Dünyayı, “ruhun bedende hapsolduğu geçici bir durak” olarak tanımlayan Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, bundan tam 811 yıl önce bugün Afganistan toprakları içerisinde yer alan Belh kentinde doğdu. 30 Eylül 1207’de doğan Mevlana, Belh’den göçettikten sonra 21 yaşına geldiğinde, Selçuklu İmparatorluğu döneminde Konya’ya yerleşti. Hayatının geri kalanını burada geçirdi. 17 Aralık 1273’de Konya’da vefat etti. Ölüm günü anma törenleri, düğün günü ya da vuslat günü manasına gelen “Şeb-i Arûs“ olarak adlandırıldı.
Beş önemli manzum ve mensur eser veren Mevlana’nın eserleri arasında en bilineni Mesnevi’dir. Mesnevî her ne kadar klâsik Doğu edebiyatının bir şiir tarzı ise de "Mesnevî" denildiği zaman akla "Mevlâna'nın Mesnevî'si" gelir. Mevlâna, Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mesnevî beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken hatta sema ederken söyledi.
Halen Mevlâna Müzesi'nde sergilenen 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25 bin 618’dir. Diğer eseri Dîvân-ı Kebîr "Büyük Defter" veya "Büyük Dîvân" manasına gelir. Mevlâna'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Dîvân-ı Kebîr 21 küçük divan (Bahir) ile Rubâî Dîvânı'nın bir araya getirilmesiyle oluştu. Dîvân-ı Kebîr'in beyit adedi 40 bini aşmaktadır. Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr'deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu divana, Dîvân-ı Şems de denilmektedir. Divanda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlendi.
Fihi Ma Fih (Onun içindeki içindedir), Mevlâna'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana geldi. 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alındı.
Eserde bazı siyasi olaylara da temas edildiğinden, aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde cennet ve cehennem, dünya ve ahiret, mürşit ve mürit, aşk ve sema gibi konular işlendi.
Mecâlis-i Seb'a (Yedi Meclis), adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yedi meclisinin, diğer bir deyimle vaazının not edilmesinden meydana geldi. Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edildi, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapıldı.
Mektubat, Mevlâna'nın başta Selçuklu hükümdarlarına olmak üzere, devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda aydınlatmak için yazdığı 147 adet mektuptur.
Mevlâna’nın düşünce ve eserlerinin ana teması ve mesajı Allah’a ve Allah’ın yarattıklarına duyulan aşktır. Felsefesinin odağında insanlık vardır. Amacı insanı kamile ulaşmak ve diğerlerinin de bu düzeye ulaşmasına yardımcı olmaktır. Sema, Mevlevilikte Allah’a ulaşmanın, onunla bir olmanın, ilahi hakikate erişmenin bir yolu olarak görüldü. Günümüzde Mevlana’nın mesajı ve öğretisi her din ve kültürden insanı kendisine çekmekte ve bu mesaj barış ve ahenk içinde yaşamanın yolunu göstermektedir.
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani yaradanına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arus" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından üzülmeyin diyerek vasiyet ediyordu.
Onun düşüncesinde ve fikirlerinde ölüm hiçbir zaman yokluk olarak kabul edilmedi. "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız, bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir" diyerek gönüllerdeki ölümsüzlüğe dikkat çekti.
“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz” “Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik” diyen Mevlâna’nın insanlar arasında sevgi, barış ve uyumun sağlanmasını gaye edinen vizyonu ve mesajı insanlık için bugün her zamankinden daha anlamlıdır.
Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu,
Dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir
- - -
Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir.
Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
- - -
Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.
- - -
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol.
- - -
Gene gel, gene
Ne olursan ol,
İster kafir ol, ister ateşe tap, ister puta,
İster yüz kere tövbe etmiş ol,
İster yüz kere bozmuş ol tövbeni.
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı;
Nasılsan öyle gel.