsü o anda almamış bile olsa, daha sonraki karşılaşmalarında çocuğu koruyacaktır.
Suçiçeği aşısı aşağıdaki gruplara önerilmektedir: