Neyzenbaşı Sadreddin Özçimi, Ahmed Şahin, Yasin Özçimi ve birkaç neyzenle birlikte motosiklet turları düzenliyor. 2005’ten beri motor kullanan Özçimi, “İyi bir musikişinasın hayatın içinde olması lazım. Ufkunun açık olması lazım. Uyuşuk müzisyen olmaz. Musiki cevvallik, güç ister” diyor.
Bize öğretilen bilgiler ve önyargılarla bir neyzenin motosiklet kullanması alışılmışın dışında gözükebilir. Çünkü ney daha muhlis insanların uğraşı, motor asi ruhlarındır. Bu düşünceyi yerle bir eden birkaç isim var. Bu isimlerin başında neyzenbaşı Sadreddin Özçimi geliyor. 2005’ten beri bilfiil motora biniyor. Üsküdar’da oğlu Yasin Özçimi’nin de dahil olduğu küçük bir motosiklet grupları da var. Bir yandan ney dersleri veriyor, bir yandan da motorlarla şehir turları yapıyorlar. Bu hafta üç neyzen ve aynı zamanda motorcu Sadreddin Özçimi, Yasin Özçimi ve Ahmed Şahin ile bir araya geldik.
ESKİ YARAYI KANATTIN
Sadreddin Özçimi motora nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Çocukluktan gelen bir alışkanlık motor. Evimizde motor vardı, Konya’dayken. Babamızın bindiği, arkadaşların filan... Onlara her daim biniyorduk. İstanbul’a konservatuvara gelince uzun yıllar motor kullanmadım. Unuttum. Hiç aklımdan geçmedi motora binmek. Fakat bir gün ebru dersi verdiğim bir arkadaş elinde bir kaskla geldi. Yıl 2005. Hafta sonları motora bindiğini söyleyince ‘Bizim eski yarayı kanattın şimdi’ dedim gülerek. ‘Hadi o zaman bugün ders yapmayalım da gezelim’ dedi. O gün akşama kadar İstanbul’da dolaştık. Ertesi hafta şoförüyle bir anahtar, bir de kask gönderdi. Kendisi yeni motor aldığı için eski motoru bana verdi. Birkaç yıl ona bindim. Sonra küçük gelmeye başladı. Yeni bir motor alıp eski motoru sahibine iade ettim.”
HAYATIN İÇİNDEYİZ
Neyzenlerin hayatın dışında düşünülmesinin çok yanlış olduğunu söyleyen Özçimi, “Çünkü iyi bir musikişinas olabilmek için insanın hayatın içinde, ufkunun açık ve cevval olması lazım. Uyuşuk müzisyen olmaz. Musiki cevvallik, güç ister. Hele hele ney sazını çalmak ciddi manada fiziksel güç ister. Konserlerde, çalışmalarda ney kadar insanı yoran başka bir saz olduğunu zannetmiyorum. Çünkü neyde devamlı nefesle çaba sarfediyorsunuz. Sizden bir şeyler gidiyor. Onun için eğer böyle çok uyuşuk, hareketsiz bir hayat içindeyseniz ona dayanamazsınız” diyor.
ALLAH KİBRİ SEVMİYOR
Bugünkü motor ve neyzen üzerindeki algıların da tamamen yersiz olduğuna değinen Özçimi, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu maalesef yanlış bir anlayış. Bu cemiyeti değiştirmek için uğraşan genç nesil motorcularımız var. Ne yazık ki bir kesim gerektiği gibi motora binmediği için çok acı sonuçlarla hayatlarını kaybediyorlar. Allah kulu üzerinde kesinlikle gösterişi kibri sevmiyor. Motorda da aynı. Birilerine gösteriş yapmaya kalktığınızda, bana bakılsın istediğiniz zaman kendinizi bir duvara yapışmış şekilde buluyorsunuz. Bu musikide de böyle.”
BABAM İZİN VERMİYORDU
Yasin Özçimi’nin motorla ilk tecrübesi ise şöyle: “Benim hiç merakım yoktu. Babam 2005’te kullanmaya başlayınca ilgimi çekti. Fakat önceleri büyük motorları kullanmaya heves etmedim. O zamanlar zaptedecek gücüm yoktu. Babamla Bursa’ya motorla bir seyahatimiz oldu, o zaman karar verdim. Beş sene evvel ben çok yoğundum. Çok fazla ders veriyordum. Ancak babam motor kullanmama izin vermiyordu. Yakıt parasına, otopark parasına yetişemiyorum dedim. O gün epey bir duygu sömürüsü yaptım. Bakarız dedi. O gün de tevafuk bir tanıdık Fethi Barut geldi atölyeye. Babama motorunu büyütmek istediğini söyledi. Tam bir başlangıç motoru. Kontrol etmem kolaydı. Onu otobüsle yolladılar İstanbul’a, ben de böylece başladım. Motor ilk geldiğinde hevesle 3 ay kadar arabaya binmedim. Zamanla zevkten ziyade iş gören bir araca dönüştü.”
50’DEN SONRA BAŞLADIM
Ahmed Şahin ise çok daha geç yaşlarda motor kullanmaya başlıyor: “Ben biraz geç başladım, elli yaşında başladım. Elli dört yaşındayım. Dört sene olmuş. Eskiden beri ben de heves ederdim fakat rüzgardan hasta olurum diye çekinirdim. İşin içine girince öğrendik ki özel kıyafetleri rüzgar geçirmiyor. İstanbul’da her yere motorlar gidip geliyorum ancak ailecek gideceksek arabayla gidiyoruz. Küçükken bizim akrabaların motorları vardı. İtalyan Minarelli markası vardı. Biz onlara ‘Minareli Motor’ derdik. Hevesle binerdik. Trafiğe çıkmışlığım yoktu. O yüzden başlarken eğitim aldım. Beraber seyahatlerimiz oluyor zaman zaman. Benim ilk motorum 200’lük bir motordu. İki seneye yakın bindim. Biraz büyüttük 750’lik aldık. Şimdi yavaş yavaş bunu da büyütsek mi diyorum. Uzun yolda büyük motorlar daha sağlıklı.”
YETERİ KADAR BİNDİNİZ ARTIK BIRAKIN MOTORU
Camia içinde de motora binmelerinin şaşkınlıkla karşılanıldığını söyleyen Sadreddin Özçimi, “Bize devamlı ‘Allah kurtarsın, bırakın şu motoru!’ diyorlar. En yakınımızdan en uzağımıza kadar. Bütün mesele muhabbetlerinden doğuyor. Başımıza bir şey gelecek, sanatımızı icra edemeyeceğimizden korkuyorlar. ‘Şu işten hala vazgeçmiyor musunuz, yeteri kadar bindiniz’ gibi cümlelerle hala karşılaşıyoruz. Ama motor meselesi bir tutku. Siz bunu demirden at olarak düşünün. Nasıl ki ecdad atın sırtından kesinlikle inmediyse ve atına her daim iyi baktıysa en iyi atları tercih etmeye çalıştıysa merakla onun peşinden koştuysa motorculuk da öyle. Belki canlı değil ama o rüzgarı yedikten sonra bir daha hayretmiyorsunuz. İlla o rüzgarı istiyor insan. Sadece rüzgar da değil. Ormanın içinden geçerken çamın kokusunu almak, doğa ile iç içe olmak apayrı bir zevk” diyor.
TEMBELLİKTEN KURTARIYOR
‘Motor kullanmak sizin için ne ifade ediyor?’ diye sorduğumuzda Ahmed Şahin’in cevabı “Havayı biraz güzel gördük mü çıkıp dolaşmak istiyoruz. Etrafı görerek ve hissederek yol almak çok güzel. Hayatımıza hareket katıyoruz. Tembellikten de uzaklaşıyoruz” şeklinde oluyor. Sadrettin Özçimi ise “İnsana bir de özgürlük duygusu veriyor, bu da bir gerçek. Aynı zamanda tabi adrenalin var. Adrenalin insanı diri tutuyor. Benim yaşım 64. Eskiden hatırlıyorum, 60’ını geçmiş insanlar cami avlusunda vakit namazını bekler bastonuna da çenesini yaslar sohbet ederdi. Yaş ortalaması ilerledi” şeklinde cevap veriyor.
Ebru ve ney dersleri devam ediyor
Sadreddin Özçimi aynı zamanda klasik bir ebru sanatçısı. Hatta 1998’den beri talebe yetiştiriyor. 1993’ten itibaren ebru sanatçısı arkadaşı Alparslan Babaoğlu’ndan çok fazla istifade ettiğini söyleyen Özçimi, “1997’de Konya’da Konyalı arkadaşlarla beraber Destegül Güzel Sanatlar Mektebi açmıştık. 98’de de İstanbul’da Alipaşa Kütüphanesi’nde ebru derslerini başlattık. 2010’a kadar her iki yerde dersler verdim. Konya’ya on beş günde bir gidip geldim. 98’den bugüne kadar 20 yılda 25’in üzerinde icazetli talebem oldu. Birçoğunun kendi özel atölyeleri var. Onlar da talebe yetiştiriyor. Şimdilerde de sekiz on tane talebemiz var. Cumartesileri ebru dersleri devam ediyor. Çarşamba ve Cumartesi akşamları da ney var. Pazar günleri de Yasin’in ney dersi var. Kış aylarında bu atölye epey çalışıyor. Bunun yanında senede bir kere de sergi açmaya gayret ediyoruz” diyor.
Niyazi Sayın yıllarca tenis oynadı
Neyzenlerin spora olan ciddi bir merakı var. Acaba bu durum sadece bizim mi merakımızı mı çekiyor? “Bizim hocamız, pirimiz Niyazi Sayın. Niyazi Sayın gençliğinde Fenerbahçe gençlik takımında oynamış, iyi futbolcuymuş. Hem de çok uzun yıllar tenis oynamış” diyen Sadreddin Özçimi, nefesi açık tutmak, daha uzun nefes kullanabilmek için bütün bu sporların aslında gerekli olduğunu söylüyor. Ahmed Şahin ise “Sık sık değil ama ara sıra halı saha maçlarına gidiyorum. Bir müddet vücut geliştirmeye gittim. Ama baktım sonu yok, bıraktım. Şimdilerde de okçulukla uğraşıyorum. Gelenekli Türk yayıyla ok atıyorum. Bazı okçuluk festivallerine katılıyorum. Genellikle malzemeleri alıp okları kendim yapıyorum” diyor.
Satranca benziyor
Röportaj sırasında ney üflemekle motor kullanmak arasında ne kadar bağ kurmaya çalışsam da olmuyor. En son Ahmed Şahin, şu cümleyi kuruyor: “Ben biraz yardım edeyim. Ney üflerken de bir özgürlük var, makamları özgürce kullanıyoruz. İlla bir besteye bağlanmadan serbest bir şekilde makamlar arasında geçişler yapıyoruz. Bu özgürlüktür.” Yasin Özçimi’den de şöyle bir tasvir geliyor: “Neyde seslere hükmetmeye çalışıyoruz. Virajlarda da motora hükmetmeye çalışıyoruz.” Sadreddin Özçimi de meseleye “Musikide taksim yaparken işlemekte olduğun makamdan başka bir makama geçmeyi tasarlıyorsan nağmeler silsilesiyle ona gidersin. Tıpkı satranç gibi bir sonraki ve daha sonraki hamleyi düşünmek zorundasın. Motor kullanırken de trafikte giderken eğer sadece önünüzdeki aracı takip ederseniz kesinlikle kaza yaparsınız” sözleriyle yaklaşıyor.
Yaylalardan inmedik
Bu yaz Doğu Karadeniz turu yapan Sadreddin Özçimi, bu deneyimini “Konya’dan da iki arkadaş bize katıldı. On gün süren Karadeniz turuydu. Karadeniz’in bilindik yerleri değil az bilinen yerleri tercih ettik. Yaylardan aşağıya inmedik. Hep yukarılardaydık. Ben Karadeniz’e sekiz on sefer gitmiştim ama orada şelalelerin hepsini ilk kez gördüm” sözleriyle anlatıyor. Özçimi kadar olmasa da kendisinin de uzun yol yaptığını söyleyen Şahin, “İlk uzun yol tecrübemizi onunla birlikte yaptık. Zonguldak Ereğli’de Sücüllü Köyü’ne gittik. Ben de Sücüllülüyüm. Ama Isparta’nın Sücüllü Köyü. İsim benzerliği olunca merak ettim. Edirne, Çanakkale, Bursa en son Konya, Düzce, Afyon, Kütahya’ya gittik. Amasra’dan Amasya’ya diye bir projemiz var” diyor. Yasin Özçimi ise ilk uzun yolculuğunu Konya’ya yaptığını söylüyor.