Gazeteci yazar Ayşe Böhürler, TVNET'te Türk Kahvesi programında tarihçi yazar Murat Bardakçı'yı ağırladı.
Murat Bardakçı, "Türkiye'de bugün cumhuriyete karşı olan yoktur. Şimdi kalkıp saltanatı, hilafeti getirelim demek, böyle bir problem hiç olmadı. Rejim tartışmaları hep olmuştur. Ama bunlar demokrasi tartışmasıdır. Cumhuriyet tartışması değildir.
Atatürk'ün bir emri var. 23 Nisan 1923'te açılan meclis, resmen Meclis-i Mebusan'ın devamıdır. İstanbul'daki meclis nasıl açıldıysa o da öyle açılmıştır. Hatm-i şerifler, buhariler okunarak açılmıştır.
Ayşe Böhürler'in "Türkiye'de Atatürk'e yönelik ön yargı kırılır mı?" sorusuna Bardakçı şöyle cevap verdi:
Kırılmaz. Bu hem sağ kesimde hem sol kesimde var. Bunların çoğu kolaya kaçmaktan dolayı yaşanıyor. Ben her yerde söylüyorum, özellikle cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik en çok eleştiriyi yapanlardan biri benim. Ama ben belgelere dayanarak eleştiririm. Öylesine eleştirmem. Atatürk olmasa biz perişan olurduk. Bunu niye söylemeyeyim? İttihad'ın Enver Paşa'nın bütün evraklar benim elimden geçti.
Bakın bunlar kötü insanlar değiller ama beceriksizler. Savaşa girmek bence lüzumsuzdu. Çok fazla belge gördüm. Almanlar son ana kadar istemedi bizi. Zayıfız çünkü.
Kızıl Sultan demek ne kadar abuk subuksa, Ulu Hakan demek de o kadar saçmadır. Bugün Atatürk'e hakareti vs tartışıyoruz. Bunların temel sebebi zaten ilahlaştırmaktır.
Bu putlaştırma bugün Abdülhamid'e yaptırılıyor. Sultan Abdülhamid Osmanlı'nın en zor döneminde geçmiştir. O açıdan şanssızdır.
Bu isimlerin hepsi bizim değerimizdir. Bu Ulu hakan, Vahdettin hain... Bunlara ne gerek var?
Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan Topkapı Hazinelerinin satışı meselesini anlatan Bardakçı, şöyle konuştu:
Topkapı Sarayı'nın hazinelerini biz satışa çıkarttık. Allah Fransız Hariciye'sinden razı olsun, onlar "Saçmalamayın" diyorlar. Fransız kuyumcularına teklif etmişiz o dönem. Topkapı hazinelerine, kuyumculara "Gelin ve buralara para takdir edin" denmiş. Gerekçe de şu: "Padişahların halktan çaldığı parayı millete adayacağız." Ancak Fransız hükümeti diyor ki, kuyumcuları çağırıp, "Siz deli misiniz? Bu Ankara hükümeti açık açık padişaha aittir bunlar diyor. Biz bu padişahların torununa sığınma hakkı verdik. Şimdi biz bunları alsak, bu torunlar bize dava açar, sonra bizim elimizden alırlar, biz rezil oluruz." Böylece hazine yıllarca Ankara'ya bağlı kalıyor.
Biz tarihi geçmişle cebelleşme vasıtası olarak görüyoruz. Artık bunları bitirmek lazım.
Bunun en güzel örneği İspanya'dır. Franko döneminde çok büyük acılar çektiler. Ama kapattılar, bitti dediler.
Bunu kapatmanın yolu, kutuplaşmanın yolunu kapatmaktır.
Bunları bırakmak lazım.
Biz bir imparatorluğun devamıyız. Bu imparatorluğun devamı vardır. Baki, Fuzuli, Şeyh Galip. Edebiyatta nasıl gümbür gümbürse, musikide de öyledir. Dede Efendi de Itri de bu imparatorluğun haşmetini gösteren şeydir. Ancak biz klasik müzik diye, mıy mıy bir şey haline getirdiler. Ve siz 21. yüzyılda gençlere bu müziği dinletemezsiniz. Düşünsenize, 60 kişi çıkıyor, 1 sazla. Olmaz. Bu müzik bitti, ayağa kalkmaz. Hoca yok. Münir Nurettin'in cenazesindeydik. Cenaze defnedildi. Refik beyin hanımı. Ağlıyor. 2 Fatiha okudum, biri 75 yıllık arkadaşımdı Münir benim. Bir de musikiye okudum, bitti artık, yetiştirecek hoca yok. Münir Bey, 80 yaşında diyafram egzersizi yapıyordu.
Günümüz sanatçılarının musikiyi öldürdüğünü söyleyen Bardakçı "Cinayet işliyorlar, musikimizi öldürdüler" dedi.
Sanatın ciddiye alınması gerektiğini söyleyen Bardakçı, şöyle devam etti:
"Sanat yapıyorsanız çok ciddi yapmak zorundasınız. Kusursuz olmaz kusur olur ama yapmamaya çalışacaksınız. Hatam duyulmasın demek, seyirciye hakarettir"