Mevlid, Regaib ve Berat kandillerinde Mevlid-i Şerif, Kadir Gecesi Hatm-i Şerif Miraç gecesinde de Miraciyye okunması geleneğimizin bir parçası. Eskiden dergahlarda okunan Miraciyye bugün çok zayıf bir şekilde varlığını sürdürüyor. Anadolu’da Mevlevilikten sonra Ehl-i Sünnet tarikatlarının yayılmasında emeği olan mutasavvıflardan Eşrefoğlu Rumi’nin soyundan gelen Mehmed Safiyüddin Erhan, Bursa Numaniye Dergahı’nda Miraciyye okuma geleneğini diri tutmaya çalışıyor. Eski eserler koruyucusu, araştırmacı yazar Erhan, Miraciyyelerin önemiyle ilgili “Miracın sanat değeri ile kendimizi hazırlarsak daha büyük bir aşkla Efendimizin miracındaki sırra daha kolay yaklaşırız. Biz alakasız olup sırtımızı dönersek kaybedecek olan biziz. Miraciyye'yi yaymak için evvela onu hazmedecek dört okka insanlara ihtiyacımız var” yorumunu yapıyor.
* Miraciyye'nin tasavvuf geleneğinde, edebiyatımızda ve musikimizdeki yeri nedir?
Tasavvufi musiki, edebiyatımızda Miraciyyeler kaleme alınmış. Bunlardan zamanımıza kadar ulaşanı Kutb’un-nayi Osman Dede Edendi hazretlerinin miraçnamesi olduğunu biliyoruz ki kendisi İstanbul Galata’da Kuledibi Mevlevihanesi’nin şeyh efendilerinden. Aşağı yukarı 300 seneye yakın mazisi olan ve o devrin sanat, musiki ve edebi değerlerini bize aksettiren mühim bir edebi eser. Miraciyyeler'in içerisinde klasik, dini musikimizin pek çok makamından usülleri ihtiva ettiği için musikimizin bir repertuvarı olarak değerlendirmemiz gerektiğini üstadlardan dinledik.
* Hangi usül ve makamları içeriyor?
Dini formalara yakın olan bütün makamlar içinde var. Okunmayan makamların dahi isimlerini Miraciyye defterlerinde görmüştüm.
* Çok zengin bir içeriği var anladığım kadarıyla...
O kadar büyük bir zenginlik ki bir kişinin musiki bilgisini Miraciyye meşk ettiniz mi diye sorarak tartarlarmış. Onu meşk eden, hazmedip icra edebilen kimse musikimizin hakkından gelmiş demektir. O devirle ilgili hatıralarını nakleden şahsiyetlerden işittiğim bir şey daha var. Kiliselere tayin edilen papazlara da Miraciyye meşk ettiği sorulurmuş.
* İstanbul’daki papazlar için mi sorulurmuş?
İstanbul’da kiliselerde ayinler Türk musikisi usulüne göre yapılırmış. Duyduğuma göre bugün eskisi kadar Türk musiki usülleriyele icra yapmıyorlar.
* Miraciyyeler içerisinde neden sadece Kutb’un-nayi Osman Dede Edendi hazretlerinin miraçnamesi günümüze ulaşıyor?
Diğer eserler de var. Hatta bunlar Edebiyatımızda Miraciyeler adıyla neşroldu. Onlardan çok üstün olduğu, tercihe şayan bir eser olduğu için Kutb’un-nayi Osman Dede Edendi hazretlerinin miraçnamesi bugüne geliyor. Ancak bugün Miraciyye değerini tartacak kaç kişi var? Musikimizle alakalı insanlar bile bunu kolay tartamaz. Bu konunun iklimiyle erimiş şahsiyet lazım.
* Miraciyyeler bu kadar zengin bir gelenek iken neden unutuluyor?
1926’da dergahlar sırlanıyor. Dolayısıyla bizim bütün dini musikimiz, edebiyatımız Mesnevi Şerif'in içerisine sığınmış. Onun okunmasına pek müdahale edilmemiş. Tek serbest eser. Dergahlara bu hürriyet verilmediği için icra edilen daha pek çok eser bu sebeple kaybolup gitmiş. Üç beş insan hafızasında günümüze getirmiş. İşte onlardan biri de andığımız şahsiyet. Onun varlığı sayesinde işittik. Halihazırda işitilmesi için biz de gaytet sarf ediyoruz.
* Miraciyyeleri neden yaşatmalıyız? Neden bu kadar önemli? Kaybedersek ne olur?
Hazreti Kur'an bahsediyor Miraçta. İnsanlar Kur'an’daki bütün ayetlerden mesulse Efendimizin Miraç'ına da alaka duymalı. Bir kere Kur'an bunu anlamaya davet ediyor. Bunun peşine düşmeliyiz. Miraciyye'nin sanat değeri ile kendimizi hazırlarsak daha büyük bir aşkla Efendimizin Miraç'ındaki sırra daha kolay yaklaşırız. Alakasız olup sırtımızı dönersek kaybedecek olan biziz.
* Ne zamandır Miraciyyelerle ilgili araştırmalar yapıyor ve yaşatmak için gayret veriyorsunuz?
1958- 1960 senelerini hatırlıyorum, dergaha heyet gelip icra ederdi. O zamandan beri icra edilegeliyor. Biz de dergahta hazırlığını yapıyoruz. Misafirlere hizmet ediyoruz. İşin mutfağıyız bir anlamda. Gelen heyetlerin yanına biz de sokuluyoruz. Okur gibi yapıyoruz. İcraya katılıyoruz. Devam etsin heyecanındayız. Devam ettirmeliyiz. Aslında bunu yaşatacak olan devlete bağlı kurumlar olan vakıf ve vakfıyelerdir.
* Miraciyyeler okunsa denetleyecek mekanizma var mı?
Anlamaya çalışmaları lazım. İnsanlar ağızlarının tadını bilir diyerek en güzel yemek şurada yapılır/ yenir diye sabahlara kadar oturup konuştuklarını duyuyorum. Mideleriyle alakalı bir kaygıları olduğu kadar kalpleri de doldurmaları lazım gelen şeylerin değeriyle alakalanmaları lazım. İnsan sadece midesiyle yaşamıyor ki kalbiyle yaşıyor. Yemekle midesini, bu kıymetli eserlerle de kalbini doldurması lazım. Hakiki insan sahib-i kalp olandır.
* Miraciyyeler sadece Miraç gecesinde mi okunuyor?
Biz sedece Miraç kandillerinde okuyoruz. Aslında ne zaman isterseniz okursunuz. İlla şu gün okunacak diye bir şey yok. Senede bir yapıyoruz rağbet yok! On senede bir yapsak daha iyi.
* Bugün hangi dergahlarda, tekkelerde söyleniyor miraciye?
Şimdi bilmiyorum ama eskiden Hz. Hüdayi, Nasuhi, Kadirhane ve Sümbül Efendi’de söyleniyordu. Hatta rahmetli Misbah Efendi’den işitmiştim. O zaman bir kural getirilmiş. Camilerde yapılacak icraatları sadece diyanet işleri mensupları yapılır diye. Sümbül Efendi’de Miraciyye okurken polisler gelmiş. Hoca efendiler polisleri diyanetin gönderdiğini düşünüp korkmuşlar.
* Peki Miraciyyeler yeniden nasıl canlandırılabilir?
Başkalarına bir şey teklif ederken teklif ettiğimiz şeyden ilk önce biz zevk almalıyız. İmanı olmayan bir papaz cemaatine ne kadar faydalı olabilir. Buna benziyor. Dolayısıyla Miraciyye'yi yaymak için evvela miraciyeyi hazmedecek dört okka insanlara ihtiyacımız var.
* Bursa için çok beğendiğim bir tabiriniz var: “Biz payitaht diyoruz. Onlar metropol.” Ne demek bu?
Büyüklerimizin bıraktığı kıymetli eserler var. O eserleri mimari arşiv olarak kabul ediyorum. Bundan sonraki nesilere de intikal etmesi için tamirleriyle meşgulüz. Payitahttan anladığımız şey başka, metropoleden başka. Metropol gelişmeye müsait şehirler için yapılan bir tanım ama tarihi şehirlere yapılan planlama o şehirleri yok etme harekatıdır. Tarihi şehir yapılanmasını tamamlamıştır. Üzerinde tekrar bir planlama yaparsanız onu imha etmeye karar vermişsiniz demektir. Tarihi şehrilerde planlama olmaz. Sıhhatlendirme olabilir. Bu demek.
* Şehirlerimiz sizce niçin tahrip ediliyor?
Şimdi kimse anasından babasından gördüğü hayatı aynı yerde yaşamak istemiyor. Herkesin gözüne birçok vasıtayla çok pırıltılı hayatlar sunuluyor. Onlar da ne atasının mesleğini ne de hayat tarzını devam ettirmek istiyor. Baba ocağını tüttürmek isteyen insanlar mı kaldı? Haliyle herkes bir yere kapağı atmak derdinde. Köyün yerini terk ediyor. Zirai alanlar terk ediliyor.