Toplumların ihtiyacı zaman ve zemine göre değişkenlik arz etse de insanoğlu birlikte yaşama başladığından beri değişmeyen zarureti kültür olmuştur. Yeme-içme gibi zaruri/fiziksel başlıkları kenara bıraktığımızda kültürün kapsadığı her alan ve üretim toplumların ihtiyaç listesinde yer alır.
Bu konuyla ilgili kıymetli Mustafa Kutlu’nun geçen günlerdeki yazısı çok mühim. “Kültüre ihtiyacımız var mı?” başlıklı yazısında özellikle belediyelerin gelişim yaklaşımını sorguladı. “Ekonomi, çevresel gelişim, vs önemli ama kültürel gelişimden neden kimse bahsetmiyor” diye özetle soruyor Usta. Doğru bir soru. Zira özellikle son dönemdeki tasarruf tedbirlerinde belediyelerin kültürel faaliyetleri kısıtladığını daha önce bu sayfalarda duyurmuştuk.
Sadece belediyelerle olacak iş değil tabii ki. Merkezden yerele uzanan bir politik planlama ile “kültür” dediğimiz başlığın güçlendirilmesi gerekiyor.
Mustafa Kutlu özellikle sinema ve tiyatro konusunda sorular yöneltmiş. Ne kadar salon olduğu, ne kadar film oynatılıp oyun gösterildiği gibi… Bu da üretime işaret ediyor. Yani üretim ne kadar destekleniyor?
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün film destekleri çok önemli. Gittikçe yükselen bir grafikte kısa ve uzun metraj filmlerin üretilmesine maddi destek sağlanıyor. Mevcut miktarların artması gerekiyor. Tiyatro konusunda da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ciddi desteği var. Bunun da artarak yerele uzanması gerekiyor.
Ve elbette kültür dediğimiz şey bir yaşayış biçimi. Bu yaşayışı ayakta tutan ise “insan”. Hep yetkilileri eleştirip talepte bulunmak eksik kalır. İnsanımız da üzerine düşeni yapmalı. Kültürel üretimi desteklemek için ilk yapılması gereken, söz konusu ürünlere rağbet göstermektir. Filmlerin gösterildiği salonların boş kalması, tiyatro oyunu izleyicisinin uzak kalması, her türlü üretimin iltifat görmemesi, üretimi azaltacak bir şeydir. Haliyle, sinema özelinde izleyicinin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Kültüre ihtiyacımızın olup olmadığını kısa vadeli göstergelerle de anlayamayız. Zamana yayılan, ısrarla insanlara ulaştırılmaya çalışılan ürünler bir gün mutlaka karşılığını görür. Alışkanlık oluşturmak gibi bir hedef gözetilmelidir. Teknolojinin alışkanlıkları yönlendirdiğini gözden kaçırmadan yerelden genele planlamalar güncellenmelidir.
Kültür ve sanat faaliyetleri, eserleri ile birlikte zor zamanların merhemidir aslında. İnsan ruhuna ve duygusuna iyi gelecek olan üretimlerle kitlelere ulaşmak gerekir. Tarih boyunca da böyle olmuştur. O halde şu zor zamanlarda daha çok üretim ve daha çok kültürel talep olmalı. Belki de muhtaç olduğumuz kudret kültürdedir.