Kırım denince akla gelen ilk isim olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, ilerlemiş yaşına rağmen işgal altındaki Kırım’ın özgürlüğü için mücadeleye devam ediyor. 1975-76 yıllarında yaptığı 303 günlük açlık greviyle beraber adını dünyada duyuran Kırımoğlu, dünyadaki esir Müslümanların, Türklerin adeta sembolü haline geldi. Türkiye’de özellikle milliyetçi muhafazakar çevrelerde onu duymayan kalmamıştı. Ona destek için ülkemizde de açlık grevleri yapıldı. Bir ara öldü diye haber yayıldı, gıyabi cenaze namazı kılındı. 70’ler boyunca bir yandan hakkında efsaneler duyuluyor bir yandan da gerçek bir kahraman olarak milleti için eylemlerde bulunuyor, özel savunmalar yapıyordu. Emel Kırım Vakfı ve Üsküdar Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen “Doğumunun 76. Yılında Kırımoğlu Saygı Gecesi”ne katılan Kırımoğlu’na önce sağlığını sorduk, sonra Kırım’ı soracaktık ancak o bize şu cevabı verdi: “Sağlığım yaşıma göre iyi galiba. Bu yaşta problemsiz olmaz. Ayak üstünde yürüyoruz daha. Niyetim, Kırım serbest oluncaya kadar hayatta olmak. Kırım’ın serbestliğini görmek istiyorum.” Beş yıldır işgal altında olan Kırım’daki durumun her geçen gün daha kötüye gittiğini belirten Kırımoğlu, Rusya’nın esas niyetinin Kırım Tatarlarını göçe mecbur etmek olduğunu söylüyor.
Kırım’ın kahramanıyla 30 yıllık dostluğu bulunan Emel Kırım Vakfı Başkanı Zafer Karatay, onun hayatını kitaplaştırdı. Hakkında çekilen belgeselin yapımcılığını üstlendi. Karatay, dostu için şunları söylüyor: “Mustafa ağa kişilik olarak sakin, sabırlı, herkesi dinlemeyi bilen, istişareye açık biridir. İnanılmaz okuyan, dünyayı takip eden, kendini sürekli yenileyen, kültürlü ve zeki biri olarak Kırım için çalışan diğer herkesten ayrılır. Hem eski dostlarını kırmadı hem de yeni nesille birlikte yürüdü, kimseyi kırmayarak halka liderlik yaptı. Hayatı boyunca halkla birlikte kalmıştır. Çile ve sürgünün içine doğan Mustafa ağa, Kırım hikayeleri ve dönüş özlemiyle büyüdü. Okumaya ve araştırmaya meraklı birisiydi. Zekasıyla da birleşince özellikle üniversite yıllarında, yaşıtlarından düşünce ve yorumlama kabiliyeti olarak farklı bir konuma geliyor. Açlık grevi yaptığı dönemde Emel dergisini çıkartıyorduk. Elimize geçen belgeleri, bilgileri burada yayınlıyorduk. 1989 yılında tanıştık. Bana Sovyetler Birliği’nde Kırım Tatar Milli Teşkilatı’nın kurulduğunu ve temsilcisi olmamı teklif etti. Devlet memuruydum, acaba nasıl olur diye düşünmeye başladım. Sonra dedim ki, Sovyet rejimi altında bu insanlar gözlerini karartmışlar, bana nolur diye hesap etmemişler. Kendim benim için utanç verici bir şey dedim ve temsilci oldum. Herkes yaşadığı yerde gönüllü teşkilat kurmuştu. Bütün teşkilatın ortak gayesi Kırım’a dönmekti.”
Kırımoğlu’nun 1986’nın Kasım ayında hapishaneden çıktıktan sonra insanları bir araya getirdiğini belirten Karatay, “Sovyetler Birliği de hemen devlet düşmanı, ajan gibi ithamlarla karalama kampanyası başlattı. Ancak bunun bir faydası olmadı, teşkilat başkanı seçildi. Halkımız 91’de Kırım’a dönmeye başlayınca da Kırım Tatar Milli Meclisi’ni kurdu. Seçimlere müdahale etmedi, halk kimi seçtiyse onunla çalıştı. Sovyetler dağıldığından beri koltuğu değişmeyen insanları düşünürsek bu demokratik ortamın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye’den gelen milletvekilleri Kırım’a geldiklerinde hayret ettiler. Kırımoğlu’nu nasıl eleştirildiğini gördüler. Kürsüden Mustafa ağayı sert şekilde eleştirirlerdi, o da sabırla dinlerdi. Seçimle teşkilat başkanı, seçimle meclis başkanı oldu. 91’den 2013’e kendi isteğiyle bırakana kadar devam etti. Bırakıyorum demesine rağmen yine seçildi. Sovyet rejiminde ayrı, Ukrayna döneminde ayrı ve şimdi Putin Rusyasında karalama kampanyaları yapılıyor ancak buna rağmen halkın sevgilisi, saygı duyduğu bir kahraman” diyor.
Mustafa Kırımoğlu, altı aylık bebekken sürgün edildiği Kırım’a 1989’da döndü. Kırım’da toplam 24 yıl yaşadı. Tam meclis başkanlığını bırakayım, rahat edeyim, başka şeylerle ilgileneyim derken 2014’te Kırım işgal edildi. Şimdi 76 yaşında, Amerika’dan Arabistan’a Avrupa’dan Balkanlara ziyaretlerde bulunarak mücadelesine devam ediyor. İşgal altındaki Kırım’ın bugünkü halinin Brejnev döneminden kötü olduğuna değinen Zafer Karatay, şöyle devam ediyor: “O dönemki KGB’nin bir usulü vardı, dünyadan korkuyorlardı, yargılatıyorlardı. Komünist rejimi iyi göstermek istiyorlardı. Bugünkü gibi insanlar sokakta öldürülmüyordu. Putin döneminde bir mafya rejimi var. İnsanlar kaçırılıyor, mafya metodlarıyla kaçırılıyorlar. Yakın yerlerden az çok haberdar olabiliyoruz ama Rusya’nın iç taraflarında dövülen, kaybolan, öldürülen gazetecileri, siyasetçileri kimse bilmiyor. Kırım’dakileri en çok üzen ise bu baskıdan ziyade, Türkiye’deki Putin hayranlığı. Kırım 1783’te de işgal edildi, yine mücadele etmiştik. Kırım ara ara işgal oldu, olacaktır. Kırım’ı tekrar kurtarabiliriz ama Türkiye’yi kaybedersek hiçbirini kurtaramayız. Coğrafyadaki bütün Türk Müslüman dünyasının hayatı biter. Bu bilinçle hepimize ciddi sorumluluk düşüyor.”
HALKIMIZ BÜYÜK TEHLİKEDE